Libya, 140 Mısırlı göçmeni geri gönderdi

Yasa dışı göçmenler Mısır’a özel uçakla getirildi.

Sınır dışı işlemleri Libyalı makamlarla koordineli bir şekilde gerçekleştirildi. (Libya İçişleri Bakanlığı Facebook resmi hesabı)
Sınır dışı işlemleri Libyalı makamlarla koordineli bir şekilde gerçekleştirildi. (Libya İçişleri Bakanlığı Facebook resmi hesabı)
TT

Libya, 140 Mısırlı göçmeni geri gönderdi

Sınır dışı işlemleri Libyalı makamlarla koordineli bir şekilde gerçekleştirildi. (Libya İçişleri Bakanlığı Facebook resmi hesabı)
Sınır dışı işlemleri Libyalı makamlarla koordineli bir şekilde gerçekleştirildi. (Libya İçişleri Bakanlığı Facebook resmi hesabı)

İbrahim Abdulmecid
Khire yönetimi, Libya'da yasa dışı göçmen olmaları sebebiyle gözaltına alınan  140 Mısır vatandaşını ülkeye geri getirdi. Trablus'taki Mısır Diplomatik Misyon Başkanı Büyükelçi Muhammed Servet Selim söz konusu göçmenlerin 17'sinin 18 yaş altında olduğunu açıkladı.
Libyalı makamlar, başta Libya’da çalışmak isteyen Mısırlılar olmak üzere ülke  topraklarına giren izinsiz göçmenleri tutuklamayı sürdürüyor. İnsan kaçakçılığı yürüten çeteler ise yasa dışı göçmenleri Libya'ya, bazen de Libya kıyılarından Avrupa’ya kaçımaya devam ediyor.

Krizin bayramdan önce sona erdirilmesi hedeflendi
Mısır Dışişleri Bakanlığı'nda Libya'da mahsur kalan Mısırlılarla ilgilenen özel bir birim bulunuyor. Mısır'ın Trablus Büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Samih Şukri'nin Libya'da birden fazla merkezde tespit edilen tutuklamaların Kurban Bayramı öncesinde sonlandırılması talimatı verdiğini açıkladı.
Büyükelçiliğin gözaltına alınan Mısır vatandaşlarının kimlik tespitini tamamladığı bilgisi veren Büyükelçi Selim, söz konusu kişilerin birkaç farklı gözaltı merkezinde ziyaret edildiğini, bazılarının Trablus'a 550 km uzaklıkta olduğunu kaydetti. 18 Temmuz Pazar günü, özel bir uçakla ülkeye geri getirilmeden önce tıbbi bakım ve koronavirüs testlerinin uygulandığını söyledi.
Mısır Dışişleri Bakanlığı, 140 vatandaşın özel bir uçakla Kahire’ye getirilmesi sürecinin başta Yasadışı Göçle Mücadele Dairesi, İçişleri Bakanlığı ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM) olmak üzere Libya makamları ile koordineli bir şekilde yürütüldüğünü açıkladı. Vatandaşlardan 76’sının yedi aydır batı Libya'daki Dirj şehrinde bulunan yasa dışı göçmen gözaltı merkezinde, 38’inin ülkenin kuzeybatısındaki Geryan şehrindeki Ebu Reşade gözaltı merkezinde, 3’ünün de üç aydır fabrika binalarında kurulan gözaltı merkezinde tutulduğu belirtildi.
Libya İçişleri Bakanlığı, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, 140 Mısır vatandaşının gönüllü tehcir programı kapsamında Mitiga Uluslararası Havaalanı’ndan Mısır'a gönderildiğini bildirdi.
Mısır Dışişleri Bakanlığı, vatandaşlarına dikkatli olmaları ve yaşamlarını kaybetmelerine neden olabilecek yasa dışı suç şebekeleriyle iletişime geçmeme yönündeki çağrısını yineledi.
Mısır Büyükelçiliği de  ülkeye dönmelerinin ardından vatandaşların ekonomik ve sosyal açıdan rehabilitasyonlarını kolaylaştırmak için programlar düzenlenmesi amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) kurumları ve IOM ile koordineli bir şekilde çalıştı.

Yasağa rağmen önüne geçilemiyor
Muammer Kaddafi rejiminin 2011 yılında devrilmesinden önce Libya'daki Mısırlı işçi sayısının yaklaşık 2 milyon olduğu tahmin ediliyor. Güvenlik durumunun kötüleşmesiyle birlikte bu sayı oldukça azaldı. Şubat 2015'te Mısır hükümeti, terör örgütü DEAŞ’ın Mısırlı Hıristiyan işçileri kaçırıp idam etmesi ardından vatandaşlarının Libya'ya seyahatini yasakladı. Mısırlı işçiler ise yasağa rağmen seyahat etmeye devam etti. Ancak şu an sayılarına dair resmi bir istatistik bulunmuyor.
Son iki yılda, özellikle de Batı Libya bölgesinde Mısırlı işçilerin kaçırıldığı olaylar arttı. 2020 Eylül'de Beni Velid şehri yakınlarında kaçırılan altı işçinin iadesi için devreye giren Mısır güvenlik yetkilileri, aynı yılın haziran ayında Batı Libya'da silahlı bir grup tarafından kaçırılan 23 işçiyi geri aldı. Dışişleri Bakanlığı, söz konusu dönemde  Libya'da bulunan Mısır vatandaşlarına kendileri ve ailelerinin güvenliği için dikkatli olmaları, gerilim ve çatışma alanlarından uzak durmaları çağrısında bulunmuştu.
Libyalı makamlar geçtiğimiz haziran ayında ülkedeki Mısır Büyükelçiliği ile hükümetteki ilgili makamlar arasında yürütülen koordinasyonun ardından, Trablus'taki Yasadışı Göçle Mücadele Müdürlüğü merkezinde gözaltına alınan 90 Mısırlıyı serbest bırakmıştı. Bundan günler önce de silahlı kuvvetler ve polisten oluşan bir Libya ortak gücü, Libya'nın güneybatısındaki Şuveyrif bölgesinde fidye amacıyla altı aydır bir çetenin elinde tutulan 13 Mısır vatandaşını kurtarmayı başarmıştı.

Mısırlı işçilerin geri getirilmesi
Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli ile Libyalı mevkidaşı Abdulhamid Dibeybe geçtiğimiz nisan ayında Trablus’ta bir araya geldiler. Gündemde Mısırlı işçilerin resmi bir şekilde Libya’ya dönüşü dosyası vardı. Medbuli, Mısırlı işçilerin Libya’ya dönüşüne ilişkin prosedürleri belirlemek üzere çeşitli bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir komite kurulduğunu duyurmuştu.
Mısırlı işçilerin Libya'ya giriş prosedürlerini kolaylaştırmanın yollarını tartışmak üzere Libya Çalışma Bakanlığı ve Mısır İnsan Gücü Bakanlığı yetkilileri arasında geçtiğimiz mart ayında Kahire'de bir toplantı düzenlenmişti. Toplantıda, Libya'nın Mısır işgücü piyasasına olan ihtiyacının tespiti için bir veri tabanı sağlama ihtiyacı olduğu vurgulanmıştı.



Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)

Suriye’nin orta kesimindeki Humus’ta, Alevi çoğunluğun yaşadığı bir mahallede bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlamada en az sekiz kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlenirken, yetkililer faillerin hesap vereceğini bildirdi.

Bu saldırı, geçiş yönetiminin yaklaşık bir yıl önce iktidara gelmesinden bu yana bir ibadethaneyi hedef alan ikinci saldırı oldu. Haziran ayında Şam’da bir kilisede düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi yaşamını yitirmiş, o saldırıyı da yine aşırıcı Saraya Ensar el-Sünne üstlenmişti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab, Humus’taki patlamanın arkasındaki tarafın “kim olursa olsun” adalet önüne çıkarılacağını belirterek, saldırının Suriye’de güvenlik ve istikrarı sarsmayı hedeflediğini söyledi. İbadethanelerin hedef alınmasını “alçakça ve korkakça bir eylem” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Resmi Suriye Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’ta Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nde meydana gelen patlamada sekiz kişi hayatını kaybederken 18 kişi yaralandı.

Patlamada başı ve sırtı şarapnel parçalarıyla yaralanan ve Humus’taki Karam el-Luz Hastanesi’nde tedavi gören 47 yaşındaki Usame İbrahim, AFP’ye, “Cuma namazındaydım; yalnızca güçlü bir patlama ve yoğun bir basınç duydum” dedi. Başındaki bandajları işaret eden İbrahim, “Her yer gözümde kıpkırmızı oldu… Yere düştüm, başımdan kan aktığını gördüm… O an ne olduğunu anlayamadım” diye konuştu. Kan izleri arasında caminin kapısına doğru ilerlediğini, cemaatten yükselen çığlıklar ve inlemeler eşliğinde gençler tarafından hastaneye götürüldüğünü anlattı.

İçişleri Bakanlığı, “terör saldırısının” namaz sırasında gerçekleştiğini belirterek, “ilgili birimlerin failleri yakalamak üzere soruşturma ve delil toplama çalışmalarına başladığını” açıkladı.

Saraya Ensar el-Sünne, Telegram’da yayımladığı mesajda, “Sarayâ Ensar el-Sünne mücahitleri, başka bir gruptan mücahitlerle birlikte, Nusayrilere ait Ali bin Ebu Talib içinde bir dizi patlayıcıyı infilak ettirdi” ifadelerini kullandı. Beşar Esad yönetiminin 2024 sonunda devrilmesinin ardından kurulduğunu belirten grup, “Saldırılarımız artarak sürecek ve tüm kâfirler ile mürtedleri hedef alacak” dedi.

SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, ilk bulgular patlamanın cami içine yerleştirilen patlayıcı düzeneklerden kaynaklandığını gösteriyor. Olay yerinden yayımlanan görüntülerde, caminin bir köşesindeki duvarın alt kısmında bir gedik, duvarın bir bölümünü kaplayan siyah duman izleri, etrafa saçılmış halı parçaları ve kitaplar ile kırılmış pencere camları görüldü. Güvenlik güçleri caminin çevresini kordon altına aldı; içerideki ekipler, patlamanın olduğu alanı kırmızı şeritle çevreledi.

“Etrafımda şarapnel parçaları”

Ayağından yaralanan ve hastanede tedavi gören seyyar kitap satıcısı 38 yaşındaki Gadi Maruf da AFP’ye, patlamanın imamın hutbe için minbere çıkmasıyla meydana geldiğini söyledi. Maruf, “Çok büyük bir patlamaydı; etrafımda şarapnel parçalarının uçuştuğunu gördüm” dedi.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı açıklamada “korkakça suç eylemini” kınayarak, bunun “güvenliği ve istikrarı bozma, Suriye halkı arasında kaos yayma girişimlerinin bir parçası” olduğunu vurguladı. Açıklamada, “terörle her tür ve biçimde mücadele” konusundaki kararlılık yinelenirken, “bu tür suçların devletin güvenliği tesis etme, vatandaşları koruma ve failleri hesap verme çabalarını durduramayacağı” ifade edildi.

Riyad, Beyrut ve Amman başta olmak üzere birçok başkent saldırıyı kınadı. Saldırı, son aylarda yaşanan şiddet olaylarının ardından Suriye’deki azınlıkların endişelerini artırdı.

sx scx
Patlama sonucu Humus’un Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nin içinde meydana gelen yıkım görülüyor (SANA)

Sünni çoğunluğa sahip Humus’ta Alevi çoğunluklu mahalleler de bulunuyor. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ilk yıllarında şiddetli çatışmalara sahne olan kentte, geçen ay kırsaldaki bir köyde bir çiftin öldürülmesinin ardından mezhepsel gerginlik ve çatışmalar yaşanmış; çiftin aşireti suçu Alevilere atfetmişti. Ancak İçişleri Bakanlığı daha sonra olayın adli saiklerle işlendiğini açıklamıştı.

Bu cinayetin ardından Lazkiye kıyı kentinde ve Alevi çoğunluklu diğer bölgelerde binlerce Alevi, Humus ve başka yerlerde azınlıklara yönelik saldırıları protesto etmişti. Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana, Esad’ın mensubu olduğu Alevi topluluğuna yönelik saldırıların arttığı belirtiliyor.

Mart ayında Suriye kıyı kesiminde mezhepsel arka planlı şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre çoğu Alevi olmak üzere yaklaşık 1700 kişi hayatını kaybetti. Yetkililerce görevlendirilen bir soruşturma komisyonu, Temmuz ayında, şiddet olaylarına karıştığı şüphesi bulunan 298 kişinin kimliğinin belirlendiğini; isimleriyle birlikte 1426 Alevinin yanı sıra 238 güvenlik ve ordu mensubunun öldürüldüğünü açıkladı.

Gözaltındakilerin serbest bırakılması

Şiddet olaylarından önce ve sonra, eski yönetimle bağlantı iddiasıyla Alevi çoğunluklu bölgelerde geniş çaplı gözaltılar yapılmıştı. Resmî Suriye televizyonu, cuma günü Lazkiye’de “savaş suçlarına karışmadıkları tespit edilen” 70 kişilik ilk grubun serbest bırakıldığını, devamının geleceğini duyurdu.

Temmuz ayında, güneydeki Süveyda vilayetinde Dürzi azınlığa yönelik mezhepsel şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre 789’u Dürzi sivil olmak üzere iki binden fazla kişi hayatını kaybetti. Haziran ayında ise Şam’ın Duveyla semtindeki Mar İlyas Kilisesi’nde namaz sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi ölmüştü. Yetkililer, ülkede birlikte yaşamı ve tüm bileşenlerin korunmasını vurgulamayı sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Esad’ın devrilmesinin birinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, “güçlü bir Suriye” inşa etmek için Suriyelilerin çabalarını birleştirmesinin önemine dikkat çekti ve halkın fedakârlıklarına “yakışır” bir gelecek çağrısı yaptı. İktidardaki ilk yılını geride bırakan Şara, yönetimini pekiştirmek için çeşitli adımlar atsa da, ülkenin birliğini koruma ve güvenliği tüm topraklarda tesis etme konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya bulunuyor.


İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
TT

İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)

İsrail yetkilileri bugün, kuzey İsrail'de bir Filistinli tarafından gerçekleştirilen bıçaklı ve araçla saldırıda iki kişinin öldüğünü açıkladı.

 İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)

İsrail acil servisleri, yaklaşık 68 yaşında bir adamın araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi.

İsrail kamu yayın kuruluşu Kan ise yaklaşık 20 yaşında bir kadının bıçaklanarak öldürüldüğünü duyurdu.

 Ayrıca, iki kişinin de hafif yaralandığı belirtildi.

İsrail polisi, şüpheli saldırganın işgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir Filistinli olduğunu açıkladı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, orduya saldırganın memleketi olan Batı Şeria'daki Kabatiye kasabasında operasyon başlatma emri verdi.

Ofisinden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Savunma Bakanı Yisrael Katz, cani teröristin geldiği Kabatiye’ye karşı İsrail ordusuna güçlü ve derhal harekete geçme talimatı verdi. Amaç, tüm teröristleri tespit edip etkisiz hale getirmek ve kasabadaki terörist altyapıyı çökertmektir."


Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.