Tunus güvenlik güçleri halkın güvenini kaybediyor. Oluşan tablo Nahda öncesi yılları hatırlatıyor

Hükümet, geçtiğimiz aylarda meydana gelen ihlal ve saldırıların genişlemesiyle kendisine destek veren partiler üzerinde siyasi bir yük haline geldi

Güvenlik güçlerinin son uygulamaları, 2011 sonunda Nahda hareketinin iktidara gelmesindeki Tunus'un yaşadığı anıları canlandırdı (AFP)
Güvenlik güçlerinin son uygulamaları, 2011 sonunda Nahda hareketinin iktidara gelmesindeki Tunus'un yaşadığı anıları canlandırdı (AFP)
TT

Tunus güvenlik güçleri halkın güvenini kaybediyor. Oluşan tablo Nahda öncesi yılları hatırlatıyor

Güvenlik güçlerinin son uygulamaları, 2011 sonunda Nahda hareketinin iktidara gelmesindeki Tunus'un yaşadığı anıları canlandırdı (AFP)
Güvenlik güçlerinin son uygulamaları, 2011 sonunda Nahda hareketinin iktidara gelmesindeki Tunus'un yaşadığı anıları canlandırdı (AFP)

Basil Tercüman
Tunus'ta son günlerde meydana gelen olaylardan en sonuncusu, çevik kuvvet polisinin reşit olmayan bir çocuğu sürükleyerek kıyafetlerini çıkararak, alkol ve uyuşturucu kullanımı suçları işlediğini iddia etmesiydi. Sivillere yönelik ve birçoğunun ölümüne neden olan sık sık saldırı vakaları ve onlara karşı ciddi ihlallerin kaydedildiği Tunus'ta güvenlik görevlileri ve vatandaşlar arasındaki ilişkinin doğası hakkında şüpheler uyandırıyor.

Güven sorunu
Tunus'un yoksul bir banliyösü olan Sidi Hüseyin mahallesinde yaşanan son olay, İçişleri Bakanlığı'nın gerçeği görmezden gelen açıklamalarıyla şiddetlenen ve güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkan ve son birkaç ayda endişe verici bir bozulmayla, güvenlik birimleri ile ilgili geçmişten gelen kötü imajdan dolayı derinleşen bir halk öfkesi dalgasını ateşledi.
Latifa Hüsnü güç kullanımının hükümete ve onun Nahda Hareketi liderliğindeki siyasi yapıya olan güven krizinin bir sonucu olarak geldiğini ve bunun da siyasilerin sokaktaki popülaritesinin azalmasına neden olarak şiddetli ve gergin bir halk yarattığını, böylece sokağın, siyasi kriz ve iktidar sisteminin başarısızlığı nedeniyle Tunus'un ekonomik ve sosyal çöküş düzeyinde yaşadığı gerçek krizleri unuttuğunu söylüyor.
Hüsnü, bugün gençlerin çok öfkeli olduklarını ve susmayacaklarını ancak örgütlü olmadıklarını, mevcut siyasi sisteme güvenmediklerini, bunun önümüzdeki günlerde krizi ve çatışmayı daha da büyüteceğini kaydetti. Ayrıca içinde bulunulan durumun, herkese 2011'den sonra Nahda’nın yönetim yıllarını ve Tunus'un benzer şiddet olaylarına tanık olduğunu hatırlattığını söyledi.

Tarih tekerrür ediyor
Güvenlik güçlerinin uygulamaları, 2011 sonunda Nahda hareketinin iktidara gelmesinden sonra Tunus'un yaşadığı anıları canlandırdı. Ülke o dönem itibariyle birtakım saldırılara ve insan hakları ihlallerine tanık oldu. Bunların sonuncusu gazeteci Vefa Dias’nin ifadesine göre 2013 yılında muhaliflerden Şükri Belid ve Muhammed el-Brahimi’ye kadar uzandı. “Bunlar, 2011 seçimlerinden çıkan bir rejimin polis şiddetini kullanarak topluma diz çöktürmek ve Nahda hareketinin siyasi ideolojisini topluma zorla kabul ettirme girişimleridir. Bu kapsamda olmak üzere 2012 yılında Tunus kentlerinde sivillere yönelik meydana gelen şiddet olaylarının yanısıra ordu ve güvenlik kurumları mensuplarına karşı Nahda hareketinin bilgisi dahilinde “Ensar el-Şeria örgütün” eliyle şiddet ve terör eylemleri gerçekleştirildi” diyor.
Dias, benzeri uygulamaların bugün de tekrarlandığını, güvenlik birimleri tarafından daha önce görülmemiş bir şekilde göstericilere ve sivillere karşı şiddet uygulanırken yargı kurumlarına veya medya kuruluşlarına karşı sınırı aşanlara, yargı bünyesinde yer alan cumhuriyet savcılığı karargahına baskın düzenleyen ve yolsuzluk soruşturmasını özellikle de “Tunus’in Kalbi Partisi” başkanı ve Nahda hareketinin iktidar ortağı Nebil Karvi Şerik hakkında soruşturma yürüten yargı mensuplarını tehdit eden milletvekillerine kanunun uygulanmasında görmezden gelmekte, konuyu kapatmaktadırlar.
Dias, bir belediye çalışanı tarafından özel bir radyoya gerçekleştirilen saldırı ile ilgili olarak “Belediye başkanı radyonun kendisine hakaret ettiğini söylemesi, kendi yandaşlarının özellikle siyasi kuşak partilerinden Nahda hareketinin yaptıkları karşısında hükümetin ne derece sessiz kaldığını göstermektedir. Güvenlik güçlerinin radyo istasyonunu korumak için neden hareket etmediğin, saldırganları durdurmadığını veya konuyla ilgili soruşturma açmadığını merak ediyorum? Zira tüm olaylar karşısındaki sessizlik saldırganları cesaretlendiriyor ve onların cezadan kurtulmalarını sağlıyor” dedi.

Nahda yaşananları kınadı
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Reşit olmayan çocuğun sürüklenmesi olayı, hükümeti destekleyen siyasi partileri bu eylemin sorumluluğunu üslenmekten uzaklaşmaya zorladı. Nahda Hareketi Yürütme Ofisi operasyonu kınadı ve bu Haziran ayının onuncu günü yaptığı açıklamada, “Değerlerimizi, ahlakımızı ve Cumhuriyetin güvenliğinin değerlerini tamamen ihlal eden Sidi Hüseyin'de meydana gelen menfur olay hakkında ciddi bir soruşturma açılması, sorumlulukların belirlenmesi ve bu olaya karıştığı kanıtlanan herkesin hesap vermesi çağrısında bulunuyoruz.”
Nahda'nın Şura Konseyi başkanı Abdulkerim Haruni ise, "Hareket demokratik olarak doğdu ve demokratik kalacak. Tunus'un demokrasi kalesi olmaya devam edecek. Sivil ya da gayri resmi tiranlığın geri dönüşüne hiçbir şekilde izin verilmeyecek. Bu Nahda’nın görevidir ve bu onun önceliğidir" dedi.
Nahda’nın despotizme karşı bir baraj olarak kalacağını ve kesinlikle bundan dönüşe izin vermeyeceğini sözlerine ekledi.

Hükümetin ikilemi
Hükümetin olumsuz performansı ve birçok düzeydeki başarısızlığı ve son aylarda meydana gelen ihlal ve saldırıların genişlemesiyle, kendilerini destekleyen partiler üzerinde siyasi bir yük haline geldiğini düşünen bazı gözlemcilere göre görevi bırakması için yapılan çağrılar acil bir gereklilik haline geldi. Bu durum çok sayıda etkili dernek ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan açıklama ile yaygın bir halk öfkesine yol açtı. Başbakan, yaşananlardan güvenlik teşkilatını sorumlu tutarken, vatandaşların mağdur olduğu saldırıları hatırlatarak, faillerin cezalandırılmasını talep etti.

Güvenlik güçleri ile çatışmalar devam ediyor
Ahmed bin Munsıf bin Ammar adlı gencin güvenlik görevlileri tarafından tutuklanmasının ardından öldürülmesi, reşit olmayan bir çocuğun kıyafetlerinin çıkarılması, sürüklenmesi ve halka açık yollarda darp edilmesinin üzerinden altı gün geçtikten sonra dahi Tunus’un Başkentindeki Sidi Hüseyin'de güvenlik güçlerinin bulunduğu mahallelerde gece çatışmaları devam ediyor. Siyasi analist Nabil Belfakih'in söylediğine göre bu mahallelerdeki öfkeli gençlerle diyalog kurulmasına yönelik herhangi bir girişimin olmaksızın, güvenlik çözümlerinde ısrar edilmesi, diyalog kurmada ve dayanışmada başarısız olan tüm siyasi partilerin olay yerinden çekilmesi, durumu kontrol etmeye ve sükuneti sağlamaya çalışmak için büyük güçleri harekete geçirmeye sürükledi.
Balfakih, terörle mücadelede uyum ve yakınlaşmaya tanık olunan yıllardan ardından vatandaşlar ve güvenlik güçleri arasındaki ilişkilerin olumsuz ve şiddetli bir şekilde eski haline dönmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek ve 5 yıl önce DEAŞ’ın Ben Guardane şehrine düzenlediği saldırı sonrasında vatandaşların teröriste karşı güvenlik görevlilerinin yanında nasıl durduklarını hatırlatarak “Aralarındaki ilişkinin doğasını değiştirmede bir dönüm noktası olan bu imaj ortadan kalkmış ve yerini yeni cumhuriyet sisteminin anayasasına ve değerlerine saygı temelinde değiştirmeye çalışan bir imaja bırakmıştır” dedi.



Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu bugün, tüm sivillere Hadramut ilindeki Mukalla Limanı’nı bir sonraki duyuruya kadar derhal tahliye etmeleri çağrısında bulundu. Koalisyon, bu önlemin onların güvenliğini sağlamak amacıyla alındığını vurguladı.

Tahliye talebinin liman çevresinde yapılacak askeri operasyon hazırlıkları ile birlikte can ve mal güvenliğini korumayı amaçladığını açıklayan Arap Koalisyonu, herkesin verilen talimatlara uymasını ve güvenliklerinin sağlanması için iş birliği yapmasını istedi.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi’nin Güney Geçiş Konseyi'ne (GGK) bağlı silahlı unsurların Hadramut’taki sivillere karşı işlediği ciddi ve korkunç insani ihlalleri nedeniyle talebi üzerine sivilleri korumak için acil önlemler alınacağını açıkladı. Bu önlemler, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) gerilimi yatıştırmak, GGK güçlerini geri çekmek, mevzilerini Vatan Kalkanı Güçleri'ne devretmek ve yerel makamların sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak için yorulmak bilmeden sürdürdükleri ortak çabaların devamı niteliğinde. Arap Koalisyonu güçleri, bu çabaları bozacak her türlü askeri eyleme, sivil hayatları korumak ve Suud Arabistan-BAE’nin çabalarının başarısını sağlamak için doğrudan ve derhal müdahale edileceğini teyit ediyor.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı'nın meşru Yemen hükümetine yönelik sürekli desteğini ve kararlı tutumunu teyit eden Tümgeneral Maliki, herkesi ulusal sorumluluklarını yerine getirmeye, itidal göstermeye ve güvenlik ve istikrarı korumak için barışçıl çabalara yanıt vermeye çağırdı.


Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu’ndan Mukalla Limanı’na gelen askeri teçhizata “sınırlı” saldırı

Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu’ndan Mukalla Limanı’na gelen askeri teçhizata “sınırlı” saldırı

Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare

Yemen'de meşru hükümete destek veren Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı, Mukalla Limanı’nda dışarıdan verilen askeri desteği hedef alan ‘sınırlı’ bir hava saldırısı düzenlediğini duyurdu.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz cumartesi ve pazar günü, iki geminin Koalisyon Ortak Kuvvetler Komutanlığı'ndan resmi izin almadan Fuceyra Limanı’ndan Mukalla Limanı’na girerken görüldü. İki geminin mürettebatı, izleme sistemlerini devre dışı bıraktı ve çatışmayı körüklemek amacıyla Yemen'in doğu illerindeki (Hadramut ve el-Mahra) Güney Geçiş Konseyi (GGK) güçlerini desteklemek için büyük miktarda silah ve savaş aracı indirdi. Bu eylem, ateşkese ve barışçıl bir çözüm arayışına karşı yapılmış açık bir ihlaldir. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2216 sayılı kararı da ihlal edilmiştir.” İfadelerini kullandı.

Tümgeneral Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi’nin Arap Koalisyonu güçlerine yönelik Hadramut ve el-Mahra’daki sivilleri korumak için gerekli tüm askeri önlemleri alması yönündeki talebine dayanarak güvenliği ve istikrarı tehdit eden bu silahların oluşturduğu tehlike ve gerginlik çerçevesinde bu kararı aldıklarını açıkladı.

Arap Koalisyonu Hava Kuvvetleri, bu sabah, Mukalla Limanı’nda iki gemiden indirilen silah ve savaş araçlarını hedef alan sınırlı bir askeri operasyon gerçekleştirdi. Bu operasyon, uluslararası insani hukuk ve geleneksel kurallar çerçevesinde ve hiçbir yan hasar meydana gelmeyecek şekilde belgelendikten sonra gerçekleştirildi.

Tümgeneral Maliki, Arap Koalisyonu’nun Hadramaut ve el-Mahra'da gerilimi azaltmaya ve sükuneti sağlamaya devam edeceğini, meşru Yemen hükümeti ve koalisyonla koordinasyon sağlanmadan herhangi ülkenin Yemen’deki herhangi bir gruba askeri destek sağlamasını engelleyeceğini, böylece Suudi Arabistan ve Arap Koalisyonu’nun güvenlik ve istikrarı sağlama ve çatışmanın yayılmasını önleme çabalarının başarıya ulaşmasının amaçlandığını vurguladı.


İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
TT

İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)

İsrail askerî ve adli polisinin yürüttüğü soruşturmalar, Batı Şeria’daki Filistinlilerin İsrail’e çalışmak amacıyla girebilmek için askerî kontrol noktalarında görev yapan İsrail askerlerine rüşvet verdiğini ortaya koydu.

Soruşturmaya yakın kaynaklar, “bu tür rüşvetlerin ürkütücü bir boyuta ulaştığını” ileri sürerek, bunun “silahlı unsurların İsrail kentlerine sızmasına ve saldırılar düzenlemesine imkân tanıdığını” savundu.

Üç kontrol noktası belirlendi

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot gazetesinden aktardığı habere göre aralarında subay rütbesi taşıyan askerlerin de bulunduğu kişiler, yaptıklarının İsrail içinde saldırılara yol açabileceğini bilmelerine rağmen, para karşılığında geçiş ve kaçak giriş organize etti.

ergvfre
İsrailli duvarın yanında, El Halil yakınlarında zeytin toplayan bir Filistinli. (Reuters)

Haberde, kaçak geçişlerde kullanılan üç askerî kontrol noktasının tespit edildiği belirtildi. Bunlardan birinin Ofer Kontrol Noktası, diğer ikisinin ise Biddu ve Aksa kasabaları yakınında, üçüncüsünün ise Şuafat çevresinde bulunduğu, söz konusu noktaların tamamının Kudüs’ün kuzeyinde yer aldığı kaydedildi. Soruşturmalara göre, geçen cuma günü Bisan saldırısını düzenleyen ve iki İsraillinin ölümü, dört kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının faili Ahmed Ebu’r-Rab’ın da İsrail’e bu kontrol noktalarından birinden girdiği iddia edildi.

Rüşvetin yöntemi ve tutarları

Habere göre Filistinliler, rüşveti kimlik kartının içine koyarak ya da araç durdurulup yolcular indirildiğinde arka koltuğa bırakılan bir zarfla veriyordu. Zarfı alan subayın, işçileri tekrar araca bindirerek geçişe izin verdiği belirtildi.

İkinci İntifada’nın ardından, 2002 yılından itibaren İsrail, 1967 öncesi sınırlar ile Batı Şeria arasında (Yeşil Hat) Filistinlilerin geçişini engellemek amacıyla bir güvenlik duvarı inşa etti. Toplam uzunluğu 770 kilometreyi bulan duvarın yaklaşık 142 kilometrelik bölümü Doğu Kudüs çevresinde yer alıyor ve yüksekliği sekiz metreyi buluyor. Ancak çevresel gerekçeler ve anlaşmazlıklar nedeniyle bazı bölümleri hâlâ tamamlanmış değil.

rg
Ramallah yakınlarındaki İsrail’e ait Atara Kontrol Noktası’nda bekleyen araçlar (AFP)

Gazze savaşının başlamasıyla birlikte İsrail’in yaklaşık 150 bin Filistinli işçinin çalışma izinlerini iptal etmesi, ciddi bir ekonomik krize yol açtı. Bunun üzerine on binlerce işçi kontrol noktalarını aşmaya veya yüksek duvarı tırmanarak geçmeye çalıştı.

Hbaere göre bazı durumlarda minibüslerdeki her yolcu için 50 şekel (yaklaşık 16 dolar) rüşvet ödendi. Bazı vakalarda bir binek aracın geçirilmesi karşılığında  bin 500 şekel (yaklaşık 470 dolar) verildi. Bir olayda ise Filistinli bir iş insanının, polis aracıyla İsrail’e sokulması karşılığında 5 bin  şekel (yaklaşık bin 560 dolar) ödediği belirtildi.

Kaçak geçişlerin bir bölümünün Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri içinden yapıldığı, bazı askerlerin sahte resmî çalışma izinleri düzenlediği ve bu tür izinlerin sayısının yaklaşık 300 olduğu tahmin ediliyor.

Telegram kayıtları ve genişleyen soruşturma

İbranice basında yer alan bilgilere göre, rüşvet teklifleri başlangıçta Filistinlilerden gelse de zamanla İsrailli askerlerin de para karşılığı geçiş teklif etmeye başladığı ifade edildi. Sürecin ilerlemesiyle birlikte kaçak geçişlerin askerler ile Filistinli kaçakçılar arasında Telegram üzerinden kurulan ağlar aracılığıyla organize edildiği aktarıldı.

Kayıtlara geçen görüşmelerde, İsrailli bir subayın ödemeyi mutlaka nakit istediği ortaya çıktı. Üst rütbeli bir subayın şüphelenerek gizli soruşturma başlatmasıyla, sadece rüşvet ağının değil, iki askerî birlik arasındaki rekabet nedeniyle bir birliğin diğerini yetersiz göstermek amacıyla kasıtlı olarak Filistinlileri geçirdiği de tespit edildi.

dfrgt
İsrail güvenlik güçleri, Filistin’in Kefr Kaddum köyü yakınlarında Filistinli göstericilerle karşı karşıya. (AFP)

Soruşturma, sadece kaçak geçişlerle sınırlı kalmadı. Sivil idareye bağlı sağlık biriminde görev yapmış eski bir çalışanın, Filistinlilerin sağlık durumlarına dair bilgilerini kullanarak nadir bulunan ilaçları temin edip sattığı, evinde yapılan aramada büyük miktarda ilaç ele geçirildiği bildirildi.

Ordu kaynakları, bu dosyalar kapsamında onlarca asker ve subayın gözaltına alındığını, haklarında yargı süreci başlatılarak cezalandırılacaklarını açıkladı.