Libya: İkinci Berlin Konferansı’nda, paralı askerlerin geri çekilmesi konusunda uzlaşıldı

BM, Libya’daki seçim sürecini desteklemeye hazır olduğunu açıkladı. BM Genel Sekreteri Guterres, sürece dair ‘tehlikelere’ karşı uyardı

Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
TT

Libya: İkinci Berlin Konferansı’nda, paralı askerlerin geri çekilmesi konusunda uzlaşıldı

Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)

Almanya’nın başkenti Berlin’de uluslararası toplumun büyük seferberliği ve ABD’nin baskısı ile Libya konulu İkinci Berlin Konferansı düzenlendi. Konferansta, Libya’ya götürülen paralı askerlerin önümüzdeki birkaç gün içinde ülkeden çekilmesine başlanması konusunda anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Aynı durum, Türkiye'nin ve Rusya'nın paralı askerleri için de geçerli olacak.
Konferansın ev sahibi Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye ve Rusya ile paralı askerlerin kademeli olarak çekilmeye başlanması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu. Maas, Libyalı mevkidaşı ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Paralı askerlerin geri çekilmesi süreci bir anda tamamlanmayacak. Kademeli olarak gerçekleşecek. Çekilmenin iki taraf arasında paralel ve dengeli bir şekilde gerçekleşmesi önemli” ifadelerini kullandı.
Maas, Türkiye’nin konferansta Libya'da eğitim amaçlı faaliyet gösteren düzenli askeri personeli ile paralı askerler arasında fark olduğunu vurguladığını belirterek, bunun ‘önce paralı askerlerin, ardından diğer güçlerin geri çekilmesinin kararlaştırıldığı anlamına geldiğine’ dikkati çekti.
Libya Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş ise Libya Ulusal Birlik Hükümeti’nin (UBH) Berlin’e gelişinin iki amacı olduğunu söyledi. Menguş, bunlardan birincisinin, Birinci Berlin Konferansı’nda alınan tüm kararların uygulanması, ikincisinin ise Başbakan Abdulhamid ed-Dibeybe’nin konferansın açılışında sunduğu, Libya’da bu yılın sonunda seçimlerin yapılması, ülkedeki güvenlik kurumlarının birleştirilmesi ve paralı askerlerin geri çekilmesi çağrısına yönelik girişiminin uygulanması olduğunu söyledi. Menguş, Libya halkının İkinci Berlin Konferansı’ndan büyük beklentileri olduğunu ve konferansın çıktılarının sahaya yansımasını beklediğini sözlerine ekledi. Öte yandan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres yaklaşan seçimlerinin ‘tehlikede’ olduğu uyarısında bulundu. BM Genel Sekreteri Guterres’i temsilen konferansa katılan BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo da Libya krizinin tüm bölge için tehdit oluşturduğunu söyledi. DiCarlo, BM’nin siyasi süreci ve seçimlerin düzenlenmesini desteklemeye hazır olduğunu ifade ederek, ateşkesin izlenmesi için Libya’ya uluslararası gözlemciler gönderileceğini duyurdu.
Konferansın sonunda 58 maddelik bir bildiri yayınlandı. Birinci Berlin Konferansı kararları bir kez daha teyit edilirken UBH’nin desteklendiği ve tıpkı Türkiye’nin bu noktada bir ayrım yapılmasını istediği gibi paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların ülkeden geri çekilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, tüm taraflar seçimlerin zamanında yapılması için gerekli kararların alınması amacıyla süreci kolaylaştırmaya ve bu doğrultuda çalışmaya çağırıldı.
Başbakan Dibeybe, konferansın açılış oturumunda yaptığı konuşmada, birinci başlığı ‘Libya'nın istikrarı’ olan bir girişimden bahsetti. Girişiminin ilk hedefinin ‘güvenlik kurumlarını birleştirmek’ olduğunu belirten Dibeybe, ayrıca bu yılın sonunda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerin zamanında yapılmasının hedeflendiğini söyledi.
Seçimlerin belirlenen tarihte yapılmasını garantilemek için kapsamlı bir güvenlik planı hazırlıklarını açıklayan Dibeybe, bu planı uygulamak için seçim yasasının çıkmasını beklediğini söyledi. Konferans katılımcılarını paralı askerlerin ve yabancı güçlerin Libya'dan çekilmesine yardım etmeye çağıran Dibeybe, ancak çağrısı sırasında Türkiye'nin ve Türkiye’ye bağlı güçlerin adını anmaktan kaçındı.
Dibeybe’nin girişiminde, ‘seçimlerin üzerine inşa edildiği anayasal temeli’ oluşturan hukuki süreçle ilgili bir başlık da yer aldı. “Ne yazık ki yasama organlarının bu konuda ilerleme kaydetmek için gerekli ciddiyeti gösterdikleri henüz görmedik” diyen Dibeybe, ilgili herkesi ‘seçim yasasının çıkarılması için görevlerini yerine getirmeye’ çağırdı.
Girişimin üçüncü başlığında ise Dibeybe, ulusal uzlaşıdan bahsetti. Yerinden edilenlerin memleketlerine dönüşünün hızlandırılması ve herkesin seçimlere etkin bir şekilde katılmasının sağlanması çağrısında bulunan Dibeybe, ayrıca hizmetlerden ve ekonomik istikrardan, ithalatın adil dağılımından, üretimin artırılmasından ve ülkenin tüm bölgelerine hizmet sunulmasından bahsetti.

Dibeybe ve Çavuşoğlu biraraya geldi
UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe, İkinci Berlin Konferansı’nın oturum aralarında, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldi. Görüşmeye Libya Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş da katıldı. Dibeybe’nin ofisinden yapılan açıklamada, toplantı sırasında iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin ele alındığı ve konferans sırasında sergilenen tutumların koordine edildiği belirtildi.
Dibeybe Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Berlin’e ‘Libyalıların birleşik ve istikrarlı bir devlet için umutları ve özlemleri’ ile gittiğini, çatışmaların yeniden başlamasını ve devletin imkanlarıyla oynanmasını ise reddettiğini söyledi. Ülkeyi istikrara kavuşturmak ve refahı sağlamak için her türlü çabayı göstereceğine söz veren Dibeybe, “Birinci Berlin Konferansı'nda verilen sözleri teyit etmenin yanı sıra Libya’nın istikrarı, toprak bütünlüğü, halkının birliği ve ulusal egemenliğinin korunması için en iyi çözümler konusunda Libya'nın dostlarıyla anlaşmaya varmak için buradayız” dedi.
Dibeybe, birçok zorluğun olduğunu vurgulasa da, bunun ‘demokrasiyi elde etmek ve Libya halkının kendisini temsil edecek kişiyi özgür ve adil seçimler yoluyla seçme konusunda güvenini yeniden tesis etmek için büyük bir fırsat’ olduğunun altını çizdi.
Dibeybe, Berlin'de düzenlenen ‘Libyalı-Alman İşadamları Forumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, hükümetinin Libya ve Almanya arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerinin gidişatını daha da iyi hale getirme konusunda çabaladığını belirterek, Almanya'nın Libya'da istikrarın sağlanması için verdiği desteğe övgüde bulundu. Dibeybe, Libya’nın istikrarının, bir bütün olarak bölgenin istikrarı üzerinde siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından önemli bir etkisi olacağını vurguladı.
Öte yandan resmi ziyaret için İtalya’da bulunan Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio ile yaptığı görüşmede, bu konferansta yol haritasının uygulanması ve siyasi sürecin devam etmesini sağlamanın yanı sıra seçimlerin zamanında yapılması ve Libya'nın vizyonunu desteklemek için bölgesel koordinasyonun ve çabaları birleştirmenin önemli olduğunun altını çizdi.
Buna karşın Libya Ulusal Ordusu (LUO) komutanı Halife Hafter, ‘Seçimler çözümdür’ diyerek İkinci Berlin Konferansı'na yakın bir tutum sergilemeye çalıştı.
Hafter, Salı akşamı yaptığı resmi sözcüsü Tümgeneral Ahmed el-Mismari tarafından okunan açıklamasında, Libya'da barışı tesis etmek ve istikrarı sağlamak için gösterilen tüm çabaların, özellikle seçimlerin yaklaştığı bir dönemde desteklediğini belirtti. “Libya halkı, hiçbir tarafın seçimleri ertelenmesini veya seçim tarihini değiştirmesini kabul etmez” diyen Hafter, ayrıca BM Libya Destek Misyonu’nu (UNSMIL) tüm önlemleri almaya ve seçimleri kararlaştırılan tarihte düzenleme sorumluluğunu üstlenmeye çağırdı. Hafter, UNSMIL tarafından başlatılan Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun (LSDF) kaydettiği başarıyla Libya'da istikrarı yeniden sağlama ve seçimlere herkesin ön koşulsuz olarak girmesine izin veren rızaya dayalı bir anayasal temelin oluşturulması çabalarını desteklediğini bir kez daha yineledi.
Mevcut siyasi diyalogun herkes için tarihi bir fırsat olduğunu söyleyen Hafter, “Bu fırsat, ülkemizi içinde bulunduğu karmaşık ve iç içe geçmiş iç ve dış krizlerden çıkarmak ve bir anayasa taslağı şekillendirmek için kullanılmalı. Libyalıların hak ettiği istikrarlı ve güven içinde bir hayatı güvence altına almak için bir ışık olarak görülmeli” ifadelerini kullandı. 5+5 Ortak Askeri Komite'nin, Birinci Berlin Konferansı’nın sonuçlarını uygulamak için büyük çaba sarf ettiğine dikkati çeken Hafter, bu çabaların, güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasını ve yasadışı grupların silahsızlandırılmasını sağlayacak şekilde desteklenmesi ve Ortak Askeri Komite’nin görevleri yerine getirmelerinin kolaylaştırılması gerektiğini vurguladı.
Diğer yandan konferansa katılanlardan biri olan Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, uluslararası toplumun, seçimlere giden yolda Libya’ya yardımcı olmasını umduğunu ifade etti.
Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Şukri, konferansta yaptığı konuşmada, “Uluslararası toplumun, Libya geçici yönetiminin çalışma programının birinci önceliği olan ve uzun zamandır beklenen seçimlerin düzenlenmesi için Başkanlık Konseyi ve UBH ile birlikte çalışmasını umuyoruz. Seçimlerin zamanında yapılması için tüm çabalar koordine edilmeli. Seçimlerin ertelenmesinin, Libya'da geçtiğimiz aylarda kaydedilen ilerleme üzerinde olumsuz yansımaları olacağından, seçimlerin gerçekleşmesi önündeki her türlü engel aşılmalı. Aksi takdirde ülkede gerginlik ve çatışma hali yeniden canlandırabilir” dedi.



İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
TT

İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)

Zeyneb Mustarah, Beyrut'ta bir etkinlik planlama şirketi işletiyordu. Ancak geçen yıl İsrail'in Lübnan'da bubi tuzaklı çağrı cihazlarını patlatması sonucu yüzünden ve sağ elinden yaralandı. Zeyneb, eli ve gözlerinin sağlığına kavuşması için çok sayıda ameliyat geçirdi.

17 Eylül 2024'te, Hizbullah'ın üyeleri tarafından taşınan binlerce çağrı cihazı aynı anda patladı, bir gün sonra da diğer kablosuz cihazlar (telsizler) patladı.

Patlamalarda 39 kişi öldü ve 3 bin 400'den fazla kişi yaralandı. Yaralananlar arasında patlama anında cihazların yakınında bulunan ve İran destekli örgütün mensubu olmayan çocuklar ve siviller de vardı.

Şu anda 27 yaşında olan Zeyneb de yaralananlar arasındaydı.

Zeyneb, Reuters'a verdiği demeçte, evden çalışırken akrabalarından birine ait çağrı cihazının mesaj almış gibi bip sesi çıkardığını, ardından dokunmadan patladığını söyledi. Bilincini kaybetmemiş olsa da yüzünde ve elinde ağır yaralanmalar meydana geldi.

Şok edici bir saldırı

Zeyneb geçtiğimiz yıl 14 ameliyat geçirdi ve önünde halen yedi estetik ameliyatı var. Zeyneb, sağ el parmaklarını ve görme yetisinin yüzde 90'ını kaybetti.

Zeyneb, “Görme yetim sadece yüzde 10 olduğu için artık iç mimarlık okuyamam. Allah izin verirse, gelecek yıl kendime uygun üniversite bölümlerine bakacağız, böylece okula devam edebileceğim. Ama kesinlikle oturup hiçbir şey yapmadan durmayacağım” ifadelerini kullandı.

Çağrı cihazları ve telsizlerin patlaması, İsrail ile Hizbullah arasında yıkıcı bir savaşı tetikledi ve bu da Lübnan'ın geniş alanlarının tahrip olmasına yol açtı.

Patlamalardan iki ay sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun sözcüsü, başbakanın saldırıya yeşil ışık yaktığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre İsrail, Hizbullah tarafından satın alınan binlerce çağrı cihazının içine, küçük ama yüksek patlayıcılı fünyeler sakladı.

Bu cihazlar, Hizbullah mensupları tarafından taşınıyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, patlamaları ‘şok edici’ olarak nitelendirerek, siviller üzerindeki etkisinin ‘kabul edilemez’ olduğunu vurguladı.

Volker Türk, cihazları kimin taşıdığını veya nerede bulunduğunu kesin olarak bilmeden binlerce kişiyi aynı anda hedef almanın, ‘uluslararası insan hakları hukukunu ihlal ettiğini’ bildirdi.

Yaralanan sağlık çalışanları

Hizbullah'ın er-Resulu’l A'zam Hastanesi'nin mühendislik ve tıbbi ekipman müdürü 34 yaşındaki Muhammed Nasıruddin, çağrı cihazları patladığı sırada kendi cihazını cebinde taşıyordu. Nasıruddin, bu cihazı, hastanede gerekli olan bakım işlerine erişimi kolaylaştırmak için kullandığını söyledi.

17 Eylül'de, oğlunun okulunun ilk günü olduğu için eşiyle telefonda konuştu. Birkaç dakika sonra, taşıdığı çağrı cihazı patladı.

Patlama sonucu sol gözünü ve sol el parmaklarını kaybetti, kafatasına şarapnel parçaları saplandı. İki hafta komada kaldı. Nasıruddin halen yüz ameliyatları geçiriyor.

Uyandığında, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail'in düzenlediği saldırılarda öldürüldüğünü öğrendi. Bu olay, Hizbullah ve destekçileri için bir dönüm noktası oldu.

Ancak Nasıruddin, oğlu onu bu halde görene kadar tek bir damla gözyaşı dökmedi.

O şöyle dedi: “Gözümü ve parmaklarımı kaybettim ama ağlamadım... Hissettiğim tek üzüntü, oğlumun babasının durumunun böyle olmasını nasıl kabullenebildiğiydi.”

Lübnan Meclisi Milletvekili ve göz cerrahı Elias Jradi, çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarına onlarca ameliyat yaptı ve bazı vakaların ömür boyu tedavi gerektireceğini söyledi.

Reuters'a konuşan Jradi şu ifadeleri kullandı: “Çoğu bu yıl birkaç ameliyat daha geçirmeli. Çoğu ömür boyu takip gerektiriyor… Tedavinin belirli bir noktada sona ereceğini sanmıyorum; devam edecek. Her vaka insani bir vakaydı, özellikle de size ‘Bize ne oldu?’ diye soran çocuklar veya kadınlarla karşı karşıya kaldığımızda... Onlara cevap veremiyorsunuz.”


Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
TT

Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün, hükümetinin ülkenin güneyindeki Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu Suveyda ilinde meydana gelen kanlı şiddet olaylarının etkilerini gidermek ve bölgede güvenliği yeniden tesis etmek için bir ‘yol haritası’ hazırladığını duyurdu.

Şeybani dün Şam'da Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile düzenlediği ortak basın toplantısında, planın Ürdün ve ABD tarafından desteklenen pratik adımlara dayandığını açıkladı. Şeybani’nin açıklamasına göre bu adımların başında ‘Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile tam koordinasyon içinde, sivillere ve onların mülklerine saldırıda bulunanların tümünün hesap vermesi’ geliyor.

Şeybani, planın ‘ABD’nin Suriye hükümeti ile istişare halinde, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü teyit ederken hem Suriye'nin hem de İsrail'in meşru güvenlik endişelerini ele alan, Suriye’nin güneyi ile ilgili İsrail ile güvenlik anlaşmaları yapılması için çalışması gerektiğini’ öngördüğünü belirtti.


ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
TT

ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)

Tarık Ali

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın önümüzdeki günlerde ABD’yi ziyaret ederek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitap etmesi bekleniyor. Şara, 1967 yılında Salah Cedid liderliğindeki hareket tarafından desteklenen koalisyon başkanı Nureddin el-Attasi'nin yaptığı son konuşmadan bu yana, yaklaşık 60 yıldır ABD’de ve özellikle de BM’de konuşma yapan ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacak. Attasi, Hafız Esed ve Baasçı askeri cunta tarafından 1966 yılında ‘Şubat Hareketi’ olarak bilinen, selefi Emin el-Hafız'a karşı kanlı bir darbenin ardından iktidara gelmişti.

hyu76ı
Attasi, uzun süre iktidarda kalamadı (Wikipedia)

Attasi, Suriye'de uzun süre iktidarda kalamadı. Baba Esed, konumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz, aynı süreci tekrarladı ve devrimci yoldaşlarının ve siyasi projesinin geri kalan üyelerini, başta Cumhurbaşkanı Attasi ve seçkin komutan General Salah Cedid, Subay İşleri Ofisi Direktörü ve Baas Partisi Bölge Sekreteri olmak üzere herkesi iktidardan indirdi. Onları 16 Kasım 1970'te ‘Düzeltici Hareket’ adı verilen darbe ile Mezze Askeri Hapishanesi’ne gönderdi. Esed daha sonra Ahmed Hasan el-Hatib’i iktidara getirdi ve ne askeri ne siyasi geçmişi olmasına rağmen üç ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevini ona emanet etti. Ardından herhangi rakibinin olmadığı bir referandum düzenledi. Esed, 1971 yılında yapılan referandumda oyların yüzde 99'undan fazlasını alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

ABD’yi hiç ziyaret etmeyen başkan

Baba Esed 2000 yılının haziran ayında öldüğünde, 30 yıl boyunca iktidarda kalmasına rağmen ABD’ye hiç ayak basmadan görevini bırakan devlet başkanı olarak tanımlandı. Çünkü üst düzey başkanlar ve yetkililer, çözülmemiş sorunları çözmek için Şam'a seyahat etmişlerdi. Babasının izinden giden (Suriye’nin devrik Devlet Başkanı) Beşşar Esed de görevde olduğu süre içinde hiçbir zaman ABD topraklarına ayak basmadı.

Suriye’de 1963 yılının Mart ayında gerçekleşen askeri darbenin ve 1970 yılındaki ‘Düzeltme Hareketi’ adlı darbenin babası, Marksizmin meyvelerini toplamak umuduyla, erken dönem siyasi idolü (Sovyetler Birliği’nin ilk devlet başkanı) Vladimir Lenin’den ve onun 1917 yılında gerçekleştirdiği Bolşevik Devrimi'nden sürekli ilham almaya çalıştı. Bazen başarılı olsa da (Arjantinli Marksist devrimci) Ernesto Che Guevara (merhum Küba Devlet Başkanı) Fidel Castro ve (merhum Venezuela Devlet Başkanı) Hugo Chávez ile karşılaştırılabilir bir örnek olmaya ve Araplar için merhum Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın halefi olarak konumlanmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Burada başarısızlığın nedenleri sayısız denecek kadar çok. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerine ve devrimci Napolyon’un düşüncesine dayanan bir sosyal sözleşmeden ilham almaya çalıştığında bile, (Fransız Devrimi sırasında zulmün sembolü haline gelen bir Fransız kalesi) Bastille'ın duvarlarını yıkmak yerine Sednaya Hapishanesi'nin duvarlarını inşa etmeye başladı.

vfd
Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi (Independent Arabia)

Tüm bu sebeplerden dolayı, ABD topraklarına hiç ayak basmadan ölmeyi arzularken, Kasiyun Dağı'nın eteklerindeki sarayından bölgedeki ipleri elinde tutuyordu. Bu durum, oğlu Beşşar’ın politikalarının aksine, açık bir gerçekti. Başlangıçta Beşşar’ın devlet başkanı olması planlanmamıştı. Ağabeyi Basil 1994 yılında Şam Uluslararası Havaalanı yolunda ani bir trafik kazasında ölmeseydi, belki de o koltuğa hiç oturamayacaktı.

Son konuşma

1967 haziranındaki yenilginin ardından Suriye Cumhurbaşkanının BM’de yaptığı son konuşmanın nadir bulunan bir kaydına Independent Arabia ulaştı. Attasi, BM Genel Kurulu’na hitap ettiği kısa konuşmasında şunları söylüyordu:

“İsrail, Arap vatanımızın yeni bölgelerine kolonyal bir işgal gerçekleştiriyor. Bu saldırganlığı kınamak ve etkilerini kısıtlamak ve ön koşul olmaksızın tamamen ortadan kaldırmak için bugün BM Genel Kurul tarafından temsil edilen küresel vicdana olan güvenimizi ifade etmek üzere buradayız. Tüm Arap ve barışsever halklar bu toplantıyı sabırsızlıkla bekliyorlar.”

Daha sonra bazı politikacılar ve büyükelçiler, Attasi’nin konuşmasının, on yıllardır ülkeyi domine eden aynı ‘Baasçıların mürekkebiyle’ yazılmış olduğu değerlendirmesinde bulundular.

Sovyetler Birliği

Leonid Brejnev, 1964 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Ta ki 1984 yılına kadar bu görevde kaldı. Suriye'nin en kötü saha, siyasi ve askeri koşullarını yaşadığı ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile çatıştığı bir dönemde Hafız Esed'in güvenilir bir müttefiki ve ortağı idi. Esed, uluslararası, askeri ve bazen de mali ihtiyaçlarını karşılayan bu güçlü ittifaka bağlı kalmaya devam etti ve Doğu bloğuna açık bir eğilim gösterdi. İki taraf arasındaki ilişkinin gücü, karşılıklı ziyaretlerin sayısından ve Brejnev'in ulusal kurtuluş güçlerine verdiği destekten anlaşılabilir. Buna, ekonomik olarak desteklediği ve bir şekilde altyapısını geliştirdiği Suriye de dahildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, Rus liderin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına uygun olarak Arap-İsrail çatışmasını çözme girişiminin de önünü açtı.

Bu yakın ortaklık, Mikhail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde, iç ve dış reform projeleri gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle Sovyetler Birliği'nin çöküşü yaşandı ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki Suriye ve Hafız Esed rejimi ile iş birliği, glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları altında asgari düzeye indirildi. Bu iki politika Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açarak Suriye'nin Doğu bloğundaki stratejik projesine ciddi zarar verdi.

Karmaşıklık aşaması

Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi. İki ülkenin çıkarları, başta Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, Arap-İsrail çatışması, Lübnan iç savaşı, İran’daki İslam devrimi, birinci ve ikinci Körfez savaşları ve Müslüman Kardeşler meselesi olmak üzere birçok hassas konuda sık sık çatıştı. Diğer konular arasında 11 Eylül olayları, Suriye'nin Lübnan'daki varlığı, Irak'ın işgali ve 2011 Suriye devrimi sayılabilir.

Merhum ABD Başkanı Richard Nixon 1974 yılında, eşi Pat ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan beri devam eden bir anlaşmazlığın ardından Şam'ı ziyaret etti. Ziyaretin amacı, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri canlandırmaktı. ABD, 1979'da Suriye'ye ‘terörü destekleyen ülke’ olarak nitelendirerek yeniden yaptırımlar uygulayana kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD, Şam rejimine silah ve ileri teknoloji ekipman satışını yasakladı, finansal ve ticari kısıtlamalar getirdi.

Suriye, 1980'li yıllarda ABD’nin isteklerinin aksine, Irak'a karşı savaşta İran'ın yanında yer aldı. Ancak, 1990'larda Amerika'nın istekleri doğrultusunda, Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı Kuveyt'in yanında yer alarak konumunu düzeltmeye çalıştı. Suriye 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı uluslararası koalisyona katılsa da bu durum Batı'nın tutumunu değiştirmedi.

Durum 1993 yılında Bill Clinton'ın ABD başkanı olmasına kadar bu şekilde devam etti. Clinton, başkanlık görevini 2001 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Clinton, İsrail ile barış sürecini ilerletmeye çalıştı. Bu çabaları bazen başarılı olsa da o döneme ait kayıtlarda da belgelendiği üzere Hafız Esed'in uzlaşmaz tavrı nedeniyle bazen de başarısızlıkla sonuçlandı.

Beşşar Esed'in ABD ile istihbarat bağlantıları kurma girişimlerine rağmen, 2001 yılında New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların ardından ABD'nin Ortadoğu politikası tamamen değişti. Bu durum, 2000 yılında babasının ölümünün hemen ardından dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından, ABD’nin onun iktidara gelmesini sağlayan rolü de Beşşar Esed’e yardımcı olamadı.

Küresel terör saldırılarının ardından, George W. Bush ABD’de iktidara geldi ve Beşşar Esed'i aşırılıkçı ‘kötülük ekseninin’ bir direği olarak gördü. Bush, sekiz yıllık iktidarı boyunca, Suriye'yi komşularından tamamen izole etmeye çalıştı. Gerginlik, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinin arifesinde, Esed'in teröristlerin Suriye'den Irak'a güvenli geçişini sağlamasıyla zirveye ulaştı. Sonuç olarak Suriye, bazı yeni yaptırımlara maruz kaldı. Bunu, Suriye'nin Lübnan'daki varlığıyla ilgili yaptırımlar ve 2005 yılının şubat ayında Suriye'nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi suikastla öldürmekle suçlanması takip etti.

Barack Obama ABD başkanı olarak seçildiğinde, Suriye ile yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Obama, 2010 yılında, deneyimli diplomat Robert Ford'u Şam Büyükelçisi olarak görevlendirdi. Ancak 2011 yılının mart ayı ortalarında Suriye devrimi patlak verdi ve devrik rejimin güçlerinin barışçıl göstericilere uyguladığı muamele, ABD, Avrupa ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin Suriye’ye yaptırımlar yağdırmasına yol açtı. Bu yaptırımlar Rusya, İran ve o dönemde Esed liderliğindeki Suriye hükümetiyle ilişkisi olan tüm ülke, kurum, kuruluş ve kişileri etkiledi. Suriye’ye 2 bin 500'den fazla uluslararası yaptırım uygulanana kadar durum değişmedi, ta ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, uluslararası ve bölgesel nüfuzunu kullanarak, Başkan Donald Trump Beyaz Saray'a geldikten sonra Şam ile Washington arasındaki ilişkileri düzeltmek için müdahale edene kadar. Suriye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçtiğimiz yılın sonlarında Esed rejimini devirerek Suriye'de iktidara geldi. Şara ve Trump, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan'da doğrudan bir görüşme bile gerçekleştirdi.

Yeni bir çağ

Trump ile Şara arasında Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katıldığı tarihi bir toplantı gerçekleşti. Bir sonraki durak, Şara'nın  Suriye'deki son gelişmeler hakkında konuşma yapacağı BM Genel Kurul görüşmeleri olacak. Bu gelişmeler, Trump'ın yakın dostu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ı Suriye özel temsilcisi olarak atadığı bir dönemde gerçekleşti. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Sözcüsü Michael Mitchell, özellikle Şara ile Barrack’ın Şam'da yaptığı son görüşmeden sonra, Washington'ın Suriye ile ilişkilerde ‘yeni bir dönem başlatmak’ istediğini açıkladı.

Mitchell, düzenlediği basın toplantısında, “Bu olay gerçekten tarihi bir olaydı ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, ABD Başkanı'nın taahhütlerini olağanüstü bir hızla yerine getiriyor. Bu durum, Beyaz Saray'ın, ABD yönetiminin Suriye ile ilişkilerinde ortaklığa ve ikili iş birliğine dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğinin açık bir göstergesi” dedi. ABD Başkanı Trump'ın ‘Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin gereksiz ekonomik yaptırımlardan mustarip olduğunu ve bu yaptırımlar nedeniyle Suriye halkının gerekli yatırımlardan mahrum kaldığını fark ettiğini’ söyleyen Mitchell, “Bu yeni dönem yatırımlara kapı açacak ve ekonomik koşulları iyileştirecek. Bu da Suriye halkına ve bölgeye bir bütün olarak fayda sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack, ABD’nin Suriye'ye yönelik mevcut politikasının ‘son 100 yıldaki politikalara benzemeyeceğini, çünkü bu politikaların işe yaramadığını’ söyledi. Barrack, ülkesinin önceki on yıllarda izlenen politikalardan farklı bir yönde ilerlediğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.