ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in danışmanları arasında varılan, Suriye'nin sınır ötesine ve iç hatları aracılığıyla yardım ulaştırma yönündeki uluslararası kararın genişletilmesi hakkındaki ‘insani anlaşma’, Birleşmiş Milletler yetkililerinin ve arabulucuların çekmecelerinden ‘adıma karşılık adım’ stratejisini çıkardı. Bu yaklaşımın Suriyelileri memnun etmeyi mi yoksa İran’ı ülkeden çıkarmayı mı hedeflediği hakında tartışmalar ise sürüyor.
Karşılıklı
Uzmanlar ve eski yetkililer, Biden yönetiminin iktidara gelmesinden bu yana hükümet temsilcileri, muhalefet ve devlet aktörleri arasında yıllar süren müzakerelerdeki fikirlerini ve çalışmalarının sonuçlarını aktarmaya çalıştılar. The Carter Center’ın hazırladığı bir makaleye göre söz konusu adımlar arasında koronavirüs ile mücadele çabalarının yaptırımlardan muaf tutulması, hastane, okul ve sulama tesisleri gibi sivil altyapının yeniden inşasının kolaylaştırılması var. Ancak bunların müzakere edilen somut şartların doğrulanması ardından uygulanmaya başlaması şartı aranıyor. Ayrıca ABD ve Avrupa yaptırımlarının kademeli olarak hafifletilmesi gibi belirli sektörlerde karşılıklı adımlar atılması önerisi de gündemde.
Buna karşılık Şam ise siyasi tutukluların serbest bırakılması, mültecilerin güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönüşünün sağlanması, sivillerin korunması ve yardımların tüm alanlara engelsiz erişimi ile 2013 anlaşması kapsamındaki kimyasal silahların imhası, Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde Cenevre'deki siyasi sürece ciddi katılım da dahil siyasi ve güvenlik reformlarının uygulanması talepleriyle karşı karşıya. Şam, daha fazla ademi merkeziyetçiliğin benimsenmesi gibi ‘adımlar’ atıyor. Avukatlar da başarısızlıktan sorumlu tarafın belirlenmesi için planın kamuoyuna açıklanması önerisinde bulunuyor.
Son aylarda pek de fazla ilgi görmeyen bu öneriler, söz konusu yaklaşım temelinde denendi. Bu yönde Viyana ve Cenevre'de ABD ve Rus tarafları arasında özel görüşmeler yapıldı. Bir yanda Almanya ile Fransa, diğer yanda ise Rusya vardı. Moskova ‘hiçbir şey sunmadı’. Konuya şüpheyle yaklaşanlar, böyle bir yaklaşımın, normalleşmenin ve tavizsiz yeniden yapılanmanın başlayacağı ve yaptırımların kaldırılacağı anlamına geldiği görüşündeler.
Kim başlayacak?
Rusya-ABD anlaşmalarına varılır varılmaz ‘adıma karşı adım’ yaklaşımını harekete geçirmek ve Washington liderliğindeki mini oluşum ve Astana grubu gibi mevcut platformları destekleyecek uluslararası bir formül başlatmak için uğraşan BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, geçtiğimiz ayın 28'inde Roma'daki bakanlar toplantısının kapalı oturumunda bu yönde ayrıntılı bir fikir sundu. Şarku'l Avsat'ın elde ettiği teklif metnine göre Pedersen, bu konunun gündeme getirilmesi ardında üç neden olduğunu söyledi. Bu nedenlerin başında ön saflarda 15 aydır yaşanan durgunluk ve stratejik bir askeri kriz olması geliyor. İkinci olarak ekonomik çöküşün yeni baskı ve korkuları da beraberinde getirmesi var. Son olarak da kimsenin askeri bir zafer elde edemeyeceği veya siyasi bir sonuç dayatamayacağı konusunda herkesin sahip olduğu yeni anlayış mevcut. Nitekim ne Suriye hükümetinin, ne muhalefetin, ne İran’ın ne de Rusya ya da ABD’nin bu çatışmanın sonucunu belirleyemeyeceği düşünülüyor.
Bakanların konuşmalarında gerekli olanın rejim değişikliği değil, hükümetin Suriye halkına yönelik tavrında değişiklik yapılması gerektiğini belirten Pedersen şu ifadeleri kullandı:
“Suriye hükümetinin yabancı güçlerin varlığı, yaptırımlar ve yeniden yapılanma konusunda özel talepleri mevcut. Şahsen onlara bu yönde adım atmanın karşılıksız olmayacağını söyledim. Şam'da yapılabilecek reformların türünü ve neleri desteklemeye istekli olacaklarını daha açık bir şekilde tanımlamaya çağırıyorum. Karşı taraf somut adımlar attığı takdirde atmaya hazır olduğunuz adımları belirtmenizi rica ediyorum.”
Teklife göre başlangıç, belirli alanlarda ilk adımı kimin attığı yönündeki karışıklığı çözmek için karşılıklı ve paralel olacak küçük somut adımlardan oluşan bir paket üzerinde görüşme başlatmaktan geçiyor. Başlıklar arasında gerginliğin azaltılması ve ülke çapında bir ateşkese varılması, terörle mücadele operasyonları, gözaltına alınanlar konusu, kaçırılanlar ve kayıplara ilişkin işlemler, insani krizin etkilerinin azaltılması, mültecilerin güvenli, gönüllü ve onurlu dönüşü için alan yaratılmasına yardımcı olunması bulunuyor.
Destek ve oyuncular
Bunun için ABD ve Rusya’nın yanı sıra diğer aktörlerden de destek sağlanması gerektiği düşünülüyor. Bu, yeni bir uluslararası-bölgesel temas grubu kurulmasına yönelik ikinci öneriyi ortaya çıkarıyor. Roma’daki görüşme sırasında bu yönde önde gelen Batılı ülkelerin dışişleri bakanları tarafından dile getirilen ilk tepki olumlu sayılmaz. Toplantıya katılan bir yetkili, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Londra, Paris ve Berlin’in siyasi bir çözüm için yeni önerileri değerlendirmeye ve 2254 sayılı kararı uygulamaya hazır olduklarını ancak aynı zamanda yeniden yapılanma, normalleşme ve yaptırımlar olmak üzere üç etki aracından vazgeçmek istemediklerini bildirdi. Yani ABD’nin başını çektiği bu ülkeler yeni yaptırımlar uygulamamak gibi bazı küçük adımları kabul edebilir. Biden yönetiminin iktidara gelmesinden bu yana da olduğu gibi ancak insani konuları yaptırımlardan ayrı tutmak ve kısmi normalleşme adımları atmak ile ulaşılabilir ve doğrulanamayan somut hamleler hayata geçirilebilir.
Washington, Suriye'den daha geniş bölgesel meselelerle bağlantılı olduğu için Tahran'ın sürece katılımını karşı çıkmaya devam ediyor. Moskova ise Tahran ve Ankara'nın da dahil olduğu Astana grubuna bağlılığını koruyor.
ABD ile Rusya arasındaki insani anlaşma Güvenlik Konseyi'nde durgun suyu karıştırdı ve teklifleri çekmecelerden çıkardı. Ancak en önemli sorular bu yaklaşımın nihai hedefiyle ilgili: Gidişat Moskova'nın 2011 öncesine dönüş planında Şam'daki meşru hükümeti destekleme projesiyle mi yoksa rejim değişikliğinden vazgeçilip ülke için kapsamlı bir politika çatısı altında 2254 sayılı kararın uygulanmasına yönelik esnek bir siyasi çözümle yetinmek ile mi kaydediliyor? Ademi merkeziyetçilik başlığı altında, harici oyuncular tarafından destekli üç etki alanı arasında kota üretmek mi hedefleniyor? Yoksa İran, Türkiye, İsrail, ABD ve Rusya olmak üzere beş ülkenin stratejileri doğrultusunda bir hedef mi var?