Rus ayısı neden bir uçak gemisi inşa edemedi?

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden otuz yıl sonra Moskova para, deneyim ve endüstriyel kapasiteden yoksun.

Rus uçak gemisi Admiral Kuznetsov (AP)
Rus uçak gemisi Admiral Kuznetsov (AP)
TT

Rus ayısı neden bir uçak gemisi inşa edemedi?

Rus uçak gemisi Admiral Kuznetsov (AP)
Rus uçak gemisi Admiral Kuznetsov (AP)

İnci Mecdi
Bu yılın başından bu yana birkaç kez Rus medyası, ‘Military Watch’ dergisinin ‘devrimci uçak gemisi’ olarak nitelendirdiği, 24 ağır savaş uçağı, 20 insansız hava aracı ve 6 helikopter de dahil 50 uçağı barındırabilen ‘Varan’ adlı dev bir uçak gemisi inşa etmek için harekete geçildiğini duyurdu.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Rusya Askeri Sanayii Komisyonu üyesi Vladimir Pospelov, RIA Novosti ajansına verdiği bir röportajda, maliyeti 7,5 milyar dolara ulaşabilecek yeni bir uçak gemisinin inşa edileceğini açıkladı. Pospelov, Rus ordusunun 2024 ile 2033 yılları arasında tahmin edilen silahlanma programının bir parçası olarak 3 uçak gemisi inşa edeceğini belirtti.

Admiral Kuznetsov
Rusya’nın devasa bir uçak gemisi inşa etme çabaları, Sovyet döneminden kalma tek uçak gemisi Admiral Kuznetsov’un dağılmasıyla birkaç yıl öncesine dayanıyor.
Moskova, yıllar boyunca Kuznetsov’u modernize etmek için çok para yatırmış olsa da kaynak eksikliği ve zayıf tesislerin yanı sıra sürekli mekanik sorunlar ve arızalar, NATO’daki muadilleriyle rekabet etme yeteneğini büyük ölçüde etkiledi.
Kuznetsov, 2016 yılının sonlarında Suriye’deki Rus güçlerini desteklemek için Doğu Akdeniz’e konuşlandırıldığında Moskova’yı utandırmıştı. Gemi, nükleer güçle çalışmıyordu ve bir motor arızası, Avrupa yarımadasını çevrelerken kalın siyah bir yağ dumanı yaymasına neden oldu.
Ayrıca en az iki Rus askeri, Admiral Kuznetsov’daki bir arıza nedeniyle başarısız bir inişin ardından Akdeniz sularına düşerek boğuldu. Aralık 2019’da gemi, bir buçuk yıldan fazla bir süredir bakım faaliyeti altındayken, İnterfaks’a göre üzerinde bir yangın çıktı ve alevler 600 metrekarelik bir alana yayıldı. Ekim 2018’de bir vinç geminin güvertesine düşerek dört kişiyi yaraladı.
Haziran 2019’da St. Petersburg’daki Uluslararası Ekonomik Forumu sırasında Rusya Birleşik Gemi İnşaatı Şirketi (OSK) Başkanı Aleksey Rahmanov, hizmet dışı kalmadan önce Moskova tarafından yenilenmediği takdirde Kuznetsov’un en az 15 yıl ve muhtemelen çok daha uzun süre tek Rus uçak gemisi olarak kalacağı konusunda uyardı.
Nitekim donanma gemileri için hava koruması sağlayan bu tür ‘yüzer pistlerin’ önemi göz önüne alındığında Rus donanmasının gurur kaynağının ve ülkenin tek uçak gemisinin harap hali, onun yerine başka gemilerin inşasını gerekli kıldı. Zira ABD’nin de 10 nükleer uçak gemisi ve 10 daha küçük nükleer olmayan amfibi saldırı gemisi bulunuyor.

Uçak gemisi inşasında kötü sicil
Washington’daki ‘Jamestown’ düşünce kuruluşuna göre Ukraynalı askeri ilişkiler araştırmacısı Mikhail Gerukhov, Admiral Kuznetsov’un Sovyetler Birliği’nin okyanus hırslarının en son örneği olduğunu dile getirdi.
1970’lerin başında Moskova, beş uçak gemisi inşa etmeye karar verdi ve 1975 ile 1991 arasında bunu hayata geçirdi. Bu gemiler, Kiev, Minsk, Novorossiysk, Admiral Gorshkov ve son olarak Admiral Kuznetsov. Ancak beş geminin kaderi, 1991 yılından bu yana üzücü oldu. Kiev hizmet dışı bırakılarak, onu bir eğlence merkezine dönüştüren Çinlilere satıldı. Minsk, Çin'in Jiangsu kentindeki Denizcilik Müzesi’nde bulunuyor. Novorossiysk, hurda olarak Güney Kore’ye ve Admiral Gorshkov da Hindistan’a satıldı. Kuznetsov ise hala hizmetteyken, denizden çok kıyıda faaliyet gösteriyor.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Donanma Günü kutlamaları sırasında (AP)

Reuters’in eski tarihli bir haberine göre Kremlin, pahalı tersane tesislerini ve işçilerin becerilerini korumayı başaramadı. Bu nedende de yakın bir zamanda yeni, gelişmiş gemilerin yapımını tamamlayamaz. Sovyetler Birliği 1991’de çöktüğünde Rusya, o yıl bağımsız bir ülke olan Ukrayna’daki ana Karadeniz tersanesini kaybetti ve uçak gemisi programı durduruldu.
1998’de Ukrayna, bitmemiş uçak gemisi ‘Varyag’ı Çin’e sattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Çin ise onu ilk uçak gemisi haline getirmek için 13 yıl verdi. Nihayetinde tamamlandığında ismini ‘Liaoning’ olarak değiştirdi.
Rusya’da sadece Kuznetsov kaldı. Gemiyi çalışır durumda tutmak için mücadele ederken, Ukrayna’dan para ve yardımdan mahrum kaldı.
Gemi 1990’ların başında ön hatlarda hizmete girdiğinden beri Kuznetsov, yalnızca beş kez konuşlandırıldı. Üç ila altı ay arasında süren her konuşlandırma, geminin kuzey Rusya’daki ana limanından Avrupa çevresine ve Akdeniz’e bir güç ve Suriye de dahil olmak üzere Rusya’nın bölgedeki müttefiklerine bir destek gösterisi olarak yelken açtığına tanık oldu.

Para ve endüstriyel kapasite eksikliği
Moskova’nın yeni uçak gemilerinin inşasını duyurmasıyla birlikte gözlemciler, projeyi ‘denizlere güçlü bir Rus dönüşü’ olarak nitelendirdi. Bazıları ise Moskova’nın salgından daha güçlü bir filo ile çıkacağını belirtti. Bununla birlikte gözlemciler, yeni gemilerin kâğıt üzerinde mürekkep olarak kalacağına inanıyor. Öyle ki Sovyetler Birliği’nin çöküşünden 30 yıl sonra Rusya’nın, uçak gemileri inşa etmek için para, deneyim ve endüstriyel kapasiteden yoksun olduğunu savunuyorlar.
Rus gözlemciler, bu gemilerin maliyetinin, Moskova’nın kendisi için daha faydalı gemiler ve diğer silah sistemlerini inşa edemeyeceği anlamına geldiğini söylüyor. Rusya’nın büyüklüğü ve konumu göz önüne alındığında, bu tür gemiler Rusya açısından, geleneksel olarak kara gücünden çok deniz gücüne dayanan ABD’ye göre daha az önemli.
‘Jamestown’ kuruluşuna göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in koronavirüs pandemisinin patlak vermesinden önce donanmaya yeni bir uçak gemisi tedarik etmeyi planladığını duyurması sonrasında Rus askeri analistler, endişelerini dile getirdi.
Öyle ki Rusya’nın bir filo değil, tek bir uçak gemisi için bile yeterli fonu olmadığı belirtildi. İkinci olarak donanma sahalarının boyut kısıtlamalarının, devasa bir uçak gemisinin inşasına izin vermediği aktarıldı. Bir yetkili, uçak gemisinin üç yerde üretilmesini ve ardından parçaların tek bir gemide birleştirilmesini önerse de böyle bir proje oldukça maliyetli olacak.
Üçüncü olarak Moskova’nın herhangi bir lüks gemi yerine daha küçük gemilere, özellikle de buzkıranlara ihtiyacı olduğu ifade edildi. Daha da kötüsü bazı Rus gözlemcilere göre Rus gemi tasarımcıları, diğer ülkelerdeki meslektaşlarının o kadar gerisindeler ki, önerebilecekleri her şey eski Sovyet mühendisliği çizgisinde kalıyor. Geçen yıl ‘TASS’ haber ajansına konuşan iki yetkiliye göre bir Sovyet uçak gemisi için belirlenen spesifikasyonlara göre yeni bir uçak gemisinin inşası mümkün.
Sadece bu da değil, 2014’te Kırım’ın ilhakından bu yana Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları da dahil olmak üzere gözlemcilerin işaret ettiği yeni engeller mevcut. Bunun ise modern bir gemi için ihtiyaç duyulan özel teçhizatın temin edilemeyeceği anlamına geldiği ifade edildi.
Bu konuda Rusya’ya yönelik en son darbe, Norveç hükümetinin Rus filosuna Norveç deniz motorlarını satmama kararıyla geliyor. Bunların yanı sıra Rus muhalif Aleksey Navalni’yi zehirleme girişimi ve muhalifin tutuklanması ile ilgili yeni yaptırımlar, sağlanması gereken teknolojiler üzerine sıkı kontrollere neden olacak.
Moskova, gemi inşa etme kabiliyetini geri kazanmak için bu alandaki en gelişmiş ülkelerle ortaklıklara güveniyor. Öyle ki Fransa ile ‘Mistral’ taşıyıcılarını satın almak için yıllar önce anlaşma yapmıştı, ancak Kırım’ı ilhak etmesinin ardından Avrupa’nın kendisine yönelik yaptırımlar uygulaması sonucunda anlaşma iptal edilmişti.
Gözlemciler, Rusya’nın gemi geliştirmedeki başarısızlığının tüm filoya gölge düşürdüğünü söylüyor. Devletin inşa etmeyi planladığı küçük gemiler bile en ileri teknolojiye sahip yeni gemilerin yerini alacak kadar modern olmayacak. Bu nedenle Kuznetsov’un bütçe ve diğer sorunları, muhtemelen Rus donanmasının ve askeri gücünün geleceğine de gölge düşürecek.



ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
TT

ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)

Tarık Ali

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın önümüzdeki günlerde ABD’yi ziyaret ederek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitap etmesi bekleniyor. Şara, 1967 yılında Salah Cedid liderliğindeki hareket tarafından desteklenen koalisyon başkanı Nureddin el-Attasi'nin yaptığı son konuşmadan bu yana, yaklaşık 60 yıldır ABD’de ve özellikle de BM’de konuşma yapan ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacak. Attasi, Hafız Esed ve Baasçı askeri cunta tarafından 1966 yılında ‘Şubat Hareketi’ olarak bilinen, selefi Emin el-Hafız'a karşı kanlı bir darbenin ardından iktidara gelmişti.

hyu76ı
Attasi, uzun süre iktidarda kalamadı (Wikipedia)

Attasi, Suriye'de uzun süre iktidarda kalamadı. Baba Esed, konumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz, aynı süreci tekrarladı ve devrimci yoldaşlarının ve siyasi projesinin geri kalan üyelerini, başta Cumhurbaşkanı Attasi ve seçkin komutan General Salah Cedid, Subay İşleri Ofisi Direktörü ve Baas Partisi Bölge Sekreteri olmak üzere herkesi iktidardan indirdi. Onları 16 Kasım 1970'te ‘Düzeltici Hareket’ adı verilen darbe ile Mezze Askeri Hapishanesi’ne gönderdi. Esed daha sonra Ahmed Hasan el-Hatib’i iktidara getirdi ve ne askeri ne siyasi geçmişi olmasına rağmen üç ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevini ona emanet etti. Ardından herhangi rakibinin olmadığı bir referandum düzenledi. Esed, 1971 yılında yapılan referandumda oyların yüzde 99'undan fazlasını alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

ABD’yi hiç ziyaret etmeyen başkan

Baba Esed 2000 yılının haziran ayında öldüğünde, 30 yıl boyunca iktidarda kalmasına rağmen ABD’ye hiç ayak basmadan görevini bırakan devlet başkanı olarak tanımlandı. Çünkü üst düzey başkanlar ve yetkililer, çözülmemiş sorunları çözmek için Şam'a seyahat etmişlerdi. Babasının izinden giden (Suriye’nin devrik Devlet Başkanı) Beşşar Esed de görevde olduğu süre içinde hiçbir zaman ABD topraklarına ayak basmadı.

Suriye’de 1963 yılının Mart ayında gerçekleşen askeri darbenin ve 1970 yılındaki ‘Düzeltme Hareketi’ adlı darbenin babası, Marksizmin meyvelerini toplamak umuduyla, erken dönem siyasi idolü (Sovyetler Birliği’nin ilk devlet başkanı) Vladimir Lenin’den ve onun 1917 yılında gerçekleştirdiği Bolşevik Devrimi'nden sürekli ilham almaya çalıştı. Bazen başarılı olsa da (Arjantinli Marksist devrimci) Ernesto Che Guevara (merhum Küba Devlet Başkanı) Fidel Castro ve (merhum Venezuela Devlet Başkanı) Hugo Chávez ile karşılaştırılabilir bir örnek olmaya ve Araplar için merhum Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın halefi olarak konumlanmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Burada başarısızlığın nedenleri sayısız denecek kadar çok. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerine ve devrimci Napolyon’un düşüncesine dayanan bir sosyal sözleşmeden ilham almaya çalıştığında bile, (Fransız Devrimi sırasında zulmün sembolü haline gelen bir Fransız kalesi) Bastille'ın duvarlarını yıkmak yerine Sednaya Hapishanesi'nin duvarlarını inşa etmeye başladı.

vfd
Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi (Independent Arabia)

Tüm bu sebeplerden dolayı, ABD topraklarına hiç ayak basmadan ölmeyi arzularken, Kasiyun Dağı'nın eteklerindeki sarayından bölgedeki ipleri elinde tutuyordu. Bu durum, oğlu Beşşar’ın politikalarının aksine, açık bir gerçekti. Başlangıçta Beşşar’ın devlet başkanı olması planlanmamıştı. Ağabeyi Basil 1994 yılında Şam Uluslararası Havaalanı yolunda ani bir trafik kazasında ölmeseydi, belki de o koltuğa hiç oturamayacaktı.

Son konuşma

1967 haziranındaki yenilginin ardından Suriye Cumhurbaşkanının BM’de yaptığı son konuşmanın nadir bulunan bir kaydına Independent Arabia ulaştı. Attasi, BM Genel Kurulu’na hitap ettiği kısa konuşmasında şunları söylüyordu:

“İsrail, Arap vatanımızın yeni bölgelerine kolonyal bir işgal gerçekleştiriyor. Bu saldırganlığı kınamak ve etkilerini kısıtlamak ve ön koşul olmaksızın tamamen ortadan kaldırmak için bugün BM Genel Kurul tarafından temsil edilen küresel vicdana olan güvenimizi ifade etmek üzere buradayız. Tüm Arap ve barışsever halklar bu toplantıyı sabırsızlıkla bekliyorlar.”

Daha sonra bazı politikacılar ve büyükelçiler, Attasi’nin konuşmasının, on yıllardır ülkeyi domine eden aynı ‘Baasçıların mürekkebiyle’ yazılmış olduğu değerlendirmesinde bulundular.

Sovyetler Birliği

Leonid Brejnev, 1964 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Ta ki 1984 yılına kadar bu görevde kaldı. Suriye'nin en kötü saha, siyasi ve askeri koşullarını yaşadığı ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile çatıştığı bir dönemde Hafız Esed'in güvenilir bir müttefiki ve ortağı idi. Esed, uluslararası, askeri ve bazen de mali ihtiyaçlarını karşılayan bu güçlü ittifaka bağlı kalmaya devam etti ve Doğu bloğuna açık bir eğilim gösterdi. İki taraf arasındaki ilişkinin gücü, karşılıklı ziyaretlerin sayısından ve Brejnev'in ulusal kurtuluş güçlerine verdiği destekten anlaşılabilir. Buna, ekonomik olarak desteklediği ve bir şekilde altyapısını geliştirdiği Suriye de dahildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, Rus liderin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına uygun olarak Arap-İsrail çatışmasını çözme girişiminin de önünü açtı.

Bu yakın ortaklık, Mikhail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde, iç ve dış reform projeleri gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle Sovyetler Birliği'nin çöküşü yaşandı ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki Suriye ve Hafız Esed rejimi ile iş birliği, glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları altında asgari düzeye indirildi. Bu iki politika Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açarak Suriye'nin Doğu bloğundaki stratejik projesine ciddi zarar verdi.

Karmaşıklık aşaması

Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi. İki ülkenin çıkarları, başta Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, Arap-İsrail çatışması, Lübnan iç savaşı, İran’daki İslam devrimi, birinci ve ikinci Körfez savaşları ve Müslüman Kardeşler meselesi olmak üzere birçok hassas konuda sık sık çatıştı. Diğer konular arasında 11 Eylül olayları, Suriye'nin Lübnan'daki varlığı, Irak'ın işgali ve 2011 Suriye devrimi sayılabilir.

Merhum ABD Başkanı Richard Nixon 1974 yılında, eşi Pat ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan beri devam eden bir anlaşmazlığın ardından Şam'ı ziyaret etti. Ziyaretin amacı, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri canlandırmaktı. ABD, 1979'da Suriye'ye ‘terörü destekleyen ülke’ olarak nitelendirerek yeniden yaptırımlar uygulayana kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD, Şam rejimine silah ve ileri teknoloji ekipman satışını yasakladı, finansal ve ticari kısıtlamalar getirdi.

Suriye, 1980'li yıllarda ABD’nin isteklerinin aksine, Irak'a karşı savaşta İran'ın yanında yer aldı. Ancak, 1990'larda Amerika'nın istekleri doğrultusunda, Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı Kuveyt'in yanında yer alarak konumunu düzeltmeye çalıştı. Suriye 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı uluslararası koalisyona katılsa da bu durum Batı'nın tutumunu değiştirmedi.

Durum 1993 yılında Bill Clinton'ın ABD başkanı olmasına kadar bu şekilde devam etti. Clinton, başkanlık görevini 2001 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Clinton, İsrail ile barış sürecini ilerletmeye çalıştı. Bu çabaları bazen başarılı olsa da o döneme ait kayıtlarda da belgelendiği üzere Hafız Esed'in uzlaşmaz tavrı nedeniyle bazen de başarısızlıkla sonuçlandı.

Beşşar Esed'in ABD ile istihbarat bağlantıları kurma girişimlerine rağmen, 2001 yılında New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların ardından ABD'nin Ortadoğu politikası tamamen değişti. Bu durum, 2000 yılında babasının ölümünün hemen ardından dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından, ABD’nin onun iktidara gelmesini sağlayan rolü de Beşşar Esed’e yardımcı olamadı.

Küresel terör saldırılarının ardından, George W. Bush ABD’de iktidara geldi ve Beşşar Esed'i aşırılıkçı ‘kötülük ekseninin’ bir direği olarak gördü. Bush, sekiz yıllık iktidarı boyunca, Suriye'yi komşularından tamamen izole etmeye çalıştı. Gerginlik, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinin arifesinde, Esed'in teröristlerin Suriye'den Irak'a güvenli geçişini sağlamasıyla zirveye ulaştı. Sonuç olarak Suriye, bazı yeni yaptırımlara maruz kaldı. Bunu, Suriye'nin Lübnan'daki varlığıyla ilgili yaptırımlar ve 2005 yılının şubat ayında Suriye'nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi suikastla öldürmekle suçlanması takip etti.

Barack Obama ABD başkanı olarak seçildiğinde, Suriye ile yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Obama, 2010 yılında, deneyimli diplomat Robert Ford'u Şam Büyükelçisi olarak görevlendirdi. Ancak 2011 yılının mart ayı ortalarında Suriye devrimi patlak verdi ve devrik rejimin güçlerinin barışçıl göstericilere uyguladığı muamele, ABD, Avrupa ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin Suriye’ye yaptırımlar yağdırmasına yol açtı. Bu yaptırımlar Rusya, İran ve o dönemde Esed liderliğindeki Suriye hükümetiyle ilişkisi olan tüm ülke, kurum, kuruluş ve kişileri etkiledi. Suriye’ye 2 bin 500'den fazla uluslararası yaptırım uygulanana kadar durum değişmedi, ta ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, uluslararası ve bölgesel nüfuzunu kullanarak, Başkan Donald Trump Beyaz Saray'a geldikten sonra Şam ile Washington arasındaki ilişkileri düzeltmek için müdahale edene kadar. Suriye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçtiğimiz yılın sonlarında Esed rejimini devirerek Suriye'de iktidara geldi. Şara ve Trump, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan'da doğrudan bir görüşme bile gerçekleştirdi.

Yeni bir çağ

Trump ile Şara arasında Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katıldığı tarihi bir toplantı gerçekleşti. Bir sonraki durak, Şara'nın  Suriye'deki son gelişmeler hakkında konuşma yapacağı BM Genel Kurul görüşmeleri olacak. Bu gelişmeler, Trump'ın yakın dostu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ı Suriye özel temsilcisi olarak atadığı bir dönemde gerçekleşti. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Sözcüsü Michael Mitchell, özellikle Şara ile Barrack’ın Şam'da yaptığı son görüşmeden sonra, Washington'ın Suriye ile ilişkilerde ‘yeni bir dönem başlatmak’ istediğini açıkladı.

Mitchell, düzenlediği basın toplantısında, “Bu olay gerçekten tarihi bir olaydı ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, ABD Başkanı'nın taahhütlerini olağanüstü bir hızla yerine getiriyor. Bu durum, Beyaz Saray'ın, ABD yönetiminin Suriye ile ilişkilerinde ortaklığa ve ikili iş birliğine dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğinin açık bir göstergesi” dedi. ABD Başkanı Trump'ın ‘Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin gereksiz ekonomik yaptırımlardan mustarip olduğunu ve bu yaptırımlar nedeniyle Suriye halkının gerekli yatırımlardan mahrum kaldığını fark ettiğini’ söyleyen Mitchell, “Bu yeni dönem yatırımlara kapı açacak ve ekonomik koşulları iyileştirecek. Bu da Suriye halkına ve bölgeye bir bütün olarak fayda sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack, ABD’nin Suriye'ye yönelik mevcut politikasının ‘son 100 yıldaki politikalara benzemeyeceğini, çünkü bu politikaların işe yaramadığını’ söyledi. Barrack, ülkesinin önceki on yıllarda izlenen politikalardan farklı bir yönde ilerlediğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

TT

İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

İsrail ordusunun Gazze şehrindeki kara harekâtını genişletip Gazze Şeridi'ne yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırmasıyla birlikte, bugün şafak vakti itibariyle 21’i Gazze şehrinde olmak üzere 33 Filistinli öldürüldü, çok sayıda kişi de yaralandı. İsrail ordusu, dün sabah saatlerinden bu yana Gazze şehrinde ‘150'den fazla hedefi’ bombaladığını duyurdu.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, sağlıkçı kaynaklara dayanarak, Gazze Şeridi'nin güneyindeki el-Mevasi'de yerinden edilmiş kişiler için kurulan bir çadırın vurulması sonucu aynı aileden üç kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre, bir vatandaş, hamile eşi ve kızı da Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda bir eve düzenlenen İsrail saldırısında öldürüldü. Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesindeki bir apartmana düzenlenen İsrail saldırısında ise iki vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.

Haberin devamında şu ifadeler yer aldı: “Gazze şehrinin kuzeybatısındaki Şeyh Rıdvan mahallesinde, Acur Apartmanı’nı hedef alan İsrail saldırısında çok sayıda vatandaş hayatını kaybetti ve yaralandı. İsrail uçakları ayrıca, mahallenin birinci caddesindeki bir evi bombaladı.”

grt
Gazze şehrinde İsrail bombardımanı sonucu yıkılan bir binanın enkazını inceleyen Filistinliler (AP)

Bu arada İsrail ordusu bugün, kara harekâtını genişletip Gazze Şeridi'nin en büyük şehrine yönelik bombardımanı yoğunlaştırmasının ardından, Gazze şehrinde yaşayanların ayrılması için ‘geçici bir geçiş yolu (koridor)’ belirlediğini duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Güneye hareketin kolaylaştırılması için Selahaddin Caddesi üzerinden geçici bir koridor açılıyor” dedi. Adraee, koridorun bugün öğlen saatlerinden cuma günü öğlen saatlerine kadar ‘48 saat’ boyunca açık olacağını belirtti.

Selahaddin Caddesi, kuzeyden güneye kıyı şeridine paralel uzanır. Son haftalarda ordu, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Gazze şehri sakinlerine, şehri ele geçirmeyi amaçlayan bir saldırı başlatmaya hazırlanırken, şehri terk edip Gazze Şeridi'nin güneyinde kurduğu ‘insani yardım bölgesine’ taşınmaları gerektiği konusunda uyarılarını yoğunlaştırdı.

Ordu dün, yoğun ve sürekli bombardımana maruz kalan Gazze şehrinde kara operasyonlarını genişletmeye başladığını doğruladı. Bu açıklama, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından görevlendirilen bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonunun, İsrail'i savaş sırasında Gazze Şeridi’nde ‘soykırım’ yapmakla suçladığı gün yapıldı.

Geçtiğimiz ağustos sonunda BM, Gazze şehri ve çevresinde yaşayanların sayısını yaklaşık bir milyon olarak tahmin etmişti. AFP muhabirlerine göre, son günlerde şehirden yürüyerek, araba, kamyon ve traktörle yoğun bir göç yaşanıyor.

ghyju
Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler (AP)

İsrail ordusu bugün, Gazze şehrini terk etmek zorunda kalanların sayısının 350 bini aştığını belirterek, birçok Filistinlinin orada kalmaya direndiğini, ancak bölgede sığınacak güvenli bir yer olmadığını vurguladı. Bu bilgi, son günlerde AFP'ye konuşan bölge sakinlerinden alındı.

Saldırıdan önce İsrail ordusu, Gazze şehrinin tüm bölgelerindeki Filistinlilere, İsrail'in Gazze Şeridi’nin güneyinde ‘insani yardım bölgesi’ olarak belirlediği alana gitmelerini emretti. İsrail ordusunun tahminlerine göre, son günlerdeki tahliye hızı günde on binlere çıktı.

Gazze Şeridi'ndeki sağlıkçı kaynaklar, dün şafak vakti itibarıyla İsrail hava saldırıları sonucu 108 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

WAFA, İsrail'in evleri ve konutları hedef alan saldırıları sonucunda Gazze Şeridi'nin kuzeyinde 93, orta kesiminde 9 ve güneyinde 6 kişinin yaşamını yitirdiğini bildirdi.

İsrail'in şehre yönelik bombardımanı bugün erken saatlerde de devam etti. Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP'ye verdiği demeçte, “Dün gece ile bu sabah arasında işgal güçlerinin Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardımanlarda 12 kişi hayatını kaybetti” dedi. Gazze şehrine düzenlenen saldırı, kuşatma altında bulunan Gazze Şeridi'ndeki felaket niteliğindeki insani durum göz önüne alındığında, uluslararası alanda geniş çapta kınama yarattı. Söz konusu insani durum, BM'nin geçtiğimiz ağustos ayında Gazze'de resmi olarak ‘kıtlık’ ilan etmesine yol açmıştı.

Uluslararası muhalefet

Pekin bugün, İsrail'in operasyonlarının genişletilmesine karşı olduğunu açıkladı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, “Çin, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına şiddetle karşı çıkıyor ve sivillere zarar veren ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemleri kınıyor” dedi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres dün, İsrail'in Gazze'deki askerî harekâtında ‘sonuna kadar gitmeye’ kararlı olduğunu ve ciddi barış görüşmelerine açık olmadığını söyledi. Bir İsrail askeri yetkilisi dün, ordunun başlattığı harekâtın ‘Gazze şehrine doğru atılan temel adım’ olduğunu söyledi ve şehirde 2 bin ila 3 bin Hamas savaşçısı olduğu yönündeki askeri tahminlere atıfta bulundu. Yetkili, “Güney Komutanlığı, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ana kalesi olan Gazze şehrinde kara operasyonunu genişletti” ifadesini kullandı.

cdfvgt

Bu yeni aşamanın duyurusu, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrail ziyaretinin hemen ardından, Yahudi devletinin Hamas liderlerini ve Doha'daki müzakere heyetini hedef almasından birkaç gün sonra geldi. ABD Dışişleri Bakanı, ülkesinin İsrail'in savaşta belirlediği hedefleri, özellikle Hamas'ın ortadan kaldırılması ve rehinelerin kurtarılması konusunda İsrail'e desteğini yineledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir dün yaptığı açıklamada, “Hedefimiz, Hamas'ı kesin olarak yenilgiye uğratana kadar saldırıları yoğunlaştırmak” dedi.

Hamas ise İsrail'in Gazze şehrinde askeri operasyonlarını genişletmesini ‘Gazze'deki Filistin halkına karşı yürütülen soykırım ve sistematik etnik temizlik savaşının yeni bir bölümü’ olarak değerlendirdi.

Gazze şehrinin büyük bir kısmı, İsrail'in aralıksız saldırıları sonucu enkaza dönüştü. AFP'nin dün yayınladığı görüntülerde, gece bombardımanına maruz kalan Gazze'nin kuzeyindeki bir binanın devasa bir enkaz yığınına dönüştüğü görüldü. Genç bir adam, enkaz altında hayatta kalanları bulmak için çaresizce koşturuyordu. Şarku’l Avsat’a konuşan genç adam, “İçeride kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere yaklaşık 50 kişi vardı. Neden bombaladıklarını bilmiyorum... Neden huzur içinde uyuyan çocukları öldürüp bedenlerini parçalıyorlar? Çocukları parçalar halinde çıkardık” ifadelerini kullandı.

BM'nin güvenilir kabul ettiği Hamas’a bağlı Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında çoğu sivil olmak üzere en az 64 bin 964 kişi hayatını kaybetti.


Şam’dan Suveyda’da uzlaşı için ABD ve Ürdün destekli yol haritası

Şam’dan Suveyda’da uzlaşı için ABD ve Ürdün destekli yol haritası
TT

Şam’dan Suveyda’da uzlaşı için ABD ve Ürdün destekli yol haritası

Şam’dan Suveyda’da uzlaşı için ABD ve Ürdün destekli yol haritası

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün, hükümetinin, nüfusun çoğunluğumu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda ilinde uzlaşı sağlamak için ABD ve Ürdün'ün desteklediği bir yol haritası hazırladığını duyurdu. Suveyda’da 13 Temmuz’da Dürziler ile Bedevi aşiretlerinden silahlı gruplar arasında çatışmalar başladı. Çatışmalar bir hafta sürdü. Ardından hükümet güçlerinin ve Bedevi aşiretleriyle birlikte müdahalesi sonucu çatışmalar kanlı bir hal aldı.

Yetkililer, hükümet güçlerinin çatışmaları durdurmak için müdahale ettiğini söylerken tanıklar, Dürzi gruplar ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), hükümet güçlerini ‘Bedevi aşiretlerinden silahlı gruplarla birlikte savaşmak ve Dürzilere karşı ihlallerde bulunmakla’ suçladı. SOHR’a göre şiddet olaylarında 789'u ‘Savunma ve İçişleri Bakanlığı mensupları tarafından sahada infaz edildiği’ öne sürülen Dürzi siviller dahil olmak üzere 2 binden fazla kişi hayatını kaybetti.

Yol haritası

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, Ürdünlü mevkidaşı Eymen Safadi ve ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile düzenlediği basın toplantısında, Suriye hükümetinin ‘adaleti destekleyen, güvenin tesisine ve sosyal uzlaşmanın teşvikine dayanan net bir eylem planı ortaya koyduğunu’ söyledi.

Yol haritasının ‘hem pratik hem de Ürdün ve ABD tarafından desteklenen’ adımlara dayandığını belirten Şeybani’nin açıklamasına göre bu adımlar arasında ‘Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile tam koordinasyon içinde, sivillere ve onların mülklerine saldırı düzenleyenlerin tümünün hesap vermesi’ yer alıyor. Ayrıca, savaş mağdurlarına tazminat ödenmesi, köy ve kasabaların yeniden inşa edilmesi, yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması, yolların korunması ve insanların ve ticaretin güvenli bir şekilde akışının sağlanması için İçişleri Bakanlığı'na bağlı yerel güçlerin konuşlandırılması yer alıyor.

Yol haritasının kayıp kişilerin akıbetini ortaya çıkarmak ve kaçırılan tutukluları tüm taraflardan ailelerine iade etmek için çalışmak ve eyalet nüfusunun tüm bileşenlerinin katıldığı bir iç uzlaşı sürecini başlatmayı içerdiğini söyleyen Şeybani, “Ürdün'deki kardeşlerimizin ve ABD’deki dostlarımızın, insani yardım ve uluslararası fonların seferber edilmesi yoluyla bu adımlar için gerekli desteği sağlamaya hazır olduklarını gördük” dedi.

SOHR, geçtiğimiz temmuz ayında şiddet olaylarının başlamasından bu yana Suveyda ilinde 103'ü kadın olmak üzere 516 Dürzinin kaçırıldığını tespit etti.

Tarihi adımlar

Öte yandan Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, yol haritası çerçevesinde Suriye Dışişleri Bakanı'nın açıkladıklarının uygulanmasını sağlamak ve bu sorunu çözebilmek için Suriye-Ürdün-ABD ortak mekanizması kurulacağını belirtti. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ise Suriye hükümetinin attığı bu adımların tarihi olduğunu söyledi. Barrack, ABD'nin Suriye'nin komşu ülkeleriyle birlikte yardım, anlayış ve desteği yeni bir yapıya dönüştürmeye çalıştığını ve yol haritasının bu yolda bir dönüm noktası olduğunu düşündüğünü ekledi.

Suriye ordusundan ismini vermek istemeyen bir yetkili dün, Fransız Haber Ajansı (AFP) yaptığı açıklamada, Suriye ordusunun İsrail'in silahsızlandırılmasını talep ettiği ülkenin güneyinden ağır silahlarını çektiğini söyledi. Hükümet güçlerinin ağır silahlarını Suriye'nin güneyinden çektiğini belirten yetkili, operasyonun ‘iki ay önce’ Suveyda'daki şiddet olaylarının ardından başladığını ve bu olaylar sırasında İsrail'in, Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu bu eyalete konuşlandırılan hükümet güçlerinin ekipmanlarını ve Şam'daki resmi karargahları hedef aldığını açıkladı.

Bir diğer gelişmede Suriyeli yetkililerin dün Suveyda şehrinde iç güvenlik komutanlığının kurulduğunu duyurması ve bu göreve yerel bir Dürzi komutanın atanması dikkati çekti.