Mazlum Abdi’nin sosyal medyadan yaptığı tanınma çağrısının anlamı

Mazlum Abdi’nin sosyal medyadan yaptığı tanınma çağrısının anlamı
TT

Mazlum Abdi’nin sosyal medyadan yaptığı tanınma çağrısının anlamı

Mazlum Abdi’nin sosyal medyadan yaptığı tanınma çağrısının anlamı

Salah Bedreddin
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, yurt içinde ve dışında çeşitli isimlerle PKK’ya bağlı olan tüm görsel-işitsel medyanın seferberliğinde sosyal medyada bir hashtag (etiket) yayınlayarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin tanınması çağrısında bulundu. Ancak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tanımasını istediği kişi veya kuruluşların isimlerini belirtmedi.
Sosyal ağlarda ve medya kuruluşlarında başlatılan bu kampanyanın zamanlamasının aşağıdakiler de dahil olmak üzere birtakım faktörler ve göstergelerle örtüştüğüne hiç şüphe yok. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1 - ABD’nin Afganistan'da yirmi yıl süren muazzam askeri varlığının ardından Afganistan'dan başlayan, 2003 yılında ABD işgaline tanık olan, daha sonra 2011'de neredeyse tamamen geri çekilmişken Uluslararası Koalisyon çatısı altında DEAŞ’la mücadele için yeniden döndüğü, ardından Irak parlamentosunun ülkedeki yabancı güçlerin tamamen çekilmesi kararı aldığı Irak'tan geçen ve DEAŞ’A karşı savaş yıllarından bugüne kadar askeri güç olarak kabul edilen SDG'yi desteklediği Suriye ile son bulan Ortadoğu'dan askeri olarak geri çekilmeye yönelik art arda attığı adımlar bu faktörlerin başında geliyor. Ancak konunun uzmanı birçok kaynağa göre ABD’nin Ortadoğu’dan kademeli olarak geri çekilme niyeti henüz netlik kazanmış değil.
2 - ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İsviçre zirvesinden sonra başlayan Suriye konulu mutabakatları da yine bu faktörlerden biridir. Gözlemciler söz konusu mutabakatları, özellikle Washington’ın dünya arenasına geri dönüşü çerçevesinde ABD’nin dünyanın diğer bölgelerindeki nüfuzu lehine vereceği birtakım tavizler karşılığında, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu güçlendirmek için ABD’nin yürüttüğü bir çeşit yatıştırıcı diplomasi olarak görüyorlar.
3 - Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) deneyiminin sorunlu ve gerçekçi olmayan şahitliğinde, bu gruplarla rejim arasındaki eski mutabakatları yeniden canlandırmaya ve Rus tarafının himayesinde 2017 yılında yapılan kendi kaderini tayin etme referandumundan sonra yine Bağdat yönetimine dönüş için yeni adımlar atmaya yönelik çağrısını da yine bu faktörler arasında sayabiliriz.
4 - Ankara’nın bir NATO üyesi olarak ABD'nin çekilmesinden sonra Kabil Havalimanı’nın güvenliğini ve emniyetini sağlama talebini Washington'ın karşılamaya hazır olmasından bu yana ABD-Türkiye ilişkilerinde sıcak temasların olduğuna dair bazı göstergeler de söz konusu. Tabii ki bu, SDG'nin ve Özerk Yönetim'in geleceği ile ilgili bir bedel karşılığında olacaktır.
Peki, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin tanınması çağrısının amacı ne?
Yukarıda belirtilen faktörler ve göstergelerin yanı sıra Suriye dosyasına ilişkin Suriye’nin yanı sıra bölgesel ve uluslararası düzeydeki hızlı siyasi gelişmelere dayanarak basın ve sosyal medya üzerinden yapılan bu yoğun ve aceleci tanıma çağrısının arkasındaki amaç gördüğüm kadarıyla, sadece Suriye Kürtleri adına değil, aynı zamanda Suriye kuzeydoğusundaki Kürtlerin, Arapların ve Hıristiyanların yanı sıra Şam rejimiyle Rusya'nın himayesindeki bir diyalogla Haseke, Deyrizor ve Rakka sakinlerinin tek meşru temsilcisi olarak da ilgili tarafların tanınmasını ve onayını kazanmaktır. Askeri ve güvenlik güçlerinin rejim güçleriyle entegrasyonu hakkında sızan bilgilerle birlikte Şam’ın, illere göre yerel yönetim bazında ilgili bölge ile Baas rejiminin iktidara gelmesinden bu yana yürürlükte olan Suriye Anayasası çerçevesinde yasal ve idari olarak ilgilendiği de gelen bilgiler arasında. Mazlum Abdi’nin rejiminin tanınması çağrısındaki amaç ise rejimini ve temsilcilerini tek bir siyasi, idari ve otoriter referans haline getirmek veya Suriye’nin kuzeydoğu bölgelerinin gerçek yönetimi olmak konusunda sözde müzakere kartlarını güçlendirmek için zamanla yarışma girişimidir.
Bu bağlamda şu soru işaretleri ortaya çıkıyor: Mazlum Abdi, yönettiği rejimi ne olarak değerlendiriyor? Bir PYD partisi mi yoksa fiili bir otorite olarak öz-yönetim mi? Ya da PKK’nın merkezi Kandil'e bağlı askeri güçler mi? Yahut bir otoriteyi, bir kurtuluş hareketini veya ideolojik bir partiyi mi temsil ediyor? 1920’li yıllarda Hoybun Hareketi ile başlayan tarihi Suriye Kürt ulusal hareketinin, 1957'de Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (SKDP) kurulması, 1965'te 5 Ağustos Konferansı'nın köklü dönüşümleri ve mevcut parçalanma durumunun, Kürt Demokratlar Hareketi (TEV-DEM) ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin (ENKS) ortaya çıktığı partizan kutuplaşmanın bittiğini mi ifade ediyor? Yoksa bu çağrı, birkaç gün önce Abdullah Öcalan’ın 1980’lerin başında Esed ailesine başvurduğu ve şu ana kadar Suriye rejimine hizmet ettiğinin ortaya çıkmasından mı kaynaklanıyor?
Büyük ihtimalle Mazlum Abdi de dünya ülkeleri tarafından tanınmayı beklemiyor. Çünkü kendisi devlete benzer bir yapıyı dahi temsil etmiyor. Bağımsız ülkeler birbirlerini tanırlar. Askeri örgütleri ve grupları bilhassa şiddet eylemlerinde bulunduklarından şüpheleniliyorlarsa tanımazlar. Bunları mali ve askeri destek karşılığında kullanırlar. Ayrıca Rusya, ABD, İran, Türkiye ve İsrail gibi Suriye dosyasıyla ilgili ülkeler, halen Suriye devletine paralel oluşumları tanımıyor ve silahlı milisler veya siyasi örgütlerle uğraşıyorlar. Uzun vadede tüm toprakların ve fiili otoritelerin iktidardaki rejimin kollarına geri dönmesinin amaçlandığı da artık bir sır değil.
Suriye Kürt hareketinin meşruiyeti için neler gerekiyor?
Geleneksel Kürt partileri, Suriye devriminin başlangıcından bu yana ve hatta ondan yıllar önce, başta hareketin mücadele çizgisinden siyasi sapma olmak üzere birçok nedenden ötürü Kürt halkını ve onların ulusal hareketini temsil etme özelliklerini kaybetti. Tüm bunlar söz konusu partilerin kendi içlerinde seçim ve konferanslarla ilgili hükümlerin bozulmasıyla demokrasinin kaybolması, parti yönetimlerinin hısım-akraba kollanarak aile şirketlerine dönüşmesi ve ardından partilerin siyasi sermayeye bağımlı hale gelmesi, bağımsız karar alma özelliğinin yitirilmesi, partilerin yabancı gündemlerin hizmetine sunulması ve Suriye Kürtleri için ulusal projenin tanımlanması, formüle edilmesi ve benimsenmesinde pusulanın şaşmasıyla oldu.
Ulusal düzeyde geniş bir boşluk yaratan bu trajik sahnenin, Suriye devriminin başlangıcından bu yana yeni gelenin (eski ve yeni özellikleriyle PKK sisteminin) kontrolüne daha fazla alan açtığına şüphe yoktur. Suriye devrimi ve Türkiye karşıtı olan iki gücün bir siyasi temelde yakın iş birliğine ilişkin Öcalan'ın Esed’in kapısına gittiği dönemde yapılandan farklı bir anlaşma çerçevesinde, birinci temelin silah zoruyla ve Esed rejiminin doğrudan desteğiyle gerçekleştiği, ikincisinin ise önemli bir etkisinin olmadığı görüldü.
Mazlum Abdi, Suriyeli Kürtlerin kendisini ve sistemini tek meşru temsilci olarak tanımasını güvence altına almak istediğinde, birçok adımı tamamlamalı ve daha fazla açıklık, şeffaflık, ilkelere bağlılık, hata ve günahları kabul etme dahil olmak üzere birçok koşulu sağlamalıdır. Abdi, sistemi ENKS çatısı altındaki taraflarca tanınmadıktan ve onu Kürt-Kürt anlaşmasının hamisi veya kotaların ortağı olarak görmedikten sonra çağrısının içeriği boş bir konuşma olduğunu kesinlikle bilmelidir.
Evet, 2011'den bu yana rejiminin Suriye Kürtlerine, onların hareketlerine ve genel olarak Suriyelilere yönelik tüm olumsuz ve yıkıcı davranışlarını kapsamlı bir şekilde eleştirmeli. Bunlar arasında Esed’in diktatör rejimiyle anlaşmalar yapması, ulusal düzeyde ihlallerde bulunması, petrol, gaz ve gümrük gelirlerini denetimsiz ve hesap sorulmadan dağıtması, adam kaçırma suçları, tasfiyeler, Kürt bölgelerinin nüfuslarından arındırılması, ideolojik ve politik olarak farklı savaşçıların takip edilmesi gibi tamamı belgelenmiş davranışlar yer alıyor.
Mazlum Abdi eğer rejiminin Kürtleri temsil etmesini istiyorsa, Suriye Kürtlerinin çıkarlarına bağlı kalmalı ve Kandil’den ideolojik, örgütsel, siyasi ve devlet olarak ayrıldığını ilan etmelidir. PKK'nın genel olarak IKBY’ye ve IKBY başkanlığına, IKBY halkı tarafından seçilen hükümet ve parlamentodaki Kürt kardeşlerine karşı sürdürdüğü düşmanca tutumu kınamalıdır. Ayrıca Suriye Kürtleri arasındaki fikri ve siyasi çoğulculuğu tanımalıdır. Suriye Kürtlerinin siyasi hayatının ve mücadelesinin kendi rejimiyle başlamadığını ve yine onun rejimiyle bitmeyeceğini de bilmelidir. Abdi’nin kendi rejimi de dahil olmak üzere tüm partilerin, Kürt hareketini tam olarak temsil etmediğini ve Suriyeli Kürt vatanseverlerin yaklaşık yüzde sekseninin bu partilerden olmadığını kabul etmesi gerekiyor. Meşruiyetini yeniden sağlamak ve zorluklarla mücadele etmek için bağımsız yurtseverlerin üçte ikisi ve iki kutup TEV-DEM ve ENKS’nin üçte biri için en uygun seçenek olarak Suriye Kürt hareketini Kürt konferansı aracılığıyla yeniden inşa etme ilkesine bağlı kalmalıdır. Bu konferans, tanınma talebinde bulunmak veya herhangi bir teklif sunmak için en uygun yerdir. Bu nedenle, meşru bir temsilci olarak tanınmak isteyen (bir parti, örgüt veya şahıs vb.) kim olursa olsun halkın çoğunluğunun güvenini silahların gölgesinde değil, özgür, sivil demokratik yollarla elde etmelidir.
Bu makale Şarku’l Avsat tarafından ahewar.org sitesinden çevrilmiştir.



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP