Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Şarku'l Avsat’ın, Musul’daki mağdurlar ve yetkililerle yaptığı röportajda, çeşitli siyasi partilere ve milis gruplara karşı suçlamalar yapıldı

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
TT

Musul’un kamu ve özel mallarına yönelik organize yağma sürüyor

Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)
Musul'daki bir arkeolojik sit alanı, işgaller nedeniyle yerleşim bölgesine dönüştürüldü (Şarku’l Avsat)

“Musul yağmalandı. Hakları olsun ya da olmasın Musul’da ne varsa el koydular... Neden olmasın ki her şey onların elinde; iktidar, kanunlar ve hatta vatandaşların hayatı...” Bu sözler, Musul’da taksi şoförlüğü yapan 56 yaşındaki Muhammed el-Hamdani’ye ait.
Kullandığı taksiyi durdurup alnındaki teri sildikten sonra duygularını kontrol etmeye çalışarak Musul’da yaşananları Şarku’l Avsat’a anlatan Hamdani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Musul'un milisler ve iktidardakiler tarafından yağmalanması, gayrimenkullerden, arazilere ve projelere kadar her şeyi etkileyen sistematik bir durumdur. Devlet daireleri dahi onlara teslim edildi. Hükümette makamları ve siyasi olarak temsilcileri de var.”
Elini ağzını götürerek susması gerektiğini beden diliyle ifade eden Hamdani, “Ama yine de susmalısınız. Çünkü dedikleri gibi, şehri DEAŞ'den kurtardılar ve terörden korudular” ifadelerini kullandı.
Bir anlığına sessizleşen Hamdani ardından şöyle devam etti:
“Hatta arkeolojik sit alanları veya park ve yeşil alanlar ya da okul ve sağlık merkezleri inşa etmek için tahsis edilmiş araziler gibi alım-satımı yasak alanları dahi ele geçirip ya sattılar ya da çoğu Musullu olmayan üyeleri arasında dağıttılar.”
Musul’da doğan ve tüm hayatını burada geçiren 49 yaşındaki Ebu Firas ise tanıdıklarından biri onu çok geç olmadan uyarmış olmasaydı, sahibi olduğu araziyi kaybedecekti. Ebu Firas’ın arazisi, Musulu yağmalayan kişilerce, arazinin yurt dışına göç eden bir kişiye ait olduğuna dair sahte belgelerle ele geçirilmeye çalışıldı.
Ebu Firas başından geçen olayı şöyle anlattı:
“Yaklaşık bir ay önce komşularımdan biri, sahibi olduğum arazinin satışa çıkarıp çıkarmadığım konusunda bilgi almak için beni aradı ve bir grup insanın araziyi konut parsellerine bölüp satışa hazırladığını söyledi. Oraya gittikten sonra bana kooperatif olduklarını ve resmen sahibi olduğum araziyi vatandaşlara satmak için parselleyeceklerini söylediler. Bir yakınım araya girdikten sonra arsa nosunda hata olduğunu söyleyip araziyi bıraktılar.”
Musul kentindeki emlak ve arazi dosyası, devlete ait arazilerin ele geçirilmesinden yasadışı satışına, proje ve parklara ayrılan arazilerin konut arazisine dönüştürülmesinden arkeolojik sit alanlarının tabularına varana kadar birçok sorun barındırıyor.
Musul'da bazı partilerin ekonomi ofislerinin denetiminde, silahlı grupların yetkilileriyle iş birliği içinde yapılan bu suistimaller, Adalet Bakanlığı'nın Musul'daki tapu dairesinin kapatılması emrini vermesine neden oldu. Ayrıca Başbakan, basında yer alan nüfuzlu tarafların gayrimenkul dolandırıcılığına karıştığına ilişkin haberlerin ardından bu yılın başlarında suistimalleri araştırmak için kurulan özel bir komiteyi Musul’a gönderdi.
Musul’da kamu ve özel mülklere yönelik suiistimalleri durdurmak için son resmi adım Ninova Şeffaflık Komisyonu tarafından atıldı. Komisyon, yasa dışı olarak dağıtılan 844 arsaya tedbir koydu.

Devlet mallarına el konulması
Şehir ve bölge planlama uzmanı mühendis Firas Salim es-Saig, hangi şehir olursa olsun şehir planlamasında ‘yeşil alanlar, okullar, sağlık merkezleri ve diğerleri gibi kamu tesisleri için farklı alanların tahsis edilmesi’ gerektiğini belirterek, “Bu yerler, yasaklı alanlardır ve şehrin akciğerleri olarak kabul edildiğinden kategorileri ne olursa olsun değiştirilemez” yorumunda bulundu. Musul'da bu alanların yüzde 70'inden fazlasının denetimsiz bir şekilde ele geçirilerek ve dağıtılarak konut arazisi haline getirildiğini belirten Saig, el-Endülüs, eş-Şurta, el-Camia, es-Sukar ve diğer mahallelerdeki bu tür arazilere özel konutların inşa edildiğini söyledi.
Saig sözlerini sürdürdü:
“Mesele burada da bitmiyor ve şehrin gelecek planlarında inşa edilecek okul ve sağlık merkezleri için ayrılan alan ve arazilere kadar uzanıyor. Bu durum yeni mahallelerde hükümeti büyük bir açmaza sokacaktır. Hükümet bu mahallelerde okul veya herhangi bir kamu tesisi yapamayacaktır.”
Irak Adalet Bakanlığı, bu yılın başlarında Musul’daki Tapu Sicil Müdürlüğü’nü kapattıktan sonra, incelemelerde bulunacağını ve dosyalarında sahtecilik yapılan gayrimenkullerin bir listesini çıkaracağını açıklamıştı. Yerel yetkililere göre söz konusu araziler Musul'daki nüfuz sahibi milislerle bağlantılı kişilere satıldı.
Ninova Valisi Yardımcısı Hasan el-Allaf, Ninova’daki gayrimenkullere el konulması dosyasına ilişkin açıklamasında, “Emlak kayıtlarında yapılan sahtecilik, Musul şehrinde Irak devletine ait 5 bin dönüm arazinin kaybedilmesine neden oldu” dedi. Allaf, yaptığı açıklamalarda Musul şehrindeki tapu dairesi görevlilerini ‘kayıt sahteciliği ve arazi çalmaktan’ sorumlu tuttu.
Ninova'daki Tapu Sicil Müdürlüğü'nden kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, Şarku’l Avsat’a, kendilerini kooperatif olarak tanıtan kişilerin yanı sıra müteahhit olarak çalışan kişilerin de olduğunu ve Musul’un çeşitli bölgelerinde boş arsa olup olmadığını araştırdıklarını söyledi. Bu kişilerin buldukları boş arazilerin tapu sicillerini kontrol ettikten sonra devlete ait olduklarını öğrenir öğrenmez, bazı nüfuzlu kişilerin yardımıyla onları ele geçirmek için çalıştıklarının söyleyen kaynak, “Arazileri parselliyorlar ve milyonlarca dolar kazanmak için vatandaşlara satıyorlar” şeklinde konuştu.
Musul şehrinde kamu ve özel mülklere ait 9 binden fazla dosyanın Tapu Sicil Müdürlüğü'nden, herkesin gözü önünde ve herkesin duyabileceği şekilde hiçbir şey yapılmadan kaybolduğunu vurgulayan kaynak, “Resmi evrakta sahtecilikten sorumlu olanlar ve devlet arazisinin satışından birincil olarak yararlananlar, Haşdi Şabi içindeki nüfuz sahibi milislerdir. Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki çalışanları buna zorluyorlar. Kimse isimlerini dahi söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü her şey onların kontrollerinde. İstedikleri kişiyi DEAŞ’la bağlantılı olduğu şeklinde asılsız suçlamalarda bulunabilirler. Bu da, haklarında ölüm cezasına varabilecek kararların alınabileceği mahkeme süreçleri anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Musul, 7 Ocak’ta, sahtecilikle devlet arazilerine el koyan bir çetenin üyelerinin tutuklandığının duyurulmasının ardından devlete ait ya da Hıristiyan vatandaşların ve DEAŞ üyelerinin adına kayıtlı emlak belgelerinde sahtecilik yapmakla suçlanan hükümet çalışanlarını hedef alan geniş bir tutuklama kampanyasına tanık oldu. Bu tutuklamaların ardından Tapu Sicil Müdürlüğü’ndeki bir dizi görevli, emlak belgelerinde tahrifat ve sahtecilik yapmaktan suçlu bulundu.  Musul Tapu Sicil Müdürü Ferhan Hüseyin Taha, Irak Ceza Kanunu'nun 340’üncü maddesi uyarınca beş yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı.
Arkeolojik sit alanları da etkilendi
Mesele devlete ait okul, sağlık ocağı, kamu hizmeti ve yeşil alan yapımına tahsis edilen arazilerle sınırlı kalmayıp, Eski Eserler Kurumu'na ait olan ya da arkeolojik sit alanı olarak geçen arazilere kadar uzandı. Nergal mahallesindeki tarihi Ninova Duvarı, geçtiğimiz Mart ayında buldozerlerle yıkıldı. Bunun üzerine sosyal medyada, kentin tarihini ve kimliğini etkileyen bu ihlallerin durdurmak için bir kampanya başlatıldı.
Ninova’daki yerel yetkililer, resmi bir açıklamayla tarihi Ninova Duvarı’nın yıkıldığı haberlerini yalanladılar. Açıklamada, haberlerde yer alan buldozer resimlerinin DEAŞ’ın işgali dönemine ve onun eski eserleri yok ettiği sahnelere ait olduğu vurgulandı. Açıklamada, Nergal mahallesinde yaşananların vatandaşların devletin 2003 yılından önce tazminatsız olarak el koyduğu ve ana caddeye dönüştürdüğü arazilerini geri almak için açtıkları davayı kazanmalarının ardından bölgedeki yolların yapımıyla ilgili olduğu belirtildi.
Adının açıklanmasını istemeyen Ninova İl Meclisi’ne yakın bir kaynak, eski rejim döneminde el konulup ana caddeye dönüştürülen, fiyatının 100 milyar Irak dinarı (yaklaşık 70 milyon dolar) civarında olduğu tahmin edilen ve Musullu bir aileye ait olduğu iddia edilen bir arazinin, Haşdi Şabi içinde nüfuz sahibi olan ‘Ebu Reyyan’ adındaki bir kişi ile araziyi konut projesine dönüştürmek isteyen yatırımcılardan biri arasında yapılan anlaşmaya aileye iade edildiğini söyledi.  Kaynak bu durumun yerel yönetimi, Ninova Duvarı'na yakın bir bölgede alternatif bir yol açmaya ittiğini belirtti.
Gayrimenkul sorunları ve tazminat alanında uzman olan avukat Şakir Semir, Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede, “Devlet vatandaşın sahip olduğu arazileri üç durumda tazmin ederek kullanabilir.  Birinci durumda devlet sahip olduğunuz arazinin tamamını istiyorsa arazi için uygun tazminatı siz belirlersiniz. İkinci durumda, devlet arazinin bir kısmını istiyorsa burada iki durum arasında bir ayrım yapılır. Birincisi, eğer araziye ana cadde yapılacak veya ticari bir alana dönüştürülecekse vatandaşın arazisinin geriye kalanında durum iyileştirilmelidir. Burada devlet genellikle bu arazi için tazminat ödemez. Çünkü vatandaşın arazinin geriye kalanının değeri ikiye katlanmış olur. Ancak arazinin geri kalanının statüsünde bir değişiklik olmuyorsa devlet burada, aldığı alanla orantılı olarak kısmi bir tazminat öder” ifadelerini kullandı.
Değerlendirmesine Musullu aileye iade edilen arazinin durumuna ilişkin yorumuyla devam eden Semir, “Devletin 2003  yılından önce el koyduğu arazi, tarım arazisi olarak sınıflandırıldı ve ana cadde açmak için kullanıldı. Bu da yapılan yolun arazilerin geri kalanının durumunu iyileştirdiği ve maddi değerlerini artırdığı anlamına gelir” dedi.
Musul'daki arkeolojik alanların ele geçirilmesi meselesi Nergal mahallesi ile sınırlı kalmayıp, Ninova arkeolojik kentinin kalbinde yer alan Rahmaniye bölgesi gibi başka alanlara da yayıldı. Sivil aktivist Ahmed el-Halidi’ye göre burası bir yerleşim bölgesine dönüştü ve içine evler inşa edildi. Şarku’l Avsat’a konuşan Halidi, “Rahmaniye bölgesi bölünerek yerleşim bölgesi haline getirildi. Daha önce bu alanlara herhangi bir yapının inşa edilmesi yasak olduğu halde sokaklar açıldı ve kerpiçten evler inşa edildi. Devlet onlara hiçbir şekilde yapı ruhsatı vermemiştir. Şii Vakfı’nın eline geçmesiyle ticaret kompleksine dönüşen Yunus Peygamber Camii'nin karşısındaki tepede de aynı durum söz konusu. Arkeolojik sit alanı kabul edilen bu bölgede herhangi bir yapının inşa edilmesi kesinlikle yasaktır” şeklinde konuştu.

Sahtecilikte uzmanlaşan gruplar
Halen birçok vatandaş, özel mülklerine yönelik ihlallerden kurtulabilmiş değil. Devlete ait arazi ve mülk sahteciliği ve dolandırıcılık konusunda uzmanlaşmış gruplar, özellikle Musul'dan ayrılan Hristiyan vatandaşlara ve DEAŞ üyelerine ait mülkleri ele geçirip arazi sahiplerinin yokluğunu, arazilerin tapu belgelerinde değişiklik yaparak mülkleri satmak için suiistimal etmekle suçlanıyorlar.
Ebu Firas bu durumla ilgili olarak söz konusu grupların, özellikle kentten ayrılan Hıristiyanların veya DEAŞ’a üye olmakla suçlananların arazilerini ele geçirme sürecini kolaylaştıran güçlü ve nüfuzlu kişilerden oluştuğunu söyledi. Ebu Firas, arazisine el konulmasını önlemek için müdahale eden yakınının, kendisine, ismi Hıristiyan birine ait gibi göründüğü için mülküne el koyulma girişiminde bulunulduğunu söylediğini aktardı.
Avukat Şakir Semir, bu yılın başlarında tapuda sahtecilik konusunda uzmanlaşmış bir grubun tutuklanmasının ardından özellikle onlarca Hıristiyan vatandaşın şikâyette bulunduğunu ve dava açtığını doğruladı.
Semir, davalıların tapu kayıtlarını Tapu Sicil Müdürlüğü’nden tamamen silmeleri nedeniyle kendilerine ait mülklerin sahibi olduklarını kanıtlamalarının zor olduğunu, bu yüzden çoğu davanın halen devam ettiğini belirtti.
Semir, dosyadaki karmaşıklığın boyutunun, Musul'u kontrol eden güvenlik güçlerinin bağlı olduğu siyasi güçlerin devlet içerisindeki kontrolü gelecekte zayıflasa veya tamamen sona erse bile gayrimenkul sahiplerinin haklarını kanıtlamada karşılaşabilecekleri zorlukları gösterdiğini söyledi.



Abbas, ölüm kalım mücadelesi doruk noktasındayken Filistin Yönetimi'nin çehresini değiştiriyor

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)
TT

Abbas, ölüm kalım mücadelesi doruk noktasındayken Filistin Yönetimi'nin çehresini değiştiriyor

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)

Filistin Merkez Konseyi yaklaşık 10 gün içinde, Filistin Yönetimi'nin kuruluşundan bu yana en kapsamlı reform ve değişiklikleri gerçekleştirecek olan olağanüstü bir oturumla, Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Yardımcılığı makamını oluşturmaya hazırlanıyor. Mahmud Abbas, bu reformları Gazze Şeridi'ndeki savaşın karmaşıklığının getirdiği iç ve dış baskılar altında son birkaç hafta önce başlattı.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Merkez Konseyi'nin yaklaşık 180 üyesi, FKÖ Yürütme Komitesi'nde başkan yardımcılığı makamına bir isim atamak amacıyla 23 ve 24 Nisan tarihlerinde Ramallah'ta toplantıya davet edildi.

Abbas, Kahire'de 4 Mart'ta düzenlenen Olağanüstü Arap Birliği Zirvesi sırasında Filistin Yönetimi'nde değişiklik yapma niyetini açıklamıştı. Bu açıklama o dönemde, İsrail'in Filistin Yönetimi'ni Gazze'de savaş sonrası herhangi bir projeden uzaklaştırma ve muhtemelen Batı Şeria'da tasfiye etme planını bertaraf etmeye yönelik bir taktik olarak görüldü.

Abbas yaptığı kısa konuşmada, FKÖ ve Filistin Devleti için bir başkan yardımcısı atayacağını, FKÖ'nün tüzüğünde gerekli değişiklikleri yapacağını ve devletin liderlik çerçevesini yeniden yapılandıracağını vurguladı. Abbas ayrıca FKÖ’den ihraç edilenler için genel af ilan edileceğini ve gerekli örgütsel prosedürlerin başlatılacağını duyurdu.

Yumuşak geçiş

Hem FKÖ’nün hem de Filistin Yönetimi'nin meclisi ve otoritesi olan Ulusal Konsey, 2018 yılında yetkilerini Merkez Konsey'e devretti. Merkez Konsey'in bir sonraki toplantısında Gazze'nin yeniden yapılandırılması, ulusal birlik ve FKÖ’nün başkan yardımcısının atanması gerekmese de bu makamın oluşturulması gibi çeşitli konuları görüşmesi bekleniyor.

dfrgtyh
Filistin Merkez Konseyi üyelerine 23 Nisan’da yapılması planlanan toplantı için gönderilen davetiyenin fotoğrafı (El Fetih üyelerinin sosyal hesaplarından)

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, ‘devlet başkanı yardımcılığı makamı oluşturulacak ve Abbas daha sonraki bir aşamada yardımcısını seçmekle mi görevlendirilecek- ki bu muhtemelen başkana geniş yetkiler verecektir- yoksa aynı oturumda hem bu makam oluşturulacak hem de bir seçimle bu makama bir isim mi seçilecek?’ sorularının yanıtlarına dair geniş müzakereler olduğunu söylediler.

Kaynaklardan biri şunları söyledi:

Önemli olan, bir yandan reform taleplerine yanıt veren, diğer yandan İsrailliler ve diğerleri için fırsatı kaçıran ve başkanlık makamının boşalması durumunda iktidarın sorunsuz bir şekilde geçişini sağlayan en önemli adımlardan biri olarak Abbas'a bir yardımcı atanması kararının alınmış olmasıdır.

Filistinli bir başkan yardımcısının atanması konusu, Hamas'ın Filistin Yasama Meclisi’nin kontrolünü ele geçirmesinin ardından Abbas’ın da yaşının ilerlemesiyle yıllardır tartışılan bir konu.

Filistin Yönetimi Anayasası'na göre cumhurbaşkanlığı makamının ölüm veya başka nedenlerden ötürü boşalması halinde, Yasama Meclisi Başkanı 60 gün süreyle cumhurbaşkanlığı görevini üstlenir ve bu sürenin sonunda başkanın belirlenmesi için genel seçimler yapılır.

Abbas yıllar önce Yasama Meclisi’ni feshetti ve geçtiğimiz yılın sonlarında cumhurbaşkanlığı makamında bir boşalma olması halinde yetkilerin 90 günlüğüne geçici olarak Ulusal Konsey Başkanı'na verilmesini ve bu sürenin sonunda cumhurbaşkanı seçilmesi için genel seçimlerin yapılmasını öngören bir anayasa kararnamesi yayınladı.

Abbas'ın FKÖ’deki yardımcısının devlet başkanı yardımcısı olarak ilan edilmemesi halinde, Abbas'ın FKÖ’deki yardımcısının atanması bir değişiklik yaratmayacaktır.

Dengeleri tersine çeviren bir savaş

Abbas, devlet başkanı yardımcılığı makamı meselesini es geçip mevcut durumu koruyabilirdi ama Gazze’deki savaş tüm dengeleri değiştirdi. Savaş, Filistin Yönetimi'ni İsrail, ABD ve Arap ülkelerinin suçlamaları altında köşeye sıkıştırdı. Arap ülkeleri, savaştan sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'nde güçlendirilmesine yönelik her türlü desteği sağlamak için Abbas'ın bu kez ciddiyetle ele almaktan kaçamayacağı, ABD’nin bir daha ortaya koyduğu kapsamlı reformların ve değişikliklerin yapılması talebinin yerine getirilmesini şart koştu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'nde yönetimi devralması fikrini reddederek onu ‘zayıf ve beceriksiz’ olarak nitelendirdi. ABD’li yetkililer, birbiriyle çelişen planlardan bahsederken, Arap ülkeleri önce Filistin Yönetimi'nin katılacağı sonra da Gazze Şeridi’nin yönetimini devralacak güçler ve komiteler oluşturmaya çalışıyor.

Abbas'ın (90) yardımcısının atanması, Filistin Yönetimi’nin değişmekte olduğuna dair en açık mesaj olacak. ‘Fiili bir başkan’ olarak geniş yetkilere sahip olması beklenen yardımcının, yenilenmiş bir güvenlik aygıtının ve nispeten yeni bir hükümetin başına geçmesi bekleniyor.

Abbas geçtiğimiz yıl tüm bakanlarını görevden aldı ve Başbakan Muhammed Mustafa liderliğinde yeni bir hükümet kurdu. Geçtiğimiz birkaç hafta içinde de neredeyse tüm güvenlik teşkilatı müdürlerini görevden alarak en önemli kurumların başına bu kez çoğunlukla başkanın yakın korumalarından olan yeni isimler atadı.

Şarku’l Avsat’a konuşan bir güvenlik kaynağı yaptığı açıklamada, bu kişilerin dikkatle seçildiğini söyledi. Kaynak “Bu kişilerin çoğu cumhurbaşkanının özel korumalarından oluşuyor, bu da cumhurbaşkanına güvenlik teşkilatları üzerinde daha fazla kontrol ve dolayısıyla yerine geçecek kişi üzerinde de kontrol sağlıyor” ifadelerini kullandı.

Yeni atamalar arasında Tümgeneral Iyad el-Akra'nın Önleyici Güvenlik Servisi Genel Müdürü, Tümgeneral Nidal Şahin'in Askeri İstihbarat Servisi Başkanı, Tümgeneral el-Abid İbrahim Halil'in Ulusal Güvenlik Güçleri Başkanı, Tümgeneral Enver Receb'in Siyasi ve Ulusal Rehberlik Otoritesi Komiseri ve Tümgeneral Ekrem Sevabte'nin Sivil Savunma Otoritesi Başkanı olarak atanması kararları yer alıyordu. Bu atamalardan kısa bir süre önce de Tuğgeneral Allam es-Saka'nın tümgeneral rütbesine terfi ettirildiği ve Filistin Polisi Genel Müdürü olarak atandığı duyuruldu.

Abbas bu ayın başlarında tuğgeneral rütbesindeki yüzlerce subayı görevden alarak başkanlık kararnamesiyle emekliye sevk etti. Karar, Filistin güvenlik güçlerinin insan kaynaklarını, güvenlik hizmetlerini ve çalışmalarını geliştirme planları doğrultusunda yeniden yapılandırma çerçevesinde alındı.

Filistin Yönetimi son reformlar kapsamında Filistinli esirlerin maaşlarını ödeme sistemini değiştirdi ve 1 Haziran'da uygulanmaya başlanacak olan ödeme sisteminde reform yapılması için ABD Başkanı Donald Trump yönetimine bir mektup gönderdi.

Üç makam

Filistinli kaynaklara göre Abbas şimdi uzun süredir istihbarat şefi olan General Macid Ferec’i görevden alıp yerine başka bir ismi atayacak dramatik bir hamle daha yapmayı planlıyor.

İsrail gazetesi Times of Israel'e konuşan Filistinli bir yetkili, Avrupalı bir diplomat ve bilgili Filistinli bir kaynak, Ferec’in akıbetine ilişkin nihai kararın önümüzdeki haftalarda verilmesinin beklendiğini söyledi.

Kaynaklardan biri şunları söyledi:

Abbas, Filistin Yönetimi'ni reforme etmesi ve yeni nesil liderlere yol açması, böylece Filistin Yönetimi’nin savaştan sonra Gazze'yi yeniden yönetme gibi büyük bir görevi üstlenmeye daha hazır hale gelmesi için Arap ve Batı ülkelerinden müttefiklerinin artan baskısıyla karşı karşıya.

Filistin güvenlik teşkilatlarının değişmeyen son başkanı olan Ferec ile ilgili olarak FKÖ Yürütme Komitesi ya da Fetih Hareketi (El Fetih) Merkez Komitesi'nde bir makama geçeceği yönünde genel bir kanı var.

FKÖ başkan yardımcılığına kimin seçileceği ve Abbas'ın bu kişiyi Filistin Yönetimi başkan yardımcısı olarak da ilan edip etmeyeceği bilinmiyor.

FKÖ Yürütme Komitesi Sekreteri Hüseyin eş-Şeyh en muhtemel aday olarak görünüyor. Ancak El Fetih içinde, özellikle Merkez Komite'de yer alan ve İsrail hapishanelerindeki mahkumlar da dahil olmak üzere bu makamı daha fazla hak ettiklerine inanan önde gelen isimler gibi pek çok sorun potansiyel bir engel olarak ortaya çıkabilir.

El Fetih içinde Abbas'ın makamından sonraki makamların paylaştırılması, yani Abbas'ın şu anda sahip olduğu ve merhum lider Yaser Arafat'ın da bir zamanlar sahip olduğu Filistin Yönetimi Başkanlığı, FKÖ Başkanlığı ve El Fetih Başkanlığı olmak üzere üç makamın, Fetih Hareketi’nden üst düzey üç ismin üstlenmesi yönünde bir öneri var.

dfgthy
Washington'da Oslo Anlaşması'nın imzalanmasının ardından Yaser Arafat ve Yitzhak Rabin arasında ABD Başkanı Bill Clinton'ın arabuluculuğunda gerçekleşen tarihi tokalaşma, 13 Eylül 1993 (Getty)

Şarku’l Avsat’a konuşan bir El Fetih yetkilisi, Filistin Yönetimi başkanının EL Fetih Merkez Komitesi üyesi ve örgütün yürütme organı üyesi, dolayısıyla Merkez Komite Başkanı ve örgütün başı olması gerektiğini söyledi.

El Fetih'in bu geleneği sürdürüp sürdürmeyeceği ya da 7 Ekim 2023’te başlayan savaşın Hamas'ın, İsrail'in, Filistin Yönetimi'nin ve bir bütün olarak Ortadoğu'nun çehresini değiştirdiği gibi Fetih Hareketi’nin de çehresini değiştirip değiştirmeyeceğini önünüzdeki süreçte göreceğiz.