ABD’li yetkili, Deyrizor'daki saldırıda can kaybı olduğuna dair iddiaları yalanladı

ABD askerleri Suriye-Irak sınırında konuşlandırıldı ((Uluslararası Koalisyon’un resmi hesabından)
ABD askerleri Suriye-Irak sınırında konuşlandırıldı ((Uluslararası Koalisyon’un resmi hesabından)
TT

ABD’li yetkili, Deyrizor'daki saldırıda can kaybı olduğuna dair iddiaları yalanladı

ABD askerleri Suriye-Irak sınırında konuşlandırıldı ((Uluslararası Koalisyon’un resmi hesabından)
ABD askerleri Suriye-Irak sınırında konuşlandırıldı ((Uluslararası Koalisyon’un resmi hesabından)

ABD'li bir askeri yetkili, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) güçlerinin Amerikan askerlerinin bulunduğu mevzileri hedef alan ve arkasında kimin olduğu açıklanmayan saldırıların can kaybı veya önemli bir hasara yol açmadığını doğruladı.
Reuters’ın açıklamalarını aktardığı, kimliğinin açıklanmasını istemeyen ABD’li yetkili, Suriye'nin doğusunda yer alan Deyrizor'da konuşlu Amerikan askerleri ve DMUK güçlerinin doğrudan olmasa da ateşli silahlarla düzenlenen bir saldırıya maruz kaldıklarını söyledi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Cumartesi gecesi geç saatlerde meydana gelen saldırıda ilk belirlemelere göre herhangi bir yaralanma veya hasar tespit edilmediğini bildirdi. Suriye televizyonu ise olayla ilgili olarak DMUK güçlerinin Deyrizor'un doğu kırsalında askeri üs olarak kullandığı Koniko Gaz Sahası’nda kaynağı bilinmeyen bir nedenden ötürü patlamanın meydana geldiğini ve bölgede büyük bir patlama sesi duyulduğunu kaydederken hasar veya kayıplara ilişkin detay vermedi.
Amerikan kuvvetleri Suriye’de, özellikle Deyrizor’daki el-Ömer Petrol Sahası ve Koniko Gaz Sahası ve ülkenin güneydoğusundaki et-Tanf Askeri Üssü yakınında bulunan çeşitli askeri bölgelere konuşlu bulunuyor. SOHR’un Pazar günü yayınladığı habere göre Suriye’nin doğusunda DMUK güçlerinin konuşlandığı bir gaz sahasına bir füze düştü.
SOHR, olayın arkasında Fırat Nehri’nin batısındaki milislerin olduğunu öne sürdü. Bu olay, DMUK’un Suriye'deki en büyük üssü olan el-Ömer Petrol Sahası’nı hedef alan bir dizi saldırının ardından yaşandı. Bu son olay, geçtiğimiz ay biri Irak'ın batısında, ikisi Suriye'de olmak üzere ABD'ye ait üç hedefe yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarının ardından gerilimin arttığı bir dönemde gerçekleşti. Washington, o sırada İran yanlısı grupların bu karargahları ABD güçleriyle savaşmak ve silah ve insansız hava araçları üretmek için kullandığını söyledi.
Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) geçtiğimiz hafta, el-Ömer Petrol Sahası’ndaki DMUK’a ait büyük bir üssün yakınında insansız hava aracıyla (İHA) yapılan saldırıları püskürttüklerini ve el-Ömer Petrol Sahası’nın batı tarafına kimliği belirsiz iki füze mermisinin düştüğünü bildirdi. Saldırıda herhangi bir can kaybı olmazken, saldırıların arkasında kimin olduğu netlik kazanmadı. Çok sayıda gözlemci ve analist, bu saldırıların İran'dan ve bölgedeki silahlı milislerinden ABD’nin düzenlediği son hava saldırılarına karşı bir yanıt mesajı olduğuna inanıyor.
Bu gelişmeler, Washington'ın eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin 2018 yılında tek taraflı olarak çekildiği İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya geri dönmek amacıyla Tahran ile yaptığı dolaylı görüşmelerle ilişkilendirildi. İran ile ABD ve Avrupa ülkeleri arasında yedi müzakere turu gerçekleşti. Ancak müzakereler geçtiğimiz hafta, İran tarafının uzlaşmazlığının ardından, yeni seçilen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin liderliğinde yeni İran hükümetinin kurulması öncesinde çıkmaza girdi.
ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Özel Temsilcisi Yardımcısı Jeffrey Briskett yaptığı açıklamada, ABD’nin, BM Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) üye ülkelerle Suriye’ye insani yardımlar sağlanması için Bab el-Heva (Cilvegözü) Sınır Kapısı’nın açık kalmaya devam etmesi konusunda fikir birliğine varmasını ‘büyük bir diplomatik başarı’ olarak niteledi. Briskett, ABD ve Rusya arasında bu bağlamda büyük bir iş birliği olduğuna işaret etti.
Briskett, Cumartesi akşamı gazetecilere telefon aracılığıyla yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Rusya ile ilk diplomatik adımlarını Suriye dosyasında atabildiğini vurguladı. ABD’nin Suriye halkının acil insani ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla iş birliği yapmayı sabırsızlıkla beklediğini söyleyen Briskett, “Bu insani yardım, başka bir olası girişimin temelini oluştururken insanların ihtiyaçlarının daha iyi karşılanmasını hedefliyor” dedi. Briskett, bu konunun ABD ile Rusya ve ABD ile BMGK’nın diğer üyeleri arasındaki diplomatik görüşmenin odak noktası olduğunun altını çizdi.
Briskett sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu, eğer sabır gösterilirse diplomasinin acil insani yardımların devam etmesi ve bu önemli sınır geçişinden acil insani yardımların akışının sürdürülmesi için neler başarılabileceğini gösteren gerçek bir başarıdır. Bu nedenle bu başarının insani yardımı artıracak çalışmaları devam ettirmek için gerçek bir fırsat olduğuna inanıyoruz. Başkan Biden dün Başkan Putin ile konuşma fırsatı buldu. Her ikisi de, ekiplerimizin bu anlaşmaya varma ve bu önemli yardımı önümüzdeki yıl içinde sağlamaya devam edebilme çabalarını memnuniyetle karşıladılar.”
Jeffrey Briskett, ABD’nin halen Suriye'nin dört bir yanında yardıma muhtaç olan Suriyelilere yardım sağlanması gerektiğine inandığını ve bunun üzerinde durduğunu, Sınır Kapısı’nın açık kalmasının bu kadar gerekli olmasının nedeninin de bu olduğunu vurguladı. Briskett, Başkan Biden yönetiminin, ‘adını açıklamadığı diğer hatlar’ aracılığıyla yardım edilmesi de dahil olmak üzere tüm yöntemlerle yardım sağlanmasını desteklediğinin altını çizdi.
Washington'ın Moskova ile görüş ayrılıkları yaşadığı çok sayıda dosya olduğuna dikkati çeken Amerikalı diplomat, Biden ve Putin'in görüşmelerinde bu dosyaların bazılarını tartıştıklarını ve olumlu sonuçlar elde ettiklerini belirtti. Bu gelişmelerin, ABD ve Rusya arasındaki diplomatik çabaların neler başarabileceğinin iyi bir örneği olduğunu ifade eden Briskett, “Dolayısıyla bundan memnunuz ve önümüzdeki aylarda da bunu sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz” şeklinde konuştu.



Sudan Savaşı: Londra’daki konferansın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından şimdi ne olacak?

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve Afrika Birliği (AfB) Siyasi İşler, Barış ve Güvenlik Komiseri Bankole Adeoye Londra'da düzenlenen Sudan konulu barış konferansına katıldılar, 15 Nisan 2025
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve Afrika Birliği (AfB) Siyasi İşler, Barış ve Güvenlik Komiseri Bankole Adeoye Londra'da düzenlenen Sudan konulu barış konferansına katıldılar, 15 Nisan 2025
TT

Sudan Savaşı: Londra’daki konferansın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından şimdi ne olacak?

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve Afrika Birliği (AfB) Siyasi İşler, Barış ve Güvenlik Komiseri Bankole Adeoye Londra'da düzenlenen Sudan konulu barış konferansına katıldılar, 15 Nisan 2025
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ve Afrika Birliği (AfB) Siyasi İşler, Barış ve Güvenlik Komiseri Bankole Adeoye Londra'da düzenlenen Sudan konulu barış konferansına katıldılar, 15 Nisan 2025

Emced Ferid et-Tayyib

Sudan'daki yıkıcı savaşın patlak vermesinin ikinci yıldönümünde, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın ev sahipliğinde Londra'da düzenlenen Sudan konulu konferans, Sudan kriziyle nasıl başa çıkılacağı konusunda uluslararası aktörler arasındaki derin görüş ayrılıklarını ortaya koydu. Sudan hükümeti ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) katılmadığı konferansta, uluslararası katılımcılar tarafından üzerinde mutabık kalınan bir sonuç bildirgesinin yayınlanamaması bu görüş ayrılıklarının en bariz göstergesiydi.

Sudan’daki savaş üçüncü yılına girerken insani, siyasi ve güvenlik riskleri artmaya devam ediyor. Uluslararası toplum ise Sudan kriziyle etkin ve gerçekçi bir şekilde başa çıkmak için ortak bir stratejiye ulaşıyor.

Sudan'a yönelik uluslararası yaklaşımlardaki temel sorun, Sudan ordusu ile HDK arasında sahte bir ‘eşdeğerlik’ benimsenmesinden kaynaklanıyor. Bu yaklaşım sadece analitik açıdan hatalı değil, ahlaki açıdan da kabul edilemez. HDK, Sudan devletinin bir kurumu olan Sudan ordusuyla eşit düzeyde meşru bir siyasi veya askeri aktör olarak ele alınamaz. Bunun yanında uluslararası aktörler, Ekim 2021 darbesinden bu yana hükümetin gayrimeşru olduğunu savunarak, Sudan ordusunu Sudan hükümetinden ayrı ve bağımsız bir varlık olarak ele almakta ısrar ediyor. Ancak Sudan ordusu, Sudan devletinin önemli bir parçası ve ona hükümetten ayrı muamele etmek, siyasi alanı daha da askerileştirme riski taşıdığı da bir gerçek. Bu durum, tamamen askeri bir hükümete doğru kayma riskini artırmakta, demokratikleşme beklentilerini engellemekte ve otoriter yolları güçlendirmektedir.

Londra konferansındaki çıkmaza HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri ve Sudan ordusunun Darfur bölgesindeki son kalesi olan el-Faşir'e sadece on beş kilometre uzaklıktaki Zemzem Mülteci Kampı’na yaptığı son saldırı eşlik etti. Tanıklara göre 11 Nisan 2025 tarihinde HDK üyeleri kampı ele geçirerek etnik temelli katliamlar ve insani yardım çalışanlarına yönelik saha infazları gerçekleştirdi. Bu infazlar arasında, kampta faaliyet gösteren son tıbbi klinik olan Uluslararası Mülteci Örgütü (IRO) kliniğinden dokuz sağlık personeli de bulunuyordu. Tüm bu zulümler, HDK tarafından el-Faşir şehri ve çevresindeki Zemzem ve Ebu Şuk gibi mülteci kamplarına bir yıldan uzun süredir uygulanan ve insani durumu daha da kötüleştiren kuşatmanın ardından meydana geldi.

Geçtiğimiz yılın ağustos ayında Zemzem Mülteci Kampı’ndaki gıda güvensizliği boyutunun, Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması’nın (IPC) 5. aşaması olan ‘felaket/kıtlık’ seviyesinde olduğu ilan edildi.

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) mülteci kampında her iki saatte bir en az bir çocuğun açlık veya hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğini bildirdi.

Londra'daki konferansa katılan birçok ülkenin temsilcileri için HDK ile normalleşmeyi öneren ya da onu uluslararası arenada tanınan Sudan hükümeti ile eşit konuma getiren her metin danışıklı dövüş kokuyor. Bu durum, Lancaster Sarayı'nda gerçekleşen konferansa katılımın, diplomatik inceliklerin ötesinde daha derin ikilemleri ve anlaşmazlıkları gizlediğini yansıtıyordu. Bazı bölge devletlerinin HDK'ya -süregelen silah sevkiyatları ve altyapıya saldırmak için kullanılan insansız hava araçları (İHA) da dahil olmak üzere- askeri ve lojistik destek sağlamaya devam etmesi çok çeşitli uluslararası diplomatik ve siyasi çevreler tarafından kabul edilemez hale geldi. Başta Temsilci Sarah Jacobs ve Senatör Chris Van Hollen olmak üzere ABD Kongresi'nin bazı üyeleri bu desteğin altını özellikle çizdi. Bu desteğin Sudan'da devam eden savaşın ana nedeni olduğu vurgulandı.

Sudan ordusunun sicili suistimallerden arınmış değil, ancak bağımsız sayısal izleme raporları HDK milisleri ile aralarındaki büyük farkı ortaya koyuyor.

Ancak bölge ülkeleri için en tehlikeli gelişme, HDK'nın 2025 şubatında Nairobi'de diğer güçlerle birlikte Darfur merkezli Sudan hükümetine paralel bir hükümet kurmak için anlaşmasıdır.  Bu gelişme, milislerin el-Faşir’i ele geçirme çabalarının artmasını açıklarken, Sudan'ın bölünme ihtimalini arttırma tehdidi yaratıyor. Bu da diğer uluslararası aktörlerden çok yakın komşularını etkileyen jeopolitik bir risk ve savaşın uzamasına katkıda bulunan yeni bir gerçeklik yaratacak.

Konferans sırasında binlerce Sudanlı, uluslararası etkileşimin kendisini reddetmek için değil, daha ziyade Sudan'da devam eden çatışmayı körüklemekle suçlanan bazı ülkelerin katılımına itiraz etmek için konferansın gerçekleştiği binanın önünde protesto gösterileri düzenledi. Ancak bu protestolar, bazı Batılı diplomatların halkın öfkesinin gerçek bir ifadesinden ziyade Sudan hükümetinin resmî açıklamalarında yer alan görüşlerinin bir uzantısı olarak değerlendirerek, bu protestoları küçümsemeleri nedeniyle dikkate değer bir ilgisizlikle karşılandı. Oysa bunlar halkın öfkesinin gerçek bir ifadesi bile değildi. Bu durum, Sudan’daki gerçekliği kasıtlı olarak inkâr etmeye devam eden ve Sudanlıların iradesini ve ülkelerinin kaderini belirleme ve egemenliğini koruma konusundaki doğal haklarını görmezden gelen Batı'nın yanlış hesaplarını açıkça ortaya koyuyor.

cdfgrthy
HDK'nın 15 Nisan'da Kuzey Darfur'daki Zemzem Mülteci Kampı’na saldırmasının ardından etraftaki Sudanlı kadın ve çocuklar (Reuters)

Bu dinamik, Batılı aktörlerin ve uluslararası kuruluşların Sudan ihtilafını ele alma yaklaşımlarını sürekli olarak zayıflatan derin ve sistematik bir analitik başarısızlığı ortaya koyuyor. Bu aktörlerin değerlendirmeleri, çatışmayı ulusal bir trajediden ziyade kaybedilen siyasi gücü yeniden kazanmanın bir aracı olarak gören ve Batılı diplomatik çevrelerle yakın bağları olan dar bir Sudanlı elit çevresinin siyasi isteklerine bağlı kalıyor. Bu özlemler, Sudan'daki çatışmanın, Sudan ordusu ve HDK arasında sahte ve yapay bir denklik tezini desteklemeye çalışan bir uluslararası analiz merceği yarattı.

Bu yaklaşımın temel metodolojik kusuru inatçı katılığından kaynaklanıyor. Sürekli ortaya çıkan gerçeklere kayıtsız kalıyor ve kendisiyle çelişen kanıtlar artmasına rağmen değişmiyor. Uluslararası aktörler, ortaya çıkan gerçeklere uyum sağlamak yerine, gerçekler gözden düşse bile, dogmatizmin sınırlarında dolaşan ideolojik bir hararetle ilk değerlendirmelerine bağlı kaldılar. Bu bilişsel önyargı, sadece Sudan hükümeti arasında değil, Sudan halkı arasında da dış müdahalelere karşı bir şüphecilik iklimine yol açtı. Daha da önemlisi, yabancı aktörlerin çatışmanın gerçeklerine hitap eden müdahaleler tasarlama kabiliyetlerini zayıflatıyor. Bu çabaların analitik temeli en başından kusurlu ve milyonlarca Sudanlının yaşadığı gerçeklikten tamamen farklı olan çarpıtılmış bir gerçeklik algısına dayanıyor. Verimsiz ve etkisiz bir uluslararası angajman döngüsünü sürdürüyor.

Sudan ordusu ihlallere bulaşmamış değil. Ancak bağımsız nicel izleme raporları, Sudan ordusunun HDK ile arasındaki büyük farkı ortaya koyuyor. Silahlı Çatışma Konumu ve Olay Verileri Projesi'nin (ACLED) 2024 yılında HDK'ya atfedilen yaklaşık bin 300 olaya karşılık, Sudan ordusunun sivil kayıpların yaşandığı yaklaşık 200 olaydan sorumlu olduğunu bildirdi.

HDK gerçek bir terör kampanyası yürütürken, destekçileri olası bir baskıya karşı koruyucu gibi davranıyor.

Uluslararası toplumun Sudan'a yönelik mevcut tutumu, Batılı güçlerin Bosna hükümeti ile Sırp milisler arasında sistematik etnik temizlik ve soykırım uygulandığına dair açık kanıtlara rağmen sahte bir eşdeğerlik politikası benimsediği, Bosna Hersek savaşının ilk günlerindeki tutumuyla çarpıcı bir benzerlik taşıyor.

Uluslararası aktörler tüm taraflara eşit derecede suçlu muamelesi yaparak zulmü durdurmak için kararlı ve gerçekçi müdahaleyi engelledi, Sudan'dakine benzer bir denklik yanılsaması yaratarak savaş suçlularını meşrulaştırdı ve başta Srebrenitsa Soykırımı olmak üzere zulümlerin kontrolsüz bir şekilde devam etmesine izin verdi. Bu ahlaki kararsızlık sadece failleri cesaretlendirmekle kalmadı, nihayetinde müdahaleyi daha maliyetli ve karmaşık hale getirdi. Yıllar süren önlenebilir acılar, NATO’nun hava saldırıları ve Dayton Anlaşmaları’nın imzalanmasıyla sona erdi. Bu olay, açık bir saldırganlık karşısında diplomatik tarafsızlığın, dünyanın bir daha asla müsamaha göstermemeye yemin ettiği suçları nasıl mümkün kılabileceğine dair çarpıcı bir ders niteliğindeydi. Yine de 2023 yılında HDK tarafından Masalitlere karşı etnik temizlik gerçekleştirmesi, kısa bir süre önce Zemzem Mülteci Kampı’na saldırması ve bunlar arasında sayısız sistematik zulümde bulunmasından sonra bile, dünya halen kayıtsız kalmaya devam ediyor.

Bu dengesizlik, bilginin ve alternatif anlatıların silah haline getirilmesi ve bir savaş aracı olarak kullanılmasıyla körüklendi. Bunun belki de en belirgin tezahürü, bu savaşı Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ve radikal İslamcılara karşı bir savaş olarak göstermeye çalışan medya kampanyasıdır. Kıtlık ve soykırım Darfur bölgesini kasıp kavururken, Müslüman Kardeşler'in HDK saflarındaki ve üst düzey lideri arasındaki köklü varlığı görmezden geliniyor. Radikal İslamcılık hayaleti, uluslararası toplumun dikkatini işlenen zulümlerden uzaklaştırmak ve HDK'ya verilmeye devam eden dış desteği meşrulaştırmak amacıyla stratejik bir sis perdesi olarak kullanılıyor. Bu anlatı, Batı'yı radikal siyasal İslamcılığın ve terörizm hayaletinin Sudan'da yeniden ortaya çıkması konusunda korkutmayı amaçlarken, HDK'nın toplu katliam, etnik şiddet, cinsel kölelik ve sivil altyapının tahribatı gibi sistematik terör eylemleri gerçekleştirdiği gerçeğini görmezden geliyor. İronik olan ise HDK gerçek anlamda terör estirirken, destekçilerinin potansiyel bir terör kampanyasına karşı koruyucuymuş gibi davranması. Gerçeğin bu şekilde kasıtlı olarak çarpıtılması sadece uluslararası toplumu yanıltmakla kalmıyor, aynı zamanda soykırımın 'terörle mücadele' gibi yanıltıcı bir söylemin arkasına gizlenmesine de olanak sağlıyor.

dfgtrhy
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan Port Sudan'daki savaş kurbanlarının ailelerine destek için bir girişim başlattı, 26 Nisan 2025 (AFP)

Bu anlatının, özellikle de milislerin destekçileriyle ilişkili Sudanlı politikacılar arasında yaygın bir şekilde desteklenmesi sadece mantığa aykırı olmakla kalmıyor, aynı zamanda medya etkisinin ve stratejik mesajlaşmanın meşruiyet üretmek için ne ölçüde silah haline getirildiğini de ortaya koyuyor. Medya üzerindeki hegemonya ile dikkatlice gizlenen bu çelişkiler, Batı'nın Sudan krizine ilişkin algılarını derinden çarpıtırken, politik tepkilerinin tutarlılığını ve güvenilirliğini zayıflattı. Böyle bir atmosferde dış aktörlerin sahadaki gerçekleri doğrulamak için çabalarını iki katına çıkarmaları gerekiyor.

Dahası, Batılı politika çevreleri, eski Başbakan Abdullah Hamduk liderliğindeki Tekaddum İttifakı’nı kurup finanse ederek, Sudan'da müdahaleleri için tercih edilen bir ortak olarak kontrollü bir siyasi koalisyon oluşturmaya ve finanse etmeye çalıştı. Bu yaklaşım, saflarında HDK sempatizanları olduğuna dair açıkça yapılan uyarılara rağmen devam etti.

Sonuç ise tahmin edilebilir ve yıkıcıydı. Önemli miktarda mali ve uluslararası destek ve siyasi meşruiyet elde eden Tekaddum İttifakı bölündü ve yerini ‘Kuruluş’ adında yeni bir siyasi oluşuma bıraktı. Bu oluşum, mevcut çatışmadaki en ciddi zulümlerden sorumlu olan aynı milislerle paralel bir hükümet kurmak amacıyla HDK ile açık bir siyasi ve askeri ittifak ilan etti. Batı'nın sivil tarafı güçlendirme bayrağı altında bu sonucu desteklemesi, sahadaki açık sinyalleri görmezden gelmeyi seçen uluslararası aktörlerin bilgeliği ve stratejisi hakkında acil yanıt bekleyen soru işaretlerini ortaya koydu. Daha da önemlisi, bu durum nasıl düzeltilebilir?

Dünya şimdi Sudan’la ilgili bir gerçeklik anıyla karşı karşıya. Sudan ordusu ve HDK arasındaki yapay, sahte ‘denkliğe’, hesap verebilirliği baltalayan ve soykırım ve savaş suçları işleyen suçluları ne barışı garanti eden ne de istikrarı yeniden tesis eden siyasi vaatlerle ödüllendiren bir yaklaşıma tutunmaya devam mı edecek? Yoksa stratejisini, dış mihraklar veya vekillerle yapılan müzakerelerle değil, egemen ve sürdürülebilir bir barış isteyen sıradan Sudanlıların istekleriyle uyumlu olacak şekilde yeniden mi düzenleyecek?

Londra konferansının başarısızlığı, kısmi tedbirlerin sınırlarını gözler önüne serdi. Dünya, HDK gibi aktörlere ve onların dışarıdan destekçilerine hesap sormayarak suç işlemeye devam etmelerine izin veren kısa vadeli çözümler peşinde koşmaya devam etmekle, Sudan halkının refahına öncelik veren ilkeli, gerçeklere dayalı bir politikaya bağlı kalmak arasında seçim yapmalı. BM sürdürülebilir kalkınmayı, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çabalar olarak tanımlıyor. Sudan'da sürdürülebilir barışın sağlanması da ‘barışı gelecekte riske atmadan şimdi sağlamak’ şeklindeki benzer bir düşünce yapısını gerektiriyor. Sudan'da sürdürülebilir barış, basmakalıp açıklamalarla ya da kapalı kapılar ardında yapılan güç simsarlıklarıyla sağlanamaz. Bunun için kimin savaş suçu işlediğine dair sarsılmaz bir dürüstlük, milisler tarafından gerçekleştirilen zulümlerin kategorik olarak reddedilmesi ve en çok acı çekenlerin sesleriyle gerçek bir dayanışma içinde olunması gerekir.