Kovid-19 akciğerlere nasıl zarar veriyor?

Yeni bir çalışma, insan proteini ile viral zarf proteini arasındaki etkileşimi inceledi.

Virüsün akciğer proteini ile etkileşimi (Shutterstock)
Virüsün akciğer proteini ile etkileşimi (Shutterstock)
TT

Kovid-19 akciğerlere nasıl zarar veriyor?

Virüsün akciğer proteini ile etkileşimi (Shutterstock)
Virüsün akciğer proteini ile etkileşimi (Shutterstock)

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19), hastanın durumu iyileşmediği takdirde daha fazla ağırlaşınca akciğerlerde ne tür bir hasara yol açar ve akciğerlerden kaçarak diğer organlara nasıl bulaşabilir? Nature Communications dergisinin son sayısında yayımlanan bir araştırma bu soruya ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Araştırma, biri koronavirüs yüzeyinde bulunan zarf proteini, diğeri ise akciğerlerin tabakasını korumak gibi temel bir işlevi olan insan proteini olan iki protein arasında meydana gelen etkileşimin ilk ayrıntılı modelini sunuyor. Ayrıca bu etkileşimin nasıl geniş akciğer hasarına ve akciğerlerden diğer organlara nasıl geçtiğini açıklıyor.
Araştırmadaki bu etkileşim modeli, ABD Enerji Bakanlığı'nın Brookhaven Ulusal Laboratuvarı'na bağlı olan ve New York Eyaleti'nden sağlanan fonla inşa edilen yeni araştırma tesisi Biyomoleküler Yapı Merkezi’ndeki yeni elektron mikroskoplarından biri kullanılarak atomik düzeyde uygulandı.
Aaştırmanın başyazarı, Brookhaven Laboratuvarı'ndan Sentetik Biyoloji Uzmanı Kun Liu,  8 Haziran'da laboratuvarın internet sitesinde yayınlanan bir raporda şunları kaydetti:
"Protein etkileşimlerinin atomik seviyesinin ayrıntılarını elde ederek, hasarın neden meydana geldiğini açıklayabilir ve bu etkileşimleri önleyen inhibitörleri araştırabiliriz. İnhibitörleri bulabilirsek virüsün bu derece zarar vermesini önleyebiliriz. Bu da sağlığı kötü olan insanlara bağışıklık sistemlerinin virüs ile başarıyla savaşması için çok daha iyi bir şans verebilir.”
Çalışmanın ortak yazarlarından biri olan Biyomoleküler Yapı Merkezi Direktörü Dr. Sean McSweeney, atomik düzeyde etkileşimi izlemenin önemine ilişkin yaptığı açıklamada, merkezin Kovid-19’a karşı mücadelede önemi nedeniyle planlanan tarihten önce, geçen yaz açıldığını belirterek, "Kovid-19"a dahil olan proteinlerin detaylarının deşifre edilmesinde mevcut görüntüleme teknikleri önemli rol oynuyor” dedi.
Çalışmanın diğer yazarlarından merkezin Bilimsel Operasyonlar Direktörü Dr. Liguo Wang ise, “Tesiste bulunan kriyo-elektron mikroskobu (kriyo-EM), vücuttaki viral membran proteinlerini ve dinamik protein komplekslerini incelemek için özellikle faydalı. Bu tekniği kullanarak 3 boyutlu bir harita oluşturduk. Böylece protein bileşenlerinin nasıl bir araya geldiğini görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Araştırma ekibi, virüsün ünlü spike proteini ile birlikte virüsün dış zarında bulunan zarf proteininin, enfekte olmuş hücreler içinde yeni virüs parçacıklarının bir araya gelmesine yardımcı olduğunu ve bu durumun önceki yıllarda yayınlanan çalışmalarla tutarlı olduğunu buldu. Ayrıca bu proteinlerin virüs bulaşmasını kolaylaştırmak için insan proteinlerini ele geçirmede önemli bir rol oynadığına işaret ettiler.
Bilim insanları, viral zarf proteininin bunu insan hücreleri arasındaki iletken proteinlere bağlanarak, onları normal akciğer hücreleri arasındaki bağlantıları sıkıca kapalı tutma işlevinden uzaklaştırarak yaptığını düşünüyorlar. Akciğer hücresi bağlantıları bozulduğunda, bağışıklık hücreleri onarmaya çalışmak için içeri girerek sitokin adı verilen küçük proteinleri serbest bırakıp hasarı önlemeye çalışıyor. Bu bağışıklık tepkisi, sitokin fırtınasına neden olan büyük bir iltihaplanmaya ve ardından akut solunum yetmezliğine neden olarak durumu daha da kötüleştirebiliyor.
Ayrıca hasar, hücre sinyalizasyonunu (hücre iletişimi) zayıflattığından virüslerin akciğerlerden kaçmasını ve kan dolaşımı yoluyla karaciğer, böbrekler ve kan damarları dahil olmak üzere diğer organları enfekte etmesini kolaylaştırıyor. Liu konuya ilişkin açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Bu senaryoya göre daha fazla virüs ve daha fazla virüs zarf proteini olan hastalarda daha çok zarar meydana gelecek. Bu da bir kısır döngü haline geliyor. Çünkü daha fazla virüs daha fazla zarf proteini üretmek demek. Bu proteinlerde hücre bağlantılarını etkileyerek daha fazla zarara ve yayılıma neden oluyor. Buna ek olarak, akciğer hücrelerinin sertleşmesi gibi mevcut herhangi bir hasara sahip olan Kovid-19 hastalarının bu etkiden kurtulmasını zorlaştırması muhtemel. Bu etkileşimin ayrıntılarının atomik düzeyde anlamak amacıyla incelenmesi, etkileşimin nasıl kesintiye uğratılacağını ve bu aşırı etkilerin nasıl azaltılacağını veya önleneceğini bilmeye yardımcı olacaktır.”



Zayıflama iğnelerinin Alzheimer'ın ilerlemesini yavaşlattığı bulundu

Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
TT

Zayıflama iğnelerinin Alzheimer'ın ilerlemesini yavaşlattığı bulundu

Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)

Bilişsel gerilemeyi yavaşlatabileceğini gösteren bir çalışmanın ardından zayıflama iğnelerinin Alzheimer tedavisinde kullanılabileceği öne sürülüyor.

Saxenda markası altında satılan liraglutid, kan şekerini kontrol altına almak ve zayıflamaya yardımcı olmak için reçete ediliyor.

GLP-1 agonisti olan bu ilaç, Wegovy ve Ozempic gibi çalışarak kan şekerini, iştahı ve sindirimi düzenleyen doğal hormonu taklit ediyor.

Ancak Imperial College London'dan araştırmacılar, günde bir kez uygulanan iğnelerin Alzheimer hastalarında bilişsel gerilemeyi yaklaşık yüzde 50 yavaşlattığını saptadı.

Üniversitenin Beyin Bilimleri Bölümü'nde nörobilim alanında öğretim üyesi olan Paul Edison, önceki araştırmalardan sonraki durumu şöyle açıklıyor: 

Liraglutidin muhtemelen iltihabı azaltarak, insülin direncini ve Alzheimer biyobelirteçlerinin toksik etkilerini düşürerek veya beyindeki sinir hücrelerinin iletişimini iyileştirerek beyni koruduğunu düşünüyoruz.

Hakemli dergi Nature Medicine'da yayımlanan çalışmada hafif ila orta derecede Alzheimer'ı olan ancak diyabeti olmayan 169 katılımcı iki gruba ayrıldı.

Bir gruba günlük liraglutid iğnesi yapılırken, diğer gruba bir yıl boyunca plasebo verildi.

Takip döneminden sonra yapılan bir dizi beyin taraması, ilacın beyin hacmi kaybını yavaşlattığını ortaya koydu.

Çalışmanın yazarları, "İyileşme 6 aydan önce görülmeye başlasa da 52. haftada daha belirgin hale gelmesi, GLP-1 analoglarının uzun süreli tedaviyle Alzheimer'daki bilişsel işlevleri olumlu yönde etkileyebileceğini gösteriyor" diyor.

Ancak araştırmacılar liraglutidin, Alzheimer hastalığının ayırt edici özelliği olan beyin glikoz metabolizmasındaki gerilemeyi engellemediğini saptadı.

Araştırmacılar zayıflama iğnesinin beyin hacmi kaybını neden yarı yarıya yavaşlattığını belirtmese de beyindeki iltihabı ve tau adlı toksik proteinin birikimini azalttığının daha önce bulunduğunu açıklıyorlar.

Tau proteininin anormal birikimi "yumaklar" oluşturarak hücre hasarına ve iltihaplanmaya yol açıyor ve Alzheimer semptomlarına katkıda bulunuyor.

Tıpkı Wegovy gibi Novo Nordisk'in ürettiği Saxenda da Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi tarafından vücut kitle indeksi 30'un üzerindeki kişilere kilo verme tedavisi olarak sunuluyor.

Ancak çalışmanın yazarları, zayıflama iğnesinin Alzheimer'la mücadelede uzun vadede kullanılıp kullanılamayacağını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.

Çalışma, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ), yüksek maliyetler ve ilaçlarla ilgili tedarik sorunları nedeniyle zayıflama iğnelerinden faydalanabilecek kişilerin 10'da birinden azının bunlara erişebildiği uyarısında bulunmasının ardından geldi.

DSÖ, bu ilaçlar hakkındaki ilk kılavuzunda iğnelerin, obeziteyle yaşayan kişilere yardımcı olmak için sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizle birlikte, uzun vadeli olarak kullanılması gerektiğini öneriyor.

Independent Türkçe


Ünlü polisiye yazarı, Marilyn Monroe'nun evinde öldürüldüğünü iddia ediyor

Yazar James Patterson yeni kitabının yayımlanmasından önce sinema süperstarı Marilyn Monroe'nun öldürüldüğünü iddia etti (Twentieth Century Fox)
Yazar James Patterson yeni kitabının yayımlanmasından önce sinema süperstarı Marilyn Monroe'nun öldürüldüğünü iddia etti (Twentieth Century Fox)
TT

Ünlü polisiye yazarı, Marilyn Monroe'nun evinde öldürüldüğünü iddia ediyor

Yazar James Patterson yeni kitabının yayımlanmasından önce sinema süperstarı Marilyn Monroe'nun öldürüldüğünü iddia etti (Twentieth Century Fox)
Yazar James Patterson yeni kitabının yayımlanmasından önce sinema süperstarı Marilyn Monroe'nun öldürüldüğünü iddia etti (Twentieth Century Fox)

Ünlü polisiye yazarı James Patterson,  Marilyn Monroe'nun, ABD'nin en bilinen isimleriyle yakın ilişkiler kurup devlet sırlarına vakıf olduğu için öldürüldüğünü iddia etti.

Along Came a Spider ve The President is Missing kitaplarının yazarı Patterson, sarışın bombanın ölümünden kısa süre önce "tehlike arz eden bilgilere" ulaştığına inanıyor.

"The Last Days of Marilyn Monroe: A True Crime Thriller"ın yayımlanmasından önce The Hollywood Reporter'a konuşan Patterson, yıldızın Birleşik Devletler'deki en güçlü isimlerin kurduğu tehlikeli ilişkiler ağına çekildiğini öne sürdü.

"Bence çok tehlikeli sularda yüzüyordu" dedi.

Başkan Kennedy, Robert Kennedy, Sinatra ve mafya figürleriyle inanılmaz ilişkileri vardı. Ona bazı şeyler anlattılar ve Monroe bunları not edip aklında tuttu. Biraz tehlikeli bilgilere sahipti.

Kitapları 225 milyondan fazla satan Patterson, Monroe'nun hikayesini araştırırken "bilmediği birçok şey" gördüğünü de ekledi.

Patterson, The Hollywood Reporter'a "11 koruyucu ailesi olmuş. Çocukken epey kötü derecede kekemeymiş" dedi.

Ölüm yeri hakkında, otopsinin eksik yapıldığı hakkında, dedektiflerden birinin olay yerinin bir kurgu olduğuna ikna olduğu hakkında pek bir şey bilmiyordum.

Resmi olarak Monroe, 4 Ağustos 1962'de evinde aşırı dozda barbitürattan ölmüş ve olayın muhtemel intihar olduğu belirtilmişti.

Yetkililer, Brentwood'daki evindeki cesedinin yanında, komodinin üzerinde boş bir Nembutal şişesi ve hap kutuları bulmuştu.

Bazıları Sıcak Sever'in (Some Like it Hot) yıldızının ölümü tüm dünyada şok etkisi yaratmıştı.

Los Angeles'taki Westwood Memorial Park'taki Anılar Koridoru'nda defnedildikten hemen sonra ölümünün ardındaki koşullara dair merak kısa sürede tüm dünyaya yayıldı.

İlk olarak komünizm karşıtı Frank A. Capell tarafından ortaya atılan en bilinen komplo teorilerinden biri, Birleşik Devletler Hükümeti'nin, Başkan John F. Kennedy'nin kardeşi Başsavcı Robert F. Kennedy'yle yaşadığı ilişki sonrasında Monroe'yu öldürdüğünü öne sürüyordu.

Norman Mailer'ın Marilyn: A Biography adlı kitabı, komplo teorisini ana akım kitleye aktardı. Ünlü yazar ve gazeteci, FBI veya CIA'in aktrisi Kennedy ailesiyle bağlantısı nedeniyle öldürdüğünü öne sürdü.

Diğer teorilerse Monroe'nun, Kennedy ailesinin sırlarını yazdığı iddia edilen bir kitabı ele geçirmek isteyen mafya babası Sam Giancana ve sendika lideri Jimmy Hoffa tarafından öldürüldüğünü öne sürdü.

Monroe'nun en önemli biyografi yazarlarından biri olan Anthony Summers, Kennedy ailesinin, kendisiyle olan bağlarını ifşa edebileceği endişesiyle oyuncunun uyuşturucu ve alkole bağımlılığını teşvik ettiğini öne sürdü.

Donald Spoto'nun kaleme aldığı yıldızın biyografisine göre, Los Angeles Bölge Savcısı 1982'de davayı incelemeyi kabul etti ancak Monroe'nun öldürüldüğü iddialarını destekleyecek hiçbir kanıt bulamadı.

Independent Türkçe


Avatar 3'e ilk tepkiler: Sinemanın zirvesi

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin ailesinin, yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin ailesinin, yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
TT

Avatar 3'e ilk tepkiler: Sinemanın zirvesi

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin ailesinin, yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin ailesinin, yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)

Avatar: Ateş ve Kül (Avatar: Fire and Ash), pazartesi günü basına özel ilk gösterimlerini gerçekleştirdi ve gelen ilk tepkiler, James Cameron'ın gişede bir kez daha milyar dolarlık bir başarıya yakın olduğunu ortaya koyuyor.

Cameron'ın uzun zamandır beklenen filmi, ay sonunda vizyona girmeden önce basın mensuplarına gösterildi. Gazeteciler üçüncü Pandora yolculuğunu "nihai bir sinematik şölen" diye nitelendirirken, filmin "görsellik ve duyguyu yeni bir seviyeye taşıdığını" söylüyor.

Cameron'ın çığır açan Avatar serisinin üçüncü halkası, 2022 yapımı Suyun Yolu'ndaki (Avatar: The Way of Water) olayların ardından yeniden Pandora'ya dönüyor ve "Kül Halkı" diye bilinen Na'vi kabilesini tanıtıyor. 

Ateş ve Kül'de Sam Worthington, Zoe Saldaña, Stephen Lang, Sigourney Weaver, Joel David Moore, CCH Pounder ve Giovanni Ribisi yeniden karşımıza çıkıyor.

Suyun Yolu'nda rol alan Kate Winslet ve Cliff Curtis de yeniden kadroda. Seriye bu filmle katılan Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı; David Thewlis ise Peylak'ı canlandırıyor.

Cameron'ın geçmişi ve Avatar'ın popüler kültürdeki ağırlığı düşünüldüğünde filmin gişe beklentisi yüksek. Ancak yine de ilk iki filmin ulaştığı rakamları yakalamak kolay olmayacak. 

2009 tarihli ilk Avatar dünya çapında 2,9 milyar dolar hasılat elde etmiş ve tüm zamanların en çok kazanan filmi olmuştu. Suyun Yolu ise pandeminin etkilerinin sürdüğü bir dönemde 2,34 milyar dolara ulaşarak büyük bir başarıya imza atmıştı.

Seride Avatar 4'ün 2029'da, Avatar 5'in ise 2031'de vizyona girmesi planlanıyor.

"Her yönüyle büyüleyici"

Eleştirmenlerin resmi incelemeleri 19 Aralık'taki vizyona kadar ambargo altında olsa da 20th Century Studios, bu hafta yapılan gösterimlerle ilgili sosyal medya yorumlarının paylaşılmasına izin verdi.

Eleştirmen Courtney Howard, X hesabında Ateş ve Kül'ü "sinema salonlarının var olma sebebi" diye niteledi ve şöyle yazdı:

Üç film oldu ve James Cameron hâlâ o büyüyü elinde tutuyor. Epik bir gösteriyi duygusal olarak da güçlü kılmayı başarıyor. Cesur, etkileyici ve her yönüyle büyüleyici.

Eleştirmen Sean Tajipour da benzer bir övgü paylaşıp, Cameron'ın "her karede sınırları zorlamaya devam ettiğini" yazdı:

Dev bir Avatar hayranı olmayabilirim ama Ateş ve Kül, Cameron'ın hâlâ sinemanın en büyük gösterisini sunabildiğini kanıtlıyor. Görsellik ve duygu çıtasını yükseltiyor, gerçek bir gişe canavarının nasıl olması gerektiğini yeniden tanımlıyor.

"Görsel şölen"

Collider'dan Perri Nemiroff ise X'te yaptığı paylaşımda filmin büyüsüne kapıldığını vurguladı:

Üç film oldu ama Avatar dünyasının büyüsüne hâlâ inanamıyorum. Filmi izlerken yeniden Pandora'ya çekilme hızım inanılmazdı. Üstelik yapımın birçok unsurunda gözle görülür bir derinleşme var.

Eleştirmen Michael Lee, hikayede bazı eksiklikler olduğunu belirtse de görsel ve aksiyon yönünün "dünya dışı" olduğunu söyledi:

Ateş ve Kül, özellikle 3D'de dev bir görsel şölen. Pandora'nın ve yeni kabilelerin daha derin keşfi dünyayı genişletiyor. Hikaye zayıf kalabilir ama film teknik sınırları akıl almaz biçimde zorluyor.

Film, Suyun Yolu'nun sonunda Jake Sully ve Neytiri'nin oğulları Neteyam'ın ölümünün ardından yaşananları ele alıyor. Sully ailesi bu kayıpla baş etmeye çalışırken, volkanlarda yaşayan ve intikam peşindeki Varang liderliğindeki kabile yeni bir tehdit olarak ortaya çıkıyor. 

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter