Hamdan Daklu-Mossad görüşmesi Hartum’da 'sessiz' bir öfkeye yol açtı

Sudan Savunma Bakanı Yasin İbrahim, 26 Ocak’ta Hartum’da Ellie Cohen ile yaptığı görüşme esnasında (AFP)
Sudan Savunma Bakanı Yasin İbrahim, 26 Ocak’ta Hartum’da Ellie Cohen ile yaptığı görüşme esnasında (AFP)
TT

Hamdan Daklu-Mossad görüşmesi Hartum’da 'sessiz' bir öfkeye yol açtı

Sudan Savunma Bakanı Yasin İbrahim, 26 Ocak’ta Hartum’da Ellie Cohen ile yaptığı görüşme esnasında (AFP)
Sudan Savunma Bakanı Yasin İbrahim, 26 Ocak’ta Hartum’da Ellie Cohen ile yaptığı görüşme esnasında (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Mossad’ın (İsrail dış istihbarat servisi) “Hızlı Destek Güçleri” komutanı ‘Hamideti’ lakaplı Muhammed Hamdan Daklu ile gizlice görüşmesinden dolayı İsrail hükümetinin, Sudan’daki Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve Sudan geçiş hükümeti başkanı Abdullah Hamduk’tan öfkeli mesajlar aldığını açıkladı.
Kaynaklar, el-Burhan ve Hamduk’un, Mossad’ın gerçekleştirdiği bu temasları geçen yıl İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için anlaşma imzalayan Sudan yönetimine karşı bir komplo olarak gördüklerini aktardı. Hartum, dün akşama kadar Tel Aviv’deki Walla haber sitesi tarafından yayınlanan bu haber hakkında bir yorum yapmamış, Şarku’l Avsat da bu konuda Egemenlik Konseyi veya hükümetten bir açıklama alamadı.
Walla internet sitesi, İsrail diplomatik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, geçen hafta Tel Aviv’den aktarmasız gelen özel bir uçağın Hartum’a indiğini belirtti. Hava trafiğini takip eden siteler, bu uçağın eski Mossad şefi Yossi Cohen’in Sudan ve diğer ülkelere yaptığı gizli ziyaretlerde defalarca kullandığı uçakla aynı uçak olduğunu belirtiyor. Habere göre uçak bu uçuşta, Hamideti’ye bağlı generallerle ve belki bizzat Hamideti ile görüşmeler yapmak için gelen birkaç Mossad yetkilisini taşıyordu.
Walla internet sitesi, İsrail ile Sudan arasında ilişkileri normalleştirme sürecinin başından bu yana Hamideti’nin, Sudan’daki özgün programını yürütmek için el-Burhan ve Hamduk’u atlatarak İsrail ile bağımsız iletişim kanalları kurmaya çalıştığını belirtti.
Site ayrıca Hamideti’nin, eski Mossad şefi Yossi Cohen ile Abu Dabi’de yaptığı görüşme hakkında geçen Ağustos ayında yayılan bilgilere tekrar dikkat çekti. İsrailli kaynağa göre, el-Burhan’ın, İsrail Eski Başbakanı Binyamin Netanyahu ve elçilerinin önünde bu temaslardan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmesine rağmen, bu ilişkiler o zamandan beri güçlenerek devam etti.  
Walla’ya göre konuya vakıf kaynaklar, Sudan hükümetinin siyasi ve askeri kanatlarının Mossad liderlerinin geçen hafta Sudan’a yaptıkları ziyaretten ve Hamideti ve ekibi ile görüşmelerinden haberdar olmadıklarını, bu durumu sonradan öğrendiklerini belirttiler. Kaynaklar ayrıca, Sudan hükümet yetkililerinin birkaç hafta önce ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı’na, Hamideti ile temaslarından duydukları memnuniyetsizliği dile getirerek şikâyette bulunduklarını ve ABD Başkanı Joe Biden’dan İsrail’e konuyla ilgili bir mesaj iletmesini talep ettiklerini aktardı.
Walla’nın İsrailli yetkililerden aktardığına göre Sudan’ın şikayetinin ardından Biden yönetimi İsrail’den, iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin bir parçası olarak Sudan hükümetinin sivil kanadıyla temasa geçmesini istedi. İsrailli bir siyasi yetkili, “Amerika bizden Sudan hükümetinin askeri kanadıyla çalışmayı bırakmamızı istemedi. Ancak siyasi kanatla da çalışmaya başlamamızı istediler” dedi.
Sudan Askeri Konseyi başkanı el-Burhan, Şubat 2020’de Uganda’da Netanyahu ile görüşmüş, aynı yılın Ekim ayında ABD eski başkanı Donald Trump, İsrail-Sudan resmi ilişkilerinin başladığını ve Sudan’ın da İsrail ile BAE arasında barışçıl ilişkilere yol açan İbrahim Barış Antlaşması’na katıldığını açıklamıştı. Ancak bu ilişkiler Sudan’da halk düzeyinde ve hatta Sudan hükümeti içinde muhalefetle karşılaştı. İsrail kaynaklarına göre bu muhalefet, el-Burhan ve hükümetinin elini kolunu bağlayarak ilişkilerin normalleşme sürecini yavaşlattı. Bugüne kadar iki ülkenin liderleri diplomatik ilişkiler kurmak ve büyükelçilikler açmak için resmi bir anlaşma imzalamadı. Sudan, İsrail’in bu konuda hazırladığı bir anlaşma taslağına yanıt vermedi. Sudan, ABD’nin böyle bir anlaşmaya düşük bir oranda ve kademeli olarak gözlemci olmasını istiyor ancak bu istek İsraillileri rahatsız ediyor. Bu sebeple başka iletişim kanalları açtılar.
Walla’nın haberi, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusuna ilişkin Hartum’da iktidar içindeki “gizli” anlaşmazlıkları gün yüzüne çıkardı.
Başbakan Abdullah Hamduk geçen hafta, dış ilişkiler dosyasındaki ihlallere işaret ederek, yaşananların dış politika dosyalarında çalışanların vizyon birliği olmadığını doğruladığını ve bunu, ulusal egemenliğe ve ülkenin geleceğine yönelik bir tehdit olarak gördüğünü belirtti.
Hamduk, “Konu, geçiş döneminin kurucu partileri arasında dış ilişkiler dosyasını denetleyecek, bakış açılarını birleştirecek, bölgesel ve uluslararası ilişkilerimizi güçlendirecek tek bir mekanizmanın oluşturulmasını gerektiriyor” dedi.
Sudanlı yetkililer, başta Sudan-İsrail ilişkileri dosyası olmak üzere birçok konuda sessiz kaldı. El-Burhan, Netanyahu ile Uganda’nın Entebbe kentinde yaptığı görüşmeyi, İsrail medyası bu önemli toplantının ayrıntılarını açıklayana kadar açıklamadı.
Siyasi ve toplumsal güçler, Netanyahu ile görüşmesinin ertesi günü el-Burhan’a şiddetli bir baskı uygulayarak toplantının gerçekleştiğini itiraf etmeye ve Sudan’ın çıkarlarını gözettiği için görüştüğünü söylemeye zorladılar. Yürütme organının ve başbakanın tepkisi, ziyaretin detaylarından haberdar olmadıklarını gösterdi.
Dönemin Hükümet Sözcüsü ve Enformasyon Bakanı Faysal Muhammed Salih, hükümetin bu toplantıyı medyadan öğrendiğini, el-Burhan’ın görüşme hakkında Bakanlar Kurulu’na danışmadığını ve bilgi vermediğini söyledi.
Bundan sonra Başbakan Abdullah Hamduk, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunun karara bağlanması için Yasama Konseyi’nin oluşmasını bekleyeceğini, ancak bu konseyin henüz oluşturulmadığı söyledi. Ancak Hamduk, ABD Eski Başkanı Donald Trump’ın baskısı sebebiyle, Sudan’ın teröre sponsor olan devletler listesinden çıkarılması şartı ile el-Burhan, Netanyahu ve Trump ile iş birliği anlaşmalarını içeren ortak bir bildiri imzalamaya mecbur kaldı.
Geçen yıl Nisan ayında, Egemenlik Konseyi ve Bakanlar, İsrail devleti ile herhangi bir bireysel veya kurumsal ilişki kurulmasını suç sayan 1958 İsrail Boykot Yasası’nı yürürlükten kaldıran bir yasa tasarısını oybirliği ile kabul ettiler.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.