Erdoğan'dan bayramı mesajı: Vatandaşlarımızı aşıya davet ediyorum, Türkiye’nin her alanda güçlü olması buna bağlıdır

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yayımladığı bayram mesajında aşı yaptırılması konusunda vatandaşlara çağrıda bulunarak, "Salgına karşı en büyük savunma silahlarımız temizlik, maske, mesafe diye ifade ettiğimiz tedbirler ile aşılamadır" dedi

Cumhurbaşkanı Erdoğan (Reuters)
Cumhurbaşkanı Erdoğan (Reuters)
TT

Erdoğan'dan bayramı mesajı: Vatandaşlarımızı aşıya davet ediyorum, Türkiye’nin her alanda güçlü olması buna bağlıdır

Cumhurbaşkanı Erdoğan (Reuters)
Cumhurbaşkanı Erdoğan (Reuters)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kurban Bayramı dolayısıyla görüntülü kutlama mesajı yayımladı. 
Erdoğan, bayramın, millete,  İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diledi.
Geçen yıl Kurban Bayramı'nın koronavirüs salgınının gölgesinde, buruk bir şekilde yaşandığını hatırlatan Erdoğan, bu yıl salgını önemli ölçüde kontrol altına almış, normalleşme adımlarını atmış bir ülke olarak bayrama biraz daha iyi şartlarda kavuştuklarını belirtti.
Tüm kurumların, vatandaşların huzur içinde bir bayram geçirmesi için gereken tedbirleri aldığını vurgulayan Erdoğan, "Salgına karşı en büyük savunma silahlarımız temizlik, maske, mesafe diye ifade ettiğimiz tedbirler ile aşılamadır. Aşılamada, dünya ortalamasına göre hamdolsun gayet iyi bir seviyedeyiz. Aşı tedariki konusunda da herhangi bir sıkıntımız bulunmuyor" dedi.
Yerli aşıyı yıl sonuna kadar kullanıma hazır hale getirmeyi umduklarını bildiren Erdoğan, mesajında şu ifadelere yer verdi:

Tüm vatandaşlarımızı, artık 18 yaş üzerindeki herkesin istifadesine sunduğumuz aşı hizmetinden yararlanmaya davet ediyorum. Türkiye’nin kendini diğer ülkelerden olumlu yönde ayrıştırarak ekonomisiyle, sosyal ve ticari hayatıyla, uluslararası ilişkileriyle her alanda güçlü olması buna bağlıdır. Her bir vatandaşımızın hayatı bizim için değerlidir. Bu hastalığın kimi, nerede yakalayacağı, nasıl etkileyeceği, hangi sonuçlara yol açacağı hala bilinemiyor. Öyleyse tedbirleri elden bırakmayarak, aşılarımızı olarak, bu sinsi tehdide karşı kendimizi korumaya almamız şarttır. Aşılama yoluyla vaka, hasta ve vefat sayılarında sağlayacağımız ilerleme, hem bireylerin sağlığı hem milletin morali hem ülkenin hedefleri bakımından kritik öneme sahiptir. Elimize salgın tehdidiyle mücadelede daha iyi imkanlar geçene kadar bu şekilde yolumuza devam edeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm imkanları, 84 milyon vatandaşımızın emrindedir. Asıl olanın reel ekonomiyi güçlendirmek, ülkeyi yatırımla, üretimle, istihdamla, ihracatla büyütmek olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz. Bunun için de, temel hizmet altyapılarını güçlendirme yanında, üretimin ve ticaretin bel kemiği olan sektörlere destek veriyoruz. Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada giderek artan gücünün ortaya çıkardığı güven, istikrar, huzur, umut ikliminde hedeflerimize doğru kararlılıkla yürüyoruz. Hayata geçirdiğimiz her yeni hizmet, devreye aldığımız her yeni eser, tamamladığımız her yeni proje, temelini attığımız her yeni yatırım büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bir adımdır. Rabb'imden, içinde bulunduğumuz mübarek günler hürmetine, ülkemizin ve milletimizin önünü açmasını, sıkıntılarını çözmesini, önünü aydınlatmasını niyaz ediyorum.

Erdoğan, bayramda yola çıkacak sürücülere, trafik kurallarına harfiyen uymaları, yola yorgun çıkmamaları, varacakları yere yaklaştıkça dikkatlerini artırmaları uyarısında bulundu.
 Independent Türkçe



Ortadoğu'nun umudu Yeni Araplar

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gelecekteki Ortadoğu'yu yeni Avrupa olarak tanımlarken, Avrupa’nın Ortadoğu'ya dönüştüğünü söylüyor (AFP)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gelecekteki Ortadoğu'yu yeni Avrupa olarak tanımlarken, Avrupa’nın Ortadoğu'ya dönüştüğünü söylüyor (AFP)
TT

Ortadoğu'nun umudu Yeni Araplar

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gelecekteki Ortadoğu'yu yeni Avrupa olarak tanımlarken, Avrupa’nın Ortadoğu'ya dönüştüğünü söylüyor (AFP)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gelecekteki Ortadoğu'yu yeni Avrupa olarak tanımlarken, Avrupa’nın Ortadoğu'ya dönüştüğünü söylüyor (AFP)

Velid Fares

 

Francis Fukuyama'nın 1991'de yazdığı gibi, Soğuk Savaş sonrası “tarihin sonu” vaatlerine rağmen Ortadoğu'da savaşlar ve çatışmalar genişliyor. Bu arada Batı'da gözler, birbirini takip eden aşamaların özelliklerini keşfetmek için ve reform yapabilecek, barışa doğru ilerleyebilecek sakin, yenilenmiş bir güç bulma umuduyla, onlarca yıldır dünyanın en fazla patlamalar yaşayan bölgesine çevriliyor. Bölgedeki savaş ve çatışmaların çoğuna yol açan hareketlerin birçoğunun arkasında Arap dünyasındaki radikal güçler vardı. Halklarına sosyal, ekonomik ve kalkınma alanında bir ilerleme sunamayan da bunlardı. Dünyanın diğer bölgelerinde de çok sayıda çekişme ve şiddetli çatışmanın yaşandığı açık ve bunların sonuncusu hâlâ bitmeyen Ukrayna savaşıdır. Ancak büyük ve küçük, eski ve yeni, karmaşık ve basit, çözülebilir ve çözülemez çatışmaların en çok yaşandığı bölge, Arap dünyası ve “Büyük Ortadoğu” olarak adlandırılan bölge olmaya devam ediyor.

Bu jeopolitik alan, dünyanın diğer bölgelerine kıyasla sayısız krizle öne çıkıyor. Bu krizlerin başında da kontrol ettikleri ülkelerin sınırlarını genişleterek, bölgesel ve bazıları kıtalararası imparatorluklar kurmayı hedefleyen ideolojik akımlarda vücut bulan yarı-sömürgeci yayılmacı projeler geliyor. Bunların en önemlileriyse Humeynici ve İslamcı projeler (Batı'da cihatçılık olarak adlandırılır), Baasçılık, Arap milliyetçiliği ve diğerleridir. Bunlar hilafet, saltanat gibi kadim imparatorluklar veya Baasçı ulus-devlet, komünizm ve benzeri devletlerin kurulmasına ya da yeniden canlandırılmasına odaklandılar. Ülke sınırları dışında yürüttükleri savaşları, darbeleri ve seferleri, önce kendi ülkesini sonra başka ülkeleri yıkmaya çalışan totaliter tipler gibi, tavizsiz inançlarına bağlılıklarıyla meşrulaştırdılar. Totaliter projeler, rejimi genellikle katı olan kapsamlı bir bölgesel devlet kurmayı amaçlar ve diğer bölgesel ve küresel güçlerle çatışmalara girerler.

Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında buna tanık olduk. Batı'da sorgulanan ise bölgenin geleceği ve Batı toplumuyla ilişkileridir. Aynı soru diğer bölgeler için de geçerli. Batılı çevreler, Arap toplumlarının siyasi kültürlerinde yeni eğilimler üretmelerine nasıl yardımcı olabilecekleri konusuna odaklandılar. Kalkınma ve düşünce kuruluşları, Batı Avrupa'da iki dünya savaşından sonra, Doğu Avrupa'da ise Soğuk Savaş'tan sonra olduğu gibi, programlarının yeni bir Arap coğrafyası kuracağına inanarak, çatışma ülkelerinde “yeni bir kültür” yaymak için hızla harekete geçtiler. Ancak radikallerin Batı kurumlarına sızması ve Arap toplumlarını yönlendirmekten sorumlu kurumlara ulaşması nedeniyle bu yaklaşım başarısız oldu. Böylece Ortadoğu'da radikaller artık gençlerin yetiştirilmesini kontrol eder hale geldiler ve onları açık ve özgürleşmiş “yeni Araplar” olarak tasvir ettiler. Ancak sözde Arap Baharı, bu kusuru ortaya çıkardı. Zira İhvan (Müslüman Kardeşler) ve Humeyni tarafından “yeni Arapları” temsil etmek üzere yönlendirilenler ve devrimci olarak adlandırılanlar, eski radikal madalyonun yeni bir kisve altında ortaya çıkan yüzüydü ve bu durum Mısır, Libya, Tunus, Ürdün, Yemen, Suriye ve diğer yerlerde hızla gün yüzüne çıktı. Bu ülkelerin çoğunda iç savaşlar çıktı ve hâlâ sürüyor. Batı da bölgede yeni bir olgu üretmekte başarısız oldu ta ki bölge kendi kalkınma projelerini üretmeye ve terörle mücadele etmeye başlayana kadar.

Gerçek “Yeni Araplar” yeni kılıklı radikallerden farklı kriterlerle ayrılırlar. Birincisi, onlar gerçek köklerine ve gerçek tarihlerine bağlıdırlar; tekfircilerin, mollaların ve aşırı milliyetçilerin bu tarihe dair yorumlarına değil. Daha da önemlisi, Yeni Araplar toplumlarının tarihini geliştirici bir biçimde okurlar, yani geçmişin değerlerini ödünç alırlar ve zaman içinde farklı halkların deneyimlerinden yararlanırlar. Fanatikler yeniden şekillendirdikleri bir geçmişe takılıp kalmışken, yenilikçiler geleceğe bakarak bugünü şekillendirirler.  Söylemleri belirleyen ve kararları alanlar onlardır, tutsak bir ideoloji ile kendisinin ve kitlelerin umutlarıyla uyum olmayan bir şimdiki zaman arasında sıkışıp kalanlar değil.

İkincisi, Yeni Araplar, yani ılımlı Araplar, ulus-ötesi doktrinleri benimsemezler. Yani kendi ülkelerinden daha geniş bir “ulus” hayalini gerçekleştirmek için rejimleri devirmeye çalışmazlar. Bu Araplar, halklarının ne istediğini ve gençlerinin neyi hayal ettiğini biliyorlar ve gerçekleştirmek için çabalıyorlar. Arzulanan beklentiler, artık egemenlik, ulusal güvenlik ve istikrardır, radikallerin elinde olan geçmişin kabusları değil. Yeni Araplar öncelikle kendi vatanlarına, ardından kendi bölgelerine ve dünyaya aittirler.

Üçüncüsü, Yeni Araplar, adaletsiz, hüzünlü ve baskıcı bir rejim kurarak kendilerini, dünyayı ve istikrarı tehdit edenlere değil, kendi halklarının çıkarlarına ve mutluluğuna hizmet ediyorlar. Yeniler toplumlarını kuşatmak yerine açıyorlar, radikaller ise insanları korkutuyor ve gericiliğin derinliklerinde yalnızlığa sürüklüyorlar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Yeni Araplar terörizm ile mücadele konusunda kararlılar ve terörü yaymıyorlar, radikaller ise radikalizmi yayıyorlar, takiyye yapıyorlar ve aldatmada ustalar.

Avrupa, tek bir yüzyıl içinde milliyetçi imparatorluklardan ve Bolşevik saltanatından kurtuldu. Peki Yeni Araplar aynı sıçramayı gerçekleştirebilecekler mi?

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın sözlerine kulak verirsek, gelecekteki Ortadoğu'yu yeni Avrupa olarak tanımlarken, Avrupa'nın Ortadoğu'ya dönüştüğünü söylüyor. BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed Al-Nahyan da bir gün daha büyük bir terörizmin Ortadoğu'dan değil Avrupa'dan geleceği uyarısında bulundu.

Batı'ya ve uluslararası topluma daha iyi bir gelecek için eşlik edebilecek Yeni Arapların kimliğini tanımlamak istersek, onlar halklarının ve gelecek nesillerin çıkarlarını güvence altına almak için çalışan Araplardır. Onlar savaşları sona erdirdiler, terörizm ile mücadele ettiler, kurumlarını geliştirdiler, eğitimi yeniden düzenlediler, çabalarını birleştirdiler ve bölgenin geleceği için ılımlı ve ümit verici bir söylem ortaya koydular. Riyad, Kahire, Abu Dabi, Manama, Ürdün ve Rabat'ta karar alma merkezlerinde, Bingazi, Aden ve diğer yerlerdeyse geçici olarak bulunuyorlar. Yeni Araplar, Arap dünyasında ve yeni Ortadoğu'da barışın, güvenliğin ve geleceğinin anahtarıdır.