Arap okuyucu neden Cezayir’in Fransızca edebiyatını boykot ediyor?

Cezayir’in kültür ve edebiyat dünyası, seçkinleri arasında samimi diyaloga ve açık tartışmalara gereksinim duyuyor

Mevcut ve Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatının İslam karşıtı edebiyat olduğuna dair yaygın bir inanç var (AFP)
Mevcut ve Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatının İslam karşıtı edebiyat olduğuna dair yaygın bir inanç var (AFP)
TT

Arap okuyucu neden Cezayir’in Fransızca edebiyatını boykot ediyor?

Mevcut ve Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatının İslam karşıtı edebiyat olduğuna dair yaygın bir inanç var (AFP)
Mevcut ve Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatının İslam karşıtı edebiyat olduğuna dair yaygın bir inanç var (AFP)

Emin Zavi
Cezayir’in Fransızca edebiyatı Fransa ve Frankofon ülkelerde ilgi görürken ve bir çok dünya diline çevrilirken aynı ilgiyi Cezayir’de görmüyor.
Fransızca yazan Cezayirli edebiyatçılar Fransa'da veya dünyada her yıl birçok ödül kazanmalarına rağmen, Cezayirli okuyucunun adeta boykotuna uğruyor. Peki bu olgunun nedeni ne olabilir?
Öncelikle, Cezayir'de Fransızca literatürün birçok önemli kitabının son 10 yıl içinde Arapçaya çevrildiğini belirtmek gerek. Bu kitaplar Avrupa ve dünyada gözle görülür bir popülerliğe ulaşan kitaplardı. Sözgelimi, pek çok kez Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilen, hatta üniversite, kültür ve medya eleştiri kurumlarının Necib Mahfuz, Wole Soyinka ve Orhan Pamuk’tan önce Afrika ve Akdeniz edebiyatının en şanslı ismi yaptığı Muhammed Dib’in yazı hayatının yeni evresini temsil eden son romanları gibi. Keza Yasmina Khadra'nın da bazı romanları (bu makalenin yazarı A quoi rêvent les loups “Kurtlar ne hakkında rüya görür” adlı romanını çevirdi) çevrildi.
Dolayısıyla bu durum, Arap okuyucu hariç, küresel düzeydeki okuyucu için garip bir olguyu temsil ediyor. Bu iki ismin yanı sıra 50 yılı aşkın bir edebi deneyime sahip Fransız Akademisi üyesi Assia Djebar, Almanya'da garip bir şekilde popüler ve okunan bir cesur sesin sahibi Boualem Sansal, 1990'larda Cezayir İnsan Hakları Örgütü'nün kurucularından biri olan Anouar Benmalek’ın kitapları da Arapçaya çevrildi.
İdeolojiyle dolu Araplaştırma
Fakat Cezayirli okuyucular, neredeyse sembolik fiyatlara kendisine sunulan bu literatürü okumuyor, peki ama neden? Bana öyle geliyor ki, boykot ya da “Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatını okumayı reddetme” meselesi ideolojik bir temele sahip. Kökü, İhvancı Siyasal İslam ideolojisi tarafından Araplaştırılan Cezayir ekolüne uzanıyor. Başlangıçtan beri Fransız diline, Fransızca olan veya Fransızca yazılan her şeye nefret duyan bir Araplaştırmaya dayanıyor. Ama bu Araplaştırma, Cezayir Devriminin ilk sözcüsü olan “el-Mücahid” gazetesinin Fransızca yayınlandığını, daha sonra Arapçaya çevrilmiş olarak yayınlanmaya başladığını unutuyor. Ayrıca, bu büyük kurtuluş devriminin sesini mükemmel bir şekilde taşıyan bu edebiyat da, direnişçi yurtsever kalemlerin temsil ettiği Fransızca yazılmış bir edebiyat. Bu kalemlere örnek olarak şu isimleri verebiliriz; Muhammed Dib, Kateb Yacine, Mouloud Feraoun, Mouloud Mammeri, Jean Sénac, Assia Djebar, Malek Haddad, Jean Amrouche, Nabile Farès, Malek Vari ve diğerleri. Bu "okumayı reddetme" boykotu, Arap dili bölümü öğrencilerinin birçok adlandırma ve farklı ithamlar altında bu alanda araştırma yapmaktan dahi uzak tutulduğu üniversite amfilerinde daha da pekiştirilmekte ve tekit edilmekte.
Bu okul ve üniversite ortamının bir sonucu olarak, bu çeviri edebiyatı okumayı reddetme olgusu Arap okuyucular arasında yaygınlaştı ve yerleşti. Bu bağlamda, kendisini iyi bilen her edebiyatçının girişi ile bu edebiyatın büyük bir kutlama yaşadığına ve Fransız okurlar arasında önemli satış rakamları kaydettiğine, birbirini takip eden kuşaklar arasında her seferinde Fransız dilinde yaratıcı ve anavatanla ilgili meselelerle köklü bir bağı olan yeni bir isim keşfettiğimize işaret edelim. Öte yandan, Cezayir’de Paris’te bir romanın yayınlanacağı duyurulduğu anda, Fransızlaşmış okuyucular, Dar el-Kasaba, Berzah, Şihab ve Frantz Fanon gibi bazı yerel yayınevlerinin yaptığı gibi Cezayir baskısının yayınlanmasını sabırsızlıkla bekliyorlar. Bu romanların imza törenleri birçok ismin yoğun katılımına sahne oluyor. Bu durum, Cezayir kültür ve edebiyat dünyasında okuyucuları farklı edebi, estetik ve entelektüel ilgi alanlarına sahip Arapça ve Fransızca okuyucular olarak ikiye ayıran bir olguyu öne çıkarıyor.
Önyargı
Cezayir edebiyatının Arap okuyucusunun Fransızca yazılmış edebiyata karşı boykotu, önyargılı ve yanlış bir yargıya dayanıyor. Bu okuyucu, önyargı ile bu literatürün Cezayir ile hiçbir ilgisi olmadığına inanıyor. Oysa, Boualem Sansal, Selim Bachi, Abdelkader Djemai, Kaouther Adimi, Maissa Bey, Leyla Hamutan, Kaddour M'Hamsadji, Kamel Daoud, Anouar Benmalek, Mustapha Benfodil, Adlène Meddi’nin romanları gibi tüm bu metinler genel olarak çağdaş Cezayir'deki sosyal veya politik gerçekliği ele alıyor ve sorguluyor. Metnin dışındaki bir ideolojik duygu tarafından yönlendirilen Araplaşmış Cezayirli okuyucu, her zaman bu edebiyatın Fransız siyasi diktelerin ürünü, bu yazarların da “kültür taşıyıcıları” olduğuna inanır. Taşıyıcı kavramının Cezayir’deki anlamı ise “Colloba” yani haindir. Bu yazarların birçoğunun direnişçi ve ülkenin kaderiyle bağlantılı sesler oldukları, birçoğunun ülke içinde yaşadıkları ve bazılarının son 20 yılda Cezayir'i yöneten yozlaşmış siyasi sisteme karşı olan fikirleri nedeniyle hapsedildikleri ise unutuluyor.
Cezayirli okuyucu ile genel olarak Arap okuyucu, Cezayir’in Fransızca edebiyatıyla tek bir kez, o da Muhammed Dib, Malek Haddad, Kateb Yacine, Mouloud Feraoun, Mouloud Mammeri gibi metinleri esas olarak Cezayir kurtuluş savaşını ele alan ilk nesil yazarlarla olan ilişkisi aracılığıyla ilgilendi.
Destekleyici okuma (La lecture de subvention) diyebileceğimiz bu okuma türü de, yine Cezayir devriminin başarısına sempati duyan vatansever bir mücadele duygusunun motive ettiği bir çeviri dalgasının karşılık bulmuş haliydi. Örneğin Suriye'de, Kültür Bakanlığı, altmışlı yılların başında, Fransızca yazılmış Cezayir edebiyatının Arapça çevirilerinden oluşan ve yaklaşık 30 kitabı kapsayan özel bir derleme yayınlamıştı. Bu kitaplar arasında belki de en ünlüleri Dr. Sami Durubi’nin çevirdiği Muhammed Dib’in 3 romanıydı. Ayrıca, Melike Ebyad el-İsa’nın çevirdiği Kateb Yacine’nin “Necme” (Yıldız) romanı, Malek Haddad’ın “Rasif el- Azhar La Yucib” (Çiçek tarlası cevap vermiyor), “S’ahabuka Gazala” (Sana bir ceylan bahşedeceğim) ve diğer kitapları da  çevirisi yapılan kitaplar arasındaydı. Bu literatür, eleştiri yazıları yoluyla “el-Adab” veya Kuveyt merkezli “el-Arabi”  veya Mısırlı “Hilal” gibi ellili, altmışlı ve yetmişli yıllarda büyük bir üne sahip edebiyat dergilerinde de varlık gösterdi. Bu bağlamda, Taha Hüseyin'in yazar Mouloud Mammeri’nin  “La colline oubliée” (Unutulmuş Tepe) romanından hayranlıkla bahsettiği makalesini örnek verebiliriz.
Bu yeni Arap kuşağına gelince, mevcut Fransızca yazılan Cezayir edebiyatının İslam karşıtı bir edebiyat olduğuna ve amacının dünün düşmanı olan “öteki”yi memnun etmek olduğuna dair edebi okumanın dışından gelen yaygın bir inanca sahip. Bu yazarların aldığı ödüllerin "şüpheli" olduğu ve edebiyatları için değil, ihanetleri için verildiği görüşünde. Gariptir ki, aynı literatürün tercüme edildikten sonra ister Almanya, isterse İspanya, İtalya ve ABD olsun başka ülkelerde ödüller alması, Fransa’da ödül alması kadar Cezayirli okuyucuyu kızdırmıyor. Birçok kişi, Fransız Akademisi üyesi olduğunda büyük romancı Assia Djebar'a karşı yürütülen kampanyayı hatırlıyor. Arap diline karşı "Fransız dilinin" çıkarlarına, "İslam'a karşı haçlıların çıkarlarına hizmet eden" bir "hain" olarak sınıflandırılmıştı. Bu müstesna sanatçı buna benzer pek çok iftiraya maruz kalmıştı.
Cezayir Kültür Bakanlığı’nın bu literatürün Arapçaya çevrilmesine verdiği desteğe rağmen, ideolojik programları, muhafazakar ve geçmişte yaşayan eğitim ve akademik insani aygıtlarıyla okul ve üniversiteler, nesilleri bu literatüre karşı seferber etti. Bu evrensel metinlere karşı “ret” ve “nefret” kompleksi yarattılar. Öyle ki tek bir romanı Fransa’da yüz binler satan, yine İngilizce, Almanca, Japonca, Çince gibi diğer dillere çevirdikten sonra yüz binlerce satan bir yazar, Arapçaya çevrildikten sonra öz memleketi Cezayir'de 200'den fazla nüsha satamaz oldu.
Cezayir kültür ve edebiyat dünyası, aynı ülkenin insanları arasındaki bu uçurumun derinleşmemesi için Arapça, Fransızca ve Berberi dillerinde yazan seçkinleri arasında samimi diyaloga ve açık tartışmalara gereksinim duyuyor. Böylece şu ya da bu tarafa yönelik hastalıklı önyargılar da ortadan kalkar.



Rus istihbaratı Telegram operasyonunu hızlandırdı: Çocukları devşiriyorlar

Avrupa istihbaratı da Ukrayna savaşında Rusya'nın Telegram üzerinden savaşçı devşirdiğini bildirmişti (Reuters)
Avrupa istihbaratı da Ukrayna savaşında Rusya'nın Telegram üzerinden savaşçı devşirdiğini bildirmişti (Reuters)
TT

Rus istihbaratı Telegram operasyonunu hızlandırdı: Çocukları devşiriyorlar

Avrupa istihbaratı da Ukrayna savaşında Rusya'nın Telegram üzerinden savaşçı devşirdiğini bildirmişti (Reuters)
Avrupa istihbaratı da Ukrayna savaşında Rusya'nın Telegram üzerinden savaşçı devşirdiğini bildirmişti (Reuters)

Rusya, sabotaj ve saldırı eylemleri için Telegram üzerinden Ukraynalı gençleri devşirme faaliyetlerini hızlandırdı. 

Ukrayna'nın iç güvenlik teşkilatı Ukrayna Güvenlik Servisi'nin (SBU) verilerine göre Rusya, son iki yılda en az 800 Ukraynalı genci Telegram üzerinden işe aldı. Bunlardan yaklaşık 200'ünün 18 yaş altı olduğu iddia ediliyor. 

Ukraynalı siber güvenlik uzmanı Anastasya Apetik, Rus istihbaratının 9 ya da 10 yaşlarında çocukları bile kendi tarafına çektiğini savunuyor. 

Ukrayna Ulusal Polisi Yardımcı Direktörü Andriy Nebitov, Kremlin'in özellikle savunmasız çocukları manipüle etmeye çalıştığını ileri sürerek şunları söylüyor.

Çocuklar eylemlerinin sonuçlarını her zaman tam olarak anlayamayabilir. Düşman, ev kimyasallarından patlayıcılar yapıp bunları askerlik şubeleri veya polis karakolları gibi noktalara yerleştirmeleri için çocukları kullanmaktan utanmıyor.

SBU devşirme çalışmalarının çoğunlukla Rus girişimci Pavel Durov'un CEO'su olduğu Telegram üzerinden gerçekleştirildiğini bildiriyor. Buna ek olarak TikTok ve çeşitli oyun platformlarında da benzer faaliyetler yürütüldüğü belirtiliyor.

BBC'nin incelediği Telegram kanallarında açıkça Rusya yanlısı mesajlar paylaşılmadığına dikkat çekiliyor. Bunun yerine Ukrayna'daki yolsuzluk iddialarına veya askere alım sürecine dair olumsuz gönderiler paylaşıldığı aktarılıyor. 

Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısı, sözkonusu hesaplardan bazılarıyla iletişime geçti. Haberde, çeşitli kundaklama ve saldırı eylemleri için banka havalesi ya da kripto parayla ödeme teklif edildiği yazılıyor. 

Bir postane kundaklama eylemi için 1500 dolar, bankaya saldırı içinse 3 bin dolar teklif edildiği aktarılıyor. Hesaplardan gönderilen mesajlarda kullanıcılara molotofkokteyliyle saldırı düzenleme talimatı verildiği belirtiliyor. 

Bunlara ek olarak iş arayan Ukraynalı vatandaşlara bile sabotaj için para teklif ediliyor. 

SBU, mevzubahis hesapların Rus istihbaratı tarafından kontrol edildiğini savunurken, BBC bunun bağımsız olarak doğrulanamadığını yazıyor. 

Londra'daki Rus Büyükelçiliği'nden kamu yayımcısına gönderilen açıklamada, bu faaliyetleri yürüten tarafın Ukrayna istihbaratı olduğu öne sürüldü: 

Bahsettiğiniz uygulamalar Ukrayna istihbaratının bilindik eylemleri haline geldi. Özellikle çocuklar dahil sivilleri; belirli kişileri, binaları veya araçları kundaklayıp bombalamaları ya da sabotaj eylemleri düzenlemeleri için işe alıyorlar.

Ukrayna, başta kritik altyapı ve savunma birimlerindekiler olmak üzere kamu çalışanlarının resmi cihazlarda Telegram kullanmasını geçen yıl yasaklamıştı. 

Independent Türkçe, BBC, Reuters


Malezya'da tartışma yeniden alevlendi: Doğru zaman diliminde miyiz?

Maha Kulesi ve Kuah kasabasının 1 Mart 2024'te Malezya'nın tatil adası Langkawi'de gün doğumundaki görüntüsü (AFP)
Maha Kulesi ve Kuah kasabasının 1 Mart 2024'te Malezya'nın tatil adası Langkawi'de gün doğumundaki görüntüsü (AFP)
TT

Malezya'da tartışma yeniden alevlendi: Doğru zaman diliminde miyiz?

Maha Kulesi ve Kuah kasabasının 1 Mart 2024'te Malezya'nın tatil adası Langkawi'de gün doğumundaki görüntüsü (AFP)
Maha Kulesi ve Kuah kasabasının 1 Mart 2024'te Malezya'nın tatil adası Langkawi'de gün doğumundaki görüntüsü (AFP)

Malezyalı bakan Tengku Zafrul Aziz'in Sabah'ta erken sabah koşusunun keyfini çıkardığına dair sosyal medya paylaşımı, Güneydoğu Asya ülkesinin "yanlış" zaman diliminde olup olmadığı tartışmasını yeniden alevlendirdi.

Kuala Lumpur ve Singapur, Bangkok ve Cakarta'yla hemen hemen aynı boylamda yer alsa da doğudaki Manila şehriyle aynı hizada oldukları için bir saat ilerideler. GMT+8'e yapılan bu yapay geçiş, Malezya yarımadasında gün doğumunu sabah 7 civarına, yani Jakarta'da sabah 5.30'dan veya Manila'da sabah 6'dan çok daha sonraya kaydırıyor; zira yerel saat güneşin konumunu daha yakından takip ediyor. Eleştirmenler, bunun sabah gün ışığını sınırladığını ve sirkadiyen ritmi bozduğunu savunuyor.

Hevesli bir koşucu olan Aziz, Kota Kinabalu'daki daha erken gün doğumunun, sabah 8.30'daki randevusundan önce sabah koşusunu araya sıkıştırmasını sağladığını söyleyerek bu tezatı vurguladı.

Kota Kinabalu, Borneo'daki Sabah eyaletinin başkenti.

Malezya Yarımadası, Güneydoğu Asya anakarasında; Sabah ve Sarawak, Güney Çin Denizi'nin karşısındaki Borneo adasında yer alıyor.

Ticaret ve Sanayi Bakanı, X'te paylaştığı gönderide, "Bugün KK'de birçok koşucuyla karşılaştım! Enerji! Sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürmeye devam edelim" dedi.

Paylaşımı, Tayland ve Endonezya'nın batısında uygulanan saat dilimi olan GMT+7'ye dönülmesi çağrısında bulunan çok sayıda tepki aldı.

Birçok kişi, Malezya Yarımadası'nda yaşayanların erken gün ışığının tadını çıkarma şansından "mahrum bırakıldığını" ve geç gün doğumunun onları doğal vücut ritimleriyle uyumsuz kıldığını savundu.

Malezya Yarımadası, II. Dünya Savaşı'ndan sonra GMT+7.30'daydı ancak 31 Aralık 1981'de dönemin başbakanı Mahathir Mohamad, yarımadayı Sabah ve Saravak'la hizalamak için saatleri 30 dakika ileri aldı.

Singapur da yolcuları ve işletmeleri gereksiz aksaklıklardan korumak istediğini söyleyerek aynı şeyi yapmıştı.

dfyh
Eski lider Mahathir Mohamad, Malezya'yı GMT+8 saat dilimine geçirmişti ​​(AP)

X'te faal olan niş bir grup, Malezya'yı yıllardır saatleri geri almaya çağırıyor ve sabahları daha fazla güneş ışığının diyabet ve obezite gibi sağlık sorunlarıyla mücadeleye yardımcı olabileceğini savunuyor.

Öneri Mart 2024'te parlamentoda yeniden gündeme geldiğinde, hükümet sağlık iddialarını kabul etse de saat diliminin değiştirilmesinin önemli ekonomik sonuçlar doğuracağını savunmuştu.

Dönemin Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanı Liew Chin Tong, "Hükümet 1981'de kararlaştırılandan sapmaya istekli değil" demişti.

Gönderiye yorum yapanlardan bazıları, Aziz'in paylaşımına değişiklik çağrısında bulunarak yanıt verdi. Biri, Malezya yarımadasına atıfta bulunarak "Semenanjung'a GMT +7'yi GERİ GETİRİN!!" diye yazdı.

Independent Türkçe 


Günde sadece iki sigara bile ölüm riskini yüzde 60 artırıyor

Araştırmacılar sigarayı tamamen bırakmak gerektiğini vurguluyor (Unsplash)
Araştırmacılar sigarayı tamamen bırakmak gerektiğini vurguluyor (Unsplash)
TT

Günde sadece iki sigara bile ölüm riskini yüzde 60 artırıyor

Araştırmacılar sigarayı tamamen bırakmak gerektiğini vurguluyor (Unsplash)
Araştırmacılar sigarayı tamamen bırakmak gerektiğini vurguluyor (Unsplash)

Bilim insanları günde sadece birkaç tane sigara içmenin bile kalp hastalığı ve ölüm riskini ciddi derecede artırdığını tespit etti.

Tütün kullanımının kalp sorunları ve kanser gibi hastalıklarla yakından ilişkili olduğu geniş çapta biliniyor. 

Bazıları alışkanlıklarını tamamen bırakmasa da sigara tüketimlerini azaltarak bu riskleri düşürmeye çalışıyor. 

Johns Hopkins Ciccarone Kardiyovasküler Hastalık Önleme Merkezi'nden bilim insanları, bu azaltmanın gerçekte ne kadar etki ettiğini araştırdı. 

Araştırmacılar uzun vadeli 22 çalışmayı analiz ederek toplamda ABD'den 320 bin yetişkinin 20 yıllık sağlık verisini inceledi.

Bu süre zarfında çalışmalarda kalp krizi, felç ve kalp yetmezliği gibi 54 bin kardiyovasküler olay ve 125 binden fazla ölüm kaydedildi.

Bulguları hakemli dergi PLOS Medicine'da 18 Kasım Salı günü yayımlanan çalışmada, günde 2-5 sigara içenlerin herhangi bir nedene bağlı ölüm riski, hiç içmemiş olanlardan yüzde 60 daha yüksek çıktı. 

Ayrıca bu grubun kalp-damar hastalığına yakalanma ihtimali de yüzde 50 daha fazlaydı.

Günde 11-15 sigara içmenin, kalp-damar hastalığı riskini yüzde 84; tüm nedenlere bağlı ölüm riskini ise yaklaşık iki kat artırdığı belirlendi.

Ayrıca sigarayı bırakmanın kalp sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin hızla ortaya çıktığı saptandı. Ancak risklerin, hiç içmemiş kişilerle aynı seviyeye inmesinin 30 yılı bulabildiği saptandı.

Makalenin yazarlarından Michael Blaha "Az miktarda sigara içmek (günde 2-5 sigara) çalışmada incelenen tüm risklerde artışla ilişkilendirildi" diyerek ekliyor:

Az miktarda sigaranın bile ne kadar zararlı olduğunu ve erken bırakmanın uzun vadeli kalp sağlığı üzerindeki inanılmaz önemini görünce biz bile şaşırdık.

Sigara kullanımı üzerine yapılan en kapsamlı çalışmalardan olan bu araştırma, tütün kullanımını olabildiğince erken ve tamamen bırakmanın önemini vurguluyor. 

Araştırmacılar şu ifadeleri kullanıyor:

Sigarayı mümkün olan en erken yaşta bırakmak şart çünkü bırakıldıktan sonra geçen sürenin etkisi, uzun süre düşük miktarda sigaraya maruz kalmaktan çok daha belirleyici.

Independent Türkçe, Medical News, SciTechDaily, PLOS Medicine