Benzeri görülmemiş özgürlük ile dürüstlük şüpheleri arasında Etiyopya seçimleri

Seçimler, Tigray savaşının etkileri ortasında düzenlenirken, birçok bölge de huzursuzluklar veya lojistik eksiklikler nedeniyle seçim sürecinden mahrum kalacak.

Seçim kurulu çalışanları, Addis Ababa’da seçim sürecinin nasıl olacağını anlatıyor
Seçim kurulu çalışanları, Addis Ababa’da seçim sürecinin nasıl olacağını anlatıyor
TT

Benzeri görülmemiş özgürlük ile dürüstlük şüpheleri arasında Etiyopya seçimleri

Seçim kurulu çalışanları, Addis Ababa’da seçim sürecinin nasıl olacağını anlatıyor
Seçim kurulu çalışanları, Addis Ababa’da seçim sürecinin nasıl olacağını anlatıyor

Etiyopya, 21 Haziran Pazartesi günü, tarihinde en özgür seçimler olarak nitelendirilen seçimlere tanık olacak. Ancak söz konusu seçimler, kuzeydeki savaş, açlık ve seçimlere ilişkin dürüstlük konusunda ciddi şüpheler ışığında geliyor.
İktidara geldikten sonra Başbakan Abiy Ahmed, baskı ve yolsuzluk suçlamalarının geçmişte seçim sicilini zedelediği, Afrika’nın en kalabalık ikinci ülkesinin tarihindeki en demokratik seçimleri düzenleme sözü vermişti.

Halk yetkisi
AFP'nin haberine göre, yüzlerce siyasi mahkûmu serbest bırakan Nobel Barış Ödülü sahibi Başbakan, şiddetli bir kargaşaya tanık olan ülkeye büyük bir değişiklik getirmesinden üç yıl sonra geniş bir halk yetkisine ulaşmaya çalışıyor.
40 yaşındaki Abiy, hükümet karşıtı protestoların ardından iktidara geldi. Ahmed’in demokratik reform programına övgüler yapıldı. Program, ülke tarihindeki en rekabetçi seçimleri düzenleme taahhüdünü de içeriyordu.
Seçimler, biri Kovid-19 pandemisi nedeniyle, diğeri de seçim komisyonuna daha fazla zaman tanımak için iki kez ertelendi. Ancak Abiy Ahmed, seçmenleri 21 Haziran’daki ‘tarihi bir güne’ katılmaya çağırdı.

Benzeri görülmemiş sahneler
Başkent Addis Ababa’daki sokaklar, iktidar ve muhalefet partilerinin pankartlarıyla dolu. Tüm siyasi yelpazelerden siyasi hareketler, seçim kampanyalarının son günü olan Çarşamba günü, nadir ve benzeri görülmemiş şekilde mitingler düzenledi.
Başkentin ana meydanında birkaç polis memurunun önünde gürültülü bir muhalefet mitinginde Inyo Yehualo, “Geçmişte bunu asla yapamazdık” dedi.
Ancak başkentin dışında 110 milyonluk büyük ve çok etnikli Afrika Boynuzu ülkesinde tablo daha az pembe.

Seçimsiz bölgeler
Milyonlarca Etiyopyalı açısından seçimler, ülke genelinde sadece ismen yapılacak. Abiy döneminde şiddetlenen silahlı huzursuzluk ve etnik şiddete tanık olan bazı bölgeler, seçimler için güvensiz olarak kabul edildi.
Öte yandan Seçim Komisyonu, oy pusulalarındaki yazım hataları ve diğer lojistik sorunlar nedeniyle hazır değil ve bu, zamanında bir genel seçim yapılmasını imkânsız hale getirdi.
Pazartesi günü oy kullanılamayacak birçok seçim bölgesi için 6 Eylül’de ikinci bir oylama yapılacak.

Tigray çatışması ve Abiy eleştirisi
Ancak ülkenin kuzeyindeki savaşın parçaladığı Tigray bölgesinde seçimler için herhangi bir tarih belirlenmedi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları, 350 bin kişinin açlıkla karşı karşıya olduğunu ve halka karşı belgelenmiş vahşetler olduğunu söylüyor.
Tigray’ın ulusal parlamentoda 38 sandalyesi bulunuyor. Ama siyasi kaderi, altı milyon insanının korkunç durumundan daha az uluslararası ilgi görüyor.
Abiy Ahmed’in iktidardaki muhalif Tigray partisini devirmek için hızlı bir kampanya sözü vererek, federal güçleri bölgeye göndermesinden yedi ay sonra Tigray’da açlık had safhada.
Abiy, Batı'da ve Afrika kıtasında onurlandırıldı. Ancak bir reformcu ve barışçı olarak itibarı, Tigray çatışmasından sonra ciddi şekilde zarar gördü. Yönetimi ise kararlı bir şekilde, uluslararası eleştirilerin karşısında duruyor.
Başbakanlık Sözcüsü Billene Seyoum, bu hafta yaptığı açıklamada, “Başbakanın Batı, Doğu, Güney veya Kuzey tarafından sevilmesine gerek yok” dedi. Seyoum, “Etiyopya halkını ve milletin kalkınmasını savunması yeterlidir. 21 Haziran’a Etiyopya halkı karar verecek” dedi.

Seçimleri boykot
Oylama sürecinin gerçekleştiği bölgelerde bile bazı muhalefet partileri, parti liderlerinin tutuklanmasını protesto etmek için seçimleri boykot ediyor. Ülkede sürecin adilliği konusunda başka endişeler de var.
Uluslararası Kriz Grubu’nda üst düzey analist William Davison, eksik oyların Abiy ve iktidardaki Refah Partisi’nin rahat bir çoğunluk kazanmasına ve bir hükümet kurmasına izin verebileceğini söyledi.
Davison, “Bununla birlikte bu senaryo çerçevesinde, birçok Etiyopyalı ve uluslararası gözlemcinin gözünde sürecin güvenilirliği konusunda önemli şüpheler olacaktır” dedi.
Oy verebilen ve oy vermeye istekli olanlar açısından güvenilirlik bir endişe kaynağı değil.
Addis Ababa’dan 37 yaşındaki Bethel Woldmeckel, kendisinin, arkadaşlarının ve ailesinin oy kullanacaklarını söyledi. Perakende çalışanı olan Woldmeckel, seçimlerin barışçıl olacağını ve hile içermeyeceğini söylerken, “21 Haziran’da ülkede her şeyin yolunda gitmesini umuyorum” ifadelerini kullandı.

Uluslararası takip
Ülkenin Batılı müttefikleri, ‘bu kadar çok sayıda seçmenin sandıklardan uzaklaşması konusunda ciddi endişelerini’ dile getiren ABD gibi seçimleri yakından takip edecek. Mısır ve Sudan da seçimleri ilgiyle takip edecek. İki ülke, Mavi Nil üzerinde devasa bir hidroelektrik projesi ve Etiyopya’nın ulusal gurur kaynağı olan Büyük Etiyopya Nahda (Rönesans) Barajı’na su kaynaklarını tehdit ettiğini söyleyerek karşı çıkıyor. Abiy Ahmed, barajı doldurma sözü vererek, Kahire ve Hartum’u öfkelendirmişti.
Avrupa Birliği (AB), Mayıs ayında sandıklar için gözlemci göndermeyeceğini açıklamıştı. Ayrıca Etiyopya hükümetiyle iletişim ve gözlemcilerin bağımsızlığı gibi kilit konularda herhangi bir anlaşmaya varılmadığına dikkati çekmişti.
Seçmenler, ulusal parlamento ve bölgesel parlamentolardaki temsilcilerini seçecek. Ulusal Parlamento, yürütme organının başı olan başbakanı ve cumhurbaşkanını seçiyor.

 


Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”