ABD’li şirketler koronavirüs ve influenza için ortak bir aşı üretmeye çalışıyor

ABD’nin Florida Eyaletinde gerçekleştirilen aşılama kampanyasından bir kare (AFP)
ABD’nin Florida Eyaletinde gerçekleştirilen aşılama kampanyasından bir kare (AFP)
TT

ABD’li şirketler koronavirüs ve influenza için ortak bir aşı üretmeye çalışıyor

ABD’nin Florida Eyaletinde gerçekleştirilen aşılama kampanyasından bir kare (AFP)
ABD’nin Florida Eyaletinde gerçekleştirilen aşılama kampanyasından bir kare (AFP)

Yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı küresel savaş, yakın gelecekte sona ermeyecek. Virüse karşı mücadelede, salgın sebebiyle baskı altında olan sağlık sisteminin rahatlatılması, normal yaşama dönülmesi ile küresel ekonominin yeniden nefes almasına izin verilmesi için salgının kontrol altına alınması, yeni mutasyonların ve tehlikeli enfeksiyonların ortaya çıkmasının önlenmesi umuluyor. Bu, küresel sağlık kurumlarının ve büyük ilaç şirketlerinin, şimdilik diğer tüm endişeleri ortadan kaldıran ve tarihi bir hale gelen, daha önce görülmemiş mücadelede bir sonraki aşamaya hazırlanma stratejilerinde temel aldığı hedef haline geldi.
Bu savaşın arka cephesindeki son gelişmeler, dev ilaç firmalarının Kovid-19 ve influenzaya karşı ortak aşılar geliştirmek için yürüttüğü projeleri kapsıyor. Söz konusu aşılardan bazıları, kullanımlarına izin verilmesi için onay talebine hazırlık olarak klinik denemelerin üçüncü aşamasına ulaştı. ABD’li şirket Novavax bu hafta yaptığı açıklamada, 30 bin gönüllü üzerinde gerçekleştirdiği klinik denemelerin sonuçlarının, aşının etkinliğini yüzde 90 olarak gösterdiğini duyurdu. Şirket Avrupa Birliği (AB) ve ABD ilaç düzenleyici otoritelerinin aşının kullanımını bu yaz sonuna doğru onaylamasını beklediğini de belirtti.
Şirket sözcüsü ortak aşının, 70 yıl önce kanıtlanmış bir teknoloji olan farklı genetik materyallerden yapay olarak DNA üretme yolu ile aşı geliştirmede geleneksel tekniğine dayandığını belirtti.
Sözcü, antikorlar uzun süre yüksek seviyede kaldığı için iki dozun kombinasyonunun Kovid-19’a karşı oluşturulan bağışıklığı etkilemediğini de sözlerine ekledi. Klinik denemeler ayrıca aşıdan kaynaklanan ikincil semptomların hafif kaldığını, ancak sadece Kovid-19 hastalığına karşı yapılan aşılara göre semptomların yüzdelerinin arttığını gösterdi.
Avrupa İlaç Ajansı (EMA) aşının sonbahar başlarında kullanıma hazır olmasını beklerken, uzmanlar söz konusu aşının sonraki aşamalarda virüsle mücadele planının temeli olarak benimseme konusunda tereddüt ediyorlar. Uzmanların bu tereddüttü, üretici şirketlerin verilerine istinaden şu anda kullanılan aşıların etkinliğinin yaklaşık bir yıl olarak tahmin edilmesinden kaynaklanıyor. Zira, aşıların üçüncü dozların uygulama tarihi gelecek yılın başlarına denk gelirken, influenza aşısı kampanyası, aşının etkinliğini sağlamak için sonbaharın sonlarında başlatılıyor.
Gelecek yılın başında Kovid-19 ile mücadelede bir istikrar veya sakinlik aşamasına ulaştığında, yeni mesajcı RNA (mRNA) teknolojisine dayalı ortak aşıların piyasaya çıkması da bekleniyor. ABD merkezli ilaç şirketi Pfizer ve Almanya merkezli biyoteknoloji firması BioNTech bu teknolojiyle influenza aşısı geliştirmek için 2018’den bu yana çalışmalar yürütüyordu ancak bu teknolojiye yönelik deneyler, pandeminin ortaya çıkmasından önce sadece ilk aşamalardaydı. Pandemi ile söz konusu araştırmalar ivme kazandı ve aşıların etkinliklerini kanıtladı.
Moderna şirketi de, ortak aşının ilk denemelerine başlamak üzere olduğunu ve önümüzdeki yılın ortasında kullanımı için onay talep etmeye hazır olacağını duyurmuştu.
Bilim ve sağlık çevreleri, mevcut durumda kullanılmakta olan geleneksel aşıların en iyi durumlarda etkinliklerinin yüzde 50’yi geçmemesi sebebiyle mRNA teknolojisi ile üretilen influenza aşıları için büyük umutlar besliyor. Bunun yanı sıra Kovid-19’a karşı aşının, bu aşının bir dozu ile birleştirilmesi, gelecekte şu anda olduğu gibi devam etmesi mümkün olmayan mevcut lojistik sistemlerin üzerindeki baskıyı hafifletecek.
Bazı Avrupa ülkeleri, Kovid-19’a karşı aşıların uygulanması ve sevkiyatlarını kolaylaştırmak üzere sertifikalar vermek için aile doktorları, eczaneler ve geleneksel aşı merkezlerini görevlendirmeye başladı.
Bunun yanı sıra, Kovid-19 ile influenza virüsü arasındaki önemli ortak noktalardan biri hızla mutasyona uğrama imkanıdır. Hızlı mutasyon ihtimali, genellikle geleneksel teknolojiyi kullanarak grip aşısı üreten şirketlerin, mutasyon özellikleri nihai bir hal almadan ve aşıları etkisiz hale getirmeden önce her yılın Mart ayında üretim sürecini başlatmalarını gerektiriyor.
MRNA teknolojisi ise, mutasyona uğramış virüsün mutasyon özelliklerine göre aşının hızla uyarlanmasını sağlıyor, bu da aşıya virüse karşı yüksek bir etkinlik oranı veriyor.
Uzmanlar, iki aşının kombinasyonunun bağışıklık açısından herhangi bir risk taşımadığını söylüyor. İnsan vücudu dünyaya gelmesinin ardından aniden kendini bağışıklık sistemini uyaran binlerce yeni mikropla karşı karşıya bulur. Ardından bağışıklık savunması hızla gelişir ve virüslere etkili bir şekilde karşı koyabilir. Bebeklerin ilk yıllarda aldıkları aşıların çoğu, birden fazla dozdan olur. Aşıların kombinasyonu aşılama işlemlerini kolaylaştırır ve aşı olmaları için birçok kez doktora götürülme ihtiyaçlarını ortadan kaldırır. Sağlık otoritelerinin grip aşısı ile Kovid-19 aşısının uygulanması arasında iki haftadan az olmamak üzere süre bırakılması tavsiyesi ile ilgili olarak uzmanlar, bunun olası ikincil semptomlarla ilgisi olmadığını buradaki amacın, bu semptomların ortaya çıkması durumunda kaynaklarının ne olduğunun belirlenmesine yönelik olduğunu söylüyorlar.



İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?
TT

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

Hüda Rauf

İran-İsrail arasındaki savaşın nasıl sonuçlanacağına dair bir sonuca varmak için henüz çok erken olabilir, özellikle de savaş hâlâ devam ediyorken ve her dakika yeni gelişmeler yaşanırken. Ama savaşın neden başladığını, İsrail ve İran'ın ne düşündüğünü, her iki tarafın hedeflerinin ne olduğunu anlayabiliriz.

İsrail, İran’ı Irak ile savaşından bu yana tanık olmadığı bir saldırıyla şaşırttı; üst düzey askeri ve güvenlik liderleri ile çok sayıda nükleer bilimcisini hedef aldı. Ayrıca nükleer ve askeri tesislerine saldırılar düzenledi. İsrail'in saldırısı, İran-ABD müzakerelerinin altıncı turu öncesinde beklenmedik bir anda gerçekleşti. Görüşmelerin önceki turlarında her iki taraftan da olumlu tepkiler gelmişti, ta ki ABD'nin sıfır zenginleştirme talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirme konusunda garanti talebi arasındaki anlaşmazlık açığa çıkana kadar.

ABD Başkanı, iki ay boyunca İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırısına açıkça karşı çıktı. Ancak İsrail, Trump'ın Tahran'a verdiği iki aylık süre dolduktan sonra 61'inci günde, geniş çaplı ve yoğun bir operasyon gerçekleştirdi.

Bu saldırı, İran'a ait bir başarısızlıklar listesi ortaya çıkardı ve bunların en büyüğü güvenlik alanındaki istihbarat zaafıydı. Zira Mossad İran'da uyuyan hücreler oluşturmayı başarmıştı ve bunu yapmak mutlaka yıllarını almıştı. İsrail'in ayrıca Spike tanksavar füzesi gibi gelişmiş ekipmanları İran'a sokmak için yeterli sayıda işbirlikçisi de vardı. Son anda ise Tzomet biriminden Mossad ajanları, diğer özel kuvvet mensuplarıyla birlikte, İran'ın radarlarına ve SAM füzelerine yönelik saldırıları koordine etmek üzere İran'a indirildi veya gizlice sokuldu. İsrail'in İran'ın orta ve uzun menzilli hava savunma sistemlerini etkisiz hale getirmesi uzun sürmedi.

Bu bağlamda İran'ın, rejimin üst düzey lider ve komutanlarının hedef alınmasının ardından hâlâ yanıt verecek askeri kapasiteye sahip olduğunu, kararlar alabileceğini ve liderlik yapısını yeniden inşa edebileceğini kanıtlamak için hızla harekete geçmesi gerekiyordu. İran ayrıca İsrail ile kapsamlı bir çatışmadan kaçınmak için Washington ile derhal görüşmelere dönmek istiyordu. Ama İsrail'e askeri bir karşılık vermeden de masaya geri dönemezdi, aksi takdirde masaya yenilmiş bir konumda dönmüş olacaktı.

İran, bu gelişmeler yaşanırken müzakerelere kapıyı kapatmadı ve Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü saldırıların durması halinde müzakerelere geri döneceklerini duyurdular. Ancak Trump, İsrail saldırılarını onayladığını gösterdi. Belki de Trump İsrail'in kendisine, teslim olmuş, yenilmiş ve uranyum zenginleştirmeyi garanti altına almak için değil, rejimin bekası için müzakere eden bir Tahran ile müzakereler yürütme fırsatı sağlayacağını düşünüyor. Trump, İran'ın Dini Lideri’nin nerede olduğunu bildiğini ancak onu hedef almayacağına dair bir tweet paylaşarak, gerçekten böyle düşündüğünü gösterdi.

Amerikan anlaşmasının hatlarından, İran'ın nükleer programının tasfiyesi, mevcut rejimin bekası için elinde bulundurduğu balistik füze ve insansız hava araçları cephaneliğinden kurtulmasına ilişkin ABD taleplerine boyun eğmesinin istendiği sonucu çıkarılabilir.

Bu nedenle İsrail saldırıları, sivil tesislerin yanı sıra nükleer ve füze gücüne ait askeri tesisleri de hedef aldı. Sivil tesislerin hedef alınmasının amacı sivil kayıpları artırmak ve rejime karşı isyan için halk baskısı doğurmak. Bu nedenle İsrail, gösteriler sırasında vatandaşları tutuklamakla görevli olan Besic güçlerini de hedef aldı.

Netanyahu'nun Trump'ı savaşa sokma girişimleri karşısında İran gerilimi tırmandırıyor ve ABD Başkanı'na, İsrail'in yanında savaşa girmesinin askeri bir tırmandırmaya yol açacağı uyarısında bulunuyor. İran, Washington'un İsrail safında savaşa girmesinin, savaşı kendi çıkarlarına aykırı bir şekilde sonlandıracağını, askeri ve nükleer kapasitesini yok edeceğini ve muhtemelen rejimin çökmesine yol açacağını biliyor. Bu nedenle İsrail'e vereceği yanıta ilişkin seçenekleri sınırlı. Füze kapasitesini kademeli olarak kullanıyor, yani Washington'un savaşa dahil olması halinde ihtiyaç duyabileceği stoklarını tüketmeyecek şekilde kullanıyor. Bu konuda ayrıca İsrail'in İran hava sahasındaki egemenliği ve İsrail'in çok sayıda füze fırlatma platformuna yönelik saldırılarından kaynaklanan bazı operasyonel kısıtlamalar da bulunuyor. Yeterli sayıda rampa yoksa füze stokunun da bir anlamı yok.

Öte yandan İran'ın balistik füzeleri İsrail içinde kayıplara yol açsa da bu kayıplar İsrail'in İran'a yönelik saldırıları kadar büyük değil. Ancak İran, bir yandan ABD'nin de savaşa dahil olarak Netanyahu'nun amacına ulaşmasını istemediği, diğer yandan İsrail'in hava savunma sistemi olduğu için ihtiyatlı bir biçimde karşılık vermek zorunda.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İran, kendi imkânlarını ve İsrail'in imkânlarını tüketme aşamasına gelmek için askeri yön de dahil olmak üzere birden fazla yönde hareket ediyor. Diplomasi kanalını ilerletmek için Körfez ülkeleri, Mısır ve Türkiye gibi komşularıyla diplomatik kanal ve iletişimini sürdürüyor. Bu ülkeler, iyi komşuluk, başka ülkelerin egemenlik haklarının ihlal edilmemesi ilkesi, İran'ın nükleer ve balistik füze meselesinin, bölge ülkelerine huzursuzluk ve istikrarsızlık getirecek askeri kanallardan ziyade diplomatik kanallardan ele alınmasının daha doğru olduğu temelinde İsrail saldırısını kınadılar. Bu ülkeler, saldırıyı durdurmak için Fransa ve İngiltere ile görüşmeleri ve diplomatik süreçleri yoğunlaştırabilir, belki de bir bütün olarak bölgedeki nükleer yayılma sorununu ele alma konusunda bölgesel müzakereler başlatabilirler. İran'ın müttefikleri olan Çin ve Rusya'nın da oynayabilecekleri roller var.

Bu süreçler gölgesinde İran, artık mücadelesinin birincil hedefinin rejimin korunması olduğunun farkında. Dolayısıyla İsrail ile çatışmalar, her iki tarafın da kapasiteleri tükenene kadar devam edecek, daha sonra Washington müdahale ederek saldırıyı durduracaktır.

Washington'un İran'ı, özellikle de Fordo tesisini vurmak için müdahale etmesi halinde, Tahran elindeki baskı kartlarını kullanacaktır. Bu kartlar arasında Hürmüz Boğazı gibi su yollarında seyrüseferi tehdit etmek veya Husileri Babu’l Mendeb ve Afrika Boynuzu'nda gerginlik yaratmaya itmek de bulunuyor. Burada amaç küresel enerji piyasalarında ve fiyatlarında bozulmalar yaratarak finans piyasalarını etkilemektir.

Buna ilave olarak bölgedeki bazı Amerikan varlıklarını, çıkarlarını ve üslerini hedef alması da mümkün. İsrail'in kendisine karşı savaşından sonra henüz toparlanma aşamasında olmasına, ayrıca Lübnan liderliğinin olup bitenlerden uzak durma isteği onu kısıtlamasına rağmen, Hizbullah gibi vekillerini de müdahale etmeye zorlayabilir. Hizbullah, tüm bunlara rağmen Iraklı milis gruplar için geçerli olduğu gibi, İran rejiminin bekası tehdit altındaysa savaşa dahil olabilir.

Keza İran Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilme tehdidinde de bulundu ancak İsrail'e Tahran'ın nükleer silahlara sahip olduğu bahanesiyle tüm tesislerini vurma gerekçesi sunacak bu adımı atması pek olası görünmüyor. Dahası halen uluslararası meşruiyet çerçevesinde kaldığını, tesislerine yönelik saldırılara karşı hukuki ve siyasi güvencelere sahip olduğunu, uluslararası müfettişlerin bu tesislere erişebileceğini göstermek istiyor. Bu sebeple İran Şura Meclisi bu adımdan geri adım atarak bir dizi koşul ve tedbir önerdi ve bunlar yerine getirilmezse İran'ın anlaşmadan çekileceğini söyledi. Önerilen koşullar arasında İran'daki müfettiş sayısı da bulunuyor, zira müfettiş sayısı izin verilen sayıyı aşıyor ya da UAEK'nun kendilerine yetki verdiği bazı görevler, uluslararası hukukun kendilerine verdiği görevlerin ötesine geçiyor.

Genel olarak bakıldığında, İran ve İsrail arasındaki tırmanan gerilimin sonucu henüz belli olmasa da rejim iktidarda kaldığı sürece İsrail'in Tel Aviv ve Hayfa'ya ulaşan ve bazı kayıplara neden olan füze gücünü ortadan kaldırma yönündeki birincil hedefinden vazgeçmeyeceği kesin. İran da silah kapasitesini yeniden inşa edecek ve savaş uçağı satın almak yerine Rusya ve Çin'den SAM füzeleri satın almaya daha fazla odaklanacaktır. Ayrıca ülke içindeki istihbarat ve güvenlik zaaflarını giderecek, ajan ağının varlığını ortadan kaldıracak şekilde güvenlik teşkilatını yeniden yapılandırmak için çalışacaktır. Bu da daha fazla içe kapanma, vatandaşların daha fazla baskı altına alınması, vatandaşla rejim arasındaki uçurumun daha da açılması anlamına gelmektedir.