Rus güvenlik birimleri DEAŞ tarafından planlanan bombalı saldırıyı önledi

Reuters
Reuters
TT

Rus güvenlik birimleri DEAŞ tarafından planlanan bombalı saldırıyı önledi

Reuters
Reuters

Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), DEAŞ militanlarının Moskova'da ve ülkenin güneyindeki Astrahan’da eş zamanlı olarak gerçekleştirmeyi planladıkları geniş çaplı bir terör saldırısını engelledi. Bir güvenlik yetkilisi tarafından dün yapılan açıklamada militanlardan birinin tutuklandığı, diğerinin ise ateş açmasının adından öldürüldüğü belirtildi.
FSB, iki Rus vatandaşının terör örgütü liderlerinin talimatları doğrultusunda Moskova’da ve Astrahan’da vatandaşların yoğun olduğu yerlere eş zamanlı olarak ateşli silahla ve bıçakla saldırmayı planladıklarını bildirdi.
Saldırı planlarına dair detaylar henüz netleşmese de güvenlik birimlerinin eylem gerçekleşmeden önce saldırganları yakalamak için harekete geçtiği, kısa süren bir çatışmanın ardından bir teröristin öldürüldüğü, diğerinin de Moskova'da tutuklandığı kaydedildi.
FSB, söz konusu iki şahsın evinde yapılan aramada otomatik silahlar, mühimmat, bir F-1 bombası ve radikalliği teşvik eden yazılar bulunduğunu bildirdi. Teröre destek nedeniyle ceza davası açıldığı bilgisi verildi.
Astrahan’daki saldırganın tutuklamaya direnerek ateş açması üzerine güvenlik görevlileri tarafından etkisiz hale getirildiği, ikinci zanlının ise olaysız bir şekilde Moskova'da gözaltına alındığı belirtildi.
FSB’nin açıklamasında “Planı bozmaya yönelik düzenlenen operasyon sırasında güvenlik personeli ve siviller arasında herhangi bir can kaybı yaşanmadı” ifadeleri kullanıldı.
Güvenlik raporlarına göre Rusya’da son iki yıl içinde benzer saldırı girişimleri tespit edildi. Ülkede terör tehdidi 2016 yılı başından bu yana önemli ölçüde arttı.
FSB, perşembe günü, uluslararası terör listelerinde yer alan Hizb-ut Tahrir bölgesel liderini Müslüman çoğunluğa sahip Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nde tutukladığını duyurdu.
Rus istihbarat servisi tarafından yapılan açıklamaya göre adı açıklanmayan şahıs, Rus Müslümanları terörist saflara katmak için çalışıyordu.
Ön soruşturmada, tutuklunun diğer dinlere karşı hoşgörüsüzlüğü teşvik ettiği, radikal bir terörist ideolojiyi aktif olarak yaydığı ve yerel halkı aşırılık yanlılarının saflarına çekmek için çalıştığı ortaya çıktı.
Rus güvenliği tarafından yapılan bir diğer açıklamada da neo-Nazi sloganları atan Ukrayna merkezli MKU örgütüne ait bir hücrenin faaliyetinin önlendiği belirtildi.
Rus istihbaratı, 7 MKU üyesinin Belgorod şehrinde tutuklandığını duyurdu.
Yapılan açıklamalar tutukluların neo-Nazi propagandası yaptığı ve toplu katliam planlarına dahil olduğu yönünde.
Operasyonel verilere göre, radikal şahıslar Rusya'da polisin ve sivillerin hedef alınacağı silahlı saldırılar düzenlemeyi planlıyordu.
Güvenlik görevlileri, operasyonlarda silah parçaları ve saldırı düzenlemek için hazırlanan çeşitli teçhizat ele geçirdi. Ayrıca bir evde de ilaç üretim laboratuarı buldu.
Gözaltına alınanlar aleyhinde, Rusya Ceza Kanunu'nun nefret yaymak ve terör eylemleri çağrısında bulunmak, aynı zamanda terörü haklı çıkarmak için çalışmalar yürütmek maddeleri uyarınca cezai soruşturma açıldı.
Rus istihbaratı geçtiğimiz baharda ülkede sabotaj eylemleri yürütmek için çalıştıkları belirtilen Ukraynalı bir örgütün yaklaşık 30 üyesini gözaltına almıştı. Söz konusu çahıslar İrkutsk, Krasnodar, Saratov, Tambov, Tümen, Çita, Anapa, Puşçino, Pereslavl-Zalesski, Voronej ve Yaroslavl şehirlerinde yakalanmıştı.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.