Kabil hükümeti Taliban’ın şartları ile barış yapmak veya yenilgiyi kabullenmek arasında sıkıştı

Pakistan sınırındaki çatışmaları haber yapan Hint bir gazeteci öldürüldü.

Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
TT

Kabil hükümeti Taliban’ın şartları ile barış yapmak veya yenilgiyi kabullenmek arasında sıkıştı

Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)
Pakistan-Afganistan sınırındaki Spin Boldak kapısında dün devam eden çatışmalar nedeniyle vatandaşlar mahsur kaldı (EPA)

Afgan hükümet güçleri dün Afganistan’ın güneyindeki Kandahar’da, Pakistan’a açılan önemli bir sınır kapısını geri almak için saldırı başlattı. Ancak Taliban savaşçıları bu güçleri pusuya düşürerek çok sayıda askeri ve Reuters ile çalışan uluslararası ödüllü bir Hint foto muhabirini öldürdü. Taliban’ın ülkenin kuzeyindeki Cüzcan eyaletinin başkenti Şibirgan kenti yakınlarında, Raşid Dostum'un evinde savaşçılarına milislerin geri çekildiğini gösteren video görüntüleri dağıttı.  Bu da Taliban’ın en şiddetli rakiplerinden olan Dostum’un kalesinde daha fazla ilerleme kaydettiğini gösteriyor.
AFP, bölgedeki Amerikan kuvvetlerinin neredeyse tamamının geri çekilmesiyle Taliban’ın hamlelerine hız verdiğini aktardı. Bu durumun hükümeti ya isyancıların şartlarına göre barışa teslim olmaya ya da tam bir askeri yenilgiyle yüzleşmeye zorlamayı amaçladığı kaydedildi.
Taliban'ın askeri harekâtının ölçeği ve hızı, hükümet güçlerinin isyancıların ilerleyişini engelleyememesiyle birleştiğinde ABD'nin ağustos ayından tamamlanacak askeri geri çekilmesinden önce güç paylaşımına dair bir çerçeve oluşturması düşünülen aralıklı barış görüşmelerine dair tüm umutları yerle bir etti.
AFP’ye göre Taliban, güvenlik güçleriyle nerede ve ne zaman savaşacaklarını kendileri belirlerken yetkililer ise hareketi engellemekte güçlük çekiyor. Moralleri yükselen isyancılar eyalet başkentlerini kuşatmayı ve büyük sınır geçişlerine saldırmayı sürdürüyorlar.
Ancak uzmanlar Taliban sadece hafif silahlara sahipken Afgan ordusunun isyancıları püskürtebilecek hava kuvvetlerine ve ağır silahları olduğuna dikkat çekiyorlar. Taliban’ın bu nedenle  sıkı koruma tedbirleri alınan Kabil'e giremeyeceğini ifade ediyorlar. Bununla birlikte Taliban, başkentin kaynaklarını kesme ve finansal olarak sıkıntıya düşürme politikasını benimsiyor. Özellikle kırsal kesimde güvenlik güçlerinin moralini bozduktan sonra hükümeti devirme konusunda da daha yetenekli görünüyor.
Uluslararası Kriz Grubu'ndan araştırmacı İbrahim, AFP’ye verdiği demeçte, "Taliban'ın tüm hedeflerine ulaşamasa da halen siyasi yolu tercih ettiğine" inandığını söyledi. “Ancak siyasi yol mümkün olmadığında askeri seçeneği de devrede tutmak istiyorlar” ifadesini kullandı.
Afganistan'daki geri kalan operasyonları ABD'deki karargahından denetleyen ABD'li General Kenneth McKenzie, "Taliban'ın hedeflerinin askeri zafer elde etmek olmadığını kanıtlamasını bekliyoruz" dedi.
Birçok eyalet ve askeri üs, Taliban'ın, savaşma iradesini kaybetmiş gibi görünen zayıf donanımlı Afgan güçlerinin teslim olması için arabuluculuk yapmak üzere aşiret liderlerini göndermesinden sonra herhangi bir savaş olmadan düştü.
Afgan Hava Kuvvetleri eski komutanı Tümgeneral Atikullah Emirhel "Güvenlik güçlerinin Taliban karşısındaki zayıflığı şaşırtıcıydı. Çok az kişi  kısmen de olsa bu kadar hızlı bir çöküş bekliyordu” ifadesini kullandı.
Taliban ilerlemesine hızla devam ediyor. Ülkenin kuzeybatısındaki bir eyaletin başkentini ele geçirmek üzereler. Yakın bir zamanda güneydeki Kandahar’ın girişlerine varacaklar ve stratejik sınır limanlarının ve kuru mal depolarının kontrolünü ele geçirecekler. Taliban, benimsediği bu strateji ile hava kuvvetlerini ve hükümet güçlerindeki özel birimleri tüketmek ve Kabil'i çok ihtiyaç duyulan gelirden mahrum bırakmayı hedefliyor.

Çatışmalar sürüyor
Afgan ordusundan bir komutanı dün, Reuters gazetecisi Daniş Sıddıki'nin Pakistan sınırı yakınında Afgan güvenlik güçleri ile Taliban savaşçıları arasında çıkan çatışmayı haber yaparken öldürüldüğünü aktardı.
Söz konusu komutan Reuters'e verdiği demeçte, Afgan özel kuvvetlerinin Spin Boldak bölgesini geri almak için savaştığını, Sıddıki ve üst düzey bir Afgan subayının Taliban ile girilen silahlı çatışma sırasında öldürüldüğünü söyledi. Sıddıki, bu hafta güneydeki Kandahar eyaletindeki Afgan Özel Kuvvetleri’ne gazeteci olarak katılmıştı. Verilen mücadeleye ilişkin haber yapıyordu. Reuters Haber Ajansı Başkanı Michael Frydenberg ve Yazı İşleri Müdürü Alessandra Galoni tarafından yapılan açıklamada yaptığı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Daha fazla bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Bölgedeki yetkililerle birlikte çalışıyoruz. Daniş Sıddıki seçkin bir gazeteci, sadık bir koca, baba ve çok sevilen bir meslektaştı. Bu zor zamanda kalbimiz ailesiyle birlikte.”
Sıddıki, Cuma günü erken saatlerde Reuters'e, çatışmayı takip ederken şarapnel tarafından vurularak kolundan yara aldığını aktarmıştı. Tedavi gören Sıddıki, Taliban’ın Spin Boldak'taki çatışmalardan geri çekildiği sırada iyileşiyordu.
Afgan komutan, Taliban taarruza yeniden başladığı sırada Sıddık'ın esnafla röportaj yaptığını aktardı. Sıddıki, Arakanlıların maruz kaldığı mülteci krizini belgelemesi dolayısıyla, 2018'de Pulitzer Ödülü kazanan Reuters fotoğraf ekibindeydi. 2010'dan ölümüne kadar Reuters için foto muhabiri olarak çalıştı. Afganistan ve Irak'taki savaşları, Rohingya mülteci krizini, Hong Kong protestolarını ve Nepal'deki depremleri de kapsayan bir dizi çalışmaya katıldı.
Taliban savaşçıları çarşamba günü, Pakistan’a açılan en büyük ikinci sınır kapısının bulunduğu Spin Boldak sınır bölgesinin kontrolünü ele geçirdi.
Ülkenin kuzeyinde dün, Taliban’ın kendilerine karşı olan Maraşel Raşid Dostum'un kalesini ele geçirmeye çalıştığı bildirildi. Vali Yardımcısı’nın açıkladığına göre Mareşal Raşid Dostum'un kalesi olan Afganistan'ın kuzeyindeki Cüzcan eyaletinin başkenti Şibirgan kenti yakınlarında Afgan güçleri ile Taliban savaşçıları arasında çatışmalar yaşanıyor.
Kadir Malya AFP'ye verdiği demeçte şunları söyledi:
"Taliban önce komşu Sari Pul eyaleti yolundan Şibirgan'ın girişini ele geçirdi. Ancak kasabaya girmedi. Hükümet güçleri şimdi Taliban ile karşı karşıya. İki taraf da vur-kaç operasyonları yürütüyor ancak şehir kapılarının kontrolünü tam olarak ele geçiremiyorlar.”
Türkmenistan'a komşu olan Cüzcan eyaleti, başkenti ile aynı adı taşıyan ve kuzey Afganistan'ın en büyük eyaleti olan Mezar-ı Şerif'in yanında yer alıyor.
Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, AFP'ye yaptığı açıklamada, Taliban’ın Şibirgan Kapısı'nı ele geçirdiğini ve şehre ulaştığını söyledi. Raşid Dostum’un milislerinin bölgeden kaçtığını kaydetti. Mücahid, ayrıca Taliban’ın, Dostum'un Şibirgan yakınlarındaki evinin bahçesinde savaşçılarına, “eski savaş ağası Dostum’un” milislerinin havaalanına doğru çekildiğini gösteren video görüntüleri dağıttığını aktardı.
Ancak sahadaki durum henüz doğrulanamadı. 67 yaşındaki Özbek lider Dostum, 2001 yılında 2 bin Taliban savaşçısının konteynerlerde boğularak öldürülmesi de dahil olmak üzere birçok savaş suçuyla itham edilmişti. Ancak AFP’ye göre Afgan siyaset sahnesinde büyük etkisi olan Dostum bu suçlamaları reddediyor.
Dostum, özellikle 1979 ve 1989 yılları arasında Sovyet varlığına karşı yürütülen çatışma sırasında zulmü ve öngörülemeyen hamleleri ile ün yaptı. 2014-2020 yılları arasında Afganistan Devlet Başkan Eşref Gani’nin yardımcısıydı. Temmuz 2020'de Afgan ordusunun en yüksek rütbesi olan mareşalliğe layık görüldü.

Afganistan-Pakistan gerilimi
Afganistan Başkan Yardımcısı’nın Pakistan ordusunu "belirli bölgelerde Taliban'a hava desteği sağlamakla" suçlamasının ardından Kabil hükümeti ile İslamabad arasındaki sözlü savaş da şiddetleniyor. Pakistan Dışişleri Bakanlığı, ülkesiningüçlerini ve halkını korumak için kendi topraklarında gerekli önlemleri aldığını belirten bir açıklama yayınlayarak Taliban’a destek verme iddialarını yalanladı. Açıklamada, "Afgan hükümetinin kendi egemen topraklarında harekete geçme hakkını kabul ediyoruz" denildi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da cuma günü yaptığı açıklamada, Amerikalıların Afganistan'dan "aceleyle" ayrılmaları sebebiyle ülkedeki durumun bozulmasından sorumlu olduklarını belirtti. Lavrov, Rus bir haber ajansına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Herkes ABD misyonunun başarısız olduğunu biliyor. ABD de dahil olmak üzere herkes bunu kabul ediyor. Son günlerde Afganistan'daki durumun hızla kötüleştiğine tanık olduk. ABD ve NATO birliklerinin hızla geri çekilmesinin ışığında ülke içinde ve çevresinde askeri ve siyasi belirsizlik durumu çarpıcı biçimde arttı."
Özbekistan'ın Taşkent şehrini ziyareti sırasında Orta Asya ülkeleriyle düzenlenen bölgesel bir konferansa katılan Lavrov, ayrıca "Mevcut koşullar göz önüne alındığında Afganistan’daki bu istikrarsızlığın komşu ülkelere yayılma tehlikesi var" uyarısında bulundu.

 


Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.