ABD ve Avrupa, İran'ın oyalamasına karşı hoşgörülü

Paris, Washington'un Tahran'ın yeni adımlarına dair artan endişesini paylaşıyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve ABD’li mevkidaşı Antony Blinken, dün Washington'daki Fransız Büyükelçiliği'nde (AP)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve ABD’li mevkidaşı Antony Blinken, dün Washington'daki Fransız Büyükelçiliği'nde (AP)
TT

ABD ve Avrupa, İran'ın oyalamasına karşı hoşgörülü

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve ABD’li mevkidaşı Antony Blinken, dün Washington'daki Fransız Büyükelçiliği'nde (AP)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve ABD’li mevkidaşı Antony Blinken, dün Washington'daki Fransız Büyükelçiliği'nde (AP)

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, 13 ve 14 Ocak’ta gerçekleştirdiği iki günlük Washington ziyaretinden dönüşü ardından dün ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan ile görüşmeleri sırasında ele aldıkları dosyalara dair kapsamlı bir açıklamada bulundu. Blinken'in 25 Haziran'daki Paris ziyaretinde derinlemesine tartıştığı İran nükleer dosyası da bunlar arasında.
Viyana’da hızlı bir anlaşmaya varma isteklerini bir kez daha teyit etmesi ardından Bakan Le Drian, ABD ve Fransa’nın Tahran'ın son saha girişimlerine dair aynı artan endişelere sahip olduğunu vurguladı. Eski İran Cumhurbaşkanı’nın ülkesinin yüzde 90 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretme kapasitesine sahip olduğu açıklamaları da bu girişimler arasında yer alıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, İran'ın bu oranda uranyum zenginleştirmek için gerekli teknolojiye sahip olması tehlikesine rağmen, Ruhani'nin iddiaları hakkında dün herhangi bir yorumda bulunmadı.
2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma, Tahran'ın yüzde 3,67 oranında uranyum zenginleştirmesine izin veriyor. Nükleer uzmanlar, bu oranı yüzde 90'a çıkararak gerekli oranda saf uranyuma sahip olmanın Tahran'a nükleer bomba üretme imkanı vereceğini düşünüyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, yedinci tur Viyana müzakerelerinin yeni İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi görevi resmi olarak üstlendiği sırada yakın gelecekte gerçekleşmeyeceğini dün resmi olarak doğruladı. Reuters’ın dünkü haberine göre üst düzey İranlı yetkililer, müzakerelerin Eylül sonu veya Ekim ayı başında yeniden başlayabileceğini bildirdi.
Müzakere ekibinde değişikliğe gidecek olan yeni cumhurbaşkanı Reisi’nin daha sert bir yaklaşım benimseyeceği, daha az esnek olacağı, ABD tarafından daha fazla taviz talep edeceği düşünülüyor. Reuters’ın haberine göre Reisi, uranyumun zenginleştirildiği bir dizi gelişmiş santrifüjün sürdürülmesi ve ABD’nin insan hakları ve terörle bağlantılı yaptırımlarının kaldırılması talebinde bulunacak.
Nükleer dosyayı takip eden Avrupalı ​​kaynaklar, yeni cumhurbaşkanının son derece hassas ve karmaşık olan nükleer dosyanın ele alınması yönünde yeni bir müzakere ekibi kurması için biraz zamana ihtiyacı olmasının ‘doğal’ olduğu, bu nedenle müzakerelerin en az 50 ila 60 gün sonra başlayabileceği düşüncesinde. Kaynakların ifade ettiğine göre bu uzun süre, İran'ın ilk taahhütlerinden vazgeçmeye ve zenginleştirilmiş uranyum stoğu yığmaya devam etmesini, uranyum metali üretmeye başlamasını ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yapılan teknik anlaşmayı yenilemeyi reddetmesi dolayısıyla nükleer tesislerinde neler olduğunu gizlemesini sağlayacak.
ABD'li bir yetkili, geçtiğimiz Çarşamba günü Politico dergisine verdiği demeçte, “ABD’nin İran dolayısıyla karşı karşıya kaldığı her tehdit, nükleer programında kısıtlamaların olmaması nedeniyle giderek daha tehlikeli hale geliyor” ifadelerini kullanmıştı.
Söz konusu kaynakların bildirdiğine göre İran bu erteleme ile baskı kartlarını biriktirmeyi, müzakere pozisyonunu güçlendirmeyi, ABD tarafı ve genel olarak Batı'yı yeni bir emrivakiye maruz bırakmayı amaçlıyor. Ancak İran kaynakları, ABD tarafının bugüne kadar müzakere turlarında yanıt vermeyi reddettiği ek tavizleri sızdırmıştı.
Başkan Biden'ın İran'a yönelik ‘yumuşak’ politikasını sadece ABD’li Cumhuriyetçilerden değil, Orta Doğu ve Avrupa'dan eleştirenler de var. Biden yönetiminin 2015 anlaşmasına dönme ısrarının ve İran'ın hilelerine ve zaman kazanma çabalarına yönelik sabrının Washington'un tutumunu zayıflattığı düşünülüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, dün yaptığı açıklamada, “İran bu geçiş sürecini atlattığında, görüşmelerimize devam etme yönünde Viyana'ya dönüşümüzü planlamaya hazır olacağız. Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (KOEP) ortak bir dönüşle ilgileniyoruz. Ancak Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in de açıkça belirttiği gibi, bu teklif sonsuza dek masada kalmayacak” ifadelerini kullandı. ABD yönetimi, Viyana'nın başlangıcından bu yana gösterdiği sürekli esneklik bağlamında, bugüne dek müzakereler için bir süre sınırlaması getirmedi.
Bir yandan İran ile ‘arabuluculuk yoluyla’ görüşmeyi kabul ederken diğer yandan da doğrudan müzakerelerde bulunmak isteyen ABD, İranlı kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırımları karşılıksız kaldırma yönünde inisiyatif aldı. Aynı zamanda Tahran'ın balistik füze programına ve birçoğunun istikrarsızlaştırıcı olarak gördüğü bölgesel politikasına müzakerelerde yer verilmesi konusundaki ısrarından vazgeçen ABD, bunları daha sonraki bir aşamaya ertelemeyi kabul etti.
Gösterdiği yumuşaklık kapsamında aynı zamanda İran'ın Japonya ve Güney Kore'deki fonlarının bir kısmını kullanmasına izin veren Washington, ABD vatandaşlarının İranlı mahkumlarla takas edilmesini müzakere ediyor. Tahran ise nükleer anlaşmayı diğer Batı ülkelerinde, özellikle Avrupa'da gözaltına alınan İranlıları içerecek şekilde genişletmek istiyor.
İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Batılılar, Ruhani'den daha sert ve daha talepkâr bir figürün başa geleceğinden korkarak bir anlaşmaya varmaya çalıştı. Ancak Ruhani’nin Çarşamba günü yaptığı açıklamalar, bu konudaki kararın ona bağlı olmadığı, rejimin radikal kanadının Ruhani’nin ikinci döneminin bitimi öncesinde bir anlaşmaya varmayı, dolayısıyla diplomatik ve siyasi bir zafer elde edilmesini engellediği yönündeki bilinen durumu ortaya çıkardı. Ancak İran’daki iç siyasetin yalnızca Washington’un sabırsızlığı açısından değil, aynı zamanda İsrail gibi ülkeler açısından da yurtdışında yansımaları mevcut. Nitekim İsrail ordusunun müzakerelerin başarısızlığa uğraması beklentisiyle İran nükleer programına askeri minvalde karşı koymak için ek bir bütçe talep etmesi, bölgeyi yeni ve tehlikeli bir sarmalın içine sokabilir.



İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


UAEA: Çernobil Nükleer Santrali’nin koruyucu kalkanı hasar gördü

Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
TT

UAEA: Çernobil Nükleer Santrali’nin koruyucu kalkanı hasar gördü

Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) dün yaptığı açıklamada, 1986’daki Çernobil felaketinin ardından radyoaktif maddelerin sızmasını önlemek için inşa edilen Çernobil nükleer santralindeki koruyucu kalkanın artık temel güvenlik işlevini yerine getiremediğini bildirdi. Ajans, bu hasarın bir insansız hava aracı (İHA) saldırısı nedeniyle oluştuğunu ve Ukrayna’nın, sorumluluğun Rusya’da olduğunu öne sürdüğünü belirtti.

UAEA, geçen hafta tamamlanan çelik izolasyon yapısının denetiminde, şubat ayında meydana gelen İHA saldırısının, Ukrayna’daki Rusya kaynaklı çatışmanın başlamasından üç yıl sonra yapıyı olumsuz etkilediğini ortaya koyduğunu duyurdu.

UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi yaptığı açıklamada, “Denetim heyeti, koruma yapısının temel güvenlik işlevlerini, özellikle de radyoaktif maddeyi izole etme kapasitesini kaybettiğini doğruladı. Ancak yapının taşıyıcı sistemleri veya izleme cihazlarında kalıcı bir hasar bulunmadığı sonucuna varıldı” dedi.

Grossi, onarımların yapıldığını, ancak uzun vadeli nükleer güvenliği sağlamak ve daha fazla bozulmayı önlemek için kapsamlı bir restorasyonun gerekli olduğunu vurguladı.

BM, 14 Şubat’ta yayımladığı açıklamada, Ukrayna yetkililerinin, yüksek patlayıcı başlığa sahip bir İHA’nın tesise saldırdığını, yangına yol açtığını ve 1986 felaketinde hasar alan 4 numaralı reaktörü çevreleyen koruyucu kaplamaya zarar verdiğini bildirdiğini aktarmıştı.

Ukrayna yetkilileri, İHA’nın Rusya’ya ait olduğunu belirtirken, Moskova saldırıyı reddetti.

BM, şubat ayında yaptığı açıklamada, radyasyon seviyelerinin normal ve stabil olduğunu, herhangi bir sızıntı rapor edilmediğini bildirdi.

1986’daki Çernobil patlaması, radyasyonun Avrupa’nın dört bir yanına yayılmasına yol açmış ve Sovyet yetkililerini olaya müdahale etmek için büyük sayıda insan ve ekipman seferber etmeye zorlamıştı. Santraldeki son çalışan reaktör ise 2000 yılında kapatılmıştı.

Şarku'l Avsat'ın aldığı bilgiye göre Rusya, Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ilk haftalarında santrali ve çevresini bir aydan fazla süreyle işgal etmiş; kuvvetleri başlangıçta başkent Kiev’e ilerlemeye çalışmıştı.

UAEA, Ukrayna ile Rusya arasında yaklaşık dört yıldır süren savaşın elektrik trafo merkezlerine verdiği hasarı ülke çapında araştırırken, aynı zamanda bu incelemeyi de gerçekleştirdi.


Avrupa, ABD'nin Ukrayna'daki savaşı sona erdirme "acelesi" konusunda endişeli

Almanya Başbakanı Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Carney ile (Reuters)
Almanya Başbakanı Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Carney ile (Reuters)
TT

Avrupa, ABD'nin Ukrayna'daki savaşı sona erdirme "acelesi" konusunda endişeli

Almanya Başbakanı Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Carney ile (Reuters)
Almanya Başbakanı Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Carney ile (Reuters)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında gerçekleşen hassas bir telefon görüşmesinin içeriği ortaya çıktı. Bu görüşme, Avrupa'nın Moskova ile barış müzakerelerini yönetme konusundaki yeni Amerikan yaklaşımına ilişkin endişelerinin boyutunu gözler önüne seriyor.

Alman Der Spiegel gazetesinin protokol dışı olarak yayınladığı görüşmeye göre, özellikle Steve Wittkoff ve Jared Kushner'in müttefiklerle önceden koordinasyon sağlamadan Moskova'ya yaptığı ziyaretin ardından ABD'nin gözle görülür ivmesi, Rusya'nın gelecekteki boşlukları istismar etmesini önlemek için herhangi bir sağlam güvenlik taahhüdü oluşturulmadan Ukrayna'yı belirsiz tavizler vermeye itebilecek "aceleci bir anlaşma" korkularını güçlendirdi.

Mertz, Washington'un "oyunları" ve "Washington'un Kiev'e ihanet etme olasılığı" konusunda uyarıda bulunurken, Macron, Kiev'in gerçek bir caydırıcılık sistemi üzerinde anlaşmaya varmadan önce sınır anlaşmalarını kabul etmesi için dolaylı baskıya maruz kalabileceği ihtimaline işaret etti.