Cezayir’de güvenlik güçleri Hirak Hareketi’nin başkente girmesini üç haftadır engelliyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3011016/cezayir%E2%80%99de-g%C3%BCvenlik-g%C3%BC%C3%A7leri-hirak-hareketi%E2%80%99nin-ba%C5%9Fkente-girmesini-%C3%BC%C3%A7-haftad%C4%B1r
Cezayir’de güvenlik güçleri Hirak Hareketi’nin başkente girmesini üç haftadır engelliyor
Laiklerin yasama seçimlerinden çekilmesinin ardından parlamentonun kapıları ardına kadar İslamcılara açıldı.
Cezayir'de uzun süre boyunca siyasi reform talebinde bulunan protestolar düzenlendi. (AFP)
Cezayir/ Boualem Goumrassa
TT
TT
Cezayir’de güvenlik güçleri Hirak Hareketi’nin başkente girmesini üç haftadır engelliyor
Cezayir'de uzun süre boyunca siyasi reform talebinde bulunan protestolar düzenlendi. (AFP)
Dün başkent Cezayir’de güvenlik güçlerinin yoğun bir şekilde konuşlandırılmasıyla Hirak Hareketi’nin 120’inci haftası vesilesiyle düzenlenecek gösteriler engellendi. Buna karşılık Kabiliye bölgesi büyük protestolara sahne oldu. Söz konusu protestolarda Hirak aktivistleri geleneksel "laik bir rekabetin” olmaması dolayısıyla kapıları artık İslamcılara ardına kadar açık olan parlamento seçimlerine adaylığını koyanlara öfkelerini dile getirdiler.
Ulusal Güvenlik unsurları, cuma günü başkent sokaklarındaki gücünü artırdı. Dışarıdan gelen yabancıları engellemek için şehrin girişlerine kontrol noktaları kurdu. Üç haftadır devam eden bu durum, yetkililerin göstericilerle başa çıkamamasının ardından katı bir şekilde karşılık vermeye karar verdiklerini gösteriyor. Bununla birlikte gözlemcilere göre Hirak’ı bitirme çabalarının asıl hedefi yasama seçimlerinin yapılması için sakin bir ortam sağlamak.
Hasibe bin Buali, Asle Hüseyin ve Diduş Murad caddelerinde güvenlik görevlilerinin protestoya katılacaklarından şüphelendiklerini üzerlerini aramak üzere durdurduğu kaydedildi.
Hirak protestocularının pek çok kez gösteri yapmak için çıktıkları camilere, herhangi bir olağandışı hareket olup olmadığını tespit etmek için sivil giyimli onlarca güvenlik görevlisi yerleştirildi.
Bir kamu kuruluşunda görevli olan Ali Buzeyyani, Beluzdad Mahalle Camii’nde yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Başkentin güvenlik kordonuyla çevrili olduğunu ve polislerin beni tutuklayıp hapse atmakta tereddüt etmeyeceklerini bilmeme rağmen protestoya katılmak için Bumerdas’tan (başkentin 50 km doğusunda) geldim. Bu riski göze aldım. Çünkü kurtuluşumuzun Hirak’ın devam etmesinde yattığına inanıyorum.”
Hirak'ı destekleyen birçok kadın aktivist, bazıları sivil kıyafetli olmak üzere kadın polisler tarafından sokaklarda detaylı aramaya tabi tutuldu. Kadın polislerin aktivistlerin “Hirak meydanlarına” açılan bazı sokaklardan geçmelerine müsaade etmemekte ısrar etmesi üzerine tartışma yaşandı. Yüzlerce göstericinin “payını aldığı” “izinsiz bir şekilde gösteri çağrısı yapmak” ve “ulusal birliğe zarar vermek” suçlamaları ile gözaltına alınıp savcılığa sevk edilmesi nedneiyle Hirak meydanları üç haftadır boş.
Tutuklular ve kovuşturmalar hakkında yayınladığı istatistiklerle bilinen aktivist Zeki Hanaş, dün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Hirak Hareketi’nin başladığı 22 Şubat 2019 tarihinden bu yana soruşturma hakimlerinin 11'i kadın olmak üzere 500 protestocuyu yargılanmak üzere cezaevine gönderdiğini, güvenlik güçlerinin 15 bin kişiyi gözaltına aldığını ve bin 800 kişi hakkında da kovuşturma kararı verildiğini aktardı.
Başkentte alınan sıkı güvenlik önlemleri sebebiyle yüzlerce gösterici perşembe gecesi gösterilere katılmak üzere Kabiliye bölgesindeki Tizi Ouzou (100 km doğuda) ve Becaye (250 km doğuda) şehirlerine doğru ilerledi. İki şehirde de güvenlik güçleri, rejime karşı şiddetli düşmanlıkları ile bilinen Kabiliye bölgesi sakinlerinin tepki göstermesine neden olmamak için protestocularla çatışmaya girmemeye özen gösterdi. Kabiliye bölgesi, Cezayir’in dört bir yanından gelen protestocular için merkez konumunda. Hareketin meşhur “askeri değil sivil bir devlet” çağrısını yaptığı bir sığınak haline gelmiş durumda.
Tizi Ouzou ve Becaye’nin en önemli caddelerinde yürüyen göstericiler “çeteler tarafından düzenlenen seçimleri” kınadılar. Göstericiler 12 Haziran’daki yasama seçimlerini kastederek attıkları sloganla “güç düğününe engel olmaya” kararlı olduklarını gösterdiler. Her iki şehirde de göstericiler, adayların kampanya ofislerinin önünden geçerken seçimlere karşı öfkelerini haykırdılar.
Kanuna göre 32 hafta süren seçim kampanyası önümüzdeki salı günü sona eriyor. Seçim kampanyası, başlangıcından bu yana Cezayirliler tarafından ilgi görmüyor.
“Geniş çaplı boykot” kararı, parti mensubu adaylar ile bağımsız adayları ve hükümeti endişelendiriyor. İslamcılar, ezeli rakipleri olan laik sol partilerin boykot duyurularının ardından parlamentoya güçlü bir şekilde girmek için seçimi bir fırsat olarak görüyorlar.
2019 yılının sonunda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanan seçmen sayısının 24 milyon kişiden 9 milyon 675 bin 515’e ulaştığına dikkat çekiliyor. 1 Kasım 2020'de anayasa değişikliği için yapılan referandumda ise 5 milyon 661 bin 551 seçmen oy kullanmıştı.
SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.
Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.
Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.
SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.
SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.
BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5217160-bm-ba%C4%9F%C4%B1%C5%9F%C3%A7%C4%B1-fonlar%C4%B1nda-keskin-d%C3%BC%C5%9F%C3%BC%C5%9F-ya%C5%9Fanmas%C4%B1-%C3%BCzerine-insani-yard%C4%B1m-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttı
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Birleşmiş Milletler (BM) bugün, önümüzdeki yıl için insani yardım çağrısını bu yılki hedefinin yaklaşık yarısına düşürdü. Bu adım, bağışçı finansmanının gerilediğinin ve insani ihtiyaçların benzeri görülmemiş biçimde arttığının açık bir itirafı olarak değerlendiriliyor.
Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre BM, 23 milyar dolarlık yardım çağrısının, fon yetersizliği nedeniyle yalnızca en acil durumlara odaklanmak zorunda kalacağı ve bu nedenle on milyonlarca en savunmasız kişinin destek dışında kalacağını açıkladı.
Bu gelişme, insani yardım kuruluşlarının, çatışma bölgelerindeki güvenlik koşullarının kötüleşmesi ve saha personelinin ihtiyaç sahiplerine ulaşmakta yaşadığı güçlükler gibi ek zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde geldi.
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, düzenlediği basın toplantısında, “Finansman kesintileri, bizi bu zor ve acı verici kararları almaya zorluyor. Büyük bir yük altındayız, kaynaklarımız ciddi şekilde yetersiz ve saldırılara maruz kalıyoruz. Dünyayı temsilen yangının ortasına bir ambulans sürüyoruz ve aynı anda yangını söndürmemiz bekleniyor… ama su tankı boş” ifadelerini kullandı.
Geçen yıl BM, 2025 yılı için yaklaşık 47 milyar dolar toplamayı hedefliyordu. Ancak bu rakam, ABD Başkanı Donald Trump ve Almanya gibi diğer Batılı bağışçıların yardım kesintilerini açıklamasının ardından düşürüldü.
Kasım verilerine göre BM bugüne kadar yalnızca 12 milyar dolar topladı; bu, son on yılın en düşük insani yardım finansmanı seviyesini oluşturuyor ve bildirilen ihtiyaçların ancak dörtte birinden biraz fazlasını karşılıyor.
2026 yılı için belirlenen 23 milyar dolarlık yeni yardım çağrısı, öncelikli ve hayati tehdit altında olan 87 milyon kişiyi hedefliyor. Ancak BM, dünyada yaklaşık 250 milyon kişinin acil yardıma ihtiyaç duyduğunu ve teorik olarak 33 milyar dolarlık finansmanla 135 milyon kişiye ulaşılabileceğini belirtiyor.
En büyük tek seferlik yardım çağrısı 4 milyar dolar ile işgal altındaki Filistin topraklarına yönlendirilmiş durumda. Bunun büyük kısmı, son iki yıldır İsrail ile Hamas arasında süren çatışmalar nedeniyle yıkıma uğrayan Gazze Şeridi’ne ayrıldı. Gazze Şeridi’nde yaklaşık 2,3 milyon kişi, barınaksız ve neredeyse tamamen yardımlara bağımlı olarak ciddi bir insani çöküş içinde yaşıyor.
Gazze Şeridi’ni, insani yardım ihtiyacı açısından Sudan ve Suriye izliyor.
Fletcher, insani yardım kuruluşlarının karşı karşıya olduğu ‘karanlık tabloya’ dikkat çekerek, açlığın yayılması, hastalıkların artışı ve şiddet seviyelerinin benzeri görülmemiş biçimde yükselmesi gibi sorunlara işaret etti.
Fletcher, “Yardım çağrısı, savaşlar, iklim felaketleri, depremler, salgınlar ve mahsul kayıpları gibi en zorlu kriz bölgelerinde hayat kurtarmaya odaklanıyor” dedi.
BM insani yardım ajansları, çoğunluğu Batılı ülkelerden gelen gönüllü bağışlara dayanıyor ve ABD, en büyük bağışçı konumunda bulunuyor. BM verilerine göre ABD, 2025 yılına kadar yardımda lider konumunu koruyacak olsa da, katkısı büyük ölçüde azaldı.
Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5217146-%C5%9Fam-ile-tel-aviv-aras%C4%B1nda-sessiz-bir-sava%C5%9F-abd%E2%80%99den-netanyahu%E2%80%99ya-fren-bask%C4%B1s%C4%B1
Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
Suriye’nin güneyi, Beşşar Esed rejiminin bir yıl önce devrilmesinden bu yana, Şam’ın ‘1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na karşı bir İsrail darbesi’ olarak nitelendirdiği gelişmelere sahne oluyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri sınırlarını düzenleyen anlaşma, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca bölgedeki hukuki ve güvenlik çerçevesini oluşturmuştu. Ancak Tel Aviv, son gelişmeleri fırsat bilerek benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışa girişti ve bu süreçte ülkenin güneyindeki Kuneytra ve Dera’daki yeni alanları kontrolü altına aldı.
Suriye’deki yeni yönetim ise İsrail’in Esed sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesini öngören bir güvenlik anlaşması yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Şam yönetimi, Washington’ın etkin bir rol üstlenmesini bekliyor. Konuya hâkim kaynaklara göre, ABD’nin İsrail’i böyle bir anlaşmaya ikna edebilecek en güçlü taraf olduğu düşünülüyor; zira Tel Aviv, şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı.
İşgalin genişlemesi
Şam’ın yaklaşık 60 kilometre güneybatısında yer alan ve İsrail tarafından Haziran 1967 Savaşı’nda işgal edilen Golan Tepeleri cephesi, uzun yıllar boyunca hem Hafız Esed hem de oğlu Beşşar Esed dönemlerinde sakinliğini korudu. Bu durum, 1973 Ekim Savaşı sonrasında Suriye ile İsrail arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması sayesinde mümkün olmuştu. Anlaşma, toplam bin 860 kilometrekarelik Golan’ın üçte ikisinin İsrail işgali altında kalmasını fiilen kabul ediyordu.
Ancak 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Esed’in Moskova’ya kaçmasının ardından, dünya çapında yankı uyandıran bu gelişmeden sadece saatler sonra İsrail, anlaşmanın çöktüğünü ilan ederek Suriye topraklarındaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Yaşananlar, sessiz fakat kesintisiz bir savaşın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.
Söz konusu anlaşmayla oluşturulan tampon bölge, Golan’ın kuzeyinden güneyine doğru yaklaşık 75 kilometre boyunca uzanıyor; Dera vilayetindeki Yermuk Vadisi’ne komşu bu hattın genişliği bazı yerlerde birkaç yüz metreden 14 kilometreye kadar çıkıyor. Bölgenin toplam yüzölçümü yaklaşık 235 kilometrekare.
İsrail savaş uçakları, Esed rejiminin devrilmesini izleyen ilk günlerde yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek askeri hava üslerini ve Suriye ordusunun elinde kalan ağır silahları imha etti. İsrail sadece tampon bölgeyi işgal etmekle yetinmedi; Kuneytra ve Dera kırsalının doğu kesimlerine doğru ilerleyerek kontrol alanını genişletti. İsrail ordusu bölgede her gün yeni operasyonlar düzenliyor, kontrol noktaları kuruyor ve sivilleri gözaltına alıyor.
Golan Tepeleri'nde İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgede hareket eden İsrail güçleri, 10 Aralık 2024 (EPA)
Suriyeli yetkililer, İsrail’in geçtiğimiz yıl aralık ayından bu yana ülke içine binden fazla hava saldırısı düzenlediğini ve güney vilayetlerine yönelik sınır ötesi kara operasyonlarının 400’ü aştığını belirtti. Çalışmalara göre Esed rejiminin devrilmesinin ardından başlayan süreçte İsrail’in kontrol altına aldığı Suriye topraklarının toplamı 460 kilometrekareyi geçiyor. Bu alanlarda dokuz askeri üs ile gözetleme ve kontrol noktaları kuruldu. Ayrıca İsrail, Cebel eş-Şeyh’teki Suriye gözlemevini de ele geçirerek Suriye ve Lübnan içindeki hareketliliği, hatta Irak sınırına kadar uzanan bölgeleri izlemeye başladı.
Esed’in kaçışından sonra İsrail’in Suriye’deki tutumu için çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Suriyeli askeri uzman İsmet el-Absi’ye göre Tel Aviv, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın artık kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin uluslararası arenaya dönüşü ve bölgesel etkisinin artması bu değerlendirmede belirleyici oldu.
El-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail’in son tırmanışının olası herhangi bir anlaşma öncesinde sahada yeni bir gerçeklik dayatma amacı taşıdığını vurguladı. El-Absi’ye göre Tel Aviv, operasyonel özgürlüğünü sınırlayabilecek herhangi bir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını göstermek, ayrıca uluslararası toplumun ve ABD’nin Golan’daki olası ihlallere vereceği tepkiyi test etmek istiyor.
İsrail hükümeti, eski rejim güçlerinin çekilmesinin ardından tampon bölgenin işgalini ‘Golan’daki yerleşimlerin güvenliğini sağlama’ gerekçesiyle savunuyor. Ancak birçok gözlemci, Suriye’nin yeni yönetiminin İran destekli milisleri, Hizbullah’ı ve diğer silahlı grupları ülkeden çıkarmayı başarması ve kalan uyuyan hücreleri takip etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu gerekçeyi ikna edici bulmuyor.
Dürzileri koruma bahanesi
Temmuz 2025’te Suriye’nin güneyindeki çoğunluğu Dürzi olan Suveyda’da, Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerine mensup silahlı unsurlar arasında kanlı çatışmalar patlak verince, Suriye ordusu ve güvenlik birimleri tarafları ayırmak için harekete geçti. Bu gelişme, İsrail’in ‘Dürzileri koruma’ gerekçesiyle yeni bir askeri müdahalede bulunması için ek fırsat yarattı.
Bu müdahale, özgürleşme sürecinden sonra İsrail’in yeni Suriye yönetimine yönelik en sert askeri operasyonu oldu. İsrail savaş uçakları 16 Temmuz 2025’te Şam merkezindeki Genelkurmay binasını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresini vurdu. Aynı saatlerde Suveyda kentinde ve çevresinde İçişleri ve Savunma bakanlıklarına bağlı unsurlara ait araçlar hedef alındı. Saldırılar, onlarca asker ve güvenlik mensubunun hayatını kaybetmesine yol açtı. Buna paralel olarak Dera ve Kuneytra’da da benzer hava saldırıları düzenlendi.
İsrail’in kendisini Suriye’deki Dürzilerin ‘koruyucusu’ gibi göstermeye yönelik çabaları sürerken, uzmanlar sahadaki gelişmelerin Tel Aviv’in hedeflerinin çok daha geniş olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Analistlere göre İsrail’in asıl amacı, ‘yeni Suriye’yi zayıflatmak için ülkeyi parçalamak, Suriye ordusunun güney illerinde (Dera, Kuneytra ve SUveyda’da) hatta Şam’ın güneybatı kırsalında varlık göstermesini engellemek.’ Nitekim İsrailli yetkililer bu hedefi daha önce birçok kez açık şekilde dile getirdi.
Gözlemcilere göre İsrail, Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri’yi planlarını uygulamak için uygun bir araç olarak gördü. İsrail, Hicri’nin Suveyda’nın Suriye’den ayrılmasını savunan çağrılarını destekledi. Hicri ise bu desteğe sürekli teşekkür etti. Hicri’nin takipçileri sokak ve meydanlarda İsrail bayrakları ile Netanyahu’nun fotoğraflarını açtı. Bu adımlar, Hicri’nin, vilayetteki Dürzi silahlı gruplar ve çeşitli milislerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ı kurmasının, kontrolü elinde tutmasının ve muhalifleri susturma politikasını uygulamasının ardından geldi.
Aktivistler tarafından paylaşılan bir fotoğrafta, 2025 yılının mayıs ayında hükümet ile vilayet liderleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca Suveyda girişinde konuşlandırılan kamu güvenlik güçleri görülüyor.
Gözlemciler, Hicri’nin projesinin artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu, Arap, bölgesel ve uluslararası aktörlerin Suriye toprak bütünlüğüne bağlılıklarını sürdürdüğünü ve ayrılıkçı adımlara karşı çıktığını vurguluyor. Ayrıca Suveyda’daki çeşitli toplumsal kesimlerin projeye güçlü şekilde karşı çıktığı ve bunun Hicri’yi muhalifleri tasfiye etmeye yönlendirdiği belirtiliyor.
Ulusal Muhafızlar, 23 Ağustos 2025’te Suveyda merkezli olarak kurulan, vilayetteki silahlı Dürzi unsurları bir araya getiren yarı askeri bir grup olarak biliniyor.
Tıkalı müzakereler
Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera göreve gelir gelmez hükümetinin önceliklerini, Suriye’nin Arap, bölgesel ve Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmak, izolasyondan çıkarmak ve yaptırımların kaldırılması yoluyla yabancı yatırımların akışını sağlayarak yeniden imarı hızlandırmak olarak açıkladı.
Şera, İsrail’e dolaylı bir mesaj vererek, ‘yeni Suriye’nin daha fazla savaş istemediğini’ vurguladı.
Geçen ay gerçekleştirdiği ve Başkan Donald Trump ile görüştüğü tarihi Washington ziyaretinde Şera, Washington Post gazetesine verdiği röportajda, Suriye’nin İsrail ile güvenlik anlaşması müzakerelerine başladığını ve önemli mesafe kat ettiğini belirtti. Şera, “Ancak nihai bir anlaşmaya varmak için İsrail’in 8 Aralık’ta işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekiyor” dedi.
Şera, ABD’nin müzakerelerde Suriye ile birlikte olduğunu ve birçok uluslararası aktörün bu tutumu desteklediğini vurguladı. Şera, “Bugün Başkan Trump’ın da görüşümüzü desteklediğini gördük. Bu konunun çözümü için en kısa sürede harekete geçecek” ifadelerini kullandı.
İsmet el-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail ile yürütülen müzakerelerin temel zorluklarının karşılıklı güven eksikliği ve İsrail içindeki bölünmelerden kaynaklandığını belirtti. Bazı kesimler kapsamlı bir çatışmayı önlemek için anlaşmayı gerekli görürken, bazıları sert şartlar dayatmak için tırmanışı tercih ediyor. El-Absi, buna rağmen Amerikan açılımının, gerçek bir siyasi irade mevcutsa anlaşmalara ulaşmak için bir pencere açabileceğini ifade etti.
Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcileri tarafından Güney Kuneytra kırsalındaki bir İsrail askeri üssünün karşısına göndere çekilen UNDOF (BM’nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) bayrağı (Arşiv – Şarku'l Avsat)
El-Absi, Netanyahu’nun Trump baskısı karşısında nasıl bir tutum alacağı sorusuna yanıt verirken, “Amerikan baskısını görmezden gelmek, İsrail Başbakanı’nı doğrudan Washington ile karşı karşıya getirebilir ki, bu iç krizleri göz önünde bulundurulduğunda isteyeceği bir durum değil” dedi.
Bu nedenle el-Absi’ye göre Netanyahu’nun muhtemel yaklaşımı, ‘müzakerelere şeklen açık görünmek, ama pratikte imkânsız şartlar koyarak süreci engellemek’ şeklinde olacak.
Olası senaryolar
El-Absi’ye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta ısrar etmemesi halinde Suriye’nin güneyinde üç olası senaryo gündeme gelebilir: İsrail’in askeri tırmanışı sürdürerek sahada yeni bir gerçeklik dayatması, uluslararası aktörlerin (özellikle Rusya ve ABD’nin) krize doğrudan müdahale ederek kapsamlı bir çatışmayı önlemesi, ya da yerel direnişin İsrail güçlerine karşı güçlenmesi.
Bunların yanı sıra, anlaşmanın başarısızlığı direniş ekseninin yeniden etkinleşme olasılığını artırabilir ve İsrail’i uzun vadeli stratejik zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Güvenilir kaynaklara göre, Güney Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulma çabaları, Lübnan, İran ve Irak başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası ortamda yaşanan derin dönüşümlerden bağımsız değil.
Adının açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD aracılığıyla yürütülen Şam-Tel Aviv müzakerelerinin yazılı bir güvenlik anlaşmasına ulaşılmasını sağladığını, söz konusu anlaşmanın eylül ayında BM Genel Kurulu çerçevesinde imzalanmasının planlandığını, ancak Netanyahu’nun imzayı reddettiğini belirtti.
Kaynaklar, Güney Suriye’deki durumu ‘son derece endişe verici’ olarak nitelendirirken, Şam’ın eski durumu yeniden tesis etmek için ABD’nin etkin bir rol üstlenmesini beklediğini vurguladı. Zira Başkan Trump’ın, İsrail üzerinde baskı kurarak güney Suriye’deki tırmanışı sona erdirebilecek tek aktör olduğu ifade ediliyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة