Fas, Libya’da çözüm için bir kez daha devrede

Libya’da aylardır bu dosya üzerinde nihai bir anlaşmaya varılmaksızın müzakereler yapılıyor

Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libya Temsilciler Başkanı Akile Salih’i başkent Rabat'ta kabul etti (AFP)
Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libya Temsilciler Başkanı Akile Salih’i başkent Rabat'ta kabul etti (AFP)
TT

Fas, Libya’da çözüm için bir kez daha devrede

Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libya Temsilciler Başkanı Akile Salih’i başkent Rabat'ta kabul etti (AFP)
Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libya Temsilciler Başkanı Akile Salih’i başkent Rabat'ta kabul etti (AFP)

Zayed Hediyye
Fas, Libya’da bir kez daha arabuluculuk rolü üstlendi. Rabat, Libya’daki krizi çözme yolundaki yeni tıkanıklığı gidermek için devrede. Fas Libya’daki diyalog masasında çoğunun çözüldüğü ve geriye en zorunun kaldığı dosyaların çözümünü tamamlama girişimi çerçevesinde Libya Temsilciler Meclisi Başkanı ve Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı’nı ağırladı.
Fas tarafından Libya tarafları arasında görüş birliği sağlamak için başlatılan bu yeni girişim, geçtiğimiz dönemde taraflar arasındaki en zorlu tartışmalı konulardan biriyle bağlantılı. Bu konu da üzerinde nihai bir anlaşmaya varılmaksızın aylarca hakkında müzakerelerin yapıldığı Libya'daki üst düzey pozisyonların seçilmesi.
Rabat’ın Libya Temsilciler Meclisi ve Libya Devlet Yüksek Konseyi arasında çözülmemiş konulardan biri olarak Akile Salih ve Halid el-Mişri ile yapılan görüşmelerin asıl gündemini oluşturması açısından üst düzey pozisyonların paylaştırılması konusuna odaklanması boşa değildi. Zira gözlemciler bu dosyayı son zamanlarda Libya sahnesinde siyasi tıkanıklığa yol açan büyük bir düğüm olarak nitelendiriyor ve genel bütçenin onaylanması ve genel seçimlerin yasal dayanağı gibi diğer istihkaklar konusunda ilerleme kaydedilmemesinin nedeni olarak görüyorlar.

Rabat’ta herhangi bir görüşme yok
Fas kendi topraklarında ev sahipliği yaptığı önceki tüm diyalog turlarında Libyalı tarafları önemli anlaşmalar imzalamaya teşvik etmeyi başarsa da, işi bu kez zor görünüyor. Zira Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri’yi doğrudan müzakere masasında bir araya getirme çabaları sonuçsuz kaldı ve yetkililer Rabat’ta iki başkan ile ayrı ayrı görüşmeler yapmakla yetindiler.
Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, cuma günü başta Fas Temsilciler Meclisi Başkanı Habib el-Maliki ve Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita olmak üzere bir dizi Faslı yetkili ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada “Şu anda Fas’ı ziyaret eden Halid el-Mişri ile planlanmış bir görüşme yok. Bir görüşme olursa da bu, Libya’da yapılır” ifadelerini kullandı.
İki başkanın Fas’a çözmek için geldiği üst düzey pozisyonları seçme konusunda Salih “Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi tarafından atanan iki komite arasında Buznika’da yapılan toplantılarda Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde üst düzey pozisyonları seçmek üzere bir komitenin atanmasının kabul edilmesiyle üst düzey pozisyonları seçme konusu hallolmuştu” dedi.
Salih yaptığı basın açıklamasının devamında “Buznika’da üst düzey pozisyonların nasıl seçileceği konusunda uzlaşma sağlandı ve bu konuda karar verme sorumluluğu artık 13+13 Komitesi’nde” dedi.
Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi arasında Libya’daki üst düzey pozisyonların başkanlarının atanma mekanizması konusunda görüş ayrılıklarının yaşandığını gösteren açıklamasında Salih “Temsilciler Meclisi Berlin ve Suheyrat’tan çıkan sonuçlara bağlılığını korurken, karşı taraf üzerinde anlaşılan şeylere uymuyor. Biz üzerinde uzlaşılan her şeye bağlıyız. Taleplerimiz uluslararası toplumun talepleri ile uyum içerisinde. İkinci Berlin Konferansı bunu destekleyecek” dedi.
Fas’ın Bouznika kenti geçtiğimiz ocak ayında Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapmıştı. Söz konusu görüşmeler, Suheyrat'ta imzalanan Libya Siyasi Anlaşması'nın çizdiği çerçeveye uygun olarak, devlet kurumlarının birleştirilmesi ve üst düzey pozisyonların liderlerinin belirlenmesine ilişkin uzlaşmalarla sona ermişti.

Anayasa ve paralı askerler
Libya Temsilciler Meclisi Başkanı “ülkesinin bölünme ve silahlı milislerin yayılma aşaması sırasında çok fazla acı çektiğini ve yabancı güçler ve paralı askerler çıkarılıp seçimler yapılarak Libyalıların taleplerinin karşılanması gerektiğini” belirtti.
Libya anayasa taslağı hakkında ise Salih “Anayasa taslağı Libya Temsilciler Meclisi'ne sunuldu. Ancak şu anda Libya'da sunulan anayasa taslağı hakkında ciddi bir reddetme var. Anayasa oybirliğiyle herkes tarafından kabul edilmeli” dedi.
Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri, Akile Salih’in Fas’ta yaptığı basın açıklamasında söylediklerine ilişkin herhangi bir resmi açıklamada bulunmadı. Salih gibi Fas’ı ziyaret eden Mişri de Dışişleri Bakanı Nasır Burita ile toplantı yaptı. İkili Libya siyasi diyaloğundaki son gelişmelerin yanı sıra seçimleri başarılı kılmanın ve bunları belirlenen zamanda yapmanın yollarını ele aldı.
Libya Devlet Yüksek Konseyi Medya Ofisi tarafından yapılan açıklamada “Bir dizi Devlet Yüksek Konseyi üyesinin ve Libya'nın Fas Büyükelçisi'nin katılımıyla Fas'ın başkenti Rabat'ta yapılan görüşmede taraflar iki kardeş ülke arasındaki ikili ilişkileri, Libya siyasi diyaloğundaki farklı gidişatlardaki son gelişmeleri ve seçimlerin zamanında başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesinin yollarını tartıştılar” ifadelerine yer verildi.
Üst düzey pozisyonların paylaşılması konusunda bir anlaşmaya varılması, geçtiğimiz yıllarda Libya krizi bağlamında başta Libya'nın petrol zenginliğinin en büyük kısmını ve devasa gelirlerini yöneten Merkez Bankası Başkanlığı ve Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Başkanlığı pozisyonları olmak üzere rekabetin önemli bir rol oynadığı hassas pozisyonlarla ilgili olduğu için Libya’daki müzakere masasında bulunan en karmaşık dosyalardan biri sayılıyor.

Fas’ın iyimserliği
Rabat'ta gerçekleştirilen Libya müzakerelerinin yeni turu, Fas'ın ev sahipliğinde yapılan önceki turlarda elde edilen başarıyı elde edemese de Faslı yetkililer, bunun Libyalı taraflar arasında ihtilaflı konularda mutabakat sağlama yolunda atılmış bir adım olduğunu vurgulayarak bu yolun sonuna kadar gitmeye kararlı olduklarını ifade ettiler. Fas Temsilciler Meclisi Başkanı Habib el-Maliki “Fas tecrübeleri, yetkinlikleri ve yetenekleriyle kardeş Libya halkının emrine âmâde olmaya devam edecek. Ayrıca, Libya siyasi diyaloğunun bütün sonuçları yerine getirilinceye dek desteğini sürdürecek” dedi.
Maliki, Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile görüşmelerinin ardından yaptıkları ortak basın açıklamasında “Bugün Libya'daki durumun düzelmesinden ve kriz döneminden barış ve ulusal birlik dönemine, parçalanma ve silahlı çatışmadan kurumların inşasına doğru gidilmesinden memnunum” ifadelerini kullandı.
Fas, Libya’daki siyasi ve askeri çatışma yıllarında herhangi bir tarafın desteklenmesinde rolü olmayan objektif bir taraf olduğu için Libya taraflarının güvenine sahip. Bu da bu yılın başlarında ekonomi alanında yaptığı gibi, taraflar arasındaki ihtilafların çözülmesine yardımcı olacağına dair umutları yeşertiyor.
Fas liderliğinin sahip olduğu bu güvenden söz eden Libya Devlet Yüksek Konseyi üyesi Adil Karmus “Fas, geçmişte Temsilciler Meclisi ile Devlet Konseyi arasında çözüme kavuşmamış konularda fikir birliğini sağlama noktasında birçok başarıya imza attı ve bu yöndeki çalışmalarını tamamlamak istiyor” dedi.
Karmus “Daha önce Fas'ta fikir birliğinin sağlandığı önemli uzlaşmalar yapıldı. Fas Dışişleri Bakanlığı da bu uzlaşmalara tanık oldu. Bunlar her iki tarafça onaylandı. Rabat şu anda kendisini bu dosyada önemli bir başarıya imza atmış olarak görüyor ve bu yolu tamamlamak istiyor” şeklinde sözlerini sürdürdü.

Belirsizlik ve açıklığa kavuşturma
Diğer taraftan Libya Temsilciler Meclisi Üyesi Cibril Uhide “Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih'in Fas'ta düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalar hakkında bir karışıklık ve yanlış anlama olduğunu” söyledi.
Uhide “Salih yaptığı basın açıklamasında üst düzey pozisyonlara ilişkin anlaşmazlığı uluslararası bir komitenin çözeceğini söylemedi. Daha ziyade Fas’ta BM Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) koordinasyon sağlamasıyla Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi komiteleri arasında önceden varılan uzlaşmaları kastetti. Komite üyeleri o dönemde üst düzey pozisyonların üç bölgeye paylaştırılması konusunda anlaşmıştı. Buna göre Temsilciler Meclisi bir dizi ismi Devlet Yüksek Konseyi’ne iletecek, konsey de bu isimlerin arasında eleme yaparak her pozisyon için üçer adayı, içlerinden birisini seçmek üzere Temsilciler Meclisi’ne gönderecekti” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Uhide,  “Şu ana kadar yapılan buydu. Ancak süreç Devlet Yüksek Konseyi’nde durdu. Beş pozisyonunun her biri için üçer adayın ismi, aralarında seçim yapmak üzere oturum yapması için Temsilciler Meclisi’ne gönderilmedi. Mesele, üst düzey pozisyonların BM denetimindeki bir komite tarafından seçileceğine ilişkin şu anda etrafta dolaşan söylentiler gibi değil” şeklinde konuştu.



Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Stephanie Williams

Ülkeye uzun yıllar hükmeden Libya diktatörü Muammer el-Kaddafi’yi devirmek üzere 2011’de patlak veren halk ayaklanmasından bu yana yabancı müdahalesi, Afrika’nın kuzeyinde yer alan bu devlette uzun zamandır istisna değil norm haline geldi.

Hiç şüphesiz yabancı odaklar zaman zaman Libya’nın dağılmasından ve (olmayan) devletin kırılganlığından istifade etti. Ama bunda ülkelerinin egemenliğini ucuza takas etmeye şiddetli eğilimlerinden ötürü Libya’da hüküm süren seçkinlerin de suçu var. Değişen bölgesel ittifaklara rağmen uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler’in (BM) arabuluculuğunu desteklemek ve Libya halkının ülkedeki uzun geçiş aşamasını sona erdirme beklentilerini karşılamak için Berlin’de ortaya konan yapıyı kullanmaya devam etmelidir.

Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.

Libya, tek adamla beraber uluslararası planda çeşitli yaptırımların ağırlığı altında ezilen bir parya devleti haline gelirken halkı da gitgide dünyadan soyutlandı. 2000’li yılların başında Libyalı diktatör Muammer Kaddafi fikir değiştirip de yıllar yılı ısrarla desteklediği devlet gözetimindeki terör kampanyasından ve kitle imha silahları programından vazgeçince o zamana kadarki mevcut durum da değişmeye başladı.

Libya, artık dış dünyayla etkileşim halindeydi. Yine de bu, Kaddafi’yi 2011 yılında kendisini deviren iç ayaklanmadan kurtarmaya yetmedi. Kaddafi’yi deviren devrim, NATO ve onun Arap müttefikleri tarafından sunulan doğrudan askerî yardım ve BM Güvenlik Konseyi’nin destekleyici siyasi koruması olmasaydı başarılı olamazdı.

“Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.”

2011’den bu yana Libya’da dış müdahale, sonu gelmeyen çatışmanın önemli bir özelliği oldu. Zira Kaddafi’nin siyasi ve askerî halefleri, küresel arenada yeniydiler ve utanç verici bir şekilde iç ve dış mesele arasında denge kurmaya çalıştılar. “Siyasi turizmden” faydalanıyor ve kendi vatandaşlarından alamadıkları meşruiyeti yabancı başkentlerde arıyorlardı.

Libya’da hâkim seçkinler, 2011’den bu yana dış müdahaleden şikâyet ediyor; özellikle de bu müdahale, şahsi vaziyetlerini tehdit ettiğinde…

Ama işin aslı şu ki müdahil olan devletler, çatışan Libyalı taraflardan davetli olarak çoğunlukla kapıyı kendilerine açık buldular. Bu model kısmen 2011 ayaklanması sırasında kuruldu. O dönemde NATO üyeleri ve onların Arap müttefikleri, Kaddafi güçleriyle savaşmak için oluşturulmuş birkaç silahlı grupla gizli ilişkiler kurdu. 2011 yılındaki Libya çatışmasına en az katılım gösteren Rusya, Türkiye ve Mısır gibi pek çok ülke de son altı yılda daha fazla öne çıktı.

vdffed
Başbakan Abdülhamid Dibeybe’ye bağlı Libya Güvenlik Güçleri, 17 Aralık 2022’de ülkenin kuzeybatısındaki Mısrata şehrinde Sirte’nin DEAŞ terör örgütünden ‘kurtarılmasının’ altıncı yıldönümü münasebetiyle düzenlenen askerî geçit töreninde (AFP)

Libya’da özel çıkarları olan ülkeler, çeşitli ve bazen yarışan ulusal önceliklerini sağlama almak için sahadaki silahlı vekillerini kullandı. Bu öncelikler arasında terörle mücadele, göç endişelerini giderme, petrol kaynaklarını kontrol etme, dinî radikalizmle mücadele, demokratik süreçleri önleme, Libya’nın zenginliğini sömürme veya ülkenin jeopolitik öneme sahip bölgelerinde stratejik üsler temin etme gibi hedefler yer alıyor. Şahsi çıkar ve fırsatçılıkla şekillenen bu yaklaşım, BM’nin barışı kolaylaştırıp Libya halkına temsilî bir hükümet ve sorgulanabilir kurumlar kurması için yardım etmeyi hedefleyen velayetiyle çelişiyor.   

Libya’daki “istihbarat hikâyesi”

Çoğu durumda özellikle Libyalı silahlı gruplar ile yabancı unsurlar arasındaki ilk ilişkiler, özel kuvvetler ve istihbarat kanalları aracılığıyla kurulmuştur. Bunlar; devrim, kargaşa ve Kaddafi’nin şiddetli bir şekilde sonunu getiren yıllarda Libya’yı kasıp kavuran ayaklanma esnasında diplomatik muadillerinden daha fazla varlık gösteriyordu. Uluslararası toplumunun birçok çalışmasının yürütüldüğü alanı dolduran bir istihbarat kalitesi vardı; bir ölçüde hâlâ var. Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu.

“Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu”

Bu fırsatçı ‘diplomasi’ yaklaşımları, barışı sağlamak ve Libya halkına kendisini temsil eden bir hükümet ve hesap sorulabilir kurumları ile devletini kurmasında yardımcı olmak için arabuluculuk sorumluluğu üstenen BM’nin yetkisiyle doğrudan çatışıyor.

Uluslararası toplumun Libya konusundaki kopukluğu, işlevsizliği ve ahlaki iflası, 2019 baharındaki kadar belirgin olmamıştı. Nitekim o dönemde -kendi kararlarını ve BM’nin koyduğu silah yasağını görmezden gelen- Güvenlik Konseyi, “güçlü adam” Halife Hafter’in Trablus’a yönelik saldırısını kınayamadı. BM, titizlikle planlanmış bir ulusal konferans üzerinde son rötuşları yaparken azımsanmayacak sayıda üye ülke de Hafter’in iktidarı zorla ele geçirme çabasına siyasi, maddi ve taktiksel destek veriyordu.

Fotoğraf: AFP

Gelgelelim eylemler, hedeflenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu olayda da Hafter’in darbeye teşebbüsü, Türkiye’de Libya’ya yönelik derin bir ilgi uyandırdı. Türkiye, bir Arap ülkesinin desteğiyle Trablus’a Wagner mensubu binlerce paralı asker gönderen Rusları endişeyle izliyordu. Ruslar burada, Trablus güçlerine ağır kayıplar vermek üzere bir Arap ülkesi tarafından işletilen Çin keşif uçaklarıyla taktiksel olarak koordine olmuştu. Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti.

Ankara, Trablus hükümetiyle düzenlemelerini bitirince Türkler, gelişmiş silahlarını ve Suriyeli binlerce paralı askeri devreye soktu. Erdoğan, Hafter’in bölgesel ana destekçileri sayılan iki Arap ülkesini görmezden geldi ve bunun yerine Libya’daki diplomasisini Türkiye’nin geleneksel düşmanı olan Rusya’ya odakladı. Ankara ve Moskova, 2019 yılı sonu ve 2020 yılı başında geçici bir çözüme varmak, ama daha önemlisi Almanya ve BM tarafından düzenlenen kapalı uluslararası toplantıyı geride bırakmak için bir dizi ikili görüşmeye başvurdu.

Türkiye-Rusya ittifakı, bir engelle karşılaştı ve 13 Ocak 2020’de Moskova’da Libyalı taraflarla yapılan toplantıda bir ateşkes anlaşmasına varılamadı. Bu başarısızlıkta, hâlâ kuvvetlerinin askerî olarak kazanabileceğine inanan Hafter’in inadı etkili oldu. Bunun yerine 19 Ocak 2020’de Berlin’de eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla en büyük uluslararası toplantı gerçekleştirildi ve bu toplantı, Berlin süreci ve uluslararası çabaları dizginleyip koordine edecek geniş bir şemsiye ile sonuçlandı.

“Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti”

Berlin süreci ve ondan doğan uluslararası çalışma grupları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan diplomatik bölünmelerden ötürü en üst düzeyde uygulanan kısıtlamalara rağmen bugüne kadar Libya’nın uluslararası yapısı olmaya devam etti.

Trablus’un kapılarında olan Hafter güçleri, Türkiye’nin BM tarafından tanınan hükümetin yanında sürece dahil olduğu sekiz ay içerisinde Libya’nın merkezine doğru itildi. Savaş, Haziran 2020’de sona erdi ve Libyalı taraflar, aynı yılın ekim ayında BM gözetiminde -hâlâ yürürlükte olan- resmî bir ateşkes imzaladı.

Türkler ve Ruslar; ülkeyi böldüler, sahada kendi gerçeklerini oluşturdular, Libya üslerini işgal ettiler ve (Libya’nın Ekim 2020 ateşkes anlaşmasında öngörülen, tüm paralı askerler ve yabancı güçlerin herkesin ülkeden ayrılması yönündeki resmî talebine rağmen) kendi paralı askerlerini korudular. O zamandan bu yana Rusya, Libya’nın doğusunda ve güneyinde yerel müttefikleriyle birlikte paralı askerlerini, Sudan sınırındaki Sudan ordusuna karşı savaşında Hızlı Destek Kuvvetleri’ne yardımcı olmak için kullandı.

“Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyor”

Bu arada Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyorlar. Hiç şüphesiz bugün Libya’da tüm dış güçler arasında sahada en büyük nüfuz sahibi olanlar Türklerdir.

Hafter’in yenilgisinden sonraki üç yıl, Ortadoğu/Kuzey Afrika bölgesinde büyük yeniden yapılanma faaliyetlerine tanık olundu ve son altı ayda Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler büyük ölçüde iyileşti.

Daha önce Trablus hükümetinin güçlü bir düşmanı olan Mısır da geçtiğimiz aralık ayında Libya Merkez Bankası’ndan 700 milyon dolar değerinde bir mevduat aldı. Bilindiği üzere Mısır, bir dolar kıtlığı ve döviz eksikliği krizi yaşıyor ki bu, son yılların en kötüsü.

Bu esnada Libya’yı izleyen ve paralı askerlerini geri çağıracağına dair bir işaret görülmeyen Moskova, aynı zamanda feci Ukrayna kriziyle de meşgul. ABD ise Arap dünyasını öncelikleri arasından çıkardı ve Amerika’nın 20’nci yüzyıldaki dar görüşlü ‘istikrar’ desteğine geri döndü ki bu, bölgede hâkim yöneticiler tarafından memnuniyetle karşılanan bir siyasi gelişmedir.

Amerika’nın sözde stratejik çıkarları ve demokratik değerleri arasında bu kadar az örtüşmeye daha önce nadiren tanık olmuşuzdur. Öte yandan Almanlar ve Fransızlar, Ukrayna meselesiyle meşgulken İtalyanlar, göçle mücadele çabalarına öncelik vererek Libya meselesine özel yaklaşımlarını sürdürüyorlar.

Ne yazık ki tüm bu uluslararası ve bölgesel entrikalar arasında Libya halkının sesi kayboluyor. Özellikle (yaklaşık 7 milyon insan arasında oy kullanma hakkına sahip) 2,8 milyon insan, Libya’da 12 yıldır süren geçiş aşamasının, karşılıklı rızayla onaylanan bir anayasal temelde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılarak bitirilmesi için çağrısını sürdürüyor.

Uluslararası toplumun en azından Libya’da onların isteklerine saygı duyması, hukukun üstünlüğünü desteklemesi, insan haklarına ve hesap sorulabilirliğe riayet etmesi gerekiyor. Uluslararası yapı, özellikle de Berlin süreci ve onunla bağlantılı çalışma grupları konusunda sıfırdan başlamaya gerek yok. Sürecin tasarlandığı temeli oluşturan faktörler hâlâ mevcut: Güvenlik Konseyi’nin etkisizliği ve etkili ülkelerin faydacı yaklaşımları. Dolayısıyla bu uluslararası şemsiye, BM’nin arabuluculuğunu desteklemek ve Libyalı taraflara baskı yapmak için de gerekli.
* Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu'nun (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu eski Başkan Yardımcısı Williams’ın Al Majalla dergisinde yayınlanan analizi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.