Halil Musa
İsrail ordusu, Kudüs Üniversitesi Fizik Fakültesi Dekanı İmad Barguti'yi İsrail'in İngiliz Mandası'ndan miras aldığı idari gözaltı yasası uyarınca tutuklanmasından yaklaşık bir yıl sonra geçen hafta serbest bıraktı.
Bu İsrail’in Barguti'yi, 1945'e dayanan ve herhangi bir suçlama veya yargılanma olmadan insanların hapsedilmesine izin veren yasa uyarınca, İsrail'in güvenliğine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle dördüncü kez tutuklayışıydı.
İsrail 1967'den beri, işgalci güç olarak Filistinlilere karşı, bazıları kesintisiz 15 yılı bulan 54 binden fazla tutuklama gerçekleştirdi.
Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Tutuklular ve Eski Mahkumlar İşleri Komisyonu'nun verilerine göre, serbest bırakılmaları için açlık grevi yapan 450 Filistinli şu anda İsrail tarafından bu yasalar çerçevesinde gözaltında tutuluyor.
Önlemler
Gözaltı kararı, İsrail İç Güvenlik Teşkilatı'nın (Shin Bet) önleyici tedbirler kapsamındaki tavsiyesi üzerine, İsrail askeri valisinin kararıyla ve tutuklunun veya avukatının erişiminin olmadığı gizli bilgilere dayanılarak alınıyor.
İsrail ordusu sözcüsü, idari gözaltı yasası ve Tel Aviv'in yasayı uygulamadaki ısrarının nedenleri hakkında yorum yapmayı reddetti.
İsrail Yüksek Mahkemesi de idari tutuklamayı onaylıyor. Ancak bu uygulamayı bir cezalandırma yöntemi olarak değil önleyici olarak ve yalnızca istisnai durumlarda ve tehlikeyi önlemenin başka bir yolu olmadığında kullanılması gereken aşırı bir yöntem olarak nitelendirdi.
İsrail’deki B’Tselem adlı insan hakları örgütü, herhangi bir uluslararası hukuk denetimi olmaksızın idari gözaltı yönteminin yaygın ve rutin bir şekilde uygulanmakta olduğunu ve tutukluların kendilerine yöneltilen gizli iddialara karşı kendilerini savunmalarının engellendiğini söylüyor.
Örgüt, Tel Aviv'in Filistinlileri yalnızca siyasi görüşleri ve şiddet içermeyen siyasi faaliyetleri nedeniyle tutuklamak için idari gözaltından yararlandığını kaydederek, bu durumun amacı önleyici olan ve geleceğe yönelik olan bir ceza prosedürü ile amacı cezalandırmak olan ve geçmişe bakan bir ceza prosedürü arasındaki farkı sildiğini vurguladı.
Örgüt, davaların ezici çoğunluğunda askeri hakimlerinin kovuşturmanın tutumunu ve değerlendirmesini kabul ettiğini ve tutuklama emirlerini onayladığını açıkladı. Ayrıca, paylaşılmayan gizli deliller nedeniyle tutukluların haklarındaki iddialara karşı kendilerini savunma olanağından mahrum bırakıldığını belirtti.
Örgüt, delillerdeki gizliliğinin tutuklular ve avukatlarının bilgilerin niteliğini, geçerliliğini ve güncelliğini incelemesini engellediğini ve Askeri ve yüksek mahkeme hakimlerinin, gizliliğin bu şekilde dayatılmasına itiraz etmediklerini ve bu durumu olduğu gibi kabul ettiklerini de sözlerine ekledi.
Yasalara aykırı
Uluslararası hukuk uzmanı Hanna Issa, İsrail'in iki yasal maddeyi idari gözaltı uygulama gerekçesi olarak kullandığını, bunlardan birinin 1945'te İngiliz Mandası tarafından onaylanan Acil Savunma Tüzüğü'nün 111. Maddesi olduğunu söyledi.
Issa’ ya göre ikinci yasal dayanak ise, engellenemeyecek bir tehlikenin önlenmesi için tasarlanmış, son çare olarak kullanılan ve daha az aşağılayıcı yöntemlerle kişileri çok anormal durumlarda gözaltına almayı sağlayan dördüncü Cenevre Anlaşması’nın 78. Maddesi.
Issa, idari gözaltının keyfi ve yasa dışı olduğunu ve en temel uluslararası insan hakları standartlarına dahi aykırı olduğunu, zira bunun suçlamasız veya yargısız bir gözaltı olduğunu ve ne tutuklunun ne de avukatının erişemeyeceği gizli dosyaya bağlı olduğunu vurguladı.
Issa ayrıca bu uygulamanın 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 83. ve 96. maddeleri, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve İşkenceye Karşı Sözleşme'nin hükümleriyle tutarsız olduğunu kaydederek, Uluslararası hukukun idari gözetime getirdiği kısıtlamalarla açıkça çeliştiğini ifade etti.
Filistin Mahkumlar Derneği başkanı Kaddura Faris, İsrail'in gerçek bir güvenlik tehdidi olmaksızın, caydırıcılık ve baskı amacıyla idari gözaltı uyguladığını düşünüyor.