ABD demokrasisini tehdit eden ‘gizli bir cumhuriyet’ mi var?

Ulusal Güvenlik Ajansı'nın, ABD’nin müttefiklerini gizlice gözetlemesi, onun yurtiçindeki ve yurtdışındaki rolünü ortaya koyuyor

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın merkezi (NSA’nın resmi internet sitesi)
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın merkezi (NSA’nın resmi internet sitesi)
TT

ABD demokrasisini tehdit eden ‘gizli bir cumhuriyet’ mi var?

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın merkezi (NSA’nın resmi internet sitesi)
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın merkezi (NSA’nın resmi internet sitesi)

İmil Emin
Danimarka Yayın Kurumu (DR), Mayıs ayı sonlarında ABD'nin dijital istihbarat kurumu Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) yaptığı eski ve yeni casuslukları ortaya çıkardı. DR, NSA’nın Almanya, İsveç, Norveç ve Fransa'daki üst düzey politikacıları gizlice dinlediğini bildirdi. Hatta iş Almanya Başbakanı Angela Merkel’in telefonunun dinlenmesine kadar vardı.
Bu konudaki ilk skandal, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın ikinci döneminin son yıllarında patlak vermişti. ABD Başkanı o dönem, konu hakkında hiçbir şey bilmiyor gibiydi. Bu, büyük ölçüde doğru olabilir, çünkü ABD’li istihbarat servisleri bugün birçok Amerikalının gözüne, ülke içindeki demokratik süreci yok edebilecek vahşi bir canavar gibi görünüyor ve ahtapot kollarını ABD’nin dışına uzatmak için sahip olduğu devasa bütçelerden yararlanıyor. Öyle ki, ABD’nin eski başkanlarından Dwight D. Eisenhower’ın Amerikan askeri sanayisinin tehlikeleri hakkındaki uyarıları (Eisenhower Doktrini), bu istihbarat servislerinin faaliyetlerinin yanında devede kulak kalıyor.
 Peki, neden Danimarka? Bunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Danimarka, ABD’nin müttefiki ve iki ülke yakın ilişkilere sahipler. Bu nedenle İsveç, Norveç, Almanya, Hollanda ve Birleşik Krallık'a uzanan denizaltı internet kabloları için birçok iniş istasyonuna ev sahipliği yapıyor.  Bu da, tabiri caizse siber uzayın sahne arkasında neler olup bittiğini bilmesini sağlayan modern bir anahtara sahip olduğu anlamına geliyor.
Peki, NSA nedir, kimdir ne iş yapar ve neden bu kadar gizlidir? Bu kurum gerçekten yurtiçinde Amerikalılar, yurtdışında ise düşmanlar ve müttefikler için özgürlük atmosferini yiyip bitirebilen ve mahremiyeti ihlal edebilen bir istihbarat canavarı haline mi geldi?

NSA hakkında
NSA’nın resmi adı National Security Agency’dir. Fakat birçok Amerikalı istihbarat analisti onu, çalışmalarının ciddiyeti ve gizliliği nedeniyle neredeyse var olmadığını, yani özellikle çalışmaları ajanlarının yurtdışındaki faaliyetlerine dayanan Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) veya yurtiçinde Amerikalılar ve diğerleriyle yakın temas halinde çalışan ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) gibi muadillerine kıyasla insanlar alemiyle ilgilenmediğinden varlığı olmayan bir ajans (No Such Agency) olarak görüyorlar. NSA, özellikle siber alemdeki bilgi ve verilerin izlenmesinden, toplanmasından ve işlenmesinden sorumlu olan kurumdur ve ABD hükümetinin iletişim ve bilgi sistemlerini bilgisayar korsanlığı (hacker) ve siber saldırılara karşı korumaktan sorumludur.
NSA, 11 Eylül 2001'e kadar hiç dikkat çekmedi. Fakat 11 Eylül terör saldırıları, NSA’nın özellikle insan unsurlarının giremediği site ve yerlerde, dünyanın her yerindeki iletişimlere kulak misafiri olma ve dijital ağlara nüfuz etmedeki rolünün önemine bir nebze ışık tuttu. Bu yüzden uzaydaki uyduları ve denizdeki denizaltı kablolarını yönetmesi konusu, ABD'yi bekleyen bilinmeyene karşı yürüttüğü savaşlarda kullandığı mekanizmaların başında gelmektedir.


Edward Snowden (Reuters)

Burada en şaşırtıcı nokta ise ajansın kuruluşunun çok eskiye, ABD Başkanı Harry Truman döneminde şimdiki adını aldığı 1952 yılına kadar uzamasıdır. Ajans aslında İkinci Dünya Savaşı sırasında kendi yolunu bulmuş ve savaş zamanlarında iletişim kodlarını, özellikle de Nazi rejiminin kodlarını deşifre etmekle görevlendirilmiştir.
Öte yandan geçtiğimiz günlerde NSA’nın ABD’nin Avrupalı ​​müttefiklerine karşı casusluk yapma skandalı ikinci kez patlak verdi. Ardından ABD'de NSA’nın meşruiyetine ilişkin tartışmalar yeniden başladı. Ajans daha önce Amerikalılar arasındaki Vietnam Savaşı karşıtı hareketin liderlerini gizlice gözetlemişti. Bu da NSA’nın vatandaşların özgürlüklerini ve mahremiyetini garanti eden ABD Anayasası’nı açıkça ihlal ettiği anlamına geliyordu.
Ancak, 11 Eylül 2001 günü çalkalanan ABD, güvenlik adına özgürlüklerin ihlal edilmesine çok fazla göz yumdu. Küreselleşmenin büyük babası olan ünlü Amerikalı yazar Thomas Friedman'ın ABD’nin henüz 12 Eylül'e geçemediğini söylemesine neden olan bu durum, Amerikan istihbarat servislerinin ülke içinde ve dışında zulmünü, karşısında neredeyse tamamen sessiz kalınan bir konu haline getirdi. Eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ise ünlü kitabında ABD’nin bir ‘korku cumhuriyeti’ tarafından rehin alındığını ifade etti.

NSA ve Beş Gözler
Öyle görünüyor ki NSA’nın ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) askeri bir şubesi olması gibi belirli bir özelliği var. Bu da onunla diğer Amerikan istihbarat servisleri arasında koordinasyon olsa bile çalışmalarında ve performansında bir miktar mahremiyete sahip olduğu anlamına geliyor. Ajansın gizli gözetleme çalışmalarının çoğu, Yeni Zelandalı ünlü gazeteci Nicky Hager’in de ünlü kitabında “Gizli kulaklar seni nasıl dinliyor?” dediği ve ayrıntılı olarak açıklanan, UKUSA olarak da bilinen dijital istihbarat ittifakı; Beş Gözler (Five Eyes) aracılığıyla gerçekleşiyor. İttifakta ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda yer alıyor. Beş Gözler, NSA’nın neredeyse en uzun koludur.
NSA, ABD içinde ve dışında bir tartışma konusu haline geldiği 2014 baharına kadar, dokuz yıl boyunca General Keith B. Alexander tarafından yönetildi. General Alexander, görev süresi boyunca, ajansın büyütmek ve nüfuzunu artırmak için çok çalıştı. Amerikalı araştırmacı gazeteci James Bamford’a göre Alexander, bu zaman zarfında ABD tarihinin en etkili istihbarat şefi oldu.
ABD ulusal güvenlik meselelerinde uzmanlaşmış bir yazar ve gazeteci olan Shane Harris’in, Foreign Policy dergisinin ön sayfalarında yer alan ve derinlemesine bir analizin yapıldığı makalesine göre Alexander göreve geldiğinde NSA halihazırda bir ön bilgi canavarıydı, ama Alexander’ın yönetimi altında ajansın misyonunun kapsamı, yasal yetkilerin yanı sıra bu miktarda dijital bilgiyi toplamak ve saklamak konusunda ABD hükümetine bağlı hiçbir kurumun sahip olmadığı bir kapasitede öncüllerinin düşündüğünün ötesinde bir dereceye kadar genişledi.
Alexander'ın stratejisi açıktı; “Tüm verileri toplamam ve mümkün olduğu kadar uzun süre saklamam gerekiyor.”
Belki de Alexander'ın ajans ile ilgili sloganı; “Her şeyi topla”, NSA'nın temel amacını en iyi biçimde ifade ediyordu. Alexander, bu felsefeyi ilk kez 2005 yılında hayata geçirdi. Washington Post gazetesinin 2013 yılında yayınladığı bir habere göre ABD askeri istihbaratının sadece şüpheli isyancılar ve ABD güçlerine yönelik diğer tehditlerle sınırlı odak noktasından memnun olmayan NSA, Irak'ın işgaliyle ilgili iletişim bilgileri topluyordu.

Snowden ve kamuoyunun NSA’dan haberdar olması
Modern tarih konusunda uzman olan Alman tarihçi Wolfgang Krieger tarafından kaleme alınan “Geschichte der Geheimdienste: Von den Pharaonen bis zur NSA” (Firavunlardan NSA'ya Gizli Servislerin Tarihi) adlı kitapta, Edward Snowden’in 20 Mayıs 2013'te önceden edindiği çok gizli bilgi ve verileri sakladığı dört dizüstü bilgisayarla birlikte Hawaii'ye gitmek için Hong Kong'dan ayrıldığını, o sıra 29 yaşında olan Snowden’in, sırlarını Amerikalı gazeteci Glenn Greenwald ve belgesel yapımcısı Laura Poitras'a verdiği belirtiliyor.
İngiltere merkezli The Guardian gazetesi 6 Haziran 2013’te, NSA tarafından yürütülen casusluk faaliyetleriyle ilgili ilk haberi yayınladı. O tarihten bu yana basın kuruluşlarının çoğu bu casusluk faaliyetlerine atıfta bulunarak ‘NSA skandalından’ bahsediyor. Basın, skandalla ilgili haberleri parçalar halinde yayınladı. Bunun nedeni, Snowden'in yasadışı olarak ele geçirdiği NSA belgelerinin sırlarını ortaya çıkarmakta yavaş kalmasıydı.
Söz konusu belgelerin gerçekte ne kadar oldukları, içerdikleri bilgiler ve sırlar henüz gün yüzüne çıkmadı. Bazı spekülasyonlara göre NSA da kaç tane belgenin çalındığını bilmiyor.

Gizli servisler ve tüm dünyada internet ağlarının izlenmesi
NSA’nın Avrupalı ​​hükümet liderlerini ve belki de devlet başkanlarını gizlice gözetlemek amacıyla Danimarka istihbarat servisini kullandığına dair haberler, ajansın dünya çapında internet ağını daha önce eşi- benzeri görülmemiş bir şekilde izleyip izlemediğine dair, “NSA, tüm dünyada internet ağlarını izliyor mu?” sorusunu sormamıza neden oluyor.
Bir önceki soruyu tersten okumanın bizim için anlamlı olabileceğini düşünüyorum. Bu da soruyu şöyle sormama neden oluyor: “İnternet, NSA’nın tüm dünyaya kurduğu bir tuzak mıydı ve söylendiği gibi, Washington, dünyanın dört bir yanında karıncaların gezindiğini biliyor muydu?”
Bu sorunun cevabı için Snowden'in arkadaşı Amerikalı yazar Glenn Greenwald tarafından kaleme alınan “No Place to Hide: Edward Snowden, the NSA, and the U.S. Surveillance State” (Saklanacak Yer Yok: Edward Snowden, Ulusal Güvenlik Dairesi ve ABD Gözetleme Devleti) adlı kitaba başvurmamız gerekiyor.  Kitap, NSA'nın departmanlarında olağandışı bir şeffaflık olduğunu keşfediyor. Buna en iyi örnek, kitlesel, gizli bir gözetleme ajansı kurmanın gerçek amacı ile bağlantılı olarak, uluslararası internet standartları sorununu tartışan ajanstan bir grup yetkiliye sunulmak üzere hazırlanan rapordu. Raporun ‘Bilim ve Teknoloji alanında Ulusal İstihbarat Görevlisi’ olan yazarı kendini ‘bilim adamı ve iyi eğitimli bir bilgisayar korsanı’ olarak tanımlıyor.
Raporun “Ulusal çıkarların, Paranın ve Egonun Rolü” başlığı kaba ve heyecan verici görünüyor. Raporun yazarına göre bu üç faktör, ABD’yi küresel hegemonyayı sürdürmeye yönlendiren ana nedenleri oluşturuyor. Evet, para, ulusal çıkar ve egoyu bir araya getirdiğinizde dünya düzenini şekillendirmekten bahsedebiliyorsunuz. Zaten hangi ülke dünyayı kendisi için daha iyi bir yer haline getirmek istemez ki? Raporun yazarı, gerçek tehdidin ne olduğunu soruyor ve şu cevabı veriyor; “Dürüst olalım, Batı dünyası, özellikle ABD, yukarıdaki standartları belirleyerek nüfuz ve çok para kazandı.”
Yazar ayrıca ABD'nin günümüz internet ağını şekillendirmede ana oyuncu olduğunu, bunun teknoloji ile birlikte Amerikan kültürünün büyük ölçekli ihracatına yol açtığını ve Amerikan kurumlarının çok fazla para elde etmesini sağladığını söylüyor.
Gözetleme alanının kapsamı ve emelleri büyüdükçe, örneğin “NSA... Genel Bir Bakış” başlıklı bir rapordaki düşman listesi de büyüdü. Raporda NSA, ABD’nin karşı karşıya olduğu sözde tehditlerin sıralarken hackerlar, suçlular ve teröristlerden bahsediyor. Hatta tehditler arasında internet, kablosuz iletişim araçları, faks ve uydu gibi teknolojilerin bir listesini içerecek kadar ileri gidiyor.

Mahremiyetin ihlali ve demokrasinin yok edilmesi
NSA, ABD vatandaşlarının mahremiyetini ve özgürlüklerini ihlal etti mi?
Bu sorunun cevabı ise, ABD Senatosu İstihbarat Faaliyetleri Kapsamında Hükümet İcraatlarının İncelenmesi Komitesi (Church Komitesi olarak da biliniyor) Başkanı Senatör Frank Church’ın 1975 yılında yaptığı bir açıklamada yer alıyor. Church açıklamasında, “ABD hükümeti, radyo frekanslarıyla gönderilen mesajları izlememizi sağlayan bir teknoloji geliştirdi, ancak bu teknoloji her an Amerikan halkını hedef alabilir. Her Amerikalının, telefon konuşmaları ve telgrafları izlenebilecek ve hiçbir mahremiyetleri olmayacak. Fakat bu önemli değil. Zaten saklanacak hiçbir yer olmayacak” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, Snowden krizinin veya Danimarka skandalının patlak vermesinden yaklaşık elli yıl önce yapıldı. NSA, yurtdışındaki misyonları öncesinde, Amerikalıların haklarını ihlal etmiş olabilir mi?
The Guardian gazetesinin haberi tüm dünyada yayınlandığında, dönemin ABD Başkanı ve Amerikan sisteminin dünyaya pazarlanması direktörü olarak kabul edilen Barack Obama kamuoyuna yaptığı açıklamada, NSA’nın faaliyetlerinin terörizmle mücadele etmek isteyen ABD’nin ulusal güvenliği için son derece önemli olduğunu belirtti. Obama, vatandaşların mahremiyetine yönelik herhangi bir ihlalin en düşük seviyede tutulacağını vurguladı.
Vatandaşların özgürlüklerini ve haklarını savunan bazı insan hakları kuruluşlarının ve bir grup parlamenterin, vatandaşların telefonlarına ve internet ağlarına sızarak bu kadar büyük miktarda bilgi ve veri toplanmasını şiddetle kınaması son derece doğal bir tepkiydi. O dönem Federal Yüksek Mahkeme’den iki yargıç, söz konusu istihbarat faaliyetlerinin yasallığından duydukları şüpheleri dile getirdiler.
New York Times gibi liberal basın kuruluşları, Edward Snowden'ı savundu. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre New York Times, Snowden’in NSA'nın ABD yasalarını ne ölçüde ihlal ettiğini ortaya çıkarmaktan biraz daha fazlasını yaptığına dikkati çekti.
Geleneksel olarak Beyaz Saray ve ABD başkanlığına yakın olan Washington Post gazetesi ise bir haberinde General Alexander'ın nasıl oldu da aktif bir savaş bölgesindeki yabancı insanlar için tasarlanmış kapsamlı bir gözetleme sistemini Amerikan vatandaşlarına uygulamayı düşündüğüne değindi. Haberde, “Alexander, Irak'ta yaptığı gibi, ABD içinde ve dışında iletişim kanallarından büyük miktarda ham bilgi toplamak ve depolamak için elde edebileceği araçlar, kaynaklar, yasal yetkiler ve her şey için sıkı bir lobi yaptı” ifadeleri yer aldı.
Alexander'ın abartılı bir gözetleme uzmanı olarak ünü iyi belgelenmişti. Foreign Policy dergisi, mutlak bir casusluk servisi kurmaya yönelik yasa dışı dürtüsü nedeniyle Alexander'ı “NSA kovboyu” olarak adlandırdı. Yasadışı telefon dinleme programını denetleyen ve saldırgan militarizmiyle nam salan CIA ve NSA’nın Bush dönemi direktörü Michael Hayden bile Alexander’ın bu dizginsiz yaklaşımı karşısında sık sık midesinde bir yanma hissediyordu.

ABD sivil özgürlükleri risk altında
NSA’nın ABD’nin müttefiklerini gözetlemesine ilişkin son skandalla birlikte ABD’de NSA’nın ülke içinde oynadığı ve oynamaya devam ettiği rolle ilgili ciddi endişeler taşıyan soru işaretleri ortaya çıktı. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin (ACLU) 2011 yılında yayınladığı raporunda “Hükümetimizin bu günlerdeki çalışmalarının çoğu gizlice yürütülüyor” ifadesini okuyoruz. Washington Post yayınladığı bir haberde, “Bu çok gizli, ketum ve çok karmaşık olan karanlık dünya, Amerikan özgürlükleri için gerçek bir tehdit haline geldi. Hatta artık hiç kimse masraflarının ne kadara mal olduğunu, kaç kişiyi çalıştırdığını, kaç programı olduğunu veya aynı işi tam olarak kaç ajansın yaptığını bilmiyor” ifadelerine yer verdi.
Peki, NSA ortalama bir Amerikalı hakkında nasıl bir bilgi saklayabilir?
ACLU Hukuk Direktörü Yardımcısı Jameel Jaffer’a göre NSA’nın veritabanlarında ‘kişisel görüşler, tıbbi geçmiş, yakın ilişkiler ve çevrimiçi faaliyetler’ hakkındaki bilgiler yer alıyor. Ajans,  her ne kadar bu kişisel bilgilerin kötüye kullanılmayacağını iddia etse de, toplanan bu bilgilerin, NSA’nın geçmişte olduğu gibi ABD Başkanının talebi üzerine herhangi bir siyasi rakibini, gazeteciyi veya insan hakları aktivistini itibarsızlaştırmak için kullanmayacağını düşünmek saflık olur.

NSA, ABD’yi koruduğu kadar tehdit de ediyor mu?
NSA’nın çalışmaları hakkında bir ABD başkanının yaptığı son resmi açıklama, 17 Ocak 2014 tarihinde eski ABD Başkanı Barack Obama’nın Almanya Başbakanı Merkel'in telefonunun dinlenmesine kadar uzanan “Prism” (Prizma) skandalı sonrasında yaptığı açıklamaydı. Obama açıklamasında, NSA'da reform yapma veya ‘sınırlarını belirleme’ arzusu olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koymazken aksine, ABD’nin elektronik haberleşme alanındaki teknolojik üstünlüğünü güçlendirmeye devam edeceğini açıkça ifade etti. 
Big Brother (George Orwell tarafından kaleme alınan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanda yer alan kurgusal karakterlerden biri olan Büyük Birader) ABD fikri ve hiç bitmeyen Orwellciliği, Tanrı'nın dilediği ölçüde ABD’nin korunmasını garanti mi ediyor, yoksa dünyayı tehdit ettiği kadar kendisini de tehdit edebilecek Aşil’in topuğunu mu temsil ediyor?
Güvenlik uzmanı Bruce Schneier, ABD’de yayınlanan The Atlantic dergisinin Ocak 2014 sayısında, NSA’nın kapsamlı gözetim faaliyetlerinin sadece etkisiz değil, aynı zamanda son derece pahalı olduğunu belirtmiştir. Schneier’a göre internet protokolleri güvenilmez hale geldikçe, Amerikan teknik sistemlerinin saldırıya uğrama olasılığı da o kadar artıyor. Bu da sadece Amerikalıları değil, dünyanın geri kalanını da endişelendirmesi gereken bir yerel şiddet biçimidir.
Schneier dergide yer alan makalesinde, “İnterneti ve diğer iletişim teknolojilerini dinlemeyi ne kadar çok tercih edersek, dinlemeye karşı da o kadar az güvende oluruz. Bunun nedeni, NSA'nın kulak misafiri olabileceği dijital bir dünya ile ajansın dinlemesinin yasak olduğu dijital bir dünya arasında değil, tüm saldırganlara karşı savunmasız bir dijital dünya ile tüm kullanıcılar için güvenli bir dijital dünya arasında bir seçim yapıyor olmamızdır.
NSA’nın Norveç'teki rolüne ilişkin önümüzdeki günlerde ortaya çıkması beklenen detaylar dışında, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in geçtiğimiz günlerde dünyanın kansız bir küresel savaşta olduğuna işaret ettiği, yaşadığımız dünyanın tehlikeleri hakkında bir tartışma da kaçınılmaz olarak yeniden gündeme gelecektir.
Belki de ABD’ye yönelik son siber saldırıları takip edenler, Washington'ın artık esir savaşlarında üstünlüğünün olmadığı sonucuna varacaktır. Belirli bir çatışma noktasında rasyonel dengelere sahip uluslararası güçler arasındaki çatışmanın, hacker grupları ve hükümetler ile devletler arasında asimetrik çatışmalara dönüşme olasılığı tüm insanlığı tehdit eden büyük bir felakettir. Bu felaketin ardından kaos, dünyanın efendisi olacaktır ve ne yazık ki, Allah’ın merhametine sığınmaktan başka bir çaremizin kalmayacağı bir sahneden uzak olduğumuzu düşünmüyorum.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Amerika, seyahat yasağı listesindeki ülke sayısını 30'un üzerine çıkarmayı planlıyor

Donald Trump (EPA)
Donald Trump (EPA)
TT

Amerika, seyahat yasağı listesindeki ülke sayısını 30'un üzerine çıkarmayı planlıyor

Donald Trump (EPA)
Donald Trump (EPA)

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem dün yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump yönetiminin seyahat yasağının kapsadığı ülke sayısını 30'un üzerine çıkarmayı planladığını söyledi.

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, Portland'daki Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) merkezinin yakınındaki protestoları gözlemliyor (AFP) ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, Portland'daki Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) merkezinin yakınındaki protestoları gözlemliyor (AFP)

Fox News'e verdiği bir röportajda Noem'e, Trump yönetiminin seyahat yasağı listesindeki ülke sayısını 32'ye çıkarıp çıkarmayacağı soruldu.

Noem, "Sayı konusunda net bir şey söylemeyeceğim, ancak 30'dan fazla ülke var ve başkan ülkeleri değerlendirmeye devam ediyor" diye yanıt verdi.

Trump, haziran ayında 12 ülkenin vatandaşlarının Amerika Birleşik Devletleri'ne girişini yasaklayan ve 7 ülkenin vatandaşlarının girişini kısıtlayan bir bildiriyi imzalayarak, bunun "yabancı teröristlere" ve diğer güvenlik tehditlerine karşı koruma sağlamak için gerekli olduğunu belirtti. Yasak, turistler, öğrenciler ve iş seyahatinde olanlar da dahil olmak üzere hem göçmenler hem de göçmen olmayanlar için geçerli.

Hangi ülkelerin ekleneceğini belirtmeyen Noem, "Eğer orada istikrarlı bir hükümet yoksa ve kendilerini geçindirebilecek, bu kişileri bize teşhis edebilecek ve kimliklerini doğrulamamıza yardımcı olabilecek bir ülkeleri yoksa, neden o ülkeden insanların Amerika Birleşik Devletleri'ne gelmesine izin verelim?" ifadelerini kullandı.

ABD'nin başkanı Donald Trump (Arşiv-Reuters)ABD'nin başkanı Donald Trump (Arşiv-Reuters)

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre, Dışişleri Bakanlığı'na ait bir iç yazışma, Trump yönetiminin 36 ülkenin vatandaşlarının Amerika Birleşik Devletleri'ne girişini yasaklamayı düşündüğünü ortaya koydu.

Listenin genişletilmesi, yönetimin geçen hafta Washington, D.C.'de iki Ulusal Muhafızın vurulmasından bu yana aldığı göçmenlik önlemlerinin daha da artırılması anlamına gelecek.

Soruşturmacılar saldırının, 2021 yılında Trump yönetimi yetkililerinin yeterli güvenlik incelemesinden yoksun olduğunu söylediği bir yeniden yerleştirme programı aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne giren bir Afgan vatandaşı tarafından gerçekleştirildiğini belirtiyor.

Saldırıdan birkaç gün sonra Trump, herhangi bir ülke ismi vermeden veya hangilerini kastettiğini belirtmeden, tüm "Üçüncü Dünya" ülkelerinden göçü "kalıcı olarak durduracağına" yemin etti.


Ukrayna ordusu, Rusya'nın güneyindeki büyük bir kimyasal tesisi hedef aldığını duyurdu

Stavropol bölgesinde yangın (Arşiv)
Stavropol bölgesinde yangın (Arşiv)
TT

Ukrayna ordusu, Rusya'nın güneyindeki büyük bir kimyasal tesisi hedef aldığını duyurdu

Stavropol bölgesinde yangın (Arşiv)
Stavropol bölgesinde yangın (Arşiv)

Ukrayna ordusu, dün yaptığı açıklamada, Rusya'nın güneyindeki Stavropol bölgesinde büyük bir kimyasal tesise saldırı düzenleyerek yangına neden olduğunu bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı, Telegram uygulaması üzerinden yaptığı açıklamada, Nevinnomısski Azot tesisinin dün bombalandığını, tesisin patlayıcı madde bileşenleri ürettiğini ve Rusya'daki türünün en büyük tesislerinden biri olduğunu belirtti.

Rus yetkililerden henüz bir açıklama gelmedi ve Reuters, Ukrayna ordusunun iddialarını bağımsız olarak doğrulayamadı.


ABD'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen tekneyi hedef alan saldırısında 4 kişi öldü

ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
TT

ABD'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen tekneyi hedef alan saldırısında 4 kişi öldü

ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)

ABD ordusu, dün Doğu Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen bir tekneyi hedef alan hava saldırısında 4 kişinin öldüğünü açıkladı. Saldırıya yönelik eleştiriler artarken, saldırılarda şu ana kadar 87'den fazla kişi hayatını kaybetti.

ABD Güney Komutanlığı, X platformunda yaptığı paylaşımda, "uluslararası sularda terör örgütü tarafından işletilen bir tekneyi hedef aldıklarını" belirterek, "istihbarat, teknenin yasadışı uyuşturucu taşıdığını ve Doğu Pasifik'te bilinen bir uyuşturucu kaçakçılığı rotasından geçtiğini doğruladı" ifadelerini kullandı.

Güney Komutanlığı, gemide bulunan 4 uyuşturucu karteli üyesinin ölümünü doğruladı ve çok motorlu bir teknenin hızla giderken patlama sonucu alev aldığını gösteren bir video yayınladı.

Ağustos ayından bu yana Trump yönetimi, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele bahanesiyle Karayipler'deki ve Venezuela açıklarındaki ABD askeri varlığını artırıyor ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'yu bir kaçakçılık karteline liderlik etmekle suçluyor.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, salı günü yaptığı açıklamada, ABD'nin uyuşturucu gemilerine yönelik saldırılarının "henüz başlangıç aşamada" olduğunu söyledi.

Bu saldırılar uluslararası eleştirilere maruz kaldı ve BM uzmanları tarafından "yargısız infaz" olarak nitelendirildi. Ancak Pentagon sözcüsü Kingsley Wilson salı günü saldırıların yasal olduğunu vurguladı.

Wilson, düzenlediği basın toplantısında operasyonların "ABD ve uluslararası hukuka göre yasal olduğunu ve tüm eylemlerin silahlı çatışma hukukuna uygun olduğunu" söyledi.

ABD saldırısında hayatını kaybeden Kolombiyalı balıkçı Alejandro Carranza'nın ailesi, çarşamba günü Washington merkezli Amerika İnsan Hakları Komisyonu'na (IACHR) ABD aleyhine şikayette bulunduklarını duyurdu.

Ailesinin verdiği bilgiye göre, Carranza 15 Eylül'de Kolombiya'nın kuzeyindeki Santa Marta şehrinden açık denizlerde balık tutmaya çıkmış ve birkaç gün sonra ölü bulunmuştu.

ABD güçleri, eylül ayından bu yana Karayipler ve Doğu Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı için kullanıldığından şüphelenilen 20'den fazla tekneyi imha etti ve saldırılarda 87'den fazla kişi öldü.