İsrail ile Ürdün askeri devriyeleri arasında çıkan çatışmada bir İsrail askeri yaralandı

Ürdünlü tutuklu Abdullah Ebu Cabir önceki gün Ürdün-İsrail sınırındaki Şeyh Hüseyin sınır kapısına vardığı sırada (AFP)
Ürdünlü tutuklu Abdullah Ebu Cabir önceki gün Ürdün-İsrail sınırındaki Şeyh Hüseyin sınır kapısına vardığı sırada (AFP)
TT

İsrail ile Ürdün askeri devriyeleri arasında çıkan çatışmada bir İsrail askeri yaralandı

Ürdünlü tutuklu Abdullah Ebu Cabir önceki gün Ürdün-İsrail sınırındaki Şeyh Hüseyin sınır kapısına vardığı sırada (AFP)
Ürdünlü tutuklu Abdullah Ebu Cabir önceki gün Ürdün-İsrail sınırındaki Şeyh Hüseyin sınır kapısına vardığı sırada (AFP)

Ürdün ve İsrail'deki güvenlik yetkilileri yaptıkları açıklamada, Ürdün askeri devriyesi ile İsrail ordusuna bağlı bir devriye arasında meydana gelen ve bir İsrail askerinin yaralandığı çatışmaya ilişkin soruşturmalara başladıklarını duyurdu.
Tel Aviv'deki bir askeri kaynak, İsrail askerinin yarasının hafif olduğunu ve mucize olarak nitelendirilebilecek bir şekilde ağır kayıplar yaşanmasının engellendiğini ifade etti.
Olay, geçen hafta Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece gerçekleşti. Ancak iki taraf da olayı gizledi. Olaya ilişkin ilk bilgilere göre iki devriyenin askerlerinin karşılıklı ateş açtığı belirtildi. Kaynaklara göre olay, Arava (Arabah) Vadisi’ne bağlı olan ve Akabe Körfezi’nin onlarca kilometre kuzeyinde yer alan İsrail ile Ürdün arasında sınır çitinin bulunmadığı bir bölgede, Ürdün devriyesinin tanınmaması sonucu meydana geldi. Kaynaklar olaya ilişkin şu açıklamayı yaptı: 
“İsrail ordusuna bağlı gizli bir bölük sınır bölgesinde şüpheli bir araç tespit edince İsrail askeri devriyesi olay yerine gitti ve bir aracın motor sesini duyduğunu ve Arapça konuşulduğunu bildirdi. Bölük komutanı tutuklama işlemlerini yürütmek için izin aldı ve havaya ateş açtı. Ürdün devriyesi üyelerinin hedef alındıklarını düşündüler ve doğrudan İsrail devriyesine ateş ederek karşılık verdiler. İsrail devriyesinin komutanı son anda bölgedekilerin Ürdün devriyesi olduğunu anladı ve ateşkes emri verdi. Olay her iki tarafta da herhangi bir can kaybına yol açmadı. Bir İsrail askeri ise elinden hafif yaralandı.”
Kaynaklar, iki ordu komutanlığının, ağır kayıplara ve korkunç diplomatik sonuçlara yol açabilecek’ bu olayın tekrarlanmasını önlemek için ortak bir soruşturma yürütmeyi kabul ettiğini bildirdi. İsrail ordusu kaynaklar tarafından aktarılan bilgileri doğruladı. İsrail ordusundan bir sözcü şunları kaydetti:
“İsrail ordusu, şüpheli bir güç olarak teşhis edildikten sonra Ürdün ordusuna ait bir araca karşı tutuklama prosedürlerini uygulamaya karar verdi. Ürdün ordusu da İsrail ordusu savaşçılarına karşı tutuklama operasyonu başlattı. Ancak askeri güçlerin her iki tarafça tespit edilmesinin ardından İsrail ordusu ve Ürdün ordusu ateş etmeyi bıraktı.” 
İsrail ordusu, askerlerinden birinin hafif şekilde yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını doğrulayarak, açılan ateş sonucu herhangi bir kurşun veya şarapnel isabet etmediğini bildirdi.
İsrail'in Kudüs'teki uygulamaları ve Ürdün'ün Tel Aviv'den aldığı içme suyu miktarını artırma talebinin Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından reddedilmesi nedeniyle son yıllarda İsrail-Ürdün ilişkilerinde gerginlik yaşanıyor. Netanyahu, Ürdün'ün istediği tüm suyu satmasını ve iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için dostane müzakereler yürütmesini tavsiye eden ordu liderliğiyle aynı fikirde değil.
İsrail-Ürdün devriyesinin çatışmasının ifşa edilmesi, 2000 yılında Tel Aviv’de bir otobüsün infilak etmesine karıştığı suçlamasıyla 20 yılı aşkın bir süredir İsrail hapishanelerinde tutulan Ürdün vatandaşı Abdullah Nuh Ebu Cabir’in Salı günü Ürdün'e dönmesiyle eş zamanlı gerçekleşti. Reuters ajansına göre 44 yaşındaki Abdullah Ebu Cabir, 1994 yılında bir barış anlaşmasının imzalanmasıyla iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin ardından İsrail'de iş bulan binlerce Ürdünlüden biriydi. 
Görgü tanıkları, Ebu Cabir'in Ürdün'ün başkenti Amman yakınlarındaki Baka Filistin mülteci kampındaki ailesinin evine gittiğini bildirdi. Ürdün bayrağı sallarken görüntülenen Ebu Cabir, çıktığında kahraman gibi karşılanırken, kalabalıklar arasındaki pankartlardan birinde “Bütün mahkumlarımız için özgürlük” yazısı dikkat çekti.



Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kaswar Klasra

Hindistan ve Pakistan arasında, Hindistan yönetimindeki Keşmir'de gerçekleşen yeni bir terör saldırısıyla tetiklenen son şiddet patlaması, dünyanın dikkatini Güney Asya'daki gergin cephe hatlarına yeniden odakladı. ABD öncülüğündeki uluslararası arabuluculuk çabaları, iki nükleer silahlı komşuyu savaşın eşiğinden geri çekmeyi başarmış olsa da, bu ihtiyatlı sakinlik kalıcı bir barış olarak kabul edilemez.

İki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Keşmir anlaşmazlığına bir çözüm bulunmaması nedeniyle, bölge 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit eden bir gerilimi tırmandırma döngüsünün esiri olmaya devam ediyor.

Bu hadise, on yıldan kısa bir sürede yaşanan üçüncü büyük tırmandırma sayılıyor ve her dalga bir öncekinden daha tehlikeli. Hindistan'ın Pakistan topraklarında faaliyet gösteren militanları sorumlu tuttuğu Pahalgam'daki saldırı, her iki taraftaki askeri tesisleri hedef alan bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısını tetikledi. Gerginliğin tırmanma hızı ve yoğunluğu, durumun kırılganlığını ve yarımadanın büyük bir felakete kaymaya hazır olduğunu teyit ederek, tehlike seviyesini yükseltti. Önceki örneklerde olduğu gibi, ABD, krizi kontrol altına almak için arabuluculu olarak müdahalede bulundu. Kendisine duyurulmayan Çin ve Körfez çabaları da destek verdi.

Bu model tanıdık hale geldi; Keşmir'de bir terör olayı gerçekleşiyor, onu Hindistan’ın yanıtı,  ardından Pakistan'ın askeri yanıtı takip ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Son şiddet dalgasını diğerlerinden ayıran husus yalnızca yoğunluğu değil, aynı zamanda kullanılan savaş araçlarının gelişmişliğiydi. Her iki taraf da geleneksel askeri güç kullanımının yanı sıra siber operasyonlara ve insansız hava araçlarına başvurdu. Bu çatışma, yapay zekanın, otonom insansız hava araçlarının ve siber savaşın savaş alanını yeniden şekillendirmeye başladığı Güney Asya'nın askeri tarihinde yeni bir bölümü işaret ediyor. Bununla birlikte, siyasi söylem durgun kaldı ve önemli bir dönüşüme sahne olmadı.

 Hindistan, çok daha büyük olan ekonomisi ve Batı'ya giderek daha yakın hale gelmesi sebebiyle stratejik bir ivmeye sahip olduğunu hissedebilir, fakat devam eden istikrarsızlık büyük hedeflerini tehdit ediyor. Tedarik zincirlerini Hindistan'a taşımayı düşünen küresel şirketler, çalkantılı bir bölgesel tablo karşısında tereddüt ediyor. Kalkınma veya kuzeydeki Çin tehdidi ile yüzleşmede kullanılabilecek kaynaklar kronik sınır krizi tarafından tüketiliyor. Dahası, Keşmir'de devam eden huzursuzluk, yerel halkı devletten daha da uzaklaştırıyor ve Yeni Delhi'nin son vermeye çalıştığı ayaklanmayı körüklüyor.

Pakistan’a gelince, yüksek gerilimin maliyeti onun için daha ağır. Uluslararası kredilere bağımlı ve yakın zamanda terörizm finansmanı artırılmış izleme listesinden çıkarılan kırılgan ekonomisi, her tırmandırmada ağır kayıplar yaşıyor.

Pakistan'ın Pahalgam saldırısıyla ilgili ortak soruşturma teklifi -Hindistan'ın bu tür girişimleri tekrar tekrar reddetmesine rağmen- ciddiye alınmayı hak ediyor. Bu tür konularda şeffaflık ve iş birliği, karşılıklı şüphe döngüsünü kırmaya yardımcı olabilir. Hindistan gerçekten sadece geçici bir ateşkes değil, uzun vadeli bir barışı hedefliyorsa, yanlış değerlendirme riskini azaltacak mekanizmalar kurmak için İslamabad ile ciddi bir diyaloğa girmelidir.

Sadece krizleri yönetmek yerine, iki ülke çatışmanın kökenlerini ele alma gibi daha zor bir göreve girişmelidir. Nükleer silaha sahip iki komşu arasındaki son gerginlik, Keşmir sorununun acilen ele alınması gereken bir nükleer patlama noktası olduğunu teyit etti. Bu kriz Hindistan ve Pakistan'daki 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit ediyor.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları da dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için bu anı değerlendirmelidir

Pakistan, Keşmir sorununun çözümünün ancak diyalog yoluyla mümkün olduğunu kabul ederken, Hindistan askeri baskının siyasi bir çözüme alternatif olmadığını kabul etmelidir. Keşmir'de adil ve kalıcı bir çözüm sadece bölgeyi istikrara kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda onlarca yıldır arzu edilen ekonomik ve ticari iş birliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaktır.

Dış baskıyla durdurulan son turun sonucu, sahadaki gerçekleri değiştirmedi. Her iki tarafın askeri kuvvetleri halen yüksek alarm durumunda ve resmi bir barış anlaşması imzalanmadı. Ancak, her iki başkent de kısa vadeli taktik hesapların ötesine geçmeye karar verirse, bu tırmandırma bir dönüm noktası olabilir.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları, bağımsız soruşturma organları ve şeffaflığa yönelik karşılıklı taahhütler de dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için baskı yapmak üzere bu anı değerlendirmelidir. Aynı şekilde Pakistan ekonomisini ticaret ve yatırım teşvikleri yoluyla desteklemek, alışılmadık yöntemlere olan bağımlılığını azaltabilirken, Hindistan'ın daha ölçülü bir duruşu Keşmirliler ile genel olarak bölgenin sakinleri arasındaki güveni yeniden inşa edebilir.

Bu ganimet için yapılmış bir savaş değildi ve taraflardan hiçbiri zafer kazanmadı. Aksine bu savaş, Güney Asya'nın uçurumun eşiğinde olduğunun acı bir hatırlatıcısı ve Delhi ile İslamabad liderlerine kalıcı bir barış için gereken sıkı ve zorlu çalışmaya başlamaları yönünde acil bir çağrıydı.