Kazimi, el-Kifai Cihadı Fetvası konusunda Haşdi Şabi’yi uyardı

İran, ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgalini, kontrol edeceği bir model yaratmak için kullandı.

Haşdi Şabi, kurulmasından bu yana Başbakan Kazımi tarafından gücünün sınırlanmasına yönelik hamlelerde bulunulmasına neden olan çok sayıda eylem imza attı. (AFP)
Haşdi Şabi, kurulmasından bu yana Başbakan Kazımi tarafından gücünün sınırlanmasına yönelik hamlelerde bulunulmasına neden olan çok sayıda eylem imza attı. (AFP)
TT

Kazimi, el-Kifai Cihadı Fetvası konusunda Haşdi Şabi’yi uyardı

Haşdi Şabi, kurulmasından bu yana Başbakan Kazımi tarafından gücünün sınırlanmasına yönelik hamlelerde bulunulmasına neden olan çok sayıda eylem imza attı. (AFP)
Haşdi Şabi, kurulmasından bu yana Başbakan Kazımi tarafından gücünün sınırlanmasına yönelik hamlelerde bulunulmasına neden olan çok sayıda eylem imza attı. (AFP)

Huda Rauf
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Haşdi Şabi güçlerini, el-Kifai Cihadı Fetvası’nın (Irak’taki Şiilerin en büyük dini otoritesi Ayetullah Ali Hüseyin Sistani tarafından verilen DEAŞ’a karşı cihad fetvası) ulusal olmayan projeler için kötüye kullanmamaları konusunda uyardı. Haşdi Şabi her ne kadar DEAŞ ile mücadelede önemli bir rol oynamış olsa da şu an Irak'ın güvenliği ve istikrarına yönelik tehlike olarak görülüyor. Irak devletine derinlemesine nüfuz eden Haşdi Şabi, bölgesel projelerle bağlantılı olarak ülkenin çıkarlarını istikrarsızlaştıran adımlar atıyor. Burada akla gelen soru ise şu: Haşdi Şabi, nasıl oldu da Ayetullah Ali Hüseyin Sistani'nin fetvası sonucunda kuruldu ve İran’ın Irak devletinin derinliklerine uzanan bir kolu haline geldi?
İran, ABD'nin 2003 yılındaki Irak işgalini, kendi kontrolünde olan bir Irak modeli yaratmak için kullandı. Tahran, Irak’ta siyasi, askeri ve ekonomik araçların kullanımına dayalı çok boyutlu bir strateji izledi.  Siyasi ve ardından askeri araçlar, mezhep boyutuna dayalı bir müttefik Irak siyasi sisteminin kurulmasının garantisiydi. Tahran, biri siyasi süreci kontrol etmek diğeri de Irak’taki milisleri ve Şii partileri desteklemek olmak üzere iki mekanizma ile Irak’taki siyasi nüfuzunu güçlendirmeye çalıştı.
İran bu çerçevede, Saddam Hüseyin döneminde sürgün edilen ve Saddam rejiminin devrilmesinden sonra Irak'a dönen taraflara sırtını yasladı. Söz konusu taraflarla ilişkileri örgütsel, entelektüel ve duygusal olarak güçlendirdi. Bu da İran’ın Irak’taki rolünün temel çekirdeği oldu. Tahran, Hizbullah ile olan ilişkisine benzer şekilde kendisine sadık yeni güçler oluşturarak yönetebileceği bir kaos durumu yarattı. Böylece çok sayıda milis ortaya çıktı. İranlılarla güçlü ilişkilere sahip Hadi Amiri liderliğindeki Bedir Tugayları kuruldu. Amiri, grubun İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) aracılığıyla toplanmasında, eğitilmesinde ve silahlandırılmasında rol oynadı. Ardından grup, güvenlik güçlerine ve Irak siyasi sürecine entegre edildi. Asaib Ehli’l-Hak, en-Nuceba Hareketi ve Ketaib Hizbullah (KH) için de aynı durum geçerliydi.
Irak’taki Şiilerin en büyük dini otoritesi Ayetullah Ali Hüseyin Sistani 2014 yılında, Musul DEAŞ’ın eline geçtiğinde Irak'ta DEAŞ’a karşı el-Kifai Cihadı Fetvası’nı yayınladı. Ancak fetvasının Tahran destekli milislerin güçlendirilmesi için kullanıldığını fark etti. Sistani’nin Kerbela'daki temsilcisi fetvanın düzensiz paramiliter grupların oluşumunu meşrulaştırma niyetiyle verilmediğini, Irak güvenlik güçlerini desteklemek için verildiğini açıkladı.
Sistani'nin tüm dünyadaki Şiiler için bir mercii olarak değeri ve Irak siyaset sahnesindeki rolünün önemi, İran'ı onun fetvasını, Haşdi Şabi’yi Bağdat'a karşı bir meydan okumaya dönüştürecek şekilde kullanmaya itti. Sistani, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalinden sonra özgür ve demokratik bir Irak çağrısında bulunarak ülke siyasetinde rol oynadı. Siyaset arenasına yönelik ilk müdahalesinde Sistani, Iraklıları anayasa referandumuna katılmaya çağırdı. Bunu halkın oylarıyla ilk geçiş hükümetinin kurulması takip etti. Ayrıca Şiileri, Sünnileri ve Hıristiyanları ABD liderliğindeki koalisyon güçlerini El Kaide'nin saldırılarına karşı koruma çağrısında bulundu. Ülkede 2006-2008 yılları arasında yaşanan mezhep çatışmalarında ateşkes için çabaladı. Geçici Yönetim Konseyi üyelerinin ABD tarafından seçilmesine karşı çıkarak Iraklılar tarafından seçilmeleri gerektiğine işaret etti. Sistani bir yıl sonra, yani 2004 yılında Şii lider Mukteda es-Sadr liderliğinde kurulan ‘Mehdi Ordusu’ ile ABD güçleri arasındaki savaşı bitirmek için bir kez daha müdahalede bulundu. Haziran 2014'te de DEAŞ’ın Musul ve Tikrit'i işgal etmesinin ardından Iraklılara silaha sarılmaları ve DEAŞ ile savaşmaları çağrısında bulundu. Sistani, 2015 yılında da Iraklıların hükümetteki yolsuzluk olaylarına karşı büyük bir protesto hareketi başlatmaları sonrası Iraklı siyasi liderlere çok ihtiyaç duyulan reformları sürdürme çağrısı yaptı.
Haşdi Şabi, kurulmasından bu yana Başbakan Kazımi’nin, gücünü sınırlama girişiminde bulunmasına neden olan çok sayıda taşkınlık yaptı. İddialara göre Haşdi Şabi, bazı mezhep merkezli ihlallerin yanı sıra ekonomik suiistimallerde bulundu, yasa dışı bir takım projelere katıldı. Irak devletine sadakatsizlik yaptı ve İran'ın ülkedeki çıkarlarını teşvik etti. Ayrıca, Haşdi Şabi’nin nüfuzu dizginlenmedikçe ve özellikle Sistani sonrası dönemde bir halef seçildiğinde, mezhepçi çatışmaların patlak vermesi ihtimalinin güçlenmesi bekleniyor.
Haşdi Şabi son olarak, Bağdat'taki Yeşil Bölge’de güç gösterisinde bulunmaya çalıştı. Şu an ise yolsuzluk karşıtı protestolara katılan aktivistlerden bazılarının öldürülmesinden sorumlu olduğuna dair bir dizi spekülasyon var.
Başbakan Kazımi bugün, ekonomik gücünü ve siyasi kazanımını azaltmak için sürekli çalışarak Haşdi Şabi ile mücadele ediyor. Silahsızlanma ve milis grupların feshedilmesi imkanı bulmaya ve mesleki eğitim programlarını sağlamaya çalışıyor. Ancak parlamentoya sızmak için bu milisleri siyasi ve askeri olarak destekleyerek ve onları Irak güvenlik kurumlarına entegre ederek askeri ve siyasi yatırımlar yapan İran’ın Haşdi Şabi’den kolay kolay vazgeçmesi beklenmiyor.



Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
TT

Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)

Hamas, dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesiminde büyük bir aşiretin üyelerini, diğer suçlamaların yanı sıra anarşi ve yardım tırlarının yağmalanması olaylarına karıştıkları iddiasıyla öldürdü. Olay, İsrail'in, Hamas ile El Fetih'e bağlı bazı aktivistler ya da bazı Filistinli aileler arasındaki farklılıkları istismar etmeye ve onları Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak için ordusuyla koordineli çalışan silahlı milisler haline gelmiş gibi göstererek kendi çıkarlarına hizmet etmek için kullanmaya çalıştığı bir dönemde meydana geldi.

İsrail, Gazze Şeridi'nde 20 aydır sürdürdüğü savaşın başından bu yana, El Fetih aktivistlerinin ya da Gazze Şeridi'ndeki bazı aşiret üyelerinin Hamas'a yönelik düşmanlıklarını istismar ederek, Hamas'a karşı silahlı gruplar oluşturmaya çalıştı. Ekim 2023'ten bu yana savaşta yaşadığı gerilemelere rağmen Gazze Şeridi'ni yönetmeye devam eden Hamas ise bu yaklaşıma, İsrail'le bağlantısı olduğundan şüphelenilen bir dizi kişiyi infaz ederek karşılık verdi.

Hamas'ın son operasyonunda dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta büyük bir aşirete mensup yaklaşık 12 Filistinli öldürüldü. Söz konusu aşiretin üyeleri, Deyr el-Balah'ın doğusunda İsrail güçlerinin konuşlandığı bölgelerde ya da yakınlarında bulunuyordu.

Şarku’l Avsat'a konuşan saha kaynakları, öldürülenlerin bir kısmının son zamanlarda yaşanan anarşinin ve yardım tırlarını yağmalama girişimlerinin arkasında olduklarından şüphelenildiğini bildirdi. Bazılarının ise İsrail için casusluk faaliyeti yürüttüklerini iddia eden kaynaklar, bunun da Hamas kaynakları tarafından doğrulandığını söyledi.

İsrail'in Hamas'la mücadele etmek için desteklemeye çalıştığı, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın bazı bölgelerinde, İsrail'in tamamen işgal ettiği ve sakinlerini yerinden ettiği bölgelerde bulunan Yaser Ebu Şebab silahlı grubu gibi pek çok benzer vaka olduğu açık. Filistin Yönetimi, Ebu Şebab'ın kendisiyle olan ilişkisini reddetmiş olsa da Ebu Şebab, Filistin Yönetimi'ne atıfta bulunarak defalarca ‘Filistin meşruiyeti’ altında faaliyet gösterdiğini iddia etti.

Yedioth Ahronoth gazetesinde yayınlanan bir habere göre İsrail ordusu, Gazze ve Han Yunus'ta faaliyet gösteren ve üyeleri El Fetih üyesi ya da Filistin Yönetimi güvenlik servisleri mensubu olan iki silahlı grupla koordinasyon kurmaya başladı. Bu gruplar Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak amacıyla mali destek alıyor.

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)

Haberde Rami Halas adlı bir kişinin liderliğindeki silahlı grubun, Gazze şehrinin Şucaiye mahallesinde faaliyet gösterdiği ve mahalle içindeki Hamas mensuplarına karşı operasyonlar düzenlediği, ikinci grubun ise Yaser Hanidek tarafından yönetildiği ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta faaliyet gösterdiği belirtildi.

Haberde bu iki grubun İsrail'den silah ve insani yardım desteği aldığı, üyelerinin ise Filistin Yönetimi'nden maaş aldığı iddia edildi.

Söz konusu haber üzerine Yaser Hanidek bir video yayınlayarak, İsrail'in iddialarını yalanladı ve kendisine yöneltilen suçlamaları reddettiğini vurgulayarak halen Han Yunus'ta olduğunu, normal bir şekilde çalıştığını, anarşiyi reddettiğini, direnişin yanında yer aldığını ve direnişin sırtında bir hançer olmayacağını söyledi. Bununla birlikte, iki kardeşinin ölümüne neden olan ailevi anlaşmazlıkların kendisini silahlanmaya ittiğini belirterek, İsrail, El Fetih ya da Filistin Yönetimi'nin herhangi bir kurumuyla hiçbir bağı olmadığını açıkladı.

Öte yandan, tanınmış Halas ailesi vatanseverlik dışı her türlü eylemi reddeden bir açıklama yayınlayarak, Filistinlilerin genel tutumunun dışındaki her türlü davranışı reddettiklerini vurguladı.

Bu ailenin mensuplarınn çoğu El Fetih'e mensup, ancak aralarında Hamas ve İslami Cihad Hareketi üyeleri de var.

Gazze Şeridi’ndeki İçişleri ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı Ebu Şebab'a teslim olması için 10 gün süre vermiş, ‘vatana ihanet’, ‘casusluk’, ‘silahlı hücre kurmak’ ve ‘silahlı isyan’ ile suçlamış, teslim olmaması halinde gıyabında yargılamakla tehdit etmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir aydan uzun bir süre önce İsrail'in Hamas'a muhalif silahlı grupları desteklediğini itiraf etmişti.

Hamas sık sık kamuoyu önünde İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki kaosun arkasında olmakla suçluyor ve daha önceki açıklamalarına göre ‘vatandaşların güvenliğine müdahale etmeye cesaret eden herkese karşı demir yumrukla saldıracağını’ vurguluyor.

Hamas, Gazze Şeridi'ndeki büyük kaos ortamında güvenlik durumunun kontrolünü yeniden ele geçirmek için ateşkesten faydalanıyor ki bunu, iki aydan fazla süren bir önceki ateşkes sırasında da yapmıştı. Hareket son zamanlarda silahlı adamlara, tüccarlara, çetelere, hırsızlara ve İsrail'le iş birliği yapanlara karşı daha kapsamlı güvenlik operasyonları düzenlemeye ve bu kişileri infaz etmeye ya da yaralamaya başladı.