Suriye ABD ve Rusya için tampon bölgeye dönüşüyor

ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 16 Haziran’da Cenevre’deki görüşmelerinden önce (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 16 Haziran’da Cenevre’deki görüşmelerinden önce (AFP)
TT

Suriye ABD ve Rusya için tampon bölgeye dönüşüyor

ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 16 Haziran’da Cenevre’deki görüşmelerinden önce (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 16 Haziran’da Cenevre’deki görüşmelerinden önce (AFP)

2015’in sonunda Suriye’ye doğrudan askeri müdahalede bulunmasından bu yana Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve eski ABD’li mevkidaşı Donald Trump arasındaki her zirve, ABD’nin Rus yaklaşımına daha da yaklaştığı bir anlayışa dönüştü. Cenevre’deki Putin ve Joe Biden düzenlenen son ABD-Rusya zirvesinde ise Suriye iki büyük devlet arasında tampon bölgeye dönüştü.
Putin’i ‘doğrulayan’ Trump, Temmuz 2017’de Hamburg’daki ‘G20 zirvesinin’ oturum aralarında gerçekleştirdikleri gayriresmi buluşmada Suriye’nin güneyinde bir ateşkes hususunda uzlaşı sağlamıştı. Aynı şekilde Trump, CIA tarafından Arap ve Batılı ülkelerin katılımıyla, Ürdün aracılığıyla Suriye’nin güneyindeki Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) desteklemek ve Esed güçleriyle savaşmak için yürütülen gizli bir programı iptal etme girişiminde bulundu. Bu, Kasım 2017’de Vietnam’daki Asya-Pasifik Zirvesi’nin oturum aralarında görüşmelerinden önce Trump’tan Putin’e bir ‘hediye’ idi. Doğrudan toplantı kamuya açık olarak yapılmadı. Ayrıca ‘Suriye’de askeri bir çözümü reddettiklerini’ belirten bir açıklamayla ve ‘ortak güçleri DEAŞ’ın savaştığı ciddi olayları’ önlemek amacıyla Rusya - ABD askeri iletişim kanallarını sürdürmekle yetindiler.
ABD ve Rusya orduları, aralarında ‘çatışmayı durdurmak’ ve Fırat Nehri ile temsil edilen ‘ayrıcı çizgiyi’ çizmek için bir muhtıra üzerinde anlaştılar. Böylece Washington ve müttefikleri, Fırat’ın doğusunu, Moskova ve ortakları ise batı yakasını kontrol edecekti.
Eski İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ‘İran’ı Suriye’nin güneyinden çıkarmak’ amacıyla ‘düzenlenmesine’ katkıda bulunduğu Temmuz 2018’de Helsinki’deki Putin- Trump zirvesi öncesinde, 2018’in ilk yarısında ikili müzakereler devam etti. Bu zirvede, iki lider ‘İsrail’in güvenliğini güvence altına alma’ konusunda taahhütte bulundu. Putin, güney bölgesinin terörden kurtarılmasının ardından Golan bölgesinde rejimin yeniden ateşkes sağlaması gerektiğini belirtti. Ayrıca oradaki durumun, 1974 tarihli ‘Ayrılma Anlaşması’ uyarınca eski haline dönmesi gerektiğini ifade etti. Trump, Rusya ve ABD’nin ‘İsrail’in kendisini savunmasına yardım etmek istediğini ve İsrail’in güvenliğini sağlamanın Başkan Putin ile arasında ortak bir hedef olduğunu” söyledi.
Günler sonra Ağustos 2018 başlarında uluslararası-bölgesel ‘Güney Anlaşması’na varıldığı açıklandı. Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, “İran’ın desteklediği Hizbullah savaşçıları ve Şii militanların hepsi, oradan 85 km derinliğe çekildi” ifadelerini kullandı. Hükümet güçleriyle askeri danışman olarak çalışan İranlıların, bu uygulama kapsamında olmadığını ve Suriye ile İsrail arasındaki ayrım çizgisine yakın konuşlanma bölgelerinde orduyla kalabileceklerini ifade etti. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlemci Gücü (UNDOF), durumun 2011 öncesindeki haline döndüğünün bir göstergesi olarak, 1974’ten bu yana üzerinde anlaşmaya varılmış ateşkes hattına ulaşan Rus subaylar eşliğinde 2012’den bu yana ilk kez Ağustos ayından itibaren devriyelerini gerçekleştirdi.
Biden- Putin zirvesiyle birlikte Suriye’de iş birliği hedefi farklılaştı. Amaç, artık Rusya’da güven oluşturmak veya ABD’den hediyeler sunmak değil. Daha ziyade Moskova ve Washington arasındaki ilişkilerde yaşanan çöküşü durdurmak için Suriye tiyatrosunu kullanmak. Bu ilişkiler, ‘yaptırımlar, siber saldırılar, diplomatik gerilim, içişlerine müdahale, Kuzey Kore, Ukrayna ve diğer meseleler’ nedeniyle en kötü seviyeye ulaşmıştı.
Putin ve Biden’in tartışmalı meselelerde koymaya çalıştıkları ‘kırmızı çizgilerin’ karşısında İran nükleer dosyası, Suriye ve terörle mücadele gibi diğer dosyalarda da iş birliği çabalarının bulunduğuna dair yaygın bir kanı var. Bu inanış, özellikle de Biden yönetimi Suriye’de belirli öncelikler belirlediğinden beri mevcut. ‘DEAŞ’ın yenilgisinin devam etmesi, kimyasal programın durdurulması, Şam’ın 2013 Rusya- ABD anlaşmasına bağlılığı ve sınır ötesindeki Suriyelilere insani yardımların ulaştırılması’ bu öncelikler arasındaydı.
Cenevre zirvesinde önce ABD’liler ve Ruslar, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderlerini hedef alan İdlib’deki Rus bombardımanı da dahil, her hususta en üst düzeyde siyasi ve saha mesajları alışverişinde bulunmaya çalıştı. Ayrıca ABD’nin yardım ulaştırmak için sınır kapılarının sayısını artırma seferberliği ve tek taraflı yaptırımlara karşı Rus seferberliği de bu hususlar kapsamında.
Büyük olasılıkla Cenevre zirvesi, Viyana’daki Rus-Amerikan diyalog kanalının devamı için yeşil ışık yakacak. Washington, Moskova’dan bir telefon bekliyordu ve Moskova da ABD’nin başkentinden bir girişim bekliyordu. Beklenti, Cenevre zirvesinin bu döngüyü kıracağı ve böylece iki tarafın belirli meseleler üzerinde iş birliğini görüşmek üzere geri dönecek olmasıydı.
Bu meselelerin ilki, Fırat’ın doğusunda ‘çatışmayı önlemek’ için askeri düzenlemelere devam edilmesi, Moskova’nın Şam’ı zorlaması ve Washington’un ‘Suriye Demokratik Güçlerini (SDG)’ operasyonel ve muhtemelen siyasi düzenlemeler üzerinde müzakere etmeye teşvik etmesi.
İkincisi, Şam’ı, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün hükümetin örgüt içerisindeki ‘ayrıcalıklarını’ geri getirmesi karşılığında ortaya koyduğu soruları yanıtlamaya zorlaması.
Üçüncüsü, 11 Temmuz’da sona erecek olan ‘sınır ötesi’ yardıma ilişkin uluslararası kararın uzatılması için bir zemin sağlanması. Biden yönetimi, bu konuya öncelik vermiş ve üç geçiş kapısı açma arzusunu artırmıştı. Rusya’nın Bab el-Hava’daki sınırın uzatılmasını kabul etmesi, devam eden iş birliğinin bir işareti olacak.
Arap ve bölge ülkeleri, Suriye meselesinde bir sonraki aşamanın yönünü belirlemek için Putin ve Biden zirvesi bildirisini okuyacak.
Bu nedenle bir sonraki aşamanın özellikleri, BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in 25 Haziran’da koronavirüs pandemisinin patlak vermesinden bu yana New York’a yapacağı ilk ziyaretteki brifingde netlik kazanacak. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 28 Haziran’da DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun toplantısından önce Roma’daki genişletilmiş ‘mini grubun’ dışişleri bakanlarının toplantısına başkanlık ettiğinde de ortaya çıkacak. ABD’nin Suriye politikası ise 11 Temmuz’dan önce BMGK’nin yardıma ilişkin kararı oylandığında netleşmiş olacak.
Bu spesifik Suriye göstergelerinin, özellikle de ABD ve İran’ın nükleer anlaşmaya geri dönmeyi kabul etmesi durumunda İran’ın Suriye’deki askeri varlığını azaltmasıyla ilgili stratejik konuları içerecek şekilde genişletilebileceğini iddia eden analizler de mevcut.
ABD-Rusya zirvesinin Suriye ile ilgili diğer konu başlıkları ise Arap devletlerinin Esed rejimi ile yeniden normalleşip normalleşmeyeceği meselesi, Şam rejiminin Arap Birliği’ne geri alınıp alınmayacağı ve Suriye’nin yeniden imarı konularıydı.



İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
TT

İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)

İsrail ordusu, Gazze şehrinde bir Hamas liderini öldürdüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın İ24 NEWS’ten aktardığına göre dün Gazze şehrinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısında dört kişi hayatını kaybetti. Saldırının Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Operasyon Komutanı Ala el-Hadidi'yi hedef aldığı belirtildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün, Hamas’ın Yahudi devletiyle olan kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini gerekçe göstererek, İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş üst düzey Hamas yetkilisini öldürdüğünü açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından X platformu üzerinden yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Bugün Hamas, İsrail askerlerine saldırmak için teröristleri İsrail kontrolündeki bölgelere göndererek ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti. Buna karşılık İsrail, beş üst düzey Hamas teröristini ortadan kaldırdı.”


Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
TT

Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)

Tunus’ta çoğunluğu gençlerden oluşan protestocular, sivil toplum örgütleri, aktivistler ve bağımsız siyasetçiler dün, ‘adaletsizliğe karşı’ ve özgürlük talepleriyle bir yürüyüşe katıldı. Yürüyüş, İnsan Hakları Meydanı’ndan başlayarak başkentin merkezindeki 5. Muhammed Caddesi’ni geçerek devam etti.

Protesto yürüyüşü, Tunus’un güneyindeki Gabes'te çevre kirliliğine karşı geniş kapsamlı protestoların, sektörel grevlerin ve ‘devlet güvenliğine karşı komplo kurmak’ suçlamasıyla hapiste tutulan politikacılar için uzaktan yapılan duruşmalara tepki olarak düzenlendi.

Bu durum, gazetecilerin yargılanması, sivil toplum kuruluşlarının ve basın kuruluşlarının faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin mahkeme kararları, vergi denetim kampanyası ve siyasi partilerin faaliyetlerinde önemli bir düşüşün yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı.

Protesto yürüyüşü organizatörlerinden oluşan komisyonun sözcüsü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Amacımız safları birleştirmek. Bildiğiniz gibi, bugün iklim zorlu. Adaletsizliği durdurmayı ve ülkenin uçuruma sürüklenmesini önlemeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Protestolar sırasında göstericiler “Özgürlük, özgürlük, polis devleti bitti” ve “İş, özgürlük, ulusal onur” sloganları attılar. Göstericiler ayrıca üzerinde ‘Sadece adaletsizlik ve tehditleri bilen bir başkan! Halkın ve halkın isteklerinden uzaklaşan yolun nereye gidiyor?’ yazan büyük bir pankart açtılar.

Muhalefet kanadından Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Riyad Şuaybi, Alman Basın Ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, “Ulusal sahnede yaşanan çok yönlü siyasi, sosyal ve çevresel gelişmeler çerçevesinde, bu yürüyüş, beş yıldan fazla bir süredir durmuş olan demokrasi ve kalkınma sürecinin yeniden başlatılması hedefine ilişkin gerçek bir ulusal konsensüsü ifade ediyor” dedi.

Bu hareket, sokakta yetkililer ile Tunus'un en büyük sendikası olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) da dahil olmak üzere çeşitli parti ve örgütlerden muhalefet kanadındaki gruplar arasındaki gerginliğin bir göstergesi olarak görülüyor.

Paris'te yaşayan Tunuslu muhalif siyasetçi ve Fransa'daki Tunuslular Demokratik Derneği Başkanı Tarık Tukabri, “Siyasi partilerin genel sekreterlerinin çoğu bugün hapiste. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, kamu özgürlüklerini savunmak ve onların serbest bırakılmasını talep etmek önemli” ifadelerini kullandı. Tukabri, “Siyasi ve demokratik hayata dönmemiz, partilerin ve sivil toplumun rolünü yeniden tesis etmemiz ve uzaktan yargılamalara son vermemiz gerekiyor” diye ekledi.

2019 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Kays Said, muhaliflerini devleti içeriden parçalamaya çalışmakla, yabancı güçlerle bağlantıları olmakla ve devlet kurumlarında yaygın şekilde yolsuzluğa neden olmakla suçluyor.

Öte yandan Adalet Bakanı Leyla Ceffal, ifade özgürlüğüne karşı davalar veya kovuşturmalar ya da hapishanelerde muhaliflere işkence uygulandığı iddialarını reddediyor. Ancak Tunus İnsan Hakları Birliği ve Tunus Gazeteciler Sendikası gibi insan hakları örgütleri, kamusal özgürlüklerde ciddi bir gerileme olduğuna işaret ederken hapishanelerde tutuklu bulunan politikacıların sağlık durumunun kötüleştiğini vurguluyor.

Yetkililer, özgürlük kısıtlamalarını kaldırmak, kamu hizmetlerini ve yaşam koşullarını iyileştirmek ve artan fiyatlarla mücadele etmek konusunda çifte baskı altında bulunuyor.

Tukabri, yaptığı açıklamada ayrıca “Bu boşluk bir an önce kapatılmalı ve vatandaşların sağlık, çevre kirliliği, barınma ve diğer alanlardaki gerçek sorunlarına çözüm bulmaya özen gösterilmeli” diye vurguladı.


Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
TT

Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Sudan’da Kordofan'ın kuzey bölgelerinde, özellikle stratejik öneme sahip Babnusa şehrinde şiddetli çatışmalar devam ederken çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne de sıçradı. Kuzey Eyaleti’nin yönetim şehri Dongola, Sudan ordusu ile ‘Evlad Kamari’ adıyla bilinen yerel milisler arasında patlak veren ilk çatışmaya tanık oldu. Bu olay, yerel halk arasında terör ve korku dalgasına yol açarken, çok sayıda milis öldürüldü ve liderleri ağır yaralı halde hastaneye kaldırıldı.

Öte yandan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ABD Başkanı Donald Trump'ın Sudan'daki savaşı sona erdirme isteğini memnuniyetle karşıladı. Cumartesi günü, BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı Enver Karkaş, ‘Sudan’daki kanlı iç savaşın acilen sona erdirilmesi ve acil ateşkes’ çağrısında bulundu.

Karkaş, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, Sudan'ın birliğine vurgu yaparken Müslüman Kardeşler'in (İhvan-ı Müslimin) etkisinin geri dönüşünün ciddi endişe kaynağı olduğunu söyledi. Karkaş, Sudan’da çatışan her iki tarafta da ihlallere karışanların hesap vermesi gerektiğinin altını çizdi.