Hollandalı TV kanalı Almanya milli marşına Nazi marşının sözlerini yazdı

İngiltere'ye kaybettikleri maçın ardından Thomas Müller, takım arkadaşı Joshua Kimmich'i teselli ediyor. (AFP)
İngiltere'ye kaybettikleri maçın ardından Thomas Müller, takım arkadaşı Joshua Kimmich'i teselli ediyor. (AFP)
TT

Hollandalı TV kanalı Almanya milli marşına Nazi marşının sözlerini yazdı

İngiltere'ye kaybettikleri maçın ardından Thomas Müller, takım arkadaşı Joshua Kimmich'i teselli ediyor. (AFP)
İngiltere'ye kaybettikleri maçın ardından Thomas Müller, takım arkadaşı Joshua Kimmich'i teselli ediyor. (AFP)

Hollandalı bir televizyon kanalı, salı günü Avrupa Şampiyonası'nda Londra'da İngiltere'yle Almanya arasındaki futbol maçının başlangıcında, Alman milli marşına altyazı olarak yanlışlıkla Nazi Almanyası'nın marşının sözlerini kullanınca özür diledi.
Hollanda'nın ana kanalı NPO, Adolf Hitler rejimiyle olan bağı nedeniyle 1952'den beri kullanılmayan Lied der Deutschen, yani "Almanların Şarkısı'nın" ilk mısrasına ait metni altyazı olarak gösterdi.
Bu marş, bir zamanlar Hitler ve takipçilerinin gururla söylediği kötü şöhretli "Deutschland über alles / Über alles in der Welt", yani "Almanya her şeyin üstünde / dünyadaki her şeyin üstünde" anlamına gelen sözleri içeriyordu.
Alman kadınları ve şarabıyla ilgili ikinci bir mısra da cinsiyetçi ve tatsız çağrışımlarına dikkat çeken eleştiriler sonucu II. Dünya Savaşı'ndan sonra marştan çıkarılmıştı.
Almanya'nın resmi milli marşı, ilk dizesinde "birlik, özgürlük ve adalet"in övüldüğü üçüncü kıtadan ibaret.
NPO, "Yanlış mısra kazara gösterildi. Bu, altyazıyı çalışanlarımızdan birinin hatası" tweetini paylaştı.
"Rahatsızlık verdiğimiz izleyicilerden özür dileriz."
İngiltere, Wembley stadyumunda Almanya'yı 2-0 yenerek turnuvada Ukrayna'yla oynayacağı çeyrek finale yükseldi.
Maç, büyük ölçüde İngiltere 1966 Dünya Kupası finalinden bu yana Avrupa ülkesini yenemediği için epey heyecanlı geçti.
Fakat İngiltere taraftarlarının, kendi milli marşları "God Save the Queen"den önce çalınan Alman milli marşını yuhalaması geceyi daha kötü bir hale getirdi. Bu davranış, çok sayıda sosyal medya kullanıcısının ve medyanın da eleştiriyle karşılaştı.
Twitter, aşırı heyecanlı İngiltere taraftarlarının davranışlarını eleştirirken, yazar Tim Walker şunları yazdı:
"Bu Britanyalı bir hareket değil. Bu sportmence değil. Karşı takımın milli marşını yuhalamazsınız."

Bir İskoç, Walker'ın gönderisine "Britanyalı taraftarlar değil, İngiliz taraftarlar" diye yanıt vererek hatırlatmada bulundu.
"Bunlar İngiliz taraftarlardı Tim. Bu tipik bir Britanyalı, İrlandalı, Galli veya İskoç hareketi değil. Hatta bu sportmenlik bile değil ve İngiliz taraftarlar bundan utanmalı."
Bu arada hafifletici bakım doktoru Rachel Clarke da şöyle yazdı:
"Rakip takımın milli marşını kim yuhalar? Sportmenlik dışı. Nezaketsiz. İnanılır gibi değil. #ENGGER."
Olay, Birleşik Krallık Futbol Federasyonu'nun İngiltere Taraftar Gezi Kulübü üyesi 21 bin kişiye gönderdiği e-postada Almanya takımına saygılı olmalarını istediğine dair maç öncesi haberlerinden sonra geldi. Bu mesaj halka açık sosyal medya kanallarında da yinelenmişti.
Yönetim kurulu e-postada, "İster Wembley Stadyumu'ndan, ister başka bir yerden seyrediyorken lütfen İngiltere'yi maç öncesinde, maç esnasında ve maçtan sonra doğru şekilde destekleyin" dedi.
"Bu, her milli marşa saygı göstermeyi ve oyuncuların başlama vuruşundan önce diz çöküp çökmeme kararını da içeriyor."
"Maçı herhangi bir ayrımcı ya da saygısız davranıştan uzak, güvenli ve keyifli bir ortamda izleyebilmenizi istiyoruz."
Independent Türkçe



İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
TT

İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)

Yusuf Azizi

İsrail Hava Kuvvetleri, 13 Haziran'da İran’a geniş çaplı bir saldırı düzenledi ve Tahran buna füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) karşılık verdi. Çatışmalar, 23 Haziran'a kadar devam etti ve ABD, 21 Haziran cumartesi günü B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerini bombaladıktan sonra arabuluculuk yapmaya başladı.

Bu makalede İran ve İsrail'deki başlıca aktörlere odaklanarak bölgeyi sarsan bu savaşta şimdiye kadar kaybedenleri ve kazananları tespit etmeye çalıştım. Bu aktörlere, savaşın sonucunda ya da daha sonraki bir aşamada İsrail'in desteğiyle mevcut rejimin devrilmesi durumunda onun yerine geçebilecek İranlı muhalefet güçleri de dahil.

Zafer mi, yenilgi mi?

Tahran'dan başlayalım. İran rejimi özellikle 7 Ekim 2023'te Hamas ve müttefiklerinin İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Lübnan, Suriye ve Irak'taki müttefiklerinin aldığı darbelerden sonra böyle bir çatışmaya hazırdı. İran ve İsrail, her biri kendi perspektifinden zaferin onda olduğunu iddia etti. İsrail, 1948'deki kuruluşundan bu yana eşi ve benzeri görülmemiş füzeli saldırılara uğrarken söz konusu saldırılarda, konutlar, hükümet binaları ve hassas araştırma ve güvenlik merkezleri vuruldu. Saldırının yol açtığı hasarın ayrıntıları halen gizli tutuluyor. Ayrıca Ben Gurion Havaalanı tamamen felç oldu. İsrail ağır ekonomik kayıplar yaşadı. Onlarca asker ve sivil öldürüldü.

Ancak İsrail’in ağır yaptırımların uygulandığı İran'ın aksine, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden doğrudan destek görecek ve bu da hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayacağına şüphe yok. İran ise çok ağır darbeler aldı. İran çok sayıda askeri komutanının ve güvenlik yetkilisini kaybetti, önde gelen nükleer bilim adamları suikasta kurban gitti, askeri üsler, nükleer tesisler ve ekonomik merkezler yakın vadede telafi edilemeyecek şekilde zarar gördü. Bu durum, İsrail istihbaratının İran’daki kurumlara derinlemesine sızması ve ülkenin hava sahasına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde girmesinin bir sonucuydu.

Buna rağmen İsrail, İran rejimini devirmeyi veya liderlerini tamamen ortadan kaldırmayı başaramadı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney saldırının ilk günlerinde ortadan kayboldu. Bu yüzden İran'ın zafer iddiası sadece propagandadan ibaret gibi görünüyor. Çünkü durum, İsrail'in saldırıları sonrasında Lübnan'daki Hizbullah'ın başına gelenlere benziyor. Bu saldırılar, İsrail'in istediği zaman bombardıman yapabildiğini, İran'ın da füze saldırılarıyla karşılık vereceğini hesaba kattığını gösterdi. Bu yüzden orta ve uzun vadede İran rejimi bu savaşın başlıca kaybedeni olarak nitelendirilebilir.

Kaçırılan fırsatlar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’a karşı başlayan saldırının ilk saatlerinde İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırdı. Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi de bu çağrıları tekrarladı. Ancak bu çağrılar ne başkent Tahran'da ne de diğer şehirlerde kayda değer bir yanıt buldu, aksine başkentin nüfusunun yaklaşık yarısı hava saldırılarından kaçmak için ülkenin kuzeyine kaçtı. Analistlere göre İran halkı gösterilere katılmaktan, saldırgan bir yabancı güçle iş birliği yapmayı reddetmeleri ve Afganistan, Irak ve Libya'daki trajik senaryoların tekrarlanmasından korkmaları nedeniyle kaçındı.

Entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar bu reddi dile getirdiler. İran'da, özellikle Tahran ve Fars bölgelerinde rejimin popülaritesinin keskin bir şekilde düşmesine rağmen, milliyetçi, ulusalcı ve mezhepçi duygular, 2022 yılında Mehsa Amini’nin kıyafet uygulamasına riayet etmediği için polis tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterilerinde olduğu gibi ayaklanmaların çıkmasını engelledi. Azerbaycan ve Ahvaz (Huzistan) eyaletlerinde de Rıza Pehlevi'nin iktidara geri dönme endişelerinin arttığı bir ortamda, İsrail saldırısını desteklemek kabul edilebilir bir seçenek değildi.

Sınırlı bir kazanım ve beklenen bir yenilgi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve İsrail rejimlerinin açıkça ifade ettikleri coşkuya rağmen, Tahran için durum geçici bir zaferden öteye geçmiyor. Vatandaşların evlerine dönmeleri, otoritenin zayıflığı, yaşam krizinin derinleşmesi ve enflasyonun yükselmesi nedeniyle hissettikleri güvensizliği ortadan kaldırmadı. Bu durum, özellikle Fars olmayan etnik grupların yaşadığı bölgelerde yeni ayaklanmaların patlak vermesine ve hatta Devrim Muhafızları tarafından bir iç darbeye yol açma tehlikesi yaratıyor.

Bir uydu kanalı, Netanyahu’nun saldırıdan üç gün önce Rıza Pehlevi ile görüştüğünü ve İran halkını harekete geçirme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Ancak halkı harekete geçiremediler. Çünkü iki tarafın ilişkileri, merhum İran Şahı ve Tel Aviv arasında tarihi bir yakınlığa dayanıyor. Pehlevi, 2023 nisanında İsrail'i ziyaret etmiş ve bu ziyaret İran’da yaygın tartışmalara yol açmıştı.

Gerçek kaybedenler ve kazananlar

İlk kaybedenler, açıkça İsrail'in tarafını tutarak İran halkının güvenini kaybeden Rıza Pehlevi'dir. Pehlevi, daha önceki tutumlarıyla diğer milletlerin haklarını inkar ettiği için onların desteğini de kazanamamıştı. İkinci kaybedenler ise İran'daki, özellikle de Ahvaz’daki ekonomik merkezlerin bombalanmasından memnun olanlar oldu. Bu tesisler Ahvazlılara aittir. Bu kişiler, saldırının rejimi yıkacağını sansalar da halk bu çağrılara yanıt vermedi.

Ayrıca, İran rejiminin ve monarşi akımının ezeli düşmanı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) tutumu da dikkat çekiciydi. Örgüt, daha önce Amerikan sağıyla ilişkileri olmasına rağmen İsrail saldırısını desteklemekten kaçınıp‘ne uzlaşı ne savaş’ sloganını benimsedi. Üçüncü çözümün halkın elinde demokratik değişim ve organize direniş olduğunu söyledi. Böylece, Irak-İran Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurarak güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği tarihi hatasını tekrarlamaktan kaçınmaya çalıştı.

Görünüşe göre İran rejimi, güvenlik durumunu yeni bir baskı kampanyası başlatmak için kullanacak ve bu kampanya, Mossad ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle idamların uygulanmasını da içerebilir. Ancak gerçek casusluk ağları, derin bir yolsuzluk sistemiyle yönetilen devletin iç yapısında halen korunaklı halde olabilir. Öte yandan bu çatışmanın en büyük kazananı ABD Başkanı Donald Trump olabilir. Washington, askeri operasyona katıldı ve savaşı sona erdiren arabuluculuk sürecini yönetti, bu da onu en etkili aktör ve siyasi açıdan en büyük kazanan yaptı.