Libya: İkinci Berlin Konferansı’nda, paralı askerlerin geri çekilmesi konusunda uzlaşıldı

BM, Libya’daki seçim sürecini desteklemeye hazır olduğunu açıkladı. BM Genel Sekreteri Guterres, sürece dair ‘tehlikelere’ karşı uyardı

Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
TT

Libya: İkinci Berlin Konferansı’nda, paralı askerlerin geri çekilmesi konusunda uzlaşıldı

Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)
Almanya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Berlin Konferansı’ndan bir kare (AP)

Almanya’nın başkenti Berlin’de uluslararası toplumun büyük seferberliği ve ABD’nin baskısı ile Libya konulu İkinci Berlin Konferansı düzenlendi. Konferansta, Libya’ya götürülen paralı askerlerin önümüzdeki birkaç gün içinde ülkeden çekilmesine başlanması konusunda anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Aynı durum, Türkiye'nin ve Rusya'nın paralı askerleri için de geçerli olacak.
Konferansın ev sahibi Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye ve Rusya ile paralı askerlerin kademeli olarak çekilmeye başlanması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu. Maas, Libyalı mevkidaşı ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Paralı askerlerin geri çekilmesi süreci bir anda tamamlanmayacak. Kademeli olarak gerçekleşecek. Çekilmenin iki taraf arasında paralel ve dengeli bir şekilde gerçekleşmesi önemli” ifadelerini kullandı.
Maas, Türkiye’nin konferansta Libya'da eğitim amaçlı faaliyet gösteren düzenli askeri personeli ile paralı askerler arasında fark olduğunu vurguladığını belirterek, bunun ‘önce paralı askerlerin, ardından diğer güçlerin geri çekilmesinin kararlaştırıldığı anlamına geldiğine’ dikkati çekti.
Libya Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş ise Libya Ulusal Birlik Hükümeti’nin (UBH) Berlin’e gelişinin iki amacı olduğunu söyledi. Menguş, bunlardan birincisinin, Birinci Berlin Konferansı’nda alınan tüm kararların uygulanması, ikincisinin ise Başbakan Abdulhamid ed-Dibeybe’nin konferansın açılışında sunduğu, Libya’da bu yılın sonunda seçimlerin yapılması, ülkedeki güvenlik kurumlarının birleştirilmesi ve paralı askerlerin geri çekilmesi çağrısına yönelik girişiminin uygulanması olduğunu söyledi. Menguş, Libya halkının İkinci Berlin Konferansı’ndan büyük beklentileri olduğunu ve konferansın çıktılarının sahaya yansımasını beklediğini sözlerine ekledi. Öte yandan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres yaklaşan seçimlerinin ‘tehlikede’ olduğu uyarısında bulundu. BM Genel Sekreteri Guterres’i temsilen konferansa katılan BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo da Libya krizinin tüm bölge için tehdit oluşturduğunu söyledi. DiCarlo, BM’nin siyasi süreci ve seçimlerin düzenlenmesini desteklemeye hazır olduğunu ifade ederek, ateşkesin izlenmesi için Libya’ya uluslararası gözlemciler gönderileceğini duyurdu.
Konferansın sonunda 58 maddelik bir bildiri yayınlandı. Birinci Berlin Konferansı kararları bir kez daha teyit edilirken UBH’nin desteklendiği ve tıpkı Türkiye’nin bu noktada bir ayrım yapılmasını istediği gibi paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların ülkeden geri çekilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, tüm taraflar seçimlerin zamanında yapılması için gerekli kararların alınması amacıyla süreci kolaylaştırmaya ve bu doğrultuda çalışmaya çağırıldı.
Başbakan Dibeybe, konferansın açılış oturumunda yaptığı konuşmada, birinci başlığı ‘Libya'nın istikrarı’ olan bir girişimden bahsetti. Girişiminin ilk hedefinin ‘güvenlik kurumlarını birleştirmek’ olduğunu belirten Dibeybe, ayrıca bu yılın sonunda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerin zamanında yapılmasının hedeflendiğini söyledi.
Seçimlerin belirlenen tarihte yapılmasını garantilemek için kapsamlı bir güvenlik planı hazırlıklarını açıklayan Dibeybe, bu planı uygulamak için seçim yasasının çıkmasını beklediğini söyledi. Konferans katılımcılarını paralı askerlerin ve yabancı güçlerin Libya'dan çekilmesine yardım etmeye çağıran Dibeybe, ancak çağrısı sırasında Türkiye'nin ve Türkiye’ye bağlı güçlerin adını anmaktan kaçındı.
Dibeybe’nin girişiminde, ‘seçimlerin üzerine inşa edildiği anayasal temeli’ oluşturan hukuki süreçle ilgili bir başlık da yer aldı. “Ne yazık ki yasama organlarının bu konuda ilerleme kaydetmek için gerekli ciddiyeti gösterdikleri henüz görmedik” diyen Dibeybe, ilgili herkesi ‘seçim yasasının çıkarılması için görevlerini yerine getirmeye’ çağırdı.
Girişimin üçüncü başlığında ise Dibeybe, ulusal uzlaşıdan bahsetti. Yerinden edilenlerin memleketlerine dönüşünün hızlandırılması ve herkesin seçimlere etkin bir şekilde katılmasının sağlanması çağrısında bulunan Dibeybe, ayrıca hizmetlerden ve ekonomik istikrardan, ithalatın adil dağılımından, üretimin artırılmasından ve ülkenin tüm bölgelerine hizmet sunulmasından bahsetti.

Dibeybe ve Çavuşoğlu biraraya geldi
UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe, İkinci Berlin Konferansı’nın oturum aralarında, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldi. Görüşmeye Libya Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş da katıldı. Dibeybe’nin ofisinden yapılan açıklamada, toplantı sırasında iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin ele alındığı ve konferans sırasında sergilenen tutumların koordine edildiği belirtildi.
Dibeybe Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Berlin’e ‘Libyalıların birleşik ve istikrarlı bir devlet için umutları ve özlemleri’ ile gittiğini, çatışmaların yeniden başlamasını ve devletin imkanlarıyla oynanmasını ise reddettiğini söyledi. Ülkeyi istikrara kavuşturmak ve refahı sağlamak için her türlü çabayı göstereceğine söz veren Dibeybe, “Birinci Berlin Konferansı'nda verilen sözleri teyit etmenin yanı sıra Libya’nın istikrarı, toprak bütünlüğü, halkının birliği ve ulusal egemenliğinin korunması için en iyi çözümler konusunda Libya'nın dostlarıyla anlaşmaya varmak için buradayız” dedi.
Dibeybe, birçok zorluğun olduğunu vurgulasa da, bunun ‘demokrasiyi elde etmek ve Libya halkının kendisini temsil edecek kişiyi özgür ve adil seçimler yoluyla seçme konusunda güvenini yeniden tesis etmek için büyük bir fırsat’ olduğunun altını çizdi.
Dibeybe, Berlin'de düzenlenen ‘Libyalı-Alman İşadamları Forumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, hükümetinin Libya ve Almanya arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerinin gidişatını daha da iyi hale getirme konusunda çabaladığını belirterek, Almanya'nın Libya'da istikrarın sağlanması için verdiği desteğe övgüde bulundu. Dibeybe, Libya’nın istikrarının, bir bütün olarak bölgenin istikrarı üzerinde siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından önemli bir etkisi olacağını vurguladı.
Öte yandan resmi ziyaret için İtalya’da bulunan Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio ile yaptığı görüşmede, bu konferansta yol haritasının uygulanması ve siyasi sürecin devam etmesini sağlamanın yanı sıra seçimlerin zamanında yapılması ve Libya'nın vizyonunu desteklemek için bölgesel koordinasyonun ve çabaları birleştirmenin önemli olduğunun altını çizdi.
Buna karşın Libya Ulusal Ordusu (LUO) komutanı Halife Hafter, ‘Seçimler çözümdür’ diyerek İkinci Berlin Konferansı'na yakın bir tutum sergilemeye çalıştı.
Hafter, Salı akşamı yaptığı resmi sözcüsü Tümgeneral Ahmed el-Mismari tarafından okunan açıklamasında, Libya'da barışı tesis etmek ve istikrarı sağlamak için gösterilen tüm çabaların, özellikle seçimlerin yaklaştığı bir dönemde desteklediğini belirtti. “Libya halkı, hiçbir tarafın seçimleri ertelenmesini veya seçim tarihini değiştirmesini kabul etmez” diyen Hafter, ayrıca BM Libya Destek Misyonu’nu (UNSMIL) tüm önlemleri almaya ve seçimleri kararlaştırılan tarihte düzenleme sorumluluğunu üstlenmeye çağırdı. Hafter, UNSMIL tarafından başlatılan Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun (LSDF) kaydettiği başarıyla Libya'da istikrarı yeniden sağlama ve seçimlere herkesin ön koşulsuz olarak girmesine izin veren rızaya dayalı bir anayasal temelin oluşturulması çabalarını desteklediğini bir kez daha yineledi.
Mevcut siyasi diyalogun herkes için tarihi bir fırsat olduğunu söyleyen Hafter, “Bu fırsat, ülkemizi içinde bulunduğu karmaşık ve iç içe geçmiş iç ve dış krizlerden çıkarmak ve bir anayasa taslağı şekillendirmek için kullanılmalı. Libyalıların hak ettiği istikrarlı ve güven içinde bir hayatı güvence altına almak için bir ışık olarak görülmeli” ifadelerini kullandı. 5+5 Ortak Askeri Komite'nin, Birinci Berlin Konferansı’nın sonuçlarını uygulamak için büyük çaba sarf ettiğine dikkati çeken Hafter, bu çabaların, güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasını ve yasadışı grupların silahsızlandırılmasını sağlayacak şekilde desteklenmesi ve Ortak Askeri Komite’nin görevleri yerine getirmelerinin kolaylaştırılması gerektiğini vurguladı.
Diğer yandan konferansa katılanlardan biri olan Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, uluslararası toplumun, seçimlere giden yolda Libya’ya yardımcı olmasını umduğunu ifade etti.
Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Şukri, konferansta yaptığı konuşmada, “Uluslararası toplumun, Libya geçici yönetiminin çalışma programının birinci önceliği olan ve uzun zamandır beklenen seçimlerin düzenlenmesi için Başkanlık Konseyi ve UBH ile birlikte çalışmasını umuyoruz. Seçimlerin zamanında yapılması için tüm çabalar koordine edilmeli. Seçimlerin ertelenmesinin, Libya'da geçtiğimiz aylarda kaydedilen ilerleme üzerinde olumsuz yansımaları olacağından, seçimlerin gerçekleşmesi önündeki her türlü engel aşılmalı. Aksi takdirde ülkede gerginlik ve çatışma hali yeniden canlandırabilir” dedi.



İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
TT

İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025

Sobhi Frangieh

Dürzileri korumak, Suriye'yi bölmek, Türkiye'nin nüfuzunu engellemek, radikallerle mücadele etmek… Tüm bu başlıklar İsrail tarafından yetkilileri ve medyası aracılığıyla Suriye’deki Beşşar Esed rejiminin düşmesinden bu yana sona ermeyen, askeri saldırılarla başlayan ve Suriye'nin askeri alt yapısını hedef alan müdahalelerini meşrulaştırmak için kullanılırken Suriye devleti ile Ceramana, Eşrefiye Sahnaya ve Suveyda'daki Suveydalı gruplar arasındaki gerilimin perde arkasında İsrail, 2 Mayıs Cuma sabahı Şam'daki Başkanlık Sarayı yakınlarını ‘uyarı’ amaçlı bombaladı.

İsrail'in bu saldırısından birkaç saat sonra İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail'in Suriye'de yeni hedefler vurmaya hazırladığını bildirdi. İsrail ordusundan yapılan açıklamaya göre saldırılarda Suriye'de bir askeri alan, uçaksavar silahları ve karadan havaya füze altyapısı hedef alındı. Açıklamada ayrıca ‘ordunun ihtiyaç duyulduğunda harekete geçmeye devam edeceği’ belirtildi.

İsrail, Şam kırsalındaki Harasta Askeri Hastanesi ve Tel Menin bölgesi yakınlarındaki 41. Alay Kışlası, Dera kırsalındaki İzraa beldesi yakınlarında bulunan 175. Alay Kışlası ve Dera'da Sanameyn bölgesi yakınlarındaki Musbeyn köyü çevresindeki füze taburunu hedef aldı.

Suriye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkiliye göre İsrail’in hedef aldığı bu mevkiler ‘neredeyse silahsız’ olmasına rağmen, İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak için bahane olarak kullandığı bu gerilim, Suriye'deki iç barış, birçok ülkenin çatışan çıkarları ve Suriye'nin taşıması gereken geleceğe ilişkin algıları nedeniyle bölgesel ve uluslararası siyasi iklim üzerinde önemli sonuçlar doğuruyor.

İç barış tehlikede

Geçtiğimiz aylarda İsrail, Dürzileri koruma söylemini olası bir müdahale için bahane olarak kullandı. ‘İsrail’in Suriye’deki Dürzileri korumaya kararlı olduğunu’ söyleyen Başbakan Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yetkililer birçok kez uyarı mesajı gönderirken İsrail, bu söylemi desteklemek için hava saldırıları düzenledi. İsrail'deki Dürzilerin ruhani lideri Muvaffak Tarif de Suriyeli Dürzilerin çoğunun, İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için ‘dayanaksız bir bahane’ olarak gördüğü bu söylemi destekledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre konuşan Suriye Savunma Bakanlığından yetkili, “Dürzi kardeşlerimiz İsrail'in onları korumak istemediğini, aksine kendi çıkarlarını korumak istediğini biliyor. Bunu Suveydalı grupların liderleriyle yaptığımız birçok görüşmede gördük. Suveyda'daki cemaatin dini aktörleri ve şeyhleri, Dürzileri koruma bahanesiyle İsrail'in müdahalesini reddettiklerini defalarca kez açıkladılar.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile. İsrail'in söylemini gerçek dışı ve Suriye Dürzileri tarafından talep edilen bir gereklilik olmaktan çıkarıyor.

Bu yasadışı ve haksız müdahale bir yandan Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin birliğini zora sokarken, diğer yandan Suriye’de Dürziler ile ülkenin diğer kesimleri arasında daha büyük bir gerilim yaratıyor. Bu da Dürzi toplumunun kendi içinde ve Suriye'nin dini dokusunda çatışmanın fitilini ateşleyebilecek bir tehdit oluşturuyor.

Gelen bilgilere göre Suriye hükümeti ve Dürziler, İsrail’in bu söylemine karşı koymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Suriye hükümeti ile Dürzi aktivistler arasında yapılan Suveyda Anlaşması, İsrail'in saldırıları ve söylemleriyle körüklediği Suriye-Suriye gerginliğini azaltmaya yönelik bir girişimdi. Suriye hükümeti, Suveyda'da bizzat Suveydalılar tarafından yönetilen yerel bir yönetim gibi görünen bir yapıyı kabul etti. Ancak bu gelişme, Suriye hükümetinin, Suriye'nin birliğine ve merkezileşmesine tehdit olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile benzer bir anlaşmayı reddetmesi, silahların kendi bölgelerini yönetmek üzere belirli bir kesimin elinde olmasına izin vermeme yaklaşımına aykırıydı.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile.

Suriye’de silahların devletle sınırlandırılması çabası

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre Suriye ordusu ve Suriye'nin güneyinde Savunma Bakanlığı'na bağlı olmayan yerel gruplar arasında İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarına karşı büyük bir öfke hakim. Bu öfke sadece İsrail’in düzenlediği hava saldırılarından değil, aynı zamanda Suriye hükümetinin karşılık vermeme yaklaşımından da kaynaklanıyor.

Suriye Genel Güvenlik İdaresi’nden bir yetkili Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “İsrail’in hava saldırılarının ve karadan müdahalesinin devam etmesi, Suriye hükümetinin askeri güçlerini birleştirmesine ve özellikle güneydeki yerel gruplardan silahlarını çekmesine engel oluyor. Bu grupların pek çok üyesi devletle müzakere sürecinde ellerindeki silahların kendilerini herhangi bir İsrail kara müdahalesinden korumak için olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Al Majalla’ya konuşan Dera'daki yerel bir grubun lideri, bu durumu doğrulayarak “İsrail'in düşman hatlarına yakınız ve bize ne zaman geleceklerini bilmiyoruz, onları beklemeli ve köylerimizde onları izlemeli miyiz? Suriye ordusu hala oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Savunma Bakanlığı'na bağlı Dera'daki bir askeri yetkiliye göre bazı yerel grupların İsrail'in Dürzileri desteklediği iddiasına öfkelenmesi, onları toplanmaya ve İsrail'in kendilerini korumak için müdahale ettiğini söyleyenlerle çarpışmak için Suveyda'ya doğru hareket etmeye itti. Bu yüzden ordu ve Genel Güvenlik İdaresi derhal müdahale ederek söz konusu grupların Suveyda’ya ulaşmalarını engelledi ve silahlarını ellerinden aldı. Askeri yetkili, “Ceramana’ya gitmek üzere Suveyda'dan ayrılan silahlı grupları hedef alan Bedeviler koordinasyonsuz bir şekilde hareket ettiler. Bir kez daha aynı şeylerin yaşanmasını önlemek için onlarla çatışmaya girmek zorunda kaldık” dedi.

Suriye ordusu halen oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız, ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz.

Öte yandan İran'ın İsrail'in müdahalesinin yarattığı kaostan faydalanmaya çalışacağına ve bunu da birkaç adımda gerçekleştireceğine şüphe yok.

Bu adımların başında medyada Suriye hükümetini şeytanlaştırmak ve Suriye hükümetinin İsrail bombardımanını kabul ettiği ve iktidarda kalmak karşılığında bu konuda sessiz kaldığı fikrini yaymak geliyor. İkinci adım ise bombardıman sırasında ortaya çıkan güvenlik dengesizliğini istismar etmek ya da İsrail tarafından körüklenen gerilimi kontrol altına almaya çalışmak olacak. Suriye hükümeti Suveyda ve Dera'nın güvenliğini sağlamak ve buralardaki mezhepsel ve sivil halk arasında çatışmaların patlak vermesini önlemek için Genel Güvenlik İdaresi’nden binlerce personeli bölgeye gönderdi. Bu durum, Suriye ordusu ve kamu güvenliği personelinin yetersizliğini de hesaba katarsak, coğrafi boşluklar olduğu anlamına geliyor. Bu boşluklar, İran'ın kendi çıkarlarına hizmet edecek yerel hücrelerin oluşumunu desteklemek ya da silah transfer etmek için kaçırmayacağı bir fırsat. Bazılarına göre İsrail’in hava saldırıları rejimin kalıntıları ve İranlı milislerin Suriye devletine karşı saldırılar düzenlemesine fırsat verebilir. Zira son iki günde Deyrizor’da bazı Genel Güvenlik İdaresi üyelerine yönelik çok sayıda saldırı düzenlendi.

İran'ın İsrail'in Suriye’ye müdahalesinin yarattığı kaostan, başta Şam hükümetini medyada şeytanlaştırmak olmak üzere çeşitli adımlarla faydalanmaya çalışacağına şüphe yok.

İsrail’in saldırıları, özellikle Şam yönetiminin İsrail’in bombardımanlarından korumak amacıyla personelini askeri alanlardan uzaklaştırması durumunda Suriye’nin askeri gücünün ve Genel Güvenlik İdaresi’nin kırılganlığını da artıracak. Bu da ülkeyi eski rejimin kalıntıları, nüfuzunu ve silahlarını güçlendirmeye çalışan DEAŞ ve İran destekli milislerin kalıntılarının Suriye’deki olası eylemlerine karşı daha savunmasız hale getirecek. Bu durum ise Suriye'de istikrarı desteklemeye yönelik herhangi bir hükümet ya da uluslararası çabayı kaçınılmaz olarak geciktirecek.

İsrail, Suriye'deki rejimin düşmesinden sonra Türkiye'nin Suriye'de artan nüfuzuna, Suriye'ye askeri müdahalede bulunarak karşı koymaya çalışıyor. Bu amaçla İsrail geçtiğimiz ayın başlarında, Türkiye'nin askeri üsse dönüştürmeye çalıştığı söylenen (bu doğrulanmış bir bilgi değil) T4 Hava Üssü de dahil olmak üzere askeri bölgeleri bombaladı ve Washington'ı Türkiye'nin Suriye’de artan nüfuzunun kendi güvenliği için bir tehdit olduğuna ikna etmeye çalıştı. Edinilen bilgilere göre İsrail ayrıca Washington'ı, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu Türkiye'nin nüfuzuna karşı arttırmasına izin vermeye de ikna etmeye çalışıyor. Ancak Washington, bunu kabul etmiş görünmüyor.

sdfrgty
Dürzi köyü es-Savra el-Kubra sakini Selman Aleyvi, Suveyda’daki çatışmaların ardından hasar gören evini incelerken, 2 Mayıs 2025 (Reuters)

İsrail'in Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu güçlendirme girişimi, Avrupa ve İngiltere'nin engelleriyle karşılaşacak. Çünkü Avrupa’nın önde gelen bazı ülkeleri, Beşşar Esed rejiminin düşmesini Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sona erdirmek için bir daha yakalanamayacak bir fırsat olarak gördüklerinden Suriye coğrafyasını Moskova'nın hesaplarından çıkarmak amacıyla Suriye hükümetini destekleme yönünde hareket etti. Al Majalla’ya konuşan Avrupalı bir yetkili, AB ve İngiltere'nin Suriye'nin istikrara kavuşmasını ve başta Rusya ve İran olmak üzere dış müdahalelerden korunmasını desteklemeye çalıştığını söyledi. Öte yandan İsrail’in, Suriye devletinin zayıflığını derinleştiren ve iç anlaşmazlıkları çözme adımlarını zorlaştıran müdahalesi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri başta olmak üzere birçok Arap ülkesi tarafından da hoş karşılanmayacağı gibi, İran'ın İsrail’e karşı direniş bahanesiyle Suriye ve Lübnan'da yeniden nüfuz kazanması için bir fırsat yaratması nedeniyle ABD tarafından da hoş karşılanmayacaktır. Suriye'nin istikrarını desteklemeye çalışan bu ülkelerin hiçbiri böyle bir durumun olmasını istemiyor. Bu da bölgesel ve uluslararası istikrara mutlaka yansıyacaktır.

Kısa ya da muhtemelen uzun vadede İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için Dürzileri koruma ve Türkiye'nin nüfuzuna karşı koyma kartını kullanmaya devam etmesi bekleniyor. Sonuç olarak İsrail Suriye'nin zayıf, askeri açıdan kırılgan ve istikrarsız kalmasını istiyor gibi görünüyor. Çünkü bu durum, birçok İsrailli liderin de söylediği gibi ‘İsrail’in ulusal güvenliğini’ koruyor. Ancak bu politika aynı zamanda Ortadoğu'da bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit eden bir infiale sebep olabilir. İsrail'in de bu infialin, korumaya çalıştığı ‘ulusal güvenliği’ üzerindeki yıkıcı yansımalarından kurtulması pek olası görünmüyor.