Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Şarku'l Avsat’ın, Musul’daki mağdurlar ve yetkililerle yaptığı röportajda, çeşitli siyasi partilere ve milis gruplara karşı suçlamalar yapıldı

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
TT

Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)

“Musul yağmalandı. Hakları olsun ya da olmasın Musul’da ne varsa el koydular... Neden olmasın ki her şey onların elinde; iktidar, kanunlar ve hatta vatandaşların hayatı...” Bu sözler, Musul’da taksi şoförlüğü yapan 56 yaşındaki Muhammed el-Hamdani’ye ait.
Kullandığı taksiyi durdurup alnındaki teri sildikten sonra duygularını kontrol etmeye çalışarak Musul’da yaşananları Şarku’l Avsat’a anlatan Hamdani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Musul'un milisler ve iktidardakiler tarafından yağmalanması, gayrimenkullerden, arazilere ve projelere kadar her şeyi etkileyen sistematik bir durumdur. Devlet daireleri dahi onlara teslim edildi. Hükümette makamları ve siyasi olarak temsilcileri de var.”
Elini ağzını götürerek susması gerektiğini beden diliyle ifade eden Hamdani, “Ama yine de susmalısınız. Çünkü dedikleri gibi, şehri DEAŞ'den kurtardılar ve terörden korudular” ifadelerini kullandı.
Bir anlığına sessizleşen Hamdani ardından şöyle devam etti:
“Hatta arkeolojik sit alanları veya park ve yeşil alanlar ya da okul ve sağlık merkezleri inşa etmek için tahsis edilmiş araziler gibi alım-satımı yasak alanları dahi ele geçirip ya sattılar ya da çoğu Musullu olmayan üyeleri arasında dağıttılar.”
Musul’da doğan ve tüm hayatını burada geçiren 49 yaşındaki Ebu Firas ise tanıdıklarından biri onu çok geç olmadan uyarmış olmasaydı, sahibi olduğu araziyi kaybedecekti. Ebu Firas’ın arazisi, Musulu yağmalayan kişilerce, arazinin yurt dışına göç eden bir kişiye ait olduğuna dair sahte belgelerle ele geçirilmeye çalışıldı.
Ebu Firas başından geçen olayı şöyle anlattı:
“Yaklaşık bir ay önce komşularımdan biri, sahibi olduğum arazinin satışa çıkarıp çıkarmadığım konusunda bilgi almak için beni aradı ve bir grup insanın araziyi konut parsellerine bölüp satışa hazırladığını söyledi. Oraya gittikten sonra bana kooperatif olduklarını ve resmen sahibi olduğum araziyi vatandaşlara satmak için parselleyeceklerini söylediler. Bir yakınım araya girdikten sonra arsa nosunda hata olduğunu söyleyip araziyi bıraktılar.”
Musul kentindeki emlak ve arazi dosyası, devlete ait arazilerin ele geçirilmesinden yasadışı satışına, proje ve parklara ayrılan arazilerin konut arazisine dönüştürülmesinden arkeolojik sit alanlarının tabularına varana kadar birçok sorun barındırıyor.
Musul'da bazı partilerin ekonomi ofislerinin denetiminde, silahlı grupların yetkilileriyle iş birliği içinde yapılan bu suistimaller, Adalet Bakanlığı'nın Musul'daki tapu dairesinin kapatılması emrini vermesine neden oldu. Ayrıca Başbakan, basında yer alan nüfuzlu tarafların gayrimenkul dolandırıcılığına karıştığına ilişkin haberlerin ardından bu yılın başlarında suistimalleri araştırmak için kurulan özel bir komiteyi Musul’a gönderdi.
Musul’da kamu ve özel mülklere yönelik suiistimalleri durdurmak için son resmi adım Ninova Şeffaflık Komisyonu tarafından atıldı. Komisyon, yasa dışı olarak dağıtılan 844 arsaya tedbir koydu.

Devlet mallarına el konulması
Şehir ve bölge planlama uzmanı mühendis Firas Salim es-Saig, hangi şehir olursa olsun şehir planlamasında ‘yeşil alanlar, okullar, sağlık merkezleri ve diğerleri gibi kamu tesisleri için farklı alanların tahsis edilmesi’ gerektiğini belirterek, “Bu yerler, yasaklı alanlardır ve şehrin akciğerleri olarak kabul edildiğinden kategorileri ne olursa olsun değiştirilemez” yorumunda bulundu. Musul'da bu alanların yüzde 70'inden fazlasının denetimsiz bir şekilde ele geçirilerek ve dağıtılarak konut arazisi haline getirildiğini belirten Saig, el-Endülüs, eş-Şurta, el-Camia, es-Sukar ve diğer mahallelerdeki bu tür arazilere özel konutların inşa edildiğini söyledi.
Saig sözlerini sürdürdü:
“Mesele burada da bitmiyor ve şehrin gelecek planlarında inşa edilecek okul ve sağlık merkezleri için ayrılan alan ve arazilere kadar uzanıyor. Bu durum yeni mahallelerde hükümeti büyük bir açmaza sokacaktır. Hükümet bu mahallelerde okul veya herhangi bir kamu tesisi yapamayacaktır.”
Irak Adalet Bakanlığı, bu yılın başlarında Musul’daki Tapu Sicil Müdürlüğü’nü kapattıktan sonra, incelemelerde bulunacağını ve dosyalarında sahtecilik yapılan gayrimenkullerin bir listesini çıkaracağını açıklamıştı. Yerel yetkililere göre söz konusu araziler Musul'daki nüfuz sahibi milislerle bağlantılı kişilere satıldı.
Ninova Valisi Yardımcısı Hasan el-Allaf, Ninova’daki gayrimenkullere el konulması dosyasına ilişkin açıklamasında, “Emlak kayıtlarında yapılan sahtecilik, Musul şehrinde Irak devletine ait 5 bin dönüm arazinin kaybedilmesine neden oldu” dedi. Allaf, yaptığı açıklamalarda Musul şehrindeki tapu dairesi görevlilerini ‘kayıt sahteciliği ve arazi çalmaktan’ sorumlu tuttu.
Ninova'daki Tapu Sicil Müdürlüğü'nden kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, Şarku’l Avsat’a, kendilerini kooperatif olarak tanıtan kişilerin yanı sıra müteahhit olarak çalışan kişilerin de olduğunu ve Musul’un çeşitli bölgelerinde boş arsa olup olmadığını araştırdıklarını söyledi. Bu kişilerin buldukları boş arazilerin tapu sicillerini kontrol ettikten sonra devlete ait olduklarını öğrenir öğrenmez, bazı nüfuzlu kişilerin yardımıyla onları ele geçirmek için çalıştıklarının söyleyen kaynak, “Arazileri parselliyorlar ve milyonlarca dolar kazanmak için vatandaşlara satıyorlar” şeklinde konuştu.
Musul şehrinde kamu ve özel mülklere ait 9 binden fazla dosyanın Tapu Sicil Müdürlüğü'nden, herkesin gözü önünde ve herkesin duyabileceği şekilde hiçbir şey yapılmadan kaybolduğunu vurgulayan kaynak, “Resmi evrakta sahtecilikten sorumlu olanlar ve devlet arazisinin satışından birincil olarak yararlananlar, Haşdi Şabi içindeki nüfuz sahibi milislerdir. Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki çalışanları buna zorluyorlar. Kimse isimlerini dahi söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü her şey onların kontrollerinde. İstedikleri kişiyi DEAŞ’la bağlantılı olduğu şeklinde asılsız suçlamalarda bulunabilirler. Bu da, haklarında ölüm cezasına varabilecek kararların alınabileceği mahkeme süreçleri anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Musul, 7 Ocak’ta, sahtecilikle devlet arazilerine el koyan bir çetenin üyelerinin tutuklandığının duyurulmasının ardından devlete ait ya da Hıristiyan vatandaşların ve DEAŞ üyelerinin adına kayıtlı emlak belgelerinde sahtecilik yapmakla suçlanan hükümet çalışanlarını hedef alan geniş bir tutuklama kampanyasına tanık oldu. Bu tutuklamaların ardından Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki bir dizi görevli, emlak belgelerinde tahrifat ve sahtecilik yapmaktan suçlu bulundu.  Musul Tapu Sicil Müdürü Ferhan Hüseyin Taha, Irak Ceza Kanunu'nun 340’üncü maddesi uyarınca beş yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı.
Arkeolojik sit alanları da etkilendi
Mesele devlete ait okul, sağlık ocağı, kamu hizmeti ve yeşil alan yapımına tahsis edilen arazilerle sınırlı kalmayıp, Eski Eserler Kurumu'na ait olan ya da arkeolojik sit alanı olarak geçen arazilere kadar uzandı. Nergal mahallesindeki tarihi Ninova Duvarı, geçtiğimiz Mart ayında buldozerlerle yıkıldı. Bunun üzerine sosyal medyada, kentin tarihini ve kimliğini etkileyen bu ihlallerin durdurmak için bir kampanya başlatıldı.
Ninova’daki yerel yetkililer, resmi bir açıklamayla tarihi Ninova Duvarı’nın yıkıldığı haberlerini yalanladılar. Açıklamada, haberlerde yer alan buldozer resimlerinin DEAŞ’ın işgali dönemine ve onun eski eserleri yok ettiği sahnelere ait olduğu vurgulandı. Açıklamada, Nergal mahallesinde yaşananların vatandaşların devletin 2003 yılından önce tazminatsız olarak el koyduğu ve ana caddeye dönüştürdüğü arazilerini geri almak için açtıkları davayı kazanmalarının ardından bölgedeki yolların yapımıyla ilgili olduğu belirtildi.
Adının açıklanmasını istemeyen Ninova İl Meclisi’ne yakın bir kaynak, eski rejim döneminde el konulup ana caddeye dönüştürülen, fiyatının 100 milyar Irak dinarı (yaklaşık 70 milyon dolar) civarında olduğu tahmin edilen ve Musullu bir aileye ait olduğu iddia edilen bir arazinin, Haşdi Şabi içinde nüfuz sahibi olan ‘Ebu Reyyan’ adındaki bir kişi ile araziyi konut projesine dönüştürmek isteyen yatırımcılardan biri arasında yapılan anlaşmaya aileye iade edildiğini söyledi.  Kaynak bu durumun yerel yönetimi, Ninova Duvarı'na yakın bir bölgede alternatif bir yol açmaya ittiğini belirtti.
Gayrimenkul sorunları ve tazminat alanında uzman olan avukat Şakir Semir, Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede, “Devlet vatandaşın sahip olduğu arazileri üç durumda tazmin ederek kullanabilir.  Birinci durumda devlet sahip olduğunuz arazinin tamamını istiyorsa arazi için uygun tazminatı siz belirlersiniz. İkinci durumda, devlet arazinin bir kısmını istiyorsa burada iki durum arasında bir ayrım yapılır. Birincisi, eğer araziye ana cadde yapılacak veya ticari bir alana dönüştürülecekse vatandaşın arazisinin geriye kalanında durum iyileştirilmelidir. Burada devlet genellikle bu arazi için tazminat ödemez. Çünkü vatandaşın arazinin geriye kalanının değeri ikiye katlanmış olur. Ancak arazinin geri kalanının statüsünde bir değişiklik olmuyorsa devlet burada, aldığı alanla orantılı olarak kısmi bir tazminat öder” ifadelerini kullandı.
Değerlendirmesine Musullu aileye iade edilen arazinin durumuna ilişkin yorumuyla devam eden Semir, “Devletin 2003  yılından önce el koyduğu arazi, tarım arazisi olarak sınıflandırıldı ve ana cadde açmak için kullanıldı. Bu da yapılan yolun arazilerin geri kalanının durumunu iyileştirdiği ve maddi değerlerini artırdığı anlamına gelir” dedi.
Musul'daki arkeolojik alanların ele geçirilmesi meselesi Nergal mahallesi ile sınırlı kalmayıp, Ninova arkeolojik kentinin kalbinde yer alan Rahmaniye bölgesi gibi başka alanlara da yayıldı. Sivil aktivist Ahmed el-Halidi’ye göre burası bir yerleşim bölgesine dönüştü ve içine evler inşa edildi. Şarku’l Avsat’a konuşan Halidi, “Rahmaniye bölgesi bölünerek yerleşim bölgesi haline getirildi. Daha önce bu alanlara herhangi bir yapının inşa edilmesi yasak olduğu halde sokaklar açıldı ve kerpiçten evler inşa edildi. Devlet onlara hiçbir şekilde yapı ruhsatı vermemiştir. Şii Vakfı’nın eline geçmesiyle ticaret kompleksine dönüşen Yunus Peygamber Camii'nin karşısındaki tepede de aynı durum söz konusu. Arkeolojik sit alanı kabul edilen bu bölgede herhangi bir yapının inşa edilmesi kesinlikle yasaktır” şeklinde konuştu.

Sahtecilikte uzmanlaşan gruplar
Halen birçok vatandaş, özel mülklerine yönelik ihlallerden kurtulabilmiş değil. Devlete ait arazi ve mülk sahteciliği ve dolandırıcılık konusunda uzmanlaşmış gruplar, özellikle Musul'dan ayrılan Hristiyan vatandaşlara ve DEAŞ üyelerine ait mülkleri ele geçirip arazi sahiplerinin yokluğunu, arazilerin tapu belgelerinde değişiklik yaparak mülkleri satmak için suiistimal etmekle suçlanıyorlar.
Ebu Firas bu durumla ilgili olarak söz konusu grupların, özellikle kentten ayrılan Hıristiyanların veya DEAŞ’a üye olmakla suçlananların arazilerini ele geçirme sürecini kolaylaştıran güçlü ve nüfuzlu kişilerden oluştuğunu söyledi. Ebu Firas, arazisine el konulmasını önlemek için müdahale eden yakınının, kendisine, ismi Hıristiyan birine ait gibi göründüğü için mülküne el koyulma girişiminde bulunulduğunu söylediğini aktardı.
Avukat Şakir Semir, bu yılın başlarında tapuda sahtecilik konusunda uzmanlaşmış bir grubun tutuklanmasının ardından özellikle onlarca Hıristiyan vatandaşın şikâyette bulunduğunu ve dava açtığını doğruladı.
Semir, davalıların tapu kayıtlarını Tapu Sicil Müdürlüğü’nden tamamen silmeleri nedeniyle kendilerine ait mülklerin sahibi olduklarını kanıtlamalarının zor olduğunu, bu yüzden çoğu davanın halen devam ettiğini belirtti.
Semir, dosyadaki karmaşıklığın boyutunun, Musul'u kontrol eden güvenlik güçlerinin bağlı olduğu siyasi güçlerin devlet içerisindeki kontrolü gelecekte zayıflasa veya tamamen sona erse bile gayrimenkul sahiplerinin haklarını kanıtlamada karşılaşabilecekleri zorlukları gösterdiğini söyledi.



Lazkiye’de eski rejim kalıntılarından silahlı saldırı: 4 ölü, 108 yaralı

Lazkiye’de protestolar sırasında dün çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye’de protestolar sırasında dün çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
TT

Lazkiye’de eski rejim kalıntılarından silahlı saldırı: 4 ölü, 108 yaralı

Lazkiye’de protestolar sırasında dün çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye’de protestolar sırasında dün çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)

Suriye’nin Lazkiye ilinde güvenlik güçleri ve sivillere yönelik silahlı saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı 4’e, yaralı sayısı ise 108’e yükseldi.

Lazkiye İl Sağlık Müdürlüğü, pazartesi günü yaptığı açıklamada, protestolar sırasında güvenlik güçleri ve vatandaşları hedef alan silahlı saldırılar sonrası bilanço güncelledi.

Lazkiye İç Güvenlik Komutanı Tuğgeneral Abdülaziz el-Ahmed, pazar günü yaptığı açıklamada, kendini Gazzal Gazzal olarak tanıtan kişinin çağrısıyla düzenlenen gösteriler sırasında, devrik rejimin kalıntılarına bağlı bazı terör unsurlarının Lazkiye ve Ceble’de iç güvenlik güçlerine saldırı düzenlediğini söyledi. El-Ahmed, saldırılarda bazı güvenlik görevlilerinin yaralandığını, özel görevler ve polis birimlerine ait araçların tahrip edildiğini belirtti.

El-Ahmed ayrıca, Lazkiye’de Ezheri Kavşağı ile Ceble’de Ulusal Hastane Kavşağı’nda yüzleri maskeli ve silahlı unsurların tespit edildiğini ifade ederek, bu kişilerin Sarayet Diru’s-Sahil (Sahil Kalkanı Tugayı) ve Sarayet el-Cevad (Cevad Tugaylar) adlı terör hücrelerine mensup olduğunu kaydetti. Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre söz konusu hücreler, otoyol M1 üzerinde saha infazları ve el yapımı patlayıcı saldırılarından sorumlu tutuluyor.

cdrgt
Lazkiye’deki protestolar sırasında güvenlik güçlerine ve vatandaşlara yönelik silahlı saldırıda yaralananlardan biri hastanede tedavi görüyor (EPA)

Suriye Savunma Bakanlığı da pazar günü yaptığı açıklamada, protestolar sırasında güvenlik güçleri ve sivillere yönelik saldırıların ardından, batı sahil bölgesindeki Lazkiye ve Tartus kent merkezlerine zırhlı araçlar ve askeri birlikler sevk edildiğini duyurdu.

Suriye televizyonu, Savunma Bakanlığı Medya ve İletişim Dairesi’ne dayandırdığı haberinde, askeri birliklerin konuşlandırılmasının “kanun dışı grupların halkı ve güvenlik güçlerini hedef alan saldırılarının artması” üzerine gerçekleştirildiğini aktardı. Açıklamada, birliklerin görevinin “iç güvenlik güçleriyle iş birliği içinde güvenliği sağlamak ve istikrarı yeniden tesis etmek” olduğu vurgulandı.


“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
TT

“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)

Geçtiğimiz hafta Ankara'da düşen ve "UBH" hükümetinin Genelkurmay Başkanı Mareşal Muhammed Haddad ile arkadaşlarının ölümüne neden olan "Falcon 50" uçağının kara kutusunun analizine ilişkin Almanya'nın özür dilemesinin ardından Libya'da kafa karışıklığı ve tartışmalar baş gösterdi.

Son yirmi dört saat içinde Libyalılar arasında kazanın nedenlerinin yorumlanmasına ilişkin kamuoyu tartışmalarında resmi açıklamaların yerini şüpheler aldı. Bazıları ise soruşturmanın seyrinin geleneksel havacılık kazasının sınırlarını aşan hassas sonuçlara yol açabileceğinden endişe ediyor.

Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)

Libya "Ulusal Birlik" hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından cuma günü açıklanan Alman kararı, tamamen teknik bir prosedür olarak ele alınmadı. Aksine, özellikle hükümetin diğer ülkelerin de kara kutuyu analiz edebilecek kapasitede olduğunu ve devam eden Libya-Türkiye ortak soruşturmalarına paralel olarak teknik prosedürleri tamamlamak üzere İngiltere'nin seçildiğini doğrulaması sonucunda, siyasetçiler ve aktivistler arasında kararın gerekçeleri ve zamanlaması hakkında geniş çaplı sorulara yol açtı.

Sosyal medyada politikacılar ve aktivistler arasında hararetli tartışmalar sürerken, Libya Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Ali el-Soul, “parlamento, uçak kazasıyla ilgili devam eden soruşturmadan şeffaf, doğru ve tarafsız sonuçlar bekliyor” dedi. Bu hassas konunun herhangi bir tarafın çıkarları için kullanılmaması, siyasileştirilmemesi veya suçlamalara maruz kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Dibeybe'nin ofisi)Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Başbakanlık ofisi)

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda el-Soul, “Libyalıların soruşturma sürecine doğrudan katılımı vazgeçilmez hale geldi” dedi. “Ulusal egemenliği sağlamak ve soruşturma sonuçlarına halkın güvenini sağlamak için Başsavcılık üyeleriyle birlikte havacılık alanında uzman Libyalı uzmanların ve personelin katılımını” talep ederek, “kazanın nedenleri ve koşullarının profesyonel ve sorumlu bir şekilde açıklanmasını” istedi.

Libyalı politikacıların ve analistlerin bir kesimi için Alman özrü ilk andan itibaren "inandırıcı" görünmedi; zira onlara göre, havacılık sektöründe ve karmaşık teknik araştırmalarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olarak kabul edilen bir ülkenin teknik yetersizliğini kabul etmek zordu.

Milletvekili Said Mughib, Facebook hesabında yaptığı bir paylaşımda şu soruyu sordu: “Gerçeğin ortaya çıkmasını kim istemiyor?” Bu arada, Yüksek Devlet Konseyi üyesi Said bin Şara da Libya ve Türkiye'deki hükümetlerden oluşan ortak bir soruşturma komitesinin kurulmamış olmasına şaşırdığını belirterek, Almanya'nın özür dilemesinin ardından böyle bir komitenin kurulmamasının nedenlerini sorguladı.

Bazı yerel aktörler daha da ileri giderek, Cumhuriyetçi Koalisyon Partisi lideri İzzeddin Akil, olayı komplo teorisine yakın daha geniş bir anlatı içinde çerçevelendirdi. Kazanın sadece teknik bir arıza değil, Libya'nın 2011'den beri yaşadığı uzun bir dizi kargaşanın parçası olduğunu savundu. Uçağın kaderinin “Kaddafi rejiminin düşüşünden el-Haddad'ın ayrılışına kadar ülkede yaşananlarla organik olarak bağlantılı” olduğunu söyledi.  

Libyalı akademisyen ve hukuk profesörü Mecdi el-Şabani, Almanya'nın kara kutuları analiz etme konusunda gelişmiş yeteneklere sahip olduğunu ve “açık bir hukuki veya teknik neden olmaksızın” bunu yapmaktan kaçınmanın, bu tutumun “sadece teknik bir karar olarak değil, siyasi sonuçları olan bir çekince veya kaçamak olarak yorumlanabileceğini” değerlendirdi.

Ancak Libya el-Nama Partisi genel sekreterliği üyesi Husam Feniş, teknik ve siyasi süreçlerin birbirinden ayrılması gerektiğine inanıyor ve olayı aceleyle yorumlamanın belirsizliği gidermek yerine daha da artıracağı konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “teknik gerçekler siyasi yorumların sınırlarını belirlemeli, tersi olmamalı” ve siyasi boyutları olan havacılık olaylarına ilişkin soruşturmaların bağımsız ve güvenilir teknik verilere dayandırılması gerektiğini vurguladı.

​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Dibeybe Ofisi)​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Başbakanlık Ofisi)

İngiliz Kraliyet Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Celal Harşavi gibi analistlere göre Libya'da devam eden bu tartışma, “Libya'daki siyasi kriz ve 14 yıldır biriken sorunlar bağlamında açık bir abartı içeriyor."

Şarku’l Avsat’a konuşan Harşavi, olayın Libya'daki genel çatışma ortamından ayrı düşünülemeyeceğine inanırken, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında siyasetçileri ve askeri personeli içeren benzer havacılık olaylarını örnek göstererek "kesin sonuçlara ulaşma konusunda karamsarlığını" dile getirdi; bu olayların koşulları on yıllar sonra bile gizemini koruyor.

Libyalılar kaza kurbanlarına veda ederken, uçak kazasının kara kutu dosyasının yorumlanması konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Pazar günü, binlerce vatandaş Misrata ve Geryan şehirlerinde Genelkurmay Başkanı ve arkadaşlarının cenaze namazlarını kıldı; bu sahne, uçak kazasının yarattığı şokun büyüklüğünü yansıtıyordu.

Geçtiğimiz salı günü Türkiye'ye yapılan resmi ziyaretin ardından Trablus'a dönüş yolunda Ankara'dan kalktıktan 40 dakikadan kısa bir süre sonra düşen Falcon 50 tipi uçakta, aralarında beş üst düzey Libyalı askeri komutanın da bulunduğu sekiz 8 kişi hayatını kaybetti.

Hayatını kaybedenler arasında Haddad'ın yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral el-Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammad Al-Assavi ve fotoğrafçı Muhammad Ömer Ahmed Mahcub da yer alıyordu.  


SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
TT

SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi’nin bugün Şam’a yapması planlanan ziyaretinin “teknik nedenlerle” ertelendiği duyuruldu.

SDG Medya Merkezi Direktörü Ferhad Şami, bugün (pazartesi) X hesabından yaptığı açıklamada, Abdi ile Kuzey ve Doğu Suriye’yi temsilen oluşturulan müzakere heyetinin bugün Şam’a gitmesinin planlandığını, ancak ziyaretin teknik gerekçelerle ileri bir tarihe alındığını bildirdi.

Şami, SDG lideri Mazlum Abdi’nin Şam ziyaretine ilişkin yeni tarihin, ilgili taraflar arasında sağlanacak mutabakat doğrultusunda daha sonra belirleneceğini ifade etti. Ertelemenin lojistik ve teknik düzenlemeler kapsamında olduğunu vurgulayan Şami, temasların seyri ya da hedeflerde herhangi bir değişiklik bulunmadığını kaydetti.

Öte yandan Suriye devlet televizyonu, cuma günü Halep’te bir güvenlik kontrol noktasında SDG’ye bağlı keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu bir iç güvenlik mensubunun yaralandığını duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ordunun, Halep’in doğu kırsalındaki Tişrin Barajı çevresinde SDG tarafından fırlatılan insansız hava araçları düşürüldü.

Devlet televizyonuna göre, Halep’in Eşrefiye Mahallesi’nde konuşlanan SDG unsurları, Şeyhan Kavşağı’ndaki güvenlik noktasında bulunan iç güvenlik güçlerine ateş açtı.

SDG ise buna karşılık, Şam hükümetine bağlı grupların kendi mevzilerine iki roket mermisi attığını ve bu nedenle karşılık vermek zorunda kaldıklarını savundu.

Daha sonra yapılan bir başka SDG açıklamasında, hükümete bağlı grupların Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine “ağır makineli silahlar ve topçu ateşiyle şiddetli bir saldırı” düzenlediği belirtildi. Açıklamada saldırı, “sivillerin güvenliğini tehdit eden ve ciddi sonuçlar doğurma riski taşıyan açık bir saldırganlık” olarak nitelendirildi.