Erdoğan-Biden görüşmesi: Yeni bir "milat" mı olacak, sorunlar daha da çıkmaza mı girecek?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Erdoğan-Biden görüşmesi: Yeni bir "milat" mı olacak, sorunlar daha da çıkmaza mı girecek?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden'ın uzun süreden bu yana beklenen görüşmesi 14 Haziran'da Brüksel'de yapılacak olan NATO Zirvesi'nde gerçekleşecek.
Biden, Kasım ayında seçilerek göreve başlamasının ardından ilk kez Erdoğan ile yüz yüze görüşecek.
Bu görüşme, bir süredir sorunlu bir seyir izleyen Türkiye-ABD ilişkilerinin gölgesinde gerçekleşiyor. 

Biden'ın Erdoğan ile ilgili sözleri
Biden'ın geçen yıl New York Times tarafından hazırlanan bir programda Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler, Türkiye'de büyük yankı uyandırdı. Biden o programda, "Bence Erdoğan'a karşı farklı bir yaklaşım izlemeliyiz. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz" dedi.
2009-2017 arasında ABD Başkanı Barack Obama'nın yardımcılığını da yapan Biden'ın bu sözleri Türkiye-ABD ilişkilerini daha da gerdi. 
Ama iki ülke arasındaki tek sorun bir sosyal medya programında söylenen sözlerden ibaret değil. 

Biden, Kasım ayında yapılan seçimde ABD'nin 46. Başkanı oldu / Fotoğraf: AFP
Sorunlar çeşitli
Suriye, S-400, Libya ve Doğu Akdeniz gibi meselelerde de ABD ile Türkiye karşı karşıya geliyor.
ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol da sözkonusu görüşmenin iki ülke arasında son yıllarda tırmanan gerilimin gölgesinde gerçekleşeceği görüşünde. 
İlişkilerin izleyeceği seyirde, ABD'nin takınacağı tavrın belirleyici olacağını ifade eden Erol, "Çünkü Türkiye'nin kazanılması için ABD'nin emek sarf etmesi gerekiyor" dedi.
Barack Obama döneminden beri Washington'un, Türkiye politikasını müttefiklik hukukuna uygun olmayan bir yaklaşım sergilediğini dile getiren Erol, "Bu durum, iki ülkeyi önce 'sözde müttefik' haline getirdi daha sonra da ABD'nin Türkiye'yi ötekileştirerek ‘hasım' olarak konumlandırabileceği izlenimini oluşturdu. Oysa Batı güvenliğinin önemli bir parçası olan Türkiye, Batı'nın doğudaki son sınırı olması, Batı'ya yönelik göç akınları karşısında uyguladığı insani diplomasi anlayışı, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Afrika ve Avrupa açısından arz ettiği jeopolitik ve jeo-stratejik önem, sahadaki varlığı ve NATO'daki görevlerini eksiksiz yerine getirmesi sebebiyle ABD'nin vazgeçmeyi kolay kolay göze alamayacağı bir aktör" diye konuştu. 

"Görüşme yeni bir milat da olabilir sorunlar yapısal niteliğe de bürünebilir"
Türkiye'nin, yükselen Asya jeopolitiğinde doğu için de kazanılmaya çalışılan bir devlet konumunda olduğunu belirten Erol, "Washington'un bu farkındalık çerçevesinde izleyeceği politikalar sayesinde Brüksel'deki zirve, ikili ilişkilerde onarım döneminin başlangıcı, yani yeni bir milat olabilir. Aksi takdirde Ankara-Washington hattındaki çoğu konjonktürel sorunun yapısal bir niteliğe bürüneceği ve ilişkilerin çıkmaza gireceği öngörülebilir. Rasyonel düşünüldüğünde bu seçenek, özellikle de ABD'nin arzulamayacağı bir durum" ifadelerini kullandı.

"Türkiye, Soğuk Savaş'ta kuzey ve doğudan algıladığı tehdidin şimdi batı ve güneyden geldiğini düşünüyor"
"Ankara, Washington yönetiminin terör örgütü PYD başta olmak üzere Türkiye karşıtı grupları desteklemesi sebebiyle Soğuk Savaş paradigmasında kuzeyden ve doğudan algıladığı tehdidin yeni dönemde batıdan ve güneyden geldiğini düşünüyor" diyen Erol, şöyle devam etti:
"Türkiye'yi kazanmak için ABD'nin yapması gereken ilk şey, Ankara'nın jeopolitik kaygılarını anlayarak güvene dayalı bir ilişki tesis edilebilmesi için somut adımlar atmak olmalı. Lakin Biden yönetiminin 2022 bütçesinde PYD'ye 522 milyon dolar yardımda bulunmayı öngörmesi, Ankara-Washington hattındaki normalleşme arayışlarını baltalayacak bir hadise. Türkiye'nin S-400 tercihi, jeopolitik bir seçime zorlanmasının ürünü. Türkiye'nin daha önce hava savunma sistemine dair yaptığı ve Çin'in kazandığı ihaleyi iptal etmesine rağmen ABD'nin Türkiye'ye Patriot satmak istememesi bunun bir kanıtı. Bu nedenle de Washington yönetiminin Türkiye'nin kaygılarını gidermek yerine, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) çerçevesinde yaptırım kartına başvurması ve Türkiye'yi F-35 programından çıkartması uzlaşmayı imkânsız kılmakta ve ikili münasebetlerdeki kırılganlığı arttırmakta. Buna ek olarak bahse konu olan kırılganlık, yalnızca devlet düzeyinde değil. Türk kamuoyunda da ABD'nin ilişkilerde kullandığı dile bağlı olarak Amerikan karşıtlığı her geçen gün daha da belirginleşiyor. Bu yüzden de ABD'nin hem Türk devletini hem de kamuoyunu ikna edecek bir politika ve söylem değişikliğine gitmesi Amerikan çıkarlarına uygun. Aksi takdirde ABD, Türkiye'yi kaybedecek."

"ABD'nin Türkiye politikasındaki temel yanlışı"
"Diğer taraftan ABD'nin Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) destek vermesi, FETÖ elebaşını Türkiye'ye iade etmeyerek ülkesinde barındırması ve FETÖ iddialarından oluşan Halkbank Davası'nı bir baskı unsuru olarak kullanması da ikili ilişkilerdeki hasarı arttırmaktadır" diyen Erol, "Yani Washington'un Türkiye politikasındaki temel yanlışı, Ankara'yı ikna ederek işbirliğine çekmek yerine, kendi belirlediği politikaları izlemesi konusunda hizaya getirmek istemesidir" şeklinde konuştu.
Taraflar arasında aşılması gereken mühim sorunlar olduğunu hatırlatan Erol, bu sorunların aşılamaması halinde ise krizin bir AB-NATO krizine dönüşmesinin de ihtimal dahilinde bulunduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
"Zaten başta Almanya olmak üzere bunun farkına varan ABD'nin Avrupalı müttefikleri, Türkiye'nin kazanılması gerektiğine inanıyor. Müttefiklerinin de baskısıyla Washington yönetiminde Türkiye'yle ilişkilerin normalleştirilmesi ve sorunların çözülmesi yönünde bir kanaat oluşmakta. Bu anlamda 14 Haziran 2021 tarihli zirve öncesinde hem ABD'den hem de Türkiye'den verilen mesajlar, aşılması zor olan problemlerin çözülmesi noktasında önemli bir beklentinin oluşmasını sağladı. Mevcut atmosfer, ABD'nin yapıcı adımlar atması durumunda ilişkilerde temiz bir sayfa açılabileceğine işaret ediyor."

"Zirve fırsatlar barındırıyor"
Sorunlara rağmen Türkiye'nin ABD'ye kapıları kapatmadığını da aktaran Erol, "Münasebetlerin seyrini Washington'un tavrı belirleyecek ama bu durum, Ankara'nın seçeneksiz olduğu anlamına da gelmiyor. 16 Kasım 2001 tarihli Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı'nın imzalanmasından bu yana çok kutuplu dünya arayışını açık bir şekilde dillendiren ve son olarak Yeniden Asya Açılımı'nı hayata geçiren Türkiye gerek Rusya gerekse de Çin'le yakın münasebetler geliştirdiği çok yönlü dış politika anlayışının meyvelerini topluyor. Bu yüzden de Türkiye'yi kaybetmek, küresel üstünlük mücadelesinde ABD'ye zarar verecekti. Bu durum, Batı'nın güvenliğinde büyük bir çatlak yaratacak ve NATO'nun da işlevini önemli ölçüde yitirmesine neden olacak. Neticede Türk-Amerikan ilişkilerindeki tüm krizlere rağmen sancılı sürecin aşılabilmesi için 14 Haziran 2021 tarihinde gerçekleşecek zirve mühim fırsatları barındırıyor. ABD'nin Türkiye'ye yönelik tavrını aynı şekilde sürdürmesi halinde, Ankara'nın sıkılı yumruklarla tokalaşmayacağını söylemek mümkün" değerlendirmesinde bulundu. 

"S-400 meselesi zirvede 'liste başı' olacak"
Prof. Dr. İlter Turan ise 14 Haziran'da Erdoğan ile Biden arasında konuşulacak konular arasında S-400 meselesinin "liste başı" olacağını belirtti. 
Turan, "Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı, NATO'daki rolü, Doğu Akdeniz'deki meseleler ve Libya'daki TSK varlığının da masaya geleceğini söylemek zor değil. Türkiye'nin ABD ile ticari ilişkileri de gündeme getireceğini söyleyebiliriz" dedi. 

"Her iki lider de dış politika yapımına farklı perspektifle yaklaşıyor"
Erdoğan-Biden görüşmesinin uzun süredir beklenen ilk temas olduğunu ifade eden Turan, her iki liderin de dış politika yapımına farklı perspektiflerle yaklaştığına değinerek, "Cumhurbaşkanı Erdoğan dış politikayı kişisel ilişkileriyle yürütmeyi tercih eden bir isim. Biden ise daha farklı olarak devlet kurumlarını işletmeyi seçiyor ve kurumsal çerçevede hareket ediyor. Görüşmenin nasıl geçeceğini kestirmek kolay değil" diye konuştu. 

"Rusya ile Türkiye ilişkilerinin sorunlu olduğu görüldü"
"Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkileri iyileştirme yönünde hissettiği bazı baskılar var" diyen Turan, şunları söyledi:
"Rusya ile olduğu düşünülen ilişkilerin sorunlu olduğu görüldü. Türkiye'nin daha enek davranarak ABD ile ilişkileri yumuşatmaya çalışacağını söyleyebiliriz. Bu meselede en önemli sorun S-400 meselesi. Bunun nasıl halledilebileceğine ilişkin bir öngörüde bulunmak ise mümkün değil."
Independent Türkçe



Trump’ın ekibi içinde ideolojilerdeki farklılıklar bölünmeye neden oluyor

Trump yönetiminin üyeleri Beyaz Saray'da bir araya geldi, 30 Nisan 2025 (Reuters)
Trump yönetiminin üyeleri Beyaz Saray'da bir araya geldi, 30 Nisan 2025 (Reuters)
TT

Trump’ın ekibi içinde ideolojilerdeki farklılıklar bölünmeye neden oluyor

Trump yönetiminin üyeleri Beyaz Saray'da bir araya geldi, 30 Nisan 2025 (Reuters)
Trump yönetiminin üyeleri Beyaz Saray'da bir araya geldi, 30 Nisan 2025 (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci dönemindeki ekibinde yer alan isimler, ilk başkanlık döneminde seçtiği isimlerden daha uyumlu görünüyor.

Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz gibi geleneksel Cumhuriyetçi simalardan Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff, Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance gibi ‘Amerika’yı Yeniden Harika Yap’ (Make America Great Again/MAGA) hareketinden yüzlere kadar, bu kez ekibini ilk döneminde rahatsızlık yaratan skandallar, sızıntılar, kovulmalar ve ayrılmalar gibi olaylardan kaçınmak için dikkatle seçti.

Ancak bu temkinlilik, özellikle hassas konuların ele alınışındaki radikal anlaşmazlıklardan kaynaklanan rahatsızlıkları engelleyemedi. İlk kurban, kısa süre önce görevinden alınan Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz oldu. Rubio, Waltz’ın sorumluluklarını geçici olarak devralarak New York Times (NYT) gazetesinin ifadesiyle ‘Her Şeyin Bakanı’ oldu.

Şarku’l Avsat gazetesi ve Al Sharq (eş-Şark) televizyon kanalı işbirliğiyle hazırlanan Washington Report adlı programda Trump’ın ekibindeki ideolojik bölünmelerin yurtiçi ve yurtdışındaki hassas konuları nasıl etkilediği, Waltz'ın kovulmasının etkileri, Rubio'nun artan sorumlulukları ve Witkoff'un artan nüfuzu ele alındı.

Waltz görevden mi alındı terfi mi etti?

‘Sinyal’ adlı mesajlaşama uygulamasındaki mesajların sızdırılmasıyla patlak veren skandal, bir tartışma fırtınası yaratırken Trump’ın ekibinin farklı bir kriz yönetimi tarzını da ortaya koydu. Bu olay Waltz'un Ulusal Güvenlik Danışmanlığı kariyerinin sonunun başlangıcı olsa da, bazı haberlere göre İran gibi diğer meseleler Waltz'un görevden alınması ve ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak aday gösterilmesi kararının alınmasında kilit rol oynadı.

ascdfvgrth
Trump’ın ikinci dönemindeki yönetiminin ilk kurbanı Mike Waltz oldu (AFP)

Trump yönetimi, bu hamlenin Waltz için bir terfi olduğunu savunurken, aralarında The Cohen Group'un kıdemli danışmanı, eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Biden'ın Libya Büyükelçiliğine aday gösterdiği Jennifer Gavito'nun da bulunduğu bazı isimler, bu görüşe katılmıyor. Waltz'un çeşitli hükümet birimleri arasında dış politikayı koordine eden üst düzey bir pozisyondan Trump yönetiminin sürekli olarak küçümsemeye çalıştığı uluslararası bir kuruluş olan BM’de temsilcilik pozisyonuna getirildiğini belirten Gavito, buna karşın “Başkan, yönetiminde artık istemediği kişileri kovmaktan çekinmedi. Dolayısıyla Waltz'un başka bir pozisyona getirilmesi, yönetimin kendisine halen bir tür güven duyduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyetçi Ulusal Komite'nin eski İletişim Direktörü ve Temsilciler Meclisi eski Cumhuriyetçi Çoğunluk Lideri'nin İletişim Direktör Yardımcısı Douglas Hay, Waltz'ın kovulmasının zamanlamasının şaşırtıcı olduğunu belirtti.

Hay, şunları söyledi:

Trump başkanlığının ilk 100 gününde ekibinde herhangi bir değişiklik yapmak istemedi çünkü medyaya ya da Demokratlara koz vermek istemiyordu. Bu yüzden 101’inci güne kadar bekledi ve ardından Mike Waltz'ı başka bir göreve getirdi.

Ancak Hay, Waltz'ın başına gelenlerin Signal'deki konuşmalara katılan ekibinin geri kalanı için bir uyarı niteliğinde olabileceğinin altını çizdi.

fgtrhy
Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Waltz Fransa Cumhurbaşkanı'nın Beyaz Saray ziyareti sırasında, 24 Şubat 2025 (AFP)

ABD'nin eski Honduras Büyükelçisi, George W. Bush döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nin eski yetkilisi ve Trump döneminde ABD'nin Afganistan'daki misyonunun eski direktörü olan Hugo Lawrence ise Waltz'ın görevden alınmasında politika görüşlerindeki farklılığın önemli bir rol oynadığını düşünüyor. Waltz'un İran konusunda şahin bir Cumhuriyetçi olarak bilindiğini ve Trump'ın diplomasiyi öne çıkardığı bir dönemde Tahran'a karşı askeri harekatla ilgili fikirler öne sürmeye çalıştığını belirten Lawrence, ayrıca Waltz'ın güvenilirliğini sarsan Signal skandalının MAGA hareketi içindeki siyasi rakiplerini ortaya çıkardığını da sözlerine ekledi. Lawrence, Waltz'ın ABD’nin BM Daimi Temsilcisi olarak aday gösterilip tamamen görevden alınmamasıyla ilgili olarak bunun Waltz'ın kendi eyaleti Florida'da sahip olduğu nüfuzdan kaynaklandığını öne sürdü.

Trump'ın buradaki tabanını kızdırmak istemediğini düşünen Lawrence, “Bu terfi sadece ismen oldu. Bu gerçek bir terfi değil, bir uzlaşma” ifadelerini kullandı.

Rubio ve dört görev

Waltz'un görevden alınmasıyla birlikte Dışişleri Bakanı Marco Rubio, aralarında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Yöneticiliği ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığının da bulunduğu Dışişleri Bakanlığı’ndaki dört görevi geçici olarak devraldı. Birçok kişi, bu durumun Rubio'nun performansını etkileyeceğini söylüyor. Gavito, Henry Kissinger'ın uzun süre Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı görevlerini yürüttüğünü belirtirken, Rubio'nun Waltz'un görevini geçici olarak devralmasının Trump'ın ‘Ulusal Güvenlik Konseyi'nin rolünü önemli ölçüde azaltmaya çalıştığının’ bir göstergesi olduğu yorumunda bulundu. Gavito, “Ulusal Güvenlik Konseyi'nin politika koordinasyon rolünün çöktüğünü görüyoruz” diye ekledi.

u7ı8o9
Rubio, Witkoff'un Beyaz Saray'daki yemin töreni sırasında, 6 Mayıs 2025 (Reuters)

Gavito’ya göre bu durum, Trump'ın dış politika yürütme tarzından ve birçok görev verdiği Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da dahil olmak üzere ‘ABD dış politikasını onun vizyonu doğrultusunda uygulayan’ birkaç kişiye güvenme eğiliminden kaynaklanıyor.

zxsc
Witkoff ve Trump Beyaz Saray'da tokalaşırken, 6 Mayıs 2025 (AP)

Hay ise Rubio'nun ABD Senatosu'ndaki Cumhuriyetçilerin ve Demokratların güvenine sahip olduğunu hatırlatarak Trump yönetiminde oybirliğiyle onaylanan tek aday olduğunu ve bunun ‘ileriye dönük Trump yönetimi için çok önemli olduğunu’ belirtiyor. Witkoff ya da onaylanan diğer adaylar için durumun aynı olmadığını ifade eden Hay, “Rubio, Demokratların Senato desteğine ihtiyaç duyulan dış politika konularında ilerleme için gerekli güvenilirliğe sahipken diğerleri için bu güvenilirlik söz konusu değil” yorumunda bulundu.

Lawrence ise kesin ifadelerle şunları söyledi:

Bu yüzyılın diplomasisinde bir kişinin hem dışişleri bakanlığı hem de ulusal güvenlik danışmanlığı görevlerini üstlenmesi mümkün değil. Waltz'dan boşalan koltuk başka biri tarafından doldurulabilir.

Trump'ın dosyaları yönetme konusunda kendine has bir tarzı olduğunu kabul eden Lawrence, bunun bir ulusal güvenlik danışmanı olmayan eski Başkan Harry Truman'dan Henry Kissinger ile Beyaz Saray'dan işleri yürütmek isteyen Richard Nixon'a kadar diğer başkanlar için de geçerli olduğunu belirterek, “Trump'ın durumunda, başkanın kiminle rahat ettiğiyle ilgili benzersiz bir liderlik tarzı var. Anlaşmalar yapıyor ve bunun Ortadoğu’dan Ukrayna’ya kadar dış politika dosyalarını Witkoff'a teslim etmesine de yansımasını istiyor” dedi.

Witkoff ve birikmiş görevler

Öte yandan Witkoff'a özellikle Ortadoğu temsilciliğinin verilmesiyle ilgili uyaran Gavito, bu tür müzakerelerde yer alan bir kişinin bu karmaşık bölge hakkında daha derin bir bilgi birikimine sahip olması gerektiğini söyledi. Deneyim ve anlaşma yönetiminin önemli olduğunu, ancak hassas ayrıntıları gerçekten anlayan bir ekibe sahip olmanın da aynı önemde olduğunu vurgulayan Gavito, İran ile müzakereleri örnek vererek, ABD ekibinin aksine İran müzakere ekibinin ABD ile ilişkiler konusunda onlarca yıllık deneyime sahip olduğunu belirtti. Gavito, “Müzakere masasında ABD heyetinde gerçek uzmanlar olmadan, ABD'nin en iyi anlaşmayı elde edemeyeceği bir duruma düşeceğinden korkuyorum” diye ekledi.

vfdgthy
Witkoff Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü, 25 Nisan 2025 (AP)

Gavito’nun yaklaşımına katılan ve İran ya da Ukrayna'da başarılı müzakerelerin dışişleri ve savunma bakanlıkları ile istihbarat teşkilatlarının koordinasyonunu gerektireceğini vurgulayan Lawrence, “Witkoff başarı şansı elde etmek istiyorsa, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere tüm kurumlarla yakın iş birliği içinde çalışmalı” yorumunda bulundu.

ABD’de 2016 yılında yapılan seçimlerde Rubio ile Trump arasındaki oldukça gergin olan ilişkiyi ve dış politika konularındaki radikal farklı görüşlerini hatırlatan Lawrence, “Rubio, Trump ile ilişkilerini onarmak için çok zaman harcadı ve dış politika yönelimini ‘Önce Amerika’ gündemine daha yakın olacak şekilde kökten değiştirdi. Siyasi olarak çok hırslı ve gelecekte başkanlığa aday olmayı planladığı aşikar. Bu yüzden Başkan’ı memnun etmek için çaba gösterecektir” dedi.

xcsdvfgthy
Witkoff, Beyaz Saray'da Rubio karşısında yemin ederken, 6 Mayıs 2025 (AP)

Öte yandan başkanlık yarışı sırasında rakipler arasında gerginlik yaşanmasının son derece normal olduğunu düşünen Hay, Barack Obama ve Hillary Clinton, George H. Bush ve Ronald Reagan arasındaki sürtüşmeleri hatırlatarak Trump'ın Rubio ile yakın çalışmasının ‘şaşırtıcı olmadığını’ söyledi. Ancak özellikle Trump Küba'ya açılmaya karar verirse, Rubio ile Latin Amerika konularında anlaşmazlık yaşayabileceğini düşünen Hay, “Tüm kariyerini Küba'dan kaçmak ve komünizmle mücadele üzerine kuran Marco Rubio böyle bir durumda ne yapacak?” diye sordu.

Geleneksel Cumhuriyetçiler ve MAGA destekçileri arasındaki farklı ideolojiler nedeniyle Trump ve Rubio arasında zaman içinde başka sorunlar yaşanabileceğini düşünen Lawrence, “Trump'ın liderlik tarzının kaosa, sürprizlere ve herkesi diken üstünde tutmaya dayanıyor” şeklinde konuştu.

Lawrence, son olarak şunları söyledi:

Marco Rubio'nun önümüzdeki üç yıl boyunca görevde kalıp kalamayacağını göreceğiz. Çünkü Başkan Trump ile çalışmak kolay değil.