Muhammed Cemil Ahmed
Bağımsızlık sonrası Sudan devletinin kırılgan yapısına bir sorunsal eşlik etti. Varılan anlaşmanın süreçleri de (açıklaması uzun sübjektif, nesnel ve tarihsel nedenlerle) belirli bir bölgeden - Kuzey bölgesinden - etkili bir ulusal elit oluşturdu. Bağımsızlık sonrası Sudan devletinin siyasi ve idari otoritesinde bu sınıfa dengeli bir sayısal çoğunluk kazandıran bir ayrıcalık sundu. Devletin kritik yerlerinde kuzey bileşeninden gelen bu nüfuzlu kişilerin hegemonyasının başlangıcının bir uzlaşı ile gerçekleştiğine dair yorumu da kabul ediyoruz. Yani o on yıllardan sonra art arda gelen siyasi krizlerin yapımında egemen sınıfın bizzat kendisine yönelik olmaktan ziyade asılı kalmış gerçekler olarak sunduğu eylem ve politikaları bir ölçüde kabul edebiliriz. Çünkü o dönemin en zorunlu ihtiyacı, devletin idari yapısını (İngilizler yerine hangi bölgeden olursa olsun) yurtsever Sudanlı seçkinler aracılığıyla oluşturmaktı. Kuzey bileşeni ve merkezdeki uzantılarının oluşturduğu çoğunluk, bu sınıfı oluşturmaya en uygun oldukları konusunda hemfikirdi. Sudanlı aydın Dr. Abdusselam Nureddin (Hartum Üniversitesi'nde felsefe profesörü) Nil boyunca uzanan bu eksene "Dongola-Kosti ekseni" adını vermişti.
Merhum liberal Sudanlı düşünür Mansur Halid de sahte Sudan bilincini yaratan sistemleri parçalara ayırırken bu adlandırma üzerinde durmuştu. Mansur, Sudan ulusal kimlik sorunlarında pek çok kişinin değişmez ilkeler sandığı olgunun ciddiyetini gösterdi. Daha erken bir dönemde, bazı Kuzeylilerin bilinçaltında (belirli faaliyetlerin bağlamından dolayı) özellikleri ortaya çıkan vatandaşlık kavramının farkındalığının kökenlerindeki çelişkileri ortaya koydu. Buna göre, vatandaşlık sanki esas olarak otokratların anlayış ve davranışlarıyla sınırlıydı. Bu da ayrıcalıklı bir vatandaşlık modelini Kuzey vatandaşlarıyla sınırlayan koşullu bir birlikteliği yansıtıyordu. Bu koşullu birleşmenin, iktidardaki birçok kuzeylinin kolektif bilinçaltı üzerindeki etkileri, bağımsızlıktan on yıllar sonra halen ciddiydi. Bu durum Sudan'ı 30 Haziran 1989'daki Müslüman Kardeşler darbesiyle doruk noktasına ulaşan karanlık bir gelecek kaderine sürükledi. Bu ise sonunda Güney’in ayrılmasına, Darfur'da bir iç savaşa, Sudanlıların ulusal kimliğinde 30 yıl boyunca dar kabilecilik temelinde büyük bir tahribata yol açan marjinalleşme çelişkilerini tetikledi ve zirveye ulaştırdı.
19 Aralık 2018 devriminin büyük ivmesinin yansıttığı ham farkındalığa ve vatandaşlık devleti hayali yolunda yarattığı değişime rağmen, iktidar ve kamusal mevkilerdeki bazı nüfuzlu kişilerin bilinçaltında halen saklı otokratik bir zihnin kalıntılarının işaretleri var. Tüm Sudanlılara açık olması gereken devletin kritik ve önemli mevkileri üzerindeki Kuzey’in yumuşak bölgesel hegemonyasını sürdürmenin gerekliliği konusunda gizli bir his içeren anlatıya meyleden ve ona göre hareket eden bir bilincin varlığı sürüyor.
Kuzey'in bazı nüfuzlu şahsiyetlerinin kolektif bilinçaltlarında barınan bu anlatının, aynı zamanda onların çelişkilerinin ve bağlantılarının geçici bir anlatımı da olabileceğini söyleyebiliriz. Yani, birçok kesimin üzerinde hemfikir olması olasılığına açık diyebiliriz. Doğal olarak, bu anlatının, tüm Sudanlıların kabile geleneklerinde kökenleri bulunan bölgesel bilincin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Bu, sol partiler dahil olmak üzere Sudanlı partilerin tüm siyasi eylemlerini ifade etme yollarında belirgindi.
Yukarıda yaptığımız ayrıntılı açıklamanın nedeni, bugün geçiş yönetiminin bazı kritik noktalarında, özellikle de askeri bileşen içinde mevcut gibi görünen statükodur. Zira bu bileşen içinde Ekim 2020 tarihli Cuba Barış Anlaşması'nın uygulanmasını engellemeye dönük gerçek bir irade var gibi görünüyor. Cuba Anlaşması, tüm Sudanlılar arasında güç ve servetin adil bir şekilde paylaşılmasını gerektiren sorumlu adaleti tesis eden ilk anlaşma. Buradan yola çıktığımızda, doğu, kuzey, merkez, batı ve güneyden gelen silahsız siyasi güçlerin, barış sürecinin tarafları arasında varılan Cuba Anlaşması'na dahil edilmesinin gerekliliğini anlıyoruz. Malik Akkar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey’in (SPLM-N) Başkan Yardımcısı Yasir Arman, birkaç gün önce yaptığı açıklamada, Sudan Askeri İstihbarat Servisi’nin Cuba Anlaşması’nın bazı güvenlik düzenlemeleriyle ilgili hükümlerinin uygulanmasını engellediğini belirtti. Anlaşmanın imzalanmasından yaklaşık 7 ay sonra bugün anlaşmanın henüz yüzde 5'inin bile uygulanamamasına yol açan inadına değindi. Bu, durumun Cuba Anlaşması'nın çökmesine yol açabilecek kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Özellikle de Arman’ın askeri istihbarat bünyesindeki bazı tarafların, Cuba Anlaşması'nın başlattığı barış sürecine taraf olan hareketlere (Devrimci Cephe partileri ve hareketleri) paralel hareketler oluşturmaya çalıştığıyla ilgili açıklamaları göz önünde bulundurulduğunda. Bu, eski devlet başkanı Ömer el-Beşir rejiminin silahlı partileri ve hareketleri parçalamak için kullandığı yöntemdi. Gelgelelim bugün devrimin ışığında bu yöntemin taşıdığı tehlike, Cuba Anlaşması hükümlerinin uygulanmasını engellemek için Devrim Cephesine karşı askeri istihbaratın karşı-devrim yöntemlerinden biri olan bu stratejiyi kullandığı gerçeğinde yatıyor. Bu da, ordunun kılcal damarlarında ya da içten içe iktidardaki kuzey hegemonyasının sürmesi anlatısına inanmaya devam eden askeri gruplar içinde Beşir rejiminin kalıntılarının halen bulunduğunu gösteriyor.
Sudan’daki geçici yönetim ile Cuba Barış Anlaşması’na imza atan “Darfur Süreci” Hareketi’nin, Egemenlik Konseyi’nin askeri bileşenine karşı yayınladığı ve onu güvenlik düzenlemeleri dosyasını uygulama konusunda ciddi olmamak ve isteksiz olmakla itham eden bildiri, barış anlaşmasının girebileceği feci dönemece karşı tehlikeli bir uyarıydı. Bilhassa bildirinin, (Minni Arcua Minnawi liderliğindeki) “Sudan’ın Kurtuluşu Hareketi”nden Tuğgeneral Cuma Muhammed Hakkar, “Adalet ve Eşitlik Hareketi”nden Tuğgeneral Süleyman Sandal, (Geçiş Konseyi) Sudan Kurtuluş Hareketi’nden Ahmet Yahya Cadu gibi “Darfur Süreci” hareketlerinin üst düzey askeri liderleri tarafından imzalandığı göz önüne alınırsa.
Cuba Anlaşması’na imza koyan en önemli barış süreci taraflarının, Geçis Konseyi’nin askeri bileşenini açık ve net bir biçimde suçlayan açıklama ve bildirilerinin ışığında, son 2 yıl içinde Sudan’ın hem doğu hem de batısında tanık olduğumuz ve ipleri germe olarak adlandırılabileceğimiz faaliyetler, ülkedeki sarsılmış güvenlik durumunun yansıttığı birçok olgu arasında bağlantı kurabiliriz. Güvenlik düzenlemeleriyle ilgili maddelerin yanı sıra, silahlı mücadele liderlerinin siyasi ve idari düzeyde ülkenin güvenlik kurumlarının yönetimine üst düzeyde katılımlarına dair kararların uygulanması için Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ın kararı gerekiyor. Peki, anlaşmanın üzerinden 7 ay geçmesine rağmen bunlar Burhan liderliğindeki askeri bileşen tarafından uygulanmamışsa, bu ne anlama geliyor? Devrim Cephesi’nin askeri liderleri, Konsey Başkanı Abdulfettah Burhan'ı imzalamak ve uygulamakla yükümlü kılan güvenlik düzenlemeleri dosyasında her türlü kolaylığı sağlamış olsalar da, bunlar uygulanmadı. Şarkul Avsat gazetesinin Cumartesi günü Devrimci Cephe’nin askeri liderlerinin bildirisinden naklettiğine göre, buna ek olarak, askeri liderler, “Bazı askeri yetkililer tarafından, bu dosyanın uygulanmasının gecikme nedeninin finansman olduğuna dair yapılan açıklamalar, siyasal ve güvenlik bahanelerde aşırıya kaçma, işlerin iç yüzünü bilmeyenlerin gözlerini boyamadır” ifadelerini de kullandılar.
Zira Cuba Barış Anlaşması’nda yer alan iktidar ortaklığının şartları, güvenlik aygıtını reforme etme amacıyla Devrimci Cephe'nin Savunma ve İçişleri bakanlıklarına devlet bakanları atamasına, Genelkurmay Başkanlığı, polis, güvenlik ve istihbarat komutanlığı, Hızlı Destek Komutanlığı’nda adil bir şekilde temsil edilmesine olanak tanıyor. Aynı şekilde güvenlik düzenlemelerini uygulama görevlerini yerine getirmesi için bir ortak yüksek güvenlik komitesi oluşturulmasını da içeriyor. Ekim 2020'de Cuba Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana geçen 7 aydan fazla bir süre sonra bugün, bunların tümü henüz yerine getirilmedi.
Devrimci Cephe’yi oluşturan hareketler ayrıca, askeri bileşen ile yüzleşmekten kaçındığı için Abdullah Hamduk hükümetini de sorumlu tuttular. Hükümeti, Egemenlik Konseyi'ndeki askeri bileşene karşı koyamamak, onu ülkedeki güvenliği kontrol etmeye büyük katkı sağlayacak güvenlik düzenlemelerinin gerekli ve hassas maddelerini uygulamaya, Devrimci Cephe ile ortak yönetimin sonuçlarını üstlenmeye zorlayamamakla itham ettiler. Bu ithamın yerinde bir itham olduğunu düşünüyoruz, çünkü bugün ipleri germeye yönelik faaliyetlerin (özellikle Sudan’ın batısında ve doğusunda) geçiş sürecinin güvenliği ve istikrarı üzerindeki tehlikeli sonuçlarını görüyoruz. Yasir Arman gibi siyasi figürlerin medyaya yaptıkları genel açıklamalar, Darfur Süreci’nin en önemli askeri liderlerinin yayınladığı ortak bildiri, gözlemciler olarak bizi bile şaşırttıysa, durumun ciddiyeti geçiş süreci tarafları arasında tek bir tarafa işaret ediyor demektir; Egemenlik Konseyi’nin askeri kanadı. Keza tek bir yöne işaret ediyor; ordunun kurumlarından biri olan Askeri İstihbarat Servisi. Bu durumda kaçınılmaz olarak Sudan'daki güvenlik durumu ile ilgili olarak önümüzdeki günlerde neler olabileceğinin tehlikesini gösteren ciddi tıkanmalarla karşı karşıya kalacağız demektir. Aynı şekilde Egemenlik Konseyi’nin askeri kanadına yöneltilen suçlamaların ışığında bu, karşı-devrim güçlerinin bir haftadan uzun bir süre önce Doğu Sudan'da ateşlediği gerilimi, her iki taraftan bazı kişilerin hayatına mal olan bu gerilimden kaynaklanan talihsiz olayları da açıklıyor.
Böylece, askeri tarafın Cuba Anlaşması hükümlerinin uygulanmasını engelleyen eylemleri hakkında gizlenenlerin bir kısmını bize aşikar eden bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu tablo ayrıca askeri tarafın bu eylemlerinin sonucunda, Doğu Sudan’da karşı-devrime yönelik çok sayıda çağrı ve başlık altında yaşanabilecek talihsiz güvenlik olaylarını da haber veriyor. Bahsettiğimiz çağrıların en önemlisi, karşı-devrimin bazı sözde akıllıları tarafından dillendirilen içi boş sloganları reddeden, gerçekte ırkçı ve dışlayıcı bir eğilimi gizleyen düşüncesiz ve sert siyasi iddialarla “Doğu Süreci”nin uygulanmasına karşı durmaktır. Darfur Süreci’nin askeri liderleri tarafından yayınlanan bildirinin Egemenlik Konseyi’nin askeri kanadına Cuba Anlaşması hükümlerini engellemek konusunda yönelttiği suçlamalar da karşı-devrim için kullanılıyor, ki bu da söz konusu tarihi anlaşmayı çökertmekle tehdit ediyor. Bunlara Yasir Arman’ın açıklamalarını da eklersek, özellikle doğu Sudan'da karşı devrim oyununun iplerinin kim tarafından yönetildiğinin daha fazla farkına varabiliriz.
Cuba Barış Anlaşması hükümlerinin bu açık reddi ve Sudan hükümeti tarafından imzalanan taahhütlerin yerine getirilmesinin engellenmesi, bir şeyi yansıtıyorsa, o da çeşitli Sudanlı tarafların, bozuk anlatıları ve algıları nedeniyle Cuba Anlaşması'nı uygulamayı reddetmekte gizlice hemfikir olduklarıdır. Bozuk anlatı ve algılar ile, bazı Kuzeyli nüfuz sahiplerinin iktidardaki egemenliğinin (bu otokratik egemenliğin bağımsızlıktan bu yana ürettiği felaketlere rağmen) sürmesi gerektiği düşüncesini kastediyoruz. Yine başkalarının vatandaşlık, anayasa ve Sudan devletinin toprakları içinde ulusal egemenliğin sınırlarından yararlanma haklarından uzakta, Doğu Sudan topraklarının münhasır mülkiyetine ilişkin "kutsal" bölgesel doktrininin bozuk bilincine işaret ediyoruz. Keza eski rejimin ordu ve devlet içindeki yandaşlarından olan bazı karşı-devrim unsurlarının yeniden Sudan’ı yönetme hayaline de. Bize göre bu tarafların tümü geçiş döneminin kaderi için ciddi bir tehlike oluşturuyorlar. Bu tehlikeli otokratik ajanda sahiplerinin aktivizminde işaretleri görülen devrimin değerlerinden geri dönüş ile mücadele etmek için birleşecek, ortak vatandaşlık haklarına inanan tüm taraflardan demokratik ulusal güçler yoksa, geçiş sürecinin geleceği tehlike altında demektir. Daha da tehlikelisi, Sudan'ın birliğine ve eşit vatandaşlık devletine önem veren devrimci güçlerin bu tehlikeli ajandaları herhangi bir biçimde küçümsemesinin, Sudan'ın jeopolitik haritasını silmek, ülkeyi kaos ve karanlığa sürüklemek için bulunmaz bir yol teşkil edecek olmasıdır.
Cuba Anlaşması Sudan'ın nüfuzlu isimlerini tehdit ediyor
Sudan'da aktif güçler arasındaki mücadele ve eski rejimin yöntemlerinden ilham alan bir "karşı-devrim" korkusu
Cuba Anlaşması Sudan'ın nüfuzlu isimlerini tehdit ediyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة