Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Şarku'l Avsat’ın, Musul’daki mağdurlar ve yetkililerle yaptığı röportajda, çeşitli siyasi partilere ve milis gruplara karşı suçlamalar yapıldı

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
TT

Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)

“Musul yağmalandı. Hakları olsun ya da olmasın Musul’da ne varsa el koydular... Neden olmasın ki her şey onların elinde; iktidar, kanunlar ve hatta vatandaşların hayatı...” Bu sözler, Musul’da taksi şoförlüğü yapan 56 yaşındaki Muhammed el-Hamdani’ye ait.
Kullandığı taksiyi durdurup alnındaki teri sildikten sonra duygularını kontrol etmeye çalışarak Musul’da yaşananları Şarku’l Avsat’a anlatan Hamdani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Musul'un milisler ve iktidardakiler tarafından yağmalanması, gayrimenkullerden, arazilere ve projelere kadar her şeyi etkileyen sistematik bir durumdur. Devlet daireleri dahi onlara teslim edildi. Hükümette makamları ve siyasi olarak temsilcileri de var.”
Elini ağzını götürerek susması gerektiğini beden diliyle ifade eden Hamdani, “Ama yine de susmalısınız. Çünkü dedikleri gibi, şehri DEAŞ'den kurtardılar ve terörden korudular” ifadelerini kullandı.
Bir anlığına sessizleşen Hamdani ardından şöyle devam etti:
“Hatta arkeolojik sit alanları veya park ve yeşil alanlar ya da okul ve sağlık merkezleri inşa etmek için tahsis edilmiş araziler gibi alım-satımı yasak alanları dahi ele geçirip ya sattılar ya da çoğu Musullu olmayan üyeleri arasında dağıttılar.”
Musul’da doğan ve tüm hayatını burada geçiren 49 yaşındaki Ebu Firas ise tanıdıklarından biri onu çok geç olmadan uyarmış olmasaydı, sahibi olduğu araziyi kaybedecekti. Ebu Firas’ın arazisi, Musulu yağmalayan kişilerce, arazinin yurt dışına göç eden bir kişiye ait olduğuna dair sahte belgelerle ele geçirilmeye çalışıldı.
Ebu Firas başından geçen olayı şöyle anlattı:
“Yaklaşık bir ay önce komşularımdan biri, sahibi olduğum arazinin satışa çıkarıp çıkarmadığım konusunda bilgi almak için beni aradı ve bir grup insanın araziyi konut parsellerine bölüp satışa hazırladığını söyledi. Oraya gittikten sonra bana kooperatif olduklarını ve resmen sahibi olduğum araziyi vatandaşlara satmak için parselleyeceklerini söylediler. Bir yakınım araya girdikten sonra arsa nosunda hata olduğunu söyleyip araziyi bıraktılar.”
Musul kentindeki emlak ve arazi dosyası, devlete ait arazilerin ele geçirilmesinden yasadışı satışına, proje ve parklara ayrılan arazilerin konut arazisine dönüştürülmesinden arkeolojik sit alanlarının tabularına varana kadar birçok sorun barındırıyor.
Musul'da bazı partilerin ekonomi ofislerinin denetiminde, silahlı grupların yetkilileriyle iş birliği içinde yapılan bu suistimaller, Adalet Bakanlığı'nın Musul'daki tapu dairesinin kapatılması emrini vermesine neden oldu. Ayrıca Başbakan, basında yer alan nüfuzlu tarafların gayrimenkul dolandırıcılığına karıştığına ilişkin haberlerin ardından bu yılın başlarında suistimalleri araştırmak için kurulan özel bir komiteyi Musul’a gönderdi.
Musul’da kamu ve özel mülklere yönelik suiistimalleri durdurmak için son resmi adım Ninova Şeffaflık Komisyonu tarafından atıldı. Komisyon, yasa dışı olarak dağıtılan 844 arsaya tedbir koydu.

Devlet mallarına el konulması
Şehir ve bölge planlama uzmanı mühendis Firas Salim es-Saig, hangi şehir olursa olsun şehir planlamasında ‘yeşil alanlar, okullar, sağlık merkezleri ve diğerleri gibi kamu tesisleri için farklı alanların tahsis edilmesi’ gerektiğini belirterek, “Bu yerler, yasaklı alanlardır ve şehrin akciğerleri olarak kabul edildiğinden kategorileri ne olursa olsun değiştirilemez” yorumunda bulundu. Musul'da bu alanların yüzde 70'inden fazlasının denetimsiz bir şekilde ele geçirilerek ve dağıtılarak konut arazisi haline getirildiğini belirten Saig, el-Endülüs, eş-Şurta, el-Camia, es-Sukar ve diğer mahallelerdeki bu tür arazilere özel konutların inşa edildiğini söyledi.
Saig sözlerini sürdürdü:
“Mesele burada da bitmiyor ve şehrin gelecek planlarında inşa edilecek okul ve sağlık merkezleri için ayrılan alan ve arazilere kadar uzanıyor. Bu durum yeni mahallelerde hükümeti büyük bir açmaza sokacaktır. Hükümet bu mahallelerde okul veya herhangi bir kamu tesisi yapamayacaktır.”
Irak Adalet Bakanlığı, bu yılın başlarında Musul’daki Tapu Sicil Müdürlüğü’nü kapattıktan sonra, incelemelerde bulunacağını ve dosyalarında sahtecilik yapılan gayrimenkullerin bir listesini çıkaracağını açıklamıştı. Yerel yetkililere göre söz konusu araziler Musul'daki nüfuz sahibi milislerle bağlantılı kişilere satıldı.
Ninova Valisi Yardımcısı Hasan el-Allaf, Ninova’daki gayrimenkullere el konulması dosyasına ilişkin açıklamasında, “Emlak kayıtlarında yapılan sahtecilik, Musul şehrinde Irak devletine ait 5 bin dönüm arazinin kaybedilmesine neden oldu” dedi. Allaf, yaptığı açıklamalarda Musul şehrindeki tapu dairesi görevlilerini ‘kayıt sahteciliği ve arazi çalmaktan’ sorumlu tuttu.
Ninova'daki Tapu Sicil Müdürlüğü'nden kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, Şarku’l Avsat’a, kendilerini kooperatif olarak tanıtan kişilerin yanı sıra müteahhit olarak çalışan kişilerin de olduğunu ve Musul’un çeşitli bölgelerinde boş arsa olup olmadığını araştırdıklarını söyledi. Bu kişilerin buldukları boş arazilerin tapu sicillerini kontrol ettikten sonra devlete ait olduklarını öğrenir öğrenmez, bazı nüfuzlu kişilerin yardımıyla onları ele geçirmek için çalıştıklarının söyleyen kaynak, “Arazileri parselliyorlar ve milyonlarca dolar kazanmak için vatandaşlara satıyorlar” şeklinde konuştu.
Musul şehrinde kamu ve özel mülklere ait 9 binden fazla dosyanın Tapu Sicil Müdürlüğü'nden, herkesin gözü önünde ve herkesin duyabileceği şekilde hiçbir şey yapılmadan kaybolduğunu vurgulayan kaynak, “Resmi evrakta sahtecilikten sorumlu olanlar ve devlet arazisinin satışından birincil olarak yararlananlar, Haşdi Şabi içindeki nüfuz sahibi milislerdir. Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki çalışanları buna zorluyorlar. Kimse isimlerini dahi söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü her şey onların kontrollerinde. İstedikleri kişiyi DEAŞ’la bağlantılı olduğu şeklinde asılsız suçlamalarda bulunabilirler. Bu da, haklarında ölüm cezasına varabilecek kararların alınabileceği mahkeme süreçleri anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Musul, 7 Ocak’ta, sahtecilikle devlet arazilerine el koyan bir çetenin üyelerinin tutuklandığının duyurulmasının ardından devlete ait ya da Hıristiyan vatandaşların ve DEAŞ üyelerinin adına kayıtlı emlak belgelerinde sahtecilik yapmakla suçlanan hükümet çalışanlarını hedef alan geniş bir tutuklama kampanyasına tanık oldu. Bu tutuklamaların ardından Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki bir dizi görevli, emlak belgelerinde tahrifat ve sahtecilik yapmaktan suçlu bulundu.  Musul Tapu Sicil Müdürü Ferhan Hüseyin Taha, Irak Ceza Kanunu'nun 340’üncü maddesi uyarınca beş yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı.
Arkeolojik sit alanları da etkilendi
Mesele devlete ait okul, sağlık ocağı, kamu hizmeti ve yeşil alan yapımına tahsis edilen arazilerle sınırlı kalmayıp, Eski Eserler Kurumu'na ait olan ya da arkeolojik sit alanı olarak geçen arazilere kadar uzandı. Nergal mahallesindeki tarihi Ninova Duvarı, geçtiğimiz Mart ayında buldozerlerle yıkıldı. Bunun üzerine sosyal medyada, kentin tarihini ve kimliğini etkileyen bu ihlallerin durdurmak için bir kampanya başlatıldı.
Ninova’daki yerel yetkililer, resmi bir açıklamayla tarihi Ninova Duvarı’nın yıkıldığı haberlerini yalanladılar. Açıklamada, haberlerde yer alan buldozer resimlerinin DEAŞ’ın işgali dönemine ve onun eski eserleri yok ettiği sahnelere ait olduğu vurgulandı. Açıklamada, Nergal mahallesinde yaşananların vatandaşların devletin 2003 yılından önce tazminatsız olarak el koyduğu ve ana caddeye dönüştürdüğü arazilerini geri almak için açtıkları davayı kazanmalarının ardından bölgedeki yolların yapımıyla ilgili olduğu belirtildi.
Adının açıklanmasını istemeyen Ninova İl Meclisi’ne yakın bir kaynak, eski rejim döneminde el konulup ana caddeye dönüştürülen, fiyatının 100 milyar Irak dinarı (yaklaşık 70 milyon dolar) civarında olduğu tahmin edilen ve Musullu bir aileye ait olduğu iddia edilen bir arazinin, Haşdi Şabi içinde nüfuz sahibi olan ‘Ebu Reyyan’ adındaki bir kişi ile araziyi konut projesine dönüştürmek isteyen yatırımcılardan biri arasında yapılan anlaşmaya aileye iade edildiğini söyledi.  Kaynak bu durumun yerel yönetimi, Ninova Duvarı'na yakın bir bölgede alternatif bir yol açmaya ittiğini belirtti.
Gayrimenkul sorunları ve tazminat alanında uzman olan avukat Şakir Semir, Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede, “Devlet vatandaşın sahip olduğu arazileri üç durumda tazmin ederek kullanabilir.  Birinci durumda devlet sahip olduğunuz arazinin tamamını istiyorsa arazi için uygun tazminatı siz belirlersiniz. İkinci durumda, devlet arazinin bir kısmını istiyorsa burada iki durum arasında bir ayrım yapılır. Birincisi, eğer araziye ana cadde yapılacak veya ticari bir alana dönüştürülecekse vatandaşın arazisinin geriye kalanında durum iyileştirilmelidir. Burada devlet genellikle bu arazi için tazminat ödemez. Çünkü vatandaşın arazinin geriye kalanının değeri ikiye katlanmış olur. Ancak arazinin geri kalanının statüsünde bir değişiklik olmuyorsa devlet burada, aldığı alanla orantılı olarak kısmi bir tazminat öder” ifadelerini kullandı.
Değerlendirmesine Musullu aileye iade edilen arazinin durumuna ilişkin yorumuyla devam eden Semir, “Devletin 2003  yılından önce el koyduğu arazi, tarım arazisi olarak sınıflandırıldı ve ana cadde açmak için kullanıldı. Bu da yapılan yolun arazilerin geri kalanının durumunu iyileştirdiği ve maddi değerlerini artırdığı anlamına gelir” dedi.
Musul'daki arkeolojik alanların ele geçirilmesi meselesi Nergal mahallesi ile sınırlı kalmayıp, Ninova arkeolojik kentinin kalbinde yer alan Rahmaniye bölgesi gibi başka alanlara da yayıldı. Sivil aktivist Ahmed el-Halidi’ye göre burası bir yerleşim bölgesine dönüştü ve içine evler inşa edildi. Şarku’l Avsat’a konuşan Halidi, “Rahmaniye bölgesi bölünerek yerleşim bölgesi haline getirildi. Daha önce bu alanlara herhangi bir yapının inşa edilmesi yasak olduğu halde sokaklar açıldı ve kerpiçten evler inşa edildi. Devlet onlara hiçbir şekilde yapı ruhsatı vermemiştir. Şii Vakfı’nın eline geçmesiyle ticaret kompleksine dönüşen Yunus Peygamber Camii'nin karşısındaki tepede de aynı durum söz konusu. Arkeolojik sit alanı kabul edilen bu bölgede herhangi bir yapının inşa edilmesi kesinlikle yasaktır” şeklinde konuştu.

Sahtecilikte uzmanlaşan gruplar
Halen birçok vatandaş, özel mülklerine yönelik ihlallerden kurtulabilmiş değil. Devlete ait arazi ve mülk sahteciliği ve dolandırıcılık konusunda uzmanlaşmış gruplar, özellikle Musul'dan ayrılan Hristiyan vatandaşlara ve DEAŞ üyelerine ait mülkleri ele geçirip arazi sahiplerinin yokluğunu, arazilerin tapu belgelerinde değişiklik yaparak mülkleri satmak için suiistimal etmekle suçlanıyorlar.
Ebu Firas bu durumla ilgili olarak söz konusu grupların, özellikle kentten ayrılan Hıristiyanların veya DEAŞ’a üye olmakla suçlananların arazilerini ele geçirme sürecini kolaylaştıran güçlü ve nüfuzlu kişilerden oluştuğunu söyledi. Ebu Firas, arazisine el konulmasını önlemek için müdahale eden yakınının, kendisine, ismi Hıristiyan birine ait gibi göründüğü için mülküne el koyulma girişiminde bulunulduğunu söylediğini aktardı.
Avukat Şakir Semir, bu yılın başlarında tapuda sahtecilik konusunda uzmanlaşmış bir grubun tutuklanmasının ardından özellikle onlarca Hıristiyan vatandaşın şikâyette bulunduğunu ve dava açtığını doğruladı.
Semir, davalıların tapu kayıtlarını Tapu Sicil Müdürlüğü’nden tamamen silmeleri nedeniyle kendilerine ait mülklerin sahibi olduklarını kanıtlamalarının zor olduğunu, bu yüzden çoğu davanın halen devam ettiğini belirtti.
Semir, dosyadaki karmaşıklığın boyutunun, Musul'u kontrol eden güvenlik güçlerinin bağlı olduğu siyasi güçlerin devlet içerisindeki kontrolü gelecekte zayıflasa veya tamamen sona erse bile gayrimenkul sahiplerinin haklarını kanıtlamada karşılaşabilecekleri zorlukları gösterdiğini söyledi.



Mısır ve 20 diğer ülkeden açıklama: İsrail'in Somaliland’ı tanıması kararını reddederken kararı Filistinlileri yerinden etme planlarıyla ilişkilendirdiler

Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Mısır ve 20 diğer ülkeden açıklama: İsrail'in Somaliland’ı tanıması kararını reddederken kararı Filistinlileri yerinden etme planlarıyla ilişkilendirdiler

Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Mısır, 20 diğer ülke ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tarafından dün yapılan açıklamalarda İsrail'in Somaliland'ın bağımsızlığını tanıma kararı kategorik olarak reddedilirken, Filistinlileri yerinden etme planlarıyla ilişkilendirdikleri kararı ‘biçim ve içerik olarak kabul edilemez’ olarak nitelendirdiler.

Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, İsrail'in Somali Federal Cumhuriyeti'nden ayrılmak isteyen ayrılıkçı bölgeyi tanıma kararının uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nı açıkça ihlal ettiği belirtildi.

Açıklamada, Mısır ve diğer imzacı tarafların Somali Federal Cumhuriyeti'nin egemenliğini destekledikleri ve ülkenin birliğini, toprakları üzerindeki egemenliğini ve toprak bütünlüğünü zedeleyen her türlü eylemin reddedildiği belirtildi.

Bildiriyi imzalayanlar taraflar arasında Mısır, Suudi Arabistan, Cezayir, Komorlar, Cibuti, Gambiya, İran, Irak, Ürdün, Kuveyt, Libya, Maldivler, Nijerya, Umman, Pakistan, Filistin, Katar, Somali, Sudan, Türkiye, Yemen ve İİT yer aldı.

Bakanlık açıklamasında, ‘diğer ülkelerin topraklarının bir kısmının bağımsızlığını tanımak tehlikeli bir emsal teşkil eder ve uluslararası barış ve güvenliği tehdit eder’ diyerek uyardı.

İsrail, geçtiğimiz cuma günü Somaliland'ın bağımsızlığını tanıdığını duyurdu.

Karar, Somali Cumhuriyeti’nin Arap Birliği (AL) üyesi olmasından dolayı Arap dünyasında yaygın bir tepkiyle karşılandı.


İsrail, son saldırıların akabinde Batı Şeria'daki bazı bölgeleri kuşattı

Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
TT

İsrail, son saldırıların akabinde Batı Şeria'daki bazı bölgeleri kuşattı

Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)

İşgalci İsrail askerleri, Filistinliler tarafından İsrail'in kuzeyinde ve Ramallah yakınlarında gerçekleştirilen saldırıların ardından, Batı Şeria'daki birçok şehirde yer alan köy ve beldeye boğucu bir kuşatma uyguladı. Bu saldırılar, çeşitli bölgelerde yerleşimciler tarafından Filistinlilere karşı her gün düzenlediği saldırılar ve işgalci İsrail güçleri tarafından gerçekleştirilen tutuklamaların devam ettiği bir dönemde gerçekleşti.

Filistinliler tarafından gerçekleştirilen son saldırılardan önce, İsrail'in Batı Şeria'daki saldırıları devam etti. Bu saldırılar sırasında çeşitli koşullarda birçok Filistinli öldü. İsrail, Filistinlilere yönelik baskınlarını, tutuklamalarını ve diğer saldırgan eylemlerini sürdürüyor.

Cuma günü İsrail'in kuzeyindeki Afula yakınlarındaki Beysan kentinde iki İsraillinin öldürüldüğü saldırının ardından, İsrail güçleri saldırının failinin geldiği Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesine boğucu bir kuşatma uyguladı.

fv
İsrail ordusunun dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde düzenlediği operasyon sırasında barikatlarla katılan bir yol (AP)

İşgalci İsrail güçleri, Kabatiya ve çevresindeki onlarca eve baskın düzenlerken birçok Filistinliyi gözaltına alarak sahada sorguya çekti. Gözaltına alınanların bir kısmı yakınlardaki gözaltı merkezlerine nakledildi. Gözaltına alınanlar arasında saldırılara karışanlardan Ahmed Ebu er-Rub'un ailesi, arkadaşları ve saldırıyla bağlantılı olduğundan şüphelenilen kişiler de vardı.

Baskın düzenlenen evlerin bazı odaları, ev sakinlerinin gözaltına alınmasının ardından askeri karargaha dönüştürüldü. Diğer evlerin sakinleri ise sokakların ve altyapının geniş çapta tahrip edilmesi ve beldenin yan girişlerinin çoğunun toprak setlerle kapatılması nedeniyle tamamen terk etmek ve bölgenin dışına kaçmak zorunda kaldı.

Öte yandan İsrail, Batı Şeria'nın merkezindeki Ramallah'ın kuzeybatısındaki yaklaşık 10 köye ve beldeye, Modi'in Illit Yahudi yerleşim biriminden 700 metre uzaklıktaki Hashmonaim kontrol noktası yakınlarındaki güvenlik çitine Filistinli silahlı bir kişinin ateş açtığı gerekçesiyle, herhangi bir can kaybı olmamasına rağmen, bir başka boğucu kuşatma uyguladı.

İsrail güçleri, Ni'lin köyünün ana girişini kapatarak insan ve araç giriş ve çıkışlarını engelledi. Kharbatha Bani Harith köyüne giden yol da kapatılırken bölge sakinlerinin giriş-çıkışları sırasında sıkı önlemler alındı. Atara askeri kontrol noktası da kapatıldı. Bunun sonucunda Filistinliler, Ramallah'ın kuzeybatısı ve batısındaki birkaç köye ve beldeye ulaşmalarını engelleyen ciddi bir trafik kriziyle karşı karşıya kaldı.

Filistin hükümetinin bir organı olan Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu, geçtiğimiz ekim ayında yayınladığı bir raporda Filistin topraklarını bölen kalıcı ve geçici bariyerlerin toplam sayısının, askeri kontrol noktaları ve kapılar dahil olmak üzere 916'ya ulaştığını bildirdi. Rapora göre bunların 243'ü 7 Ekim 2023'ten sonra inşa edilen demir kapılardı.

gbh
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde düzenlenen operasyona katılan İsrail güçleri (AP)

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'un bildirdiğine göre Ramallah yakınlarında meydana gelen olayın milliyetçi bir saldırı değil, bir Filistinlinin kuş avına çıktığı bir olay olduğu sonradan ortaya çıktı. İsrail ordusu tarafından daha sonra yapılan açıklamada, kuş avı için kullanılan silaha el koymak ve soruşturma yapmak amacıyla avcıyı aramak için bölgeye uygulanan kuşatmanın devam ettiği belirtildi.

Tüm bunlar olurken Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde günlük olarak tutuklama kampanyaları da devam ediyor. Bu tutuklama kampanyalarında, çoğu El Halil’den olmak üzere en az 14 Filistinli tutuklandı. Bunların arasında bir kadın ve bir çocuk da vardı. Cuma akşamı İsrail'in kuzeyinde bir bölge sakini tarafından düzenlenen saldırının ardından operasyonun sürdürüldüğü Kabatiya beldesinde tutuklananlar bu sayıya dahil değil.

Öte yandan Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde yerleşimcilerin saldırıları devam ederken, yerleşimciler Ramallah'ın batısındaki Bil'in beldesi girişinde Filistinlilere ait araçlara saldırarak maddi hasara yol açtı. Nablus'un güneyindeki Akraba bölgesine bağlı Khirbet Yanoun yerleşim biriminde yerleşimcilerin düzenlediği başka bir saldırıda bir Filistinli yaralandı.

Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu’na göre işgalci İsrail güçleri ve yerleşimciler kasım ayı boyunca 2 bin 144 saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılardan 360’ı Ramallah ve el-Bireh illerinde, 348’i El Halil’de, 342’si Beytlahim’de ve 334’ü Nablus’ta meydana geldi.


Arap dünyasından İsrail'in Somaliland'ı tanıma kararına tepki

Cuma günü Somaliland'ın başkenti Hargeisa'da İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararını kutlayanlar (AFP)
Cuma günü Somaliland'ın başkenti Hargeisa'da İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararını kutlayanlar (AFP)
TT

Arap dünyasından İsrail'in Somaliland'ı tanıma kararına tepki

Cuma günü Somaliland'ın başkenti Hargeisa'da İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararını kutlayanlar (AFP)
Cuma günü Somaliland'ın başkenti Hargeisa'da İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararını kutlayanlar (AFP)

Somali, İsrail'in Somaliland'ı bağımsız bir devlet olarak tanıma kararına karşı Arap ve İslam dünyasının desteğine güveniyor. Arap Birliği (AL), Somali’nin bu konudaki talebine dün acil bir delegeler toplantısı düzenleyerek yanıt verdi.

Somali'nin Kahire Büyükelçisi ve AL Daimi Temsilcisi Ali Abdi Avari, Şarku’l Avsat gazetesine verdiği demeçte, ülkesinin Tel Aviv'in açıklamasını reddetmek ve Somali'nin egemenliğini savunmak için Arap ve İslam düzeyinde harekete geçtiğini doğruladı. Bu adımlar arasında AL tarafından acil bir toplantı düzenlenmesi talebinin de olduğunu söyleyen Avari, ülkesinin diplomatik çabaları çerçevesinde yakında bir AL-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesi toplantısı yapılması çağrısında bulunduğunu belirtti.

İsrail'in ayrılıkçı Somaliland bölgesini tanıma kararı, Filistin Yönetimi, Hamas ve Mogadişu’nun, bu kararla Somaliland’ın İsrail'in yaklaşık iki yıl önce Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana sürdürdüğü Filistinlileri yerinden etme planı çerçevesinde Filistinliler için yeni bir sürgün yeri haline gelebileceği uyarısında bulunmalarına yol açtı.

Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, İsrail'in bu hamlesinin yerinden edilme meselesini yeniden gündeme getireceğinden ve Tel Aviv'in, yeniden inşa ve istikrar için somut planlar bulunmamasına rağmen, Batı Şeria ve Gazze'ye baskı uygulayarak bunu yapmaya zorlayacağından endişe duyduklarını ifade ettiler.

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in bu adımı karşısında alaycı bir tavırla dikkati çeken bir tutum sergiledi. Somaliland'ın bağımsızlığını tanımayacağını açıklayan Trump, “Somaliland'ın ne olduğunu gerçekten bilen var mı?” diye sordu.