Su kıtlığı İran’ı siyasi ve ekonomik açıdan tehdit ediyor

Yeraltı suyunun tükenmesinin ardından ülkede kitlesel göçlerin yaşanması bekleniyor.

Huzistan eyaletinde su kıtlığı yaşanıyor. (AFP)
Huzistan eyaletinde su kıtlığı yaşanıyor. (AFP)
TT

Su kıtlığı İran’ı siyasi ve ekonomik açıdan tehdit ediyor

Huzistan eyaletinde su kıtlığı yaşanıyor. (AFP)
Huzistan eyaletinde su kıtlığı yaşanıyor. (AFP)

İran'ın petrol açısından zengin olan Huzistan eyaletinde su kıtlığına karşı yapılan protestolar hız kazanırken Tahran’daki yöneticiler artık ‘gelecek krizi kimsenin tahmin edemediğine’ ilişkin eski bahanelerini kullanamazlar. Çünkü kendileri geçmişte bu tehlikeyi hissetmişti.
2015 yılında İran'ın Eski Tarım Bakanı İsa Kalantari, su kıtlığının 50 milyon İranlıyı (nüfusun yaklaşık yüzde 60'ına tekabül ediyor) ülkeyi terk etmeye zorlayacağına dair uyarıda bulunmuştu. Bu sorunu uzun bir süre görmezden gelen Tahran’daki yetkilileri eleştirerek “Durumu anladıklarında iş işten geçmiş olacak” demişti.
Söz konusu açıklamadan iki yıl sonra bu uyarıyı yapan kişiye, öngördüğü felaket hakkında adım atma fırsatı verilmişti. Kalantari, fiilen Çevre Bakanı’na eşdeğer sayılan Cumhurbaşkanı’nın Çevreyi Korumadan Sorumlu Yardımcısı olarak atanmıştı. O zamandan bu yana daha sık uyarılarda bulunmaktan başka bir şey yapmadı. Kalantari bu yazın başında kırsal bölgede, İran’ı “yok olma” tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak bir “su savaşının” patlak verebileceğini söylemişti.
Kalantari'nin meslektaşı Enerji Bakanı Rıza Erdekaniyan da son 50 yılın en kurak yazının yaşandığını söylemişti. Bloomberg haber ajansı Kalantari'nin açıklamalarının başta yazın bu derece kurak geçmesinden dolayı susuz kalan iller olmak üzere bütün İranlıları endişelendirdiğini aktardı. Ancak Huzistan'ın güneşten kavrulan köyleri bütün öfkelerini Tahran hükümetine kustular ve eyaletin dört bir yanındaki protestocuları rejimi ve İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’i düşürmeye çağırdılar.
Meselenin sadece su kıtlığı ile sınırlı olmadığına dikkat çekiliyor. Nitekim su kıtlığı merkezi hükümetin, petrol kaynakları yüzünden güçlü bir şekilde sömürülen eyalete temel hizmetleri sağlamada başarısız oluşunun yalnızca bir yönünü yansıtıyor. İran’daki Arap azınlığın çoğuna ev sahipliği yapması itibariyle Huzistan eyaletindeki gösterilerin etnik bir boyutu da var. Eyalette yaşayan bu azınlık dışlandığını ve Tahran tarafından kendilerine şüpheyle yaklaşıldığını öne sürüyor.
Bu yakıcı karışım her yaz tutuşuyor ve yangın her yıl daha da büyüyor. Tahran da protestolara her seferinde polisin, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ve Besic milislerinin uyguladığı şiddetle karşılık veriyor. Protestoların devam etmesi halinde, aşırı muhafazakar din adamı İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığı koltuğunu devralmasıyla önümüzdeki ay göstericilere yönelik şiddetin artması olası.
Reisi’yi bekleyen başka acil sorunlar da var: İran ekonomisi dört bir yandan tehlikeyle kuşatılmış durumda. ABD yaptırımlarını kaldırmak için yürütülen müzakereler çıkmaza girdi. Ülke yeni tip koronavirüs (Kovid-19) kaynaklı vaka ve ölü sayılarında yeni bir dalgayla karşı karşıya. Yeni cumhurbaşkanı siyasi meşruiyetine ilişkin sorularla yüzleşmek zorunda kaldı. Çünkü tüm gerçek rakipleri saf dışı bırakılmasının ve İran seçim tarihindeki en düşük katılımın kaydedilmesinin ardından Reisi’nin seçilmesinin meşruiyeti yerle bir oldu.
Ancak su krizinin Reisi’nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olduğu söylenebilir. Zira iklimin değiştiğine ilişkin göstergeler, önümüzdeki yıllarda daha sıcak ve daha kurak yazların yaşanacağına işaret ediyor. Ayrıca İran'ın yeraltı su kaynakları da şimdiden ciddi şekilde tükenmiş durumda. Reisi, İran’ın kendisini uluslararası baskıdan izole etmesi için bir “direniş ekonomisine” sahip olması gerektiğine inanıyor. Bunun için de kendi kendine yeten bir tarım sisteminin olması gerektiğini ifade ediyor. Ancak çevreciler yakın bir zamanda ülkenin suyunun tükeneceğini söylerken böyle bir şeyi başarmanın imkansız olduğu ortada.
İşin ironik tarafı, su kıtlığı büyük ölçüde rejimin tarımda bağımsızlık arzusunun bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Tahran onlarca yıl geniş çapta temel ürünlerin ekimini teşvik etti. Bu da çiftçileri bulabildikleri tüm yeraltı suyunu kullanmaya itti. Bunun sonucunda çevre uzmanları İran'ın 31 eyaletinin 12'sindeki akiferlerin önümüzdeki 50 yıl içinde kuruyacağını savunuyor. Aynı zamanda yüzeydeki su da giderek azalıyor. Çünkü nehir yataklarının değiştirilmesi ve Huzistan eyaletindeki nehirlerin üzerine çok sayıda baraj kurulması eyaletteki göllerin kurumasına yol açtı.
Dolayısıyla tüm bu gelişmelerin siyasi sonuçlarını tahmin etmek çok da zor değil. Şimdiden geniş çapta bir iklim göçü yaşanacak. Kalantari’nin öne sürdüğü 50 milyonluk göç kulağa abartı geliyor olsa da çok sayıda İranlı şimdiden kırsal kesimden işsizlerin ve öfkeli kişilerin sayısının arttığı şehir merkezlerine doğru göç etmeye başladı.
İran’daki mevcut rejimin oluşturulduğu 1979 Devrimi patlak verdiğinde, kentsel bölgelerdeki alt sınıfın öfkesinin canlandığı sırada ülkenin nelere tanık olduğunu Tahran'daki yönetime hatırlatmaya gerek yok. Bir dahaki sefere çıkacak yangın rejimi yakabilir.



Filistinliler İsrail-İran savaşının bedelini ‘geri plana atılmakla’ ödüyorlar

İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
TT

Filistinliler İsrail-İran savaşının bedelini ‘geri plana atılmakla’ ödüyorlar

İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AFP)

Geçtiğimiz salı günü sona eren ve Kanada'nın Alberta eyaletinin ev sahipliği yaptığı zirvede G7 liderlerinin tartışmalarında İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı büyük ölçüde yer almadı.

Yedi lider, İsrail ile İran arasında perşembe gecesinden bu yana devam eden savaşta ‘sükûnet’ çağrısında bulunurken, İsrail'in ‘meşru müdafaa hakkını’ yinelediler ve Tahran'ın ‘asla’ nükleer silah edinmemesi gerektiğini vurguladılar.

Liderlerin ateşkes ya da İsrail'in İran'ın nükleer ve askeri tesislerine saldırmasıyla sekteye uğrayan ABD ile İran arasındaki müzakerelere geri dönülmesi çağrısında bulunmaması dikkat çekti.

eru
G7 liderlerinin 16 Haziran'da Kanada'nın Alberta eyaletinde çekilen hatıra fotoğrafı (AP)

G7'nin Tel Aviv ile Tahran arasındaki yeni savaşla jeostratejik sonuçları, ekonomik sonuçları ve yayılma riskleri nedeniyle ilgilenmesi anlaşılabilir olsa da, G7 liderlerinin Ekim 2023'ten bu yana devam eden Gazze savaşını ele almaması, bu konuda herhangi bir açıklama yapılmaması ve dosyanın görüşmelerde masaya dahi gelmemesi anlaşılır gibi değil.

Gazze ve iki devletli çözüm konferansı

Atlanta'da yaşananlar temel bir gerçeği yansıtıyor: Gazze, ‘İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının ilk kurbanı’ oldu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir taşla birçok kuşu vurduğu söylenebilir. Askeri operasyonunun sonuçlarından biri de 17-20 Haziran tarihleri arasında New York'ta Birleşmiş Milletler'in (BM) daveti üzerine Suudi Arabistan-Fransa eş başkanlığında Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözüm için Üst Düzey Uluslararası Konferans’ı sekteye uğratmak oldu.

Bu durum karşısında, ertelenen konferansın eş başkanları ve sekiz çalışma grubunun başkanlarının salı günü yayınladıkları bir bildiriyle ‘devam eden gerilimi ve konferansın askıya alınmasını gerektiren son gelişmelerden duydukları endişeyi’ dile getirmeleri son derece doğaldı.

Konferansın akıbetine ilişkin endişeleri göz önünde bulunduran ilgili ülkeler, ‘konferansın amaçlarına tam bağlılıklarını bir kez daha yinelemek, çalışmalarının devamını ve hedeflerinin gerçekleştirilmesini sağlamak’ ve ‘Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesi, iki devletli çözümün uygulanması yoluyla Filistin meselesinin adil ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması ve bölgedeki tüm ülkeler için istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik tüm çabalara sarsılmaz desteklerini sürdürmek’ konusunda istekli olduklarını belirttiler.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı'na göre, Gazze'de faaliyet gösteren uluslararası kuruluşları devre dışı bırakmak için İsrail tarafından ABD desteğiyle kurulan Gazze İnsani Yardım Vakfı aracılığıyla temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Gazzelilere açılan ateş sonucu son 24 saatte 47 kişi hayatını kaybetti.

u7ı8
Bu ayın başlarında Gazze'de gıda yardımı almaya giderken İsrail ateşiyle öldürülen genç bir adamın cenazesi başında ağlayan yakınları (AFP)

Bakanlığa göre vakfın kuruluşundan bu yana 397 Filistinli İsrail ordusu tarafından öldürülürken en az 3 bin kişi de yaralandı. Her halükârda, Gazze savaşına yönelik uluslararası ilgi, Gazze Şeridi'nde olup bitenlere ilişkin haberlerin, her gün en az elli kişiye ulaşan ölü ve yaralı sayısına hızlıca atıfta bulunmaya indirgendiği noktaya kadar azaldı.

Geri plana itme

Paris'teki Avrupalı diplomatik kaynaklar, Netanyahu'nun başlattığı savaşın ‘dikkatleri Gazze Şeridi'nde olup bitenlerden uzaklaştırdığını ve dosyayı geri plana ittiğini, böylece İsrail'in iç ve dış dünyasının dikkatinin İran'la savaşa odaklandığını’ söylüyor.

Netanyahu'nun ‘kırılgan bir siyasi durum içinde olduğunu’ belirten kaynaklar, “Ülke içinde üzerindeki baskı artmış durumda. Gazze Şeridi'ndeki savaş İsrail toplumunu derinden bölmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Yurtdışında ise İsrail, İsrail'e desteği tartışmasız olan Kanada, Birleşik Krallık, Avustralya, Yeni Zelanda ve Hollanda gibi ülkelerden siyasi ve diplomatik anlamda bir gerileme süreci yaşadı. New York konferansının duyurulması, Netanyahu'nun istemediği iki devletli çözümü yeniden ön plana çıkardığı için baskıyı daha da arttırdı.

Öte yandan İsrail, Fransa'nın Filistin devletini tanıyacağından korkuyordu. Fransa'nın hamlesinin önemi, eğer gerçekleşmiş olsaydı, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Kanada ve muhtemelen Birleşik Krallık gibi diğer ülkeleri de arkasından sürükleyecek olması ve bunun da İsrail için ‘ek bir diplomatik ve siyasi yenilgi’ teşkil edecek olmasıydı.

Netanyahu konumunu güçlendiriyor

İran'a yönelik saldırıların başlamasıyla birlikte Netanyahu inisiyatifi yeniden ele geçirmeyi başardı. Zira İsraillilerin çoğunluğu ‘varoluşsal düşman’ olarak tanımladıkları İran'a karşı savaşı destekliyor ve İsrail muhalefeti bile eleştirilerini unutarak Netanyahu'ya desteğini ifade ediyor.

Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya liderleri ile Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı, İran'a saldıranın İsrail olmasına rağmen, İsrail'in ‘meşru müdafaa hakkının’ arkasında olduklarını ifade etmek için Netanyahu'yu aramakta gecikmedi.

Belki de Avrupalıların İsrail’in yanında yer almalarının ilk nedeni, yaşlı kıtanın İran'ın nükleer programını kıtanın güvenliği için varoluşsal bir tehdit olarak görmesi ve İran'ın nükleer silahlarının gerçeğe dönüşmesi halinde bunun sadece İsrail için değil Avrupa için de bir tehdit oluşturacağı düşüncesidir.

Dolayısıyla İsrail'in meşru müdafaa hakkını desteklediklerini beyan etmek, pratikte İsrail'in İran'a açacağı bir savaşı onaylamak anlamına gelmektedir.

Bu destekle birlikte Batı'nın Gazze Şeridi'ne olan ilgisi azaldı ve liderlerinin İran'a karşı savaşında İsrail'in yanında dururken İsrail'in adımlarını eleştirmeye devam etmeleri zorlaştı.

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, İran'ın nükleer programını ve Tahran'ın füze ve balistik faaliyetlerini ortadan kaldırmak için İsrail'in ‘Avrupalılar adına kirli işler yaptığını’ ilan ederek en açık sözlü kişi oldu.

frgty
Almanya Başbakanı Friedrich Merz (AFP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nun geçen hafta Viyana'da Tahran'ın ‘Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan doğan yükümlülüklerini yerine getirmediği’ yönünde aldığı karar, İsrail'e İran'a saldırmak için aradığı bahaneyi sağlamış oldu. Zira UAEA kararı İran'ın nükleer silah peşinde olduğunu ima ediyor.

‘İsrail kervanına bağladı’

Dahası Netanyahu, ABD Başkanı’nı şu ya da bu şekilde savaşın içine çekmeyi başardı. Kısacası Netanyahu, Avrupalıları ve ABD'yi ‘İsrail kervanına bağladı’ ve Filistin meselesi de dahil olmak üzere kendisini eleştirilerden muaf tuttu.

Şarku’l Avsat’ın Alman haber ajansı DPA’dan aktardığına göre Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı'nda araştırmacı olan Ksenia Svetlova, “Gazze Şeridi'nde savaşın olmaması ve İran'a odaklanılması İsrail için bir başarıdır. Çünkü nükleer meseleyi Gazze Şeridi'ndeki İsrail savaşının Avrupa tarafından reddedilmesinden ayırmayı başarmıştır” şeklinde konuştu.

Sonuç olarak İsrail ve Netanyahu Avrupa kıtasındaki eleştirilerden muaf tutulurken, Gazze Şeridi ve halkı yeni savaşın bedelini ödedi.

defrgty
Filistin yanlısı aktivistler, Gazze Şeridi'ndeki savaşa dikkat çekmek için Paris'te bir gösteri düzenledi, 28 Mayıs 2025. (AFP)

Bu Gazze ve Filistin dosyasının yeniden unutulduğu anlamına mı geliyor? Cevap cuma akşamı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan geldi: “Konferansın ertelenmesi, koşullar ne olursa olsun iki devletli çözümün uygulanması yönünde ilerleme kararlılığımızı değiştiremez.”

Macron'un sözleri Fransa'nın güçlü kararlılığını yansıtıyor. Ancak söz ile uygulama arasında, Fransa Cumhurbaşkanı'nın kontrol edemeyeceği büyük bir boşluk var. Filistinliler pek çok hayal kırıklığı yaşadı ve onları gelecekteki hayal kırıklıklarından koruyacak hiçbir şey yok.