Reisi’nin nükleer anlaşmaya bağlı kalması, muhafazakâr milletvekilleri arasında bölünmeye yol açıyor

Avrupalılar, santrifüj cihazlarını kontrol etmek için İran’a üç boyutlu bir plan önerdi

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye geçtiğimiz nisan ayında 9. nesil santrifüj cihazlarının özelliklerini açıklarken (İran Cumhurbaşkanlığı)
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye geçtiğimiz nisan ayında 9. nesil santrifüj cihazlarının özelliklerini açıklarken (İran Cumhurbaşkanlığı)
TT

Reisi’nin nükleer anlaşmaya bağlı kalması, muhafazakâr milletvekilleri arasında bölünmeye yol açıyor

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye geçtiğimiz nisan ayında 9. nesil santrifüj cihazlarının özelliklerini açıklarken (İran Cumhurbaşkanlığı)
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye geçtiğimiz nisan ayında 9. nesil santrifüj cihazlarının özelliklerini açıklarken (İran Cumhurbaşkanlığı)

İran Cumhurbaşkanlığı Bürosu’nun anahtarlarının görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den halefi aşırı muhafazakâr İbrahim Reisi’ye teslim edilmesi için geri sayımın başlamasıyla birlikte İran’ın nükleer anlaşmaya bağlı kalmasının yararlı olup olmayacağı konusunda muhafazakâr milletvekilleri arasındaki fikir ayrılığı artıyor.
Reisi’nin ekibi, kabinesiyle ilgili son dokunuşları yapmak için zamanla yarışıyor. Reisi’nin 5 Ağustos’ta parlamento önünde anayasaya bağlılık yemini edeceği ve Rehber Ali Hamaney ile Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla gerçekleşecek devir-teslim töreninin yapılacağı gün kabinesini açıklaması bekleniyor.
Geçtiğimiz günlerde İbrahim Reisi’nin Dışişleri Bakanlığı’na seçeceği kişiyle ilgili tahminler çoğalmaya başladı. Dışişleri Bakanlığı, seçilen cumhurbaşkanının İran dini liderinden ön onay alması gereken 5 bakanlıktan birisidir.
Yeni Dışişleri Bakanı, nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için nisan ayının başında gerçekleştirilen Viyana müzakerelerinin geleceğiyle ilgili beklentilerin arttığı bir dönemde görevine başlayacak.
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politikalar Komisyonu Başkanı Mücteba Zünnur, yeni hükümetin nükleer anlaşmaya yaklaşımıyla ilgili endişeleri azaltarak dün parlamentoda şu sözleri dile getirdi: “Nükleer anlaşma iyi olmasa da bizim için bir fren görevi niteliğindeydi. Fakat yeni hükümetin nükleer anlaşmaya yaklaşımıyla ilgili söylenebilecek bir şey varsa o da şudur. Yeni hükümet, ‘Nükleer anlaşma iyi olmadığı için biz bu anlaşmayı istemiyoruz’ demeyecektir. Bu, ne rejimin politikasıdır ne de yeni hükümet bu politikayı izleyecektir. Tam tersine hükümet, anlaşmayı isteyecektir.”
İran’ın nükleer anlaşmaya bağlı kalmasına şiddetli bir şekilde karşı çıkmasıyla bilinen geçmiş tutumlarının aksine Zünnur, söz konusu açıklamayı yaptı. Hükümet yanlısı internet sitelerinin çoğu, Zünnur’un açıklamasını “Nükleer anlaşmayı yakan milletvekili, yeni hükümetin anlaşmayı uygulayacağını söylüyor” başlığıyla aktardı. Zira Zünnur, ABD’nin 3 yıl önce nükleer anlaşmadan çekilmesine tepki olarak İran parlamentosunun kürsüsünde nükleer anlaşma taslağını yakmıştı.
İran Yargı Organına bağlı Mizan Haber Ajansının aktardığına göre Zünnur, “Yeni hükümet, nükleer anlaşmaya karşı çıkmayacak ve İran halkının haklarını elde etmek için önceki hükümetten daha güçlü olacak. Diğer yandan nükleer anlaşmayı muhafaza etmeye çalışan karşı tarafın da insanların ekonomik sorunlarını çözmek için bunun bedelini ödemesi gerekiyor” açıklamasında bulundu.
Diğer yandan Ulusal Güvenlik ve Dış Politikalar Komisyonu Sözcüsü Ebulfazl Amuyi, “Nükleer anlaşma, nükleer anlaşmanın sorunlarını çözmeyecek” dedi. Amuyi, Mehr Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada “İran ve P5+1 ülkeleri arasındaki nükleer anlaşma, bütün insanların ders alması için bir fırsattır. Zira bu tecrübe, Batı’yla iş birliği yaparak İran’ın ekonomik sorunlarını çözme varsayımının geçersiz olduğunu gösterdi” ifadelerini kullandı.
Sözcü, devamında şunları dile getirdi: “Batı’nın anlaşmayı tam olarak uyguladığı ve ABD’nin de nükleer anlaşmada kaldığı dönemde bile Amerikalıların vaatlerini yerine getirmediklerini gördük. O dönemde ekonomik çıkarların gerçek ve somut etkilerini görmedik. Yine o dönemde Batılı heyetleri ağırladık. Fakat hiçbir görüşmenin sonunda anlaşma imzalamadık. Batı’yla iş birliği yaparak ekonomik sorunları çözmenin doğru bir fikir olmadığını ve kendimize güvenmemiz gerektiğini anladık.”
Ayrıca Amuyi, “Nükleer anlaşmaya yönelik temel yaklaşımımız, yaptırımların tamamen kaldırılması şeklindedir. Bu yaklaşım, İslam Cumhuriyeti’nin mantıklı ve esas talebidir” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçen hafta parlamentonun Aralık 2020’nin başında kabul ettiği ve hükümeti nükleer anlaşmaya yönelik ikinci ihlal paketini uygulamaya zorlayan yasa tasarısını eleştirdi.
Ruhani’nin eleştirisinden iki gün önce eski İran Büyükelçisi Hasan Kazimi Kumi, İran İtimad gazetesiyle yaptığı söyleşide “Nükleer anlaşmayı imzalamak büyük bir hata idi. Anlaşma, yeni cumhurbaşkanı için bir öncelik değil” ifadelerini kullandı. Ayrıca Kumi, İran’ın bölgesel vekillerine işaret ederek “İbrahim Reisi’nin dış politikası, direniş cephesini desteklemek olacak” dedi.
Öte yandan Devrim Muhafızları liderlerinden biri olan Kumi, dış politikada nükleer anlaşmanın yerinin belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak, İran’ın mevcut sorunlarının yüzde 15’inin söz konusu anlaşmadan kaynaklandığını söyledi.
Dün Wall Street Journal gazetesi, Avrupalı yetkililerin İran’a Tahran’ın santrifüj cihazlarını depolamanın yanı sıra santrifüj cihazlarını çalıştırmak için kullandığı dijital alt yapıyı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) gözetiminde parçalamayı ve İran’ın montaj atölyelerinde yeni santrifüj cihazları üretme kabiliyetini azaltmayı içeren üç boyutlu yeni bir yöntem önerdiğini açıkladı.
İran, gelişmiş santrifüj cihazlarının parçalanmasını reddetti. Wall Street Journal gazetesinin üst düzey Avrupalı bir diplomattan aktardığı habere göre Viyana müzakereleri, 15 Ağustos’a kadar yeniden başlamayabilir. Avrupalı diplomat, “Müzakere yapan taraflar, 20 Haziran’da altıncı oturum sona ermeden önce İran’ın elindeki fazla uranyum stoğunu Rusya’ya gönderme konusunda anlaşmak üzereydiler” dedi.
Wall Street gazetesi, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoklamada kaydettiği ilerlemenin, Joe Biden yönetiminin Tahran’ı dizginlemeyi amaçlayan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma girişimlerini zorlaştırdığını belirtti.
Wall Street gazetesine göre Amerikalı ve Avrupalı yetkililer, İran’ın artık 2-3 ay içerisinde nükleer silah geliştirmeye yetecek kadar parçalanabilir madde toplayabileceğini öngörüyor.
Gazeteye göre Amerikalı yetkililer, nükleer anlaşmayı canlandırmanın ve İran’ın nükleer anlaşmayla ilgili kararlara yeniden bağlı kalmasının nükleer silah üretme becerisini Ocak 2016’da olduğu gibi yaklaşık bir yıl öteleyeceğini belirtti.
Buna rağmen Wall Street Journal gazetesi, İran’ın olası nükleer silah üretme süreciyle ilgili tahminlerin, Tahran’ın sahip olduğu ekipmanlarla ilgili varsayımların yanı sıra bunları kullanabilme gücüne ve hızına bağlı olarak farklılık arz ettiğine işaret etti.
Gazetenin Viyana müzakerelerine katılan bazı Avrupalı yetkililerden naklettiği habere göre anlaşmanın hızlı bir şekilde canlandırılması halinde söz konusu süreç, bir yıldan daha kısa olabilir. Fakat Avrupalı yetkililer, müzakerelerin uzaması ve Tahran’ın da nükleer faaliyetlerine devam etmesi halinde bu sürenin daha da kısalabileceğinden endişeleniyor.
Wall Street gazetesine göre Batı, İran’ın IR2M ikinci nesil santrifüj cihazı gibi bazı gelişmiş santrifüj cihazlarını daha iyi kullanabilecek teknolojiye sahip olmasından kaygılanıyor. Zira nükleer anlaşma Ocak 2016’da yürürlüğe girmeden önce İran, binden fazla IR2M santrifüj cihazına sahipti. Batılı uzmanlar, o dönemde İran’ın tecrübesinin bu cihazları yeniden çalıştırmaya yetmeyeceğini düşünmüştü. Fakat şu an şartlar değişti.
Geçen ay Tahran, şubat ayında İran’la vardığı geçici anlaşma uyarınca UAEA’nın hassas faaliyetlere izin verilmesi talebine yanıt vermeyi reddetmişti. Daha önce de Tahran, yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirmeye devam ederken yüzde 20 oranında da yeniden uranyum üretmeye başladığını duyurmuştu.



Öcalan, 26 yıl hapis yattıktan sonra kendisini ‘barış elçisi’ olarak nitelendiriyor

Dünyanın dört bir yanındaki Kürtler Öcalan'ı bir kahraman olarak görüyor ve serbest bırakılmasını talep ediyor. (AFP)
Dünyanın dört bir yanındaki Kürtler Öcalan'ı bir kahraman olarak görüyor ve serbest bırakılmasını talep ediyor. (AFP)
TT

Öcalan, 26 yıl hapis yattıktan sonra kendisini ‘barış elçisi’ olarak nitelendiriyor

Dünyanın dört bir yanındaki Kürtler Öcalan'ı bir kahraman olarak görüyor ve serbest bırakılmasını talep ediyor. (AFP)
Dünyanın dört bir yanındaki Kürtler Öcalan'ı bir kahraman olarak görüyor ve serbest bırakılmasını talep ediyor. (AFP)

PKK’nın feshedildiğini ve silah bıraktığını açıklayan kurucu lider Abdullah Öcalan, Türkiye tarihine ‘barış elçisi’ olarak adını yazdırdı.

27 Şubat'ta yüz binlerce Kürt Türkiye'nin güney ve doğusundaki şehirlerde, Suriye'nin kuzeydoğusunda binlerce Kürt  sokaklara dökülerek Öcalan'ın PKK'ya yaptığı dağılma ve silah bırakma çağrısına destek verdi.

76 yaşındaki Öcalan, 26 yıldır Türkiye'nin batısındaki Marmara Denizi'nin güneyinde, İstanbul'a 51 kilometre uzaklıkta Bursa iline bağlı İmralı Adası’ndaki izole bir cezaevinde tek başına tutulmasına rağmen, Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü konusunda halen ‘anahtar’ ve ‘gerekli adam’ olarak görülüyor.

hyuı
Öcalan'ın PKK'ya silah bırakma ve dağılma çağrısını duyururken çekilen son fotoğrafı (EPA)

4 Nisan 1949'da Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesine bağlı Ömerli köyünde bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Öcalan’ın fikirleri, 1970'lerde solcular ve sağcılar arasında yaşanan şiddetli sokak çatışmalarıyla şekillendi.

Kürtlerin ‘kahraman’ olarak gördüğü Öcalan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden ayrıldıktan sonra bağımsız bir Kürt devletinin kurulması için mücadele etmeye yemin ederek Türk solundan ayrıldı ve 28 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesinde PKK’yı kurdu.

1984'ten bu yana Suriye'de on binlerce insanın ölümüne neden olan bir isyana liderlik etti (kurbanların sayısına ilişkin tahminler 15 bin ila 40 bin arasında değişmekte). Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği (AB) PKK’yı terör örgütü olarak tanımlıyor.

zxcdfgt
Öcalan'ın 1999'da Kenya'da yakalandıktan sonra Türkiye'ye getirilişi sırasında çekilmiş fotoğrafı (Arşiv - Türk medyası)

Türkiye'nin 1998'de Öcalan yüzünden Suriye'yi savaşla tehdit etmesinin ardından Şam, savaşın patlak vermesini önlemek için Mısır ve İran'ın araya girmesiyle Öcalan'ı sınır dışı etmek zorunda kaldı ve bunun sonucunda Türkiye'ye, güvenliğine yönelik bir tehdit oluşması halinde PKK üyelerini kovalamak için Suriye topraklarına 5 kilometre mesafeye kadar girme hakkı veren Adana Anlaşması imzalandı.

Öcalan, 15 Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'de yakalanıp Türk özel kuvvetlerinin koruması altında Ankara'ya getirilmeden önce Rusya'ya, ardından İtalya ve Yunanistan'a sığınmıştı. 29 Haziran 1999'da terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan idama mahkûm edildi.

Türkiye'nin 2004 yılında AB'ye katılım müzakereleri çerçevesinde idam cezasını kaldırması üzerine cezası infaz edilmedi ve İmralı Cezaevi’ndeki bir hücrede tek başına tutulmak üzere şartlı tahliye imkânı olmaksızın müebbet hapis cezasına çevrildi.

xsdfgrt
Öcalan, 1992 (AFP)

Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısı, 2000'li yılların başında ve 2013'te başarısızlıkla sonuçlanan iki girişimin ardından üçüncü ateşkes çağrısıydı. Müzakerelerde varılan mutabakatın reddedilmesi ve Türkiye'de Kürt sorunu olmadığı iddia edilmesiyle çatışmaların tetiklemesiyle ikinci çağrı da çöktü. Ancak Erdoğan'ın AK Parti'nin büyük gerilemeler yaşadığı bir seçim dönemine denk gelen önceki tutumuna rağmen, bizzat Öcalan, Kürtler ve Türkler arasında kardeşliği sağlamak ve topluma barış getirmek umuduyla yeni bir barış çağrısıyla, PKK'nın feshedilmesi ve silahsızlandırılması arzusuyla geri döndü... Ancak bu yeni çağrının Türkiye'de ve bölgede Kürt sorununa kalıcı bir çözüm getirip getirmeyeceğini ya da siyaset koridorlarında ve seçim taktiklerinde kaybolup gitmeyeceğini kimse bilmiyor.