İngiltere, MI6'nın Heyet-i Tahriru'ş-Şam’la görüştüğüne dair iddialar karşında sessizliğini koruyor

Ölenlerin 27 binini radikal grupların üyeleri oluşturuyor... Moskova, Batı ülkelerinin el-Cevlani’nin (Colani) davranışlarını hafife almaya çalıştığını düşünüyor

arşiv
arşiv
TT

İngiltere, MI6'nın Heyet-i Tahriru'ş-Şam’la görüştüğüne dair iddialar karşında sessizliğini koruyor

arşiv
arşiv

Rus devletine ait Russia Today’in (RT) haberine göre , İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın İngiliz dış istihbarat servisi MI6'in bir temsilcisi ile Heyet-i Tahriru'ş-Şam (HTŞ)   lideri Ebu Muhammed el-Cevlani arasında Suriye'de bir görüşme gerçekleştiğine dair Rus basınında yer alan bir haberle ilgili yorum yapmayı reddettiğini aktardı.
RT’nin haberine göre İngiltere Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Rusya'nın resmi haber ajansı TASS tarafından Pazartesi günü yayınlanan bahsi geçen görüşme ilgili habere ilişkin bir soruyu, “Bu konuda herhangi bir yorum yapmayacağız” diyerek yanıtladı.
TASS’ın Pazartesi günü yayınladığı habere göre Moskova'daki bir diplomatik kaynağın yaptığı açıklamada, “Uluslararası terör örgütü HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Cevlani ile İngiltere'nin eski Libya Özel Elçisi ve MI6 temsilcisi Jonathan Powell arasında yakın zamanda bir görüşme gerçekleşti” ifadelerini kullandı. Görüşmenin geçtiğimiz günlerde Suriye-Türkiye sınırındaki Bab el-Heva Sınır Kapısı yakınlarındaki İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde (İGAD) yapıldığını söyleyen kaynak, görüşmede HTŞ'nin adının terör örgütleri listesinden çıkarılması olasılığının ele alındığına dikkati çekti.
Powell'ın eski bir İngiliz diplomat olması ve farklı yerlerde yaşanan anlaşmazlıkları tarafları arasında arabuluculuk yapmaya çalışan bağımsız bir gruba başkanlık etmesi ve hükümetle veya devlet kurumlarıyla resmi bir ilişkisinin bulunmaması oldukça dikkat çekicidir.

Suriye iç savaşında yaklaşık yarım milyon insan öldü
Suriye’deki savaşta yaklaşık yarım milyon insan öldü. Bunlar arasında yüz binden fazla kişinin ölümü, on yılı aşkın bir süredir devam eden savaşın yeni bir sonucu olarak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından yakın bir tarihte belgelendi.
SOHR, Mart 2011'de halkın barışçıl protestolarla reform ve rejimin yıkılması çağrısında bulunmasının ardından yetkililerin protestolara baskıyla karşılık vermesiyle silahlı bir çatışmaya dönüşen Suriye savaşının başlamasından bu yana 494 bin 438 kişinin öldüğünü belgeledi.
SOHR, geçtiğimiz Mart ayında savaşın patlak vermesinin yıldönümünde yayınladığı raporda savaş süresince 388 binden fazla insanın öldüğünü açıklamıştı. SOHR Direktörü Rami Abdurrahman, Fransız Haber Ajansı’na (AFP) verdiği demeçte, savaşta daha önce tanık olunmayan bir sakinliğin yaşandığı son ayların, kendilerine, haklarında belgesiz bilgiye sahip oldukları on binlerce ölümü belgeleme fırsatı verdiğini söyledi.
SOHR, bu yılın başından bu yana 105 bin 15 kişinin ölümünü belgeledi. SOHR Direktörü, bu insanların büyük çoğunluğunun 2012 sonu ile 2015 sonu arasında öldüğünü, aralarından 42 bin 103’ünün sivil olduğunu ve büyük bir kısmının Suriye rejiminin gözaltı merkezlerinde işkence altında öldüğünü açıkladı.
Suriye'deki çatışmaların yoğunluğu, rejim güçlerinin Moskova'nın desteğiyle yaptığı büyük bir saldırı sonrasında ve ardından yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yansımaları çerçevesinde özellikle ülkenin kuzeybatısındaki İdlib bölgesi ve çevresinde Rusya ile Türkiye arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının bir sonucu olarak bir yılı aşkın bir süre önce azaldı.
Savaşın başlamasından bu yana en düşük ölüm oranı çatışmaların onuncu yılında kaydedildi. Son belirlenen ölü sayısının 159 bin 774’ünü siviller oluşturuyor. Bunların 25 binden fazlası ise çocuk. Sivillerin çoğu, Suriye rejim güçleri ve onlara bağlı grupların düzenlediği askeri saldırılar sonucunda hayatını kaybetti.
Ölenlerin 168 binden fazlası, yarısı Suriye askeri olmak üzere rejim güçlerinden ve onlara sadık gruplardan unsurlardı. Çatışan gruplardan ise 79 bin 844 kişi öldü. Bunların 27 bin 765’ini Heyet-i Tahriru'ş-Şam (HTŞ) (eski adıyla Nusra Cephesi)  dahil olmak üzere aşırılık yanlısı grupların unsurları oluşturuyor. Çatışmalar sırasında ayrıca 40 bin 628 DEAŞ üyesi öldü.
SOHR, rejimin gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde 57 bin 567 kişinin öldürüldüğünü belgelerken, 47 binden fazla kişinin işkence ve kötü hapishane koşulları sonucu öldüklerini belgeledi ve bu tür ölümleri belgelemeye devam ediyor. Çatışan tüm taraflardan henüz akıbetleri bilinmeyen on binlerce kişinin kayıp ya da kaçırılmış olduğu biliniyor.
Rejim güçleri, müttefikleri İran ve ardından Rusya'nın kararlı askeri desteği sayesinde, artık ülkenin yaklaşık üçte ikisini kontrol ediyor. Ancak Suriyeliler, Batı ülkelerinin uyguladığı ekonomik yaptırımların gölgesinde devlet kaynaklarının tükenmesi ve yerel para biriminin değerinin düşmesiyle başlayan ekonomik krizin yansımalarıyla boğuşuyorlar.
HTŞ, İdlib ve komşu bölgelerin yaklaşık yarısını kontrol ederken, Halep’in kuzeyindeki sınır bölgeleri Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve TSK ile birlikte hareket eden Suriyeli muhalif grupların kontrolü altında. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ise, ülkenin doğu ve kuzey doğusundaki geniş alanları kontrol ediyor.
On yıldır devam eden savaş, ülkenin tüm altyapısını yok etti, ekonomiyi yıktı ve Suriye nüfusunun yarısından fazlasını ülke içinde ve dışında yerlerinden etti.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed geçtiğimiz hafta, savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beklendiği gibi bir kez daha seçilerek dördüncü dönemine başladı. Seçimlerin ‘yasallığı’ Batı ülkeleri ve muhalif güçler tarafından sorgulandı. Suriyeli yetkililere göre Esed oyların yüzde 95,1'ini aldı.
Analistler, seçim sonucunun kanlı çatışmayı sona erdirmek için siyasi bir çözüme ulaşmaya yönelik diplomatik çabaların ‘tabutuna çakılan son çivi’ olarak nitelediler. Aynı zamanda bu sonuç, Esed'den ‘rejiminin yıkılması hayallerinin söndüğüne’ dair verilen bir mesaj olarak da görülüyor.



Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
TT

Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir dün Mescid-i Aksa'ya girerek, orada halka açık bir Talmud ayini gerçekleştirdi. Ben-Gvir bölgedeki mevcut duruma meydan okuyarak, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesini ve Mescid-i Aksa'da olduğu gibi bu bölgeye de İsrail egemenliğinin dayatılmasını istedi.

Ben-Gvir, arka planda Kubbetu’s Sahra'nın göründüğü bir videoda şunları söyledi: “Burada, egemenlik ve yönetimin mümkün olduğunu kanıtladığımız bu yerden, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesi, tüm bölge üzerinde egemenlik ilan edilmesi, tüm Hamas üyelerinin sınır dışı edilmesi ve gönüllü göçün teşvik edilmesi gerektiğini ilan ediyorum. Ancak bu şekilde esirleri geri alabilir ve savaşta galip gelebiliriz.”

Ben-Gvir, İbrani takvimine göre ‘9 Av orucu’ gününde, Yahudilerin Tevrat'a göre ‘Tapınağın yıkılışının yıldönümünü’ andıkları gün, yüzlerce yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa'ya girdi. İsrail polisi müdahale etmeden açık bir ayin yönetti.

Yedioth Ahronoth gazetesi, Kudüs’te düzeni sağlamakla görevli polisin Ben-Gvir'in önderlik ettiği ayine müdahale etmediğini, ancak bölgeyi ziyaret etme kurallarının ihlal edildiği 30'dan fazla vakayla ilgilendiğini yazdı.

Tapınak Dağı Aktivistleri Örgütü olarak bilinen aşırıcı gruplar, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'da dua ederken çekilmiş bir videosunu yayınladı. Bu, Ben-Gvir'in orada dua ederken ilk kez kamuoyuna açık bir şekilde gösterildiği an oldu. Daha önce üç kez Tapınak Dağı'nda dua ettiğini açıklamasına rağmen, kamuoyuna açık bir şekilde görülmemişti.

Harem-i İbrahim Camii

Filistinliler, İsraillilerin Mescid-i Aksa'yı, el-Halil'deki Harem-i İbrahim Camii'nde olduğu gibi bölme ihtimalinden korkuyor.

1994 yılında, aşırı sağcı yerleşimci Baruch Goldstein'ın içinde 29 kişiyi öldürdüğü bir katliamın ardından İsrail, Harem-i İbrahim Camii'ni bölmüştü.

İsrail, caminin bir bölümünü radikal yerleşimcilerin ibadet ettiği bir Yahudi sinagoguna dönüştürdü.

fevrtg
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ibadet eden Yahudiler, 3 Ağustos (AP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Din İşleri ve İslami İlişkiler Danışmanı Mahmud el-Habbaş, bölgedeki dini savaşın daha da alevlenmemesi için uyarıda bulunurken, Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, ABD yönetiminden ‘çok geç olmadan’ bu saldırıyı durdurmak için acil ve derhal müdahale etmesini istedi.

Filistin Devlet Başkanlığı, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya girmesini şiddetle kınadığını ifade ederek, “Bu provokatif davranış, İsrail hükümetinin gerginliği artırma politikalarını sürdürme konusundaki ısrarını yansıtmakta ve aşırılık yanlısı doğasını teyit etmektedir” değerlendirmesinde bulundu. Filistin Devleti Başkanlığı, ABD liderliğindeki uluslararası topluma, ‘tekrarlanan bu ihlalleri durdurma ve İsrail'i uluslararası sözleşmeleri ihlalinden dolayı sorumlu tutma’ çağrısında bulundu.

Kınamalar arka arkaya geliyor

Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa baskını ve orada ayin yapması, Filistinlilerin yanı sıra, Arap dünyasında da öfkeli tepkilere yol açtı:

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, İsrail işgal hükümeti yetkilileri tarafından tekrarlanan bu ihlallerin bölgedeki çatışmayı körüklediği uyarısında bulunarak, Suudi Arabistan’ın bu uygulamaları ‘en güçlü şekilde’ kınadığını ifade etti.

Suudi Arabistan, uluslararası topluma ‘barış çabalarını baltalayan ve uluslararası yasa ve normları ihlal eden bu ihlalleri durdurmak için derhal harekete geçme’ çağrısını yineledi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı resmî açıklamada, ‘yaşananların Mescid-i Aksa’daki statükonun ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğunu’ vurgulayarak, Mescid-i Aksa'ya yapılan baskını kınadı. Açıklamada ayrıca, ‘144 dönümlük alanıyla Mescid-i Aksa'nın Müslümanlara özel bir ibadet yeri olduğu ve İsrail'in bunun üzerinde hiçbir egemenliği olmadığı’ vurgulandı.

frtgh
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail medyası)

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) saldırıyı kınayarak, bunu ‘Müslümanların duygularına yönelik ciddi bir provokasyon ve Haşimilerin Kudüs'teki kutsal mekânlar üzerindeki himayesinin ihlali’ olarak nitelendirdi. Ayrı ayrı yapılan açıklamalarda, bu tür uygulamaların tansiyonu yükselttiği ve sükûnet ve istikrarı sağlamaya yönelik tüm çabaları baltaladığı vurgulandı.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Dr. Muhammed el-İsa, bu ‘iğrenç suçu’ kınadı ve ‘İsrail işgal hükümeti güçlerinin suç teşkil eden ihlallerine devam etmesinin sonuçları’ konusunda uyarıda bulundu.

Bu gelişmeler, uluslararası hukuka göre 1967'den beri işgal altındaki Filistin topraklarının bir parçası olan ve tanınmış uluslararası anlaşmalar uyarınca Ürdün'ün himayesi altında bulunan Mescid-i Aksa'ya yönelik devam eden saldırıların sonuçlarına karşı tekrarlanan uyarıların ardından geldi.

Mevcut durumu ‘yıkmak’

Ben-Gvir, İsrail ve Ürdün'ün Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'yı işgal ettikten sonra Mescid-i Aksa’da mevcut durumu olduğu gibi korumak konusunda anlaşmaya vardığından beri, İsrail hükümetinde açıkça Mescid-i Aksa'da ayin yapan ilk bakan oldu.

Mevcut durum, İsrail ve Ürdün Krallığı arasında onlarca yıldır geçerli olan bir anlaşma ile belirlenmiştir. Bu anlaşmaya göre, Yahudiler ve diğer gayrimüslimler, belirli saatlerde ve belirli sayıda olmak kaydıyla, herhangi bir dini tören veya dua yapmadan Mescid-i Aksa'da dolaşabilirler.

Ben-Gvir, 2022 yılında hükümette göreve geldiğinden beri bu durumu değiştirmeyi ve Mescid-i Aksa'da ibadet edebilmeyi taahhüt etmiş, önce İsrail hükümetine, ardından Ürdün Krallığı’na, Filistinlilere ve genel olarak Müslümanlara meydan okumuştur.

Ben-Gvir, 7 Ekim 2023'ten sonra 7 kez Mescid-i Aksa'ya girdi ve neredeyse her seferinde Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ofisi, ‘Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun değişmediğini’ açıkladı. Bu sefer de Netanyahu'nun ofisi, baskından birkaç saat sonra, “İsrail'in Kudüs'teki mevcut durumu koruma politikası değişmedi ve değişmeyecek” açıklamasını yaptı.

Ancak İsrail Kanal 12 televizyonu, Ben-Gvir'in aslında her seferinde durumu ihlal ettiğini, Maariv gazetesi ise mevcut durumu bozduğunu söyledi.

‘Niteliksel ve tehlikeli bir dönüşüm’

Ben-Gvir, ‘Gazze Şeridi'nde zafer için’ dua etti. Necef ve Celile Kalkınma Bakanı Yitzhak Wasserlauf da onunla birlikte dua etti ve dua ettiği sırada ağlarken fotoğrafı çekildi. Knesset üyeleri ve yaklaşık 3 bin Yahudi de onunla birlikteydi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, Ben-Gvir'in önderliğinde 3 bin 23 İsraillinin Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini bildirdi.

Filistin Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı, İsrailli bakanı, açıkça belirlenmiş sistematik bir planla İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarını kontrol altına almak için yoğun çaba sarf etmekle suçladı.

devrr
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ayin yapan Yahudiler, 2 Ağustos (AFP)

Kudüs Valiliği, dün Mescid-i Aksa’da yaşananların ‘İsrail'in Mescid-i Aksa’ya yönelik sürekli saldırganlığının niteliksel ve tehlikeli bir dönüşümünü oluşturduğunu’ belirtti.

Valilik tarafından yapılan açıklamada, “Ben-Gvir ve diğerleri, Talmud duaları okudular, ayin yaptılar ve Mescid-i Aksa’nın ortasına, üzerinde Tanrı'nın Evrensel Evi yazan bayraklar astılar. Bu, tamamen İslami bir mekâna Tevrat'ın sembollerini dayatmaya yönelik tehlikeli bir girişimdir” denildi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Bugün yaşananlar sıradan bir saldırı değil; bilakis, işgalci yetkililerin son yıllarda ısrarla sürdürdüğü zamansal bölünmenin ardından, İsrail'in kutsal Mescid-i Aksa üzerinde zorla Yahudi egemenliğini dayatma ve burayı Müslümanlar ile yerleşimciler arasında mekânsal olarak bölme planının önemli bir aşamasını temsil ediyor.”