Tunus Cumhurbaşkanı Said: Her kim tek kurşun dahi atarsa, güvenlik güçlerimiz onu kurşun yağmuruna tutacaktır

Dün yüzlerce kişi Tunus parlamentosu yakınında protesto gösterisi düzenledi. (Reuters)
Dün yüzlerce kişi Tunus parlamentosu yakınında protesto gösterisi düzenledi. (Reuters)
TT

Tunus Cumhurbaşkanı Said: Her kim tek kurşun dahi atarsa, güvenlik güçlerimiz onu kurşun yağmuruna tutacaktır

Dün yüzlerce kişi Tunus parlamentosu yakınında protesto gösterisi düzenledi. (Reuters)
Dün yüzlerce kişi Tunus parlamentosu yakınında protesto gösterisi düzenledi. (Reuters)

Başbakanın görevden alınmasını ve parlamentonun feshedilmesini isteyen protesto gösterilerinin ardından dün (Pazar) Tunus'un ‘Cumhuriyet Bayramı’ kutlaması, Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından, hükümet, cumhurbaşkanlığı ve ‘Nahda Hareketi’nin kaderini değiştirecek istisnai bir hamleye tanık oldu. Öte yandan Tunus Cumhurbaşkanı Said, yaptığı açıklamada protestocuları uyararak, "Her kim tek kurşun dahi atarsa, silahlı, askeri ve güvenlik güçlerimiz onu sayılamayacak kadar çok kurşun yağmuruna tutacaktır" dedi. 
Tunus Cumhurbaşkanı, ordu ve güvenlik liderleriyle dün akşam yaptığı acil toplantının ardından, parlamentonun çalışmasını dondurmak, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak ve görevden almak da dahil olmak üzere ‘devleti kurtarmak için durumun gerektirdiği bir dizi istisnai önlem aldıklarını’ açıkladı. Said ayrıca, savcılığın çalışmaları denetleyeceğini ve hakkında suçlama bulunan milletvekillerini yargılayacağını ifade etti. 
Parlamento Başkanı olan Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi, cumhurbaşkanını ‘devrime ve anayasaya karşı devrim yapmakla’ suçladı. Reuters'e verdiği demeçte Gannuşi, "Kurumların hala ayakta olduğunu düşünüyoruz. Nahda Hareketi’nin destekçileri ve Tunus halkı devrimi savunacaktır" dedi.

Tunus Cumhurbaşkanı: İzin veremeyiz
Said, dün akşam güvenlik ve askeri liderlerle yaptığı toplantının ardından, “Cumhuriyetin ilanının yıl dönümünde kader, Tunus'taki durum bir dizi istisnai önlem almamızı gerektiriyor. Şüphesiz birçok kamu kuruluşunun çöktüğünü, yakma ve yağma operasyonlarının olduğunu ve bazı mahallelerde iç çatışmalar için para ödemeye hazırlananlar olduğunu fark etmişsinizdir. Üzerimizde taşıdığınız sorumluluk, Anayasa hükümlerine uygun olarak, Tunus'u kurtarmak, Tunus devletini ve Tunus toplumunu korumak için bu durumun gerektirdiği önlemleri almamızı gerektiriyor. Tunus tarihinin en hassas ama daha çok en tehlikeli anlarından geçiyoruz. Kimsenin devleti ve onun yeteneklerini tahrif etmesine, insanların hayatları ve mal varlıklarıyla oynamasına ve Tunus devleti özel mülkleriymiş gibi hareket etmesine izin veremeyiz” açıklamasında bulundu. 
Tunus Cumhurbaşkanı “Aldığım ilk karar, aylar önce alınması gereken ve parlamentoda olup bitenlerle ilgili bir karardır. Parlamentonun tüm yetkileri dondurulmuştur. Anayasa, parlamentonun feshine izin vermezken, tüm eylemlerini dondurmanın önünde durmamaktadır. İkinci karara gelince, bütün milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı. Aldığım kararlar çerçevesinde, milletvekillerine karşı açılan davalar, hukuk çerçevesinde hareket edilmesi ve Tunus'a karşı işlenen suçlara sessiz kalınmaması için Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturulacak ve ben de Cumhuriyet Savcılığı Başkanlığı görevini üstleneceğim. Adalet Bakanlığı veya parlamentoda çok sayıda gizli dosyalar bulunuyor” dedi.
Said ayrıca, “Üçüncü karar, yürütme yetkisini, cumhurbaşkanı tarafından atanan bir hükümet yoluyla bir başbakan üstlenecektir. Yakında, alınması gereken bu tedbirler süresince mevcut başbakanın görevden alındığını ve başka birinin göreve getirildiğini açıklayan bir metin yayınlanacaktır. Başbakan hükümeti yönetir ve cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Cumhurbaşkanı ise başbakanın teklifi üzerine hükümet üyelerini atayan kişidir. Başbakanın davet etmesi üzerine cumhurbaşkanı Bakanlar Kuruluna başkanlık edebilir ve meclis başkanlığını üstlenebilir” dedi.

“Kanunlar çerçevesinde çalışıyoruz”
“Bu kararlarımız, anayasayı tevil etmemekte veya anayasal meşruiyeti ihlal etmemektedir. Kanunlar çerçevesinde çalışıyoruz. Ama kanunlar, devleti ve milletin parasını talan eden hırsızları yetkilendirme, hesap verme aracına dönüşüyorsa, o zaman halkın iradesini ifade eden kanunlar değil, halkın iradesini gasp eden araçlar olurlar” diyen Tunus Cumhurbaşkanı, “Burada Allah'a, millete ve tarihe karşı sorumluluğumuz var. Sızmaya ve silaha başvurmaya çalışan birçok kişiyi uyarıyorum. Devlete ve onun başkanına hakaret edenlere asla sessiz kalamayız. Her kim tek kurşun dahi atarsa, silahlı, askeri ve güvenlik güçlerimiz onu sayılamayacak kadar çok kurşun yağmuruna tutacaktır. Anayasal şartlar sağlanmış olsaydı bu tedbirlere başvurmayacaktık. Dürüstlük, doğruluk ve samimiyetle hareket ettiğimiz için başvurmak istemedik ama diğer taraftan da ne yazık ki ikiyüzlülük, hainlik ve Tunus halkının haklarının gasp edilmesi ile aldanan çok sayıda insan var” dedi.
Said son olarak, “Bugün Tunus halkı meşruiyet altında devrimine devam ediyor, biz de kanunu herkese eşit olarak uygulamak için çalışacağız. Hiç kimse ne malında ne de konumunda kimseden üstün değildir. Bütün insanlar kanun önünde eşittir. Şu an söylediklerim kanun kapsamındadır ve sessiz kalıp olup biteni izleyemem. Sorumluluk almalıyım ve alıyorum. Halkın umutlarını yaşatmalıyım.  Ya halkın yanındasın ya da karşı saflardasın. Art arda alınacak başka önlemler de var. Kan dökülmesini istemiyoruz. Bu gece hazırlanıp bazı mahallelerde yakma ve yağma için para dağıtanları, kanunun her şeyden üstün olduğu ve bunun onlar için geçerli olduğu konusunda uyarıyorum” ifadelerini kullandı.

Tunus sokakları hareketli
Dün başkentte ve diğer şehirlerde hükümetin görevden alınması ve parlamentonun feshedilmesi talebiyle gösteriler düzenlendi. Bardo'daki Habib Burgiba Caddesi'nde, Halk Temsilcileri Meclisi'nin ana binasının yakınında yüzlerce kişi, hükümetin görevden alınmasını ve parlamentonun feshedilmesini talep etmek için bir protesto gösterisi düzenledi.
Protestocular, hükümetin ülkedeki salgın hastalıklarla başa çıkma politikalarını ve kötüleşen terörle mücadele politikalarını kınayarak, esas olarak Nahda Hareketi, Tunus'un Kalbi partisi ve Onur Koalisyonu’ndan oluşan hükümete karşı sloganlar attı. Sosyal ve ekonomik iklimin değiştirilmesi ve parlamentonun feshedilmesi çağrısında bulunan protestocular, hareketlerinin arkalarında hiçbir siyasi veya ideolojik parti olmadan barışçıl ve kendiliğinden olduğunu vurguladılar.
Reuters, bazı protestocuların birkaç şehirde Nahda Hareketi binasını hedef aldığını ve "Halk rejimin düşmesini istiyor", "Halk meclisin dağılmasını istiyor", "Korku yok, terör yok, iktidar halkın elinde" gibi sloganlar attıklarını bildirdi.
Gannuşi, Cumhurbaşkanı Said'in kararlarından önce "Tunus seçkinlerinin daha fazla dayanışmayı ve kurumlarının daha destekleyici olmasını hak ediyor" diyerek, ‘faydasız etkileşimlerden uzak durmak ve umutların canlandırılması’ gerektiğini söylemişti. Tunus Afrika Haber Ajansı’nın (TAP) aktardığına göre Gannuşi, dün sabah Bardo Sarayı'nda Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle düzenlenen törene katıldıktan sonra gazetecilere verdiği demeçte, ‘devletin devamlılığı ve kurumlarının birliğinin’ altını çizdi. Tunus'un, her gün yüz binlerce insanın canına mal olan ve herkesin direnmek için birleşmesi gereken ortak düşmanları koronavirüse karşı bir savaş vermekte olduğunu vurguladı.
Son zamanlarda hükümete ve egemen sınıfa karşı sokağa çıkma ve gösteri yapma çağrılarına ilişkin bir soruya yanıt veren Gannuşi, “Mitingler, yasalara bağlı oldukları sürece anayasa tarafından garanti altına alınmıştır” dedi. Öte yandan Gannuşi, “Tunus, tüm bu güçlerin korona belasına karşı birleştiği gösterileri hak ediyor” açıklamasında bulundu.

Yeni hükümet çağrısı
Tunus Alternatif Partisi, siyasi çekişmelerden uzak, tüm devlet kurumları, partiler ve sivil toplum tarafından desteklenen bir ulusal kurtuluş hükümeti kurulması çağrısında bulundu.
Parti, Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Pazar günü yaptığı açıklamada, sağlık, ekonomik ve sosyal krizin yönetilememesinden hükümeti sorumlu tuttu. Ayrıca, hükümeti destekleyen siyasi partileri, 18 binden fazla kişinin ölümüne neden olan pandemi sürecinde ülkedeki sağlık krizini derinleştirmekten sorumlu tuttu. Tüm barışçıl halk hareketlerine mutlak desteğini vurgulayarak, hukuka ve kamu düzenine saygı çerçevesinde hareket ettikleri sürece onlara karşı hiçbir şekilde aşırı güç kullanılmaması yönünde uyarıda bulundu. Mevcut siyasi sistemin bir gerilim ve çekişme ortamı yarattığına dikkati çeken parti, ‘ülke için en uygun siyasi sistemin seçilmesi için bir an önce halk referandumu yapılmasının gerekliliğini’ vurguladı.
Tunus İşçi Sendikası Genel Sekreteri Nureddin Tabubi ise ‘pusulayı bazı ulusal seçeneklere göre ayarlamak ve özgürlük ve haysiyet devriminin faydalarına ulaşmak için pozitif baskı’ çağrısında bulundu. Tabubi, Ulusal Kurucu Meclis üyesi Muhammed el-Berahimi'nin suikastının sekizinci yıldönümünü anmak için El-Celez mezarlığındaki Şehitler Meydanı'nda düzenlenen bir yürüyüşe katıldıktan sonra şu açıklamaları yaptı:
"Birlik, korona pandemisi nedeniyle önemli ölçüde hareket edemedi. Zaman doldu ve bugünden sonra artık böyle bir hareket mümkün değil. Bu bir tehdit değil, aksine pusulayı ayarlamak için pozitif bir baskıdır.”
Sendika aylar önce, Başbakan Hişam el-Meşişi'nin daha sonra parlamento tarafından onaylanan bir hükümet değişikliğini açıklamasının ardından bakanların görevlerine başlamamalarıyla Aralık 2020'den bu yana devam eden hükümet ve siyasi felç engelinin üstesinden gelmek için ulusal bir diyalog kurulmasını önermişti.
Tabubi, Tunus'taki devlet kurumlarının birbirinden kopuk ve birbirinden uzak olduğunu söylerken, resmi hükümet yazışmalarının sosyal medya sayfalarında yayınlanmasını eleştirdi. Tabubi ayrıca, koronavirüs kriziyle mücadele kararlarını eleştirerek, sağlanan yardımların sembolik olduğunu ve yardımlar üzerinden ‘fotoğraf çekme konusunda bir yarış olduğunu’ ifade etti.
“Devlet böyle yönetilmez” diyen Tabubi, Berahimi suikastı da dahil olmak üzere Tunus'ta meydana gelen siyasi suikastlarla ilgili gerçekleri ortaya çıkaran bağımsız yargının gerekliliğini ve önemini vurguladı.



Trump Gazze'de yeni aşamayı planlıyor: ABD’li bir general uluslararası gücü yönetecek

Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
TT

Trump Gazze'de yeni aşamayı planlıyor: ABD’li bir general uluslararası gücü yönetecek

Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)

ABD Başkanı Donald Trump, iki ay önce imzalanan ateşkes anlaşması kapsamında Gazze’de oluşturulması planlanan uluslararası istikrar gücünün başına bir ABD’li generali atamayı planlıyor.

Buna karşın Beyaz Saray yetkilileri, Gazze Şeridi’nde hiçbir Amerikan askerinin sahada bulunmayacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre Trump yönetimi, savaşa geri dönüşü önlemek ve kırılgan ateşkesi korumak amacıyla Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor. Ekim ayında yürürlüğe giren ateşkesten bu yana İsrail saldırılarında 383 Filistinli hayatını kaybetti. Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre açıklanan bu rakamın yanında, Hamas savaşçılarının düzenlediği bazı saldırılarda da İsrail askerleri öldü.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail’in Gazze Şeridi’nin bazı bölgelerinden çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğinde Barış Konseyi’ni içeren yeni yönetim yapısının hayata geçirilmesini kapsıyor.

Planlanan uluslararası güç, şu anda İsrail ordusunun kontrolünde bulunan bölgede konuşlanacak. ABD’li yetkililer, bu adımın İsrail’in söz konusu bölgelerden geri çekilmesini mümkün kılacağını belirtti.

ABD’li yetkililer pazartesi günü Tel Aviv’de Avrupalı diplomatlara yaptıkları bir bilgilendirmede, ülkelerinin uluslararası istikrar gücüne asker göndermemesi ya da bu güce katılan ülkelere destek vermemesi durumunda İsrail ordusunun Gazze’den çekilmeyeceğini açıkça ifade etti.

Bilgilendirmeye hâkim bir Avrupalı diplomat şu ifadeyi kullandı: “Verilen mesaj şuydu: Eğer Gazze’ye gitmeye hazır değilseniz, İsrail ordusunun orada kalmasından şikâyet etmeyin.”


Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
TT

Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)

Heglig, Babanusa ve tüm Batı Kordofan eyaletinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesiyle birlikte, Sudan’daki savaşın haritası sahadaki askeri ve jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirmeye doğru gidiyor. Özellikle Heglig’te yaşananlar, petrol hattının kesilmesine ve bölgedeki ordu savunma hatlarının çökmesine yol açtı. Bu gelişme, nüfuz alanlarının yeniden düzenlendiği yönünde değerlendirmelere neden olurken, Port Sudan’daki hükümetin askeri ve siyasi hesaplarını gözden geçirip durumu geçici bir gelişmeye çevirmekte başarılı olamaması halinde, güç dengesinin HDK lehine kayacağı yorumlarını güçlendiriyor.

Uzmanlar, iki taraf arasındaki çatışmaların daha da genişleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve bunun Darfur’un en batısından başlayarak üç stratejik eyaleti kapsayan Kordofan’a kadar uzanan yeni bir askeri tabloyu yansıtabileceğini ifade ediyor. Analizlere göre HDK’nin bir sonraki hamlesi, Güney Kordofan’daki şehirler (başkent Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe) yönünde ilerlemek olabilir. Ayrıca Kuzey Kordofan’ın merkezi el-Ubeyd’in, ardından Um Ruvabe ve er-Rahd’ın hedef alınması da muhtemel görülüyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, HDK’nin Kordofan ve Darfur bölgelerinin tamamını kontrol altına alması söz konusu olacak ki bu iki bölge Sudan yüzölçümünün yüzde 46’sından fazlasını oluşturuyor.

Petrolün kaybı manzarayı değiştirecek mi?

HDK’nin Babanusa, Heglig petrol sahası ve tüm Batı Kordofan’ı kontrol altına alması, yalnızca ilerleme isteğini değil, devletin temellerini, sınırlarını ve hem merkezi hem de taşra alanlarının geleceğini yeniden şekillendirme arzusunu da ortaya koyuyor. Port Sudan hükümeti için son mali dayanak olarak kalan petrol, bugün Kordofan ve Darfur’daki çatışma hatlarıyla doğrudan kesişiyor.

Emekli Tümgeneral ve askeri uzman Kemal İsmail, mevcut askeri tabloyu ve savaşın Sudan toplumuna etkilerini Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede sert bir şekilde özetledi: “Bu savaşta kazanan yok ve hiçbir tarafı zafer elde edemez. Tek kaybeden, yalnızca Sudan halkıdır.”

İsmail, ordunun el-Faşir, Babanusa ve Heglig’ten geri çekilmesini klasik bir askeri çekilme olarak nitelendirmeyerek şu ifadeleri kullandı: “Olan bir çekilme değil, açık bir kaçış ya da en iyi ihtimalle düzensiz bir geri çekilme… Her bir asker silahını bırakıp kaçıyor; bu bir çekilme değil.”

Garnizonların düşüşü bir felaket

Yaşananları ordunun moralinin zayıflaması olarak değerlendiren İsmail sözlerini şöyle dedi: “Ne bir komuta yapısı ne de kontrol var; sahada bulunanlar arasında operasyonel bir koordinasyon yok.” Bu durumun subay, astsubay ve askerlerin moralini ciddi şekilde düşürdüğünü ve tamamen çöktüğünü belirten İsmail, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bence durum çöküşe doğru gidiyor; her gün yeni garnizonlar düşüyor ve bu çok büyük bir felaket.”

dfgtrh
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı almak için sıraya giren yerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsmail’in değerlendirmesi yalnızca askeri çöküşle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bunun bölünme ve nüfuz alanları üzerindeki risklerle bağlantılı olduğunu ve sivil halka, bölünme sürecini kontrol altına alma sorumluluğu düştüğünü vurguluyor.

Ancak büyükelçi Muaviye et-Tom, ordunun karakollardan ve şehirlerden çekilmesini savunan ordu yanlısı platformlarda yayılan açıklamalara katılmıyor. Et-Tom, “Savaş bağlamında bir mevziyi kaybedebilirsiniz ama bu, savaşı kaybettiğiniz anlamına gelmez; özellikle disiplinli ve profesyonel ordular için. Resmî ve analitik raporlarla gözlemlenen çekilme, büyük kayıplardan kaçınmak veya başka zaman ve yerde karşı saldırıya hazırlanmak için yapılan taktiksel yeniden konumlanma ile uyumludur” ifadelerini kullandı.

Yeni bir siyasi gerçeklik

Siyasi düzeyde ise analist Hatem İlyas, durumun yalnızca bir devlet içi güç dengesinin değişmesinden ibaret olmadığını vurguladı: “Aslında bu bir güç dengesi değişikliği değil; karşımızda Sudan devletinin ayrılma eşiği ya da en azından yeni bir siyasi gerçeklik, hatta yarı devlet niteliğinde bir oluşum var.”

İlyas, “Dünya boşluklardan korkuyor; çünkü bu boşluğu kimin dolduracağını tahmin edemiyor. Özellikle de aşırı cihatçı hareketlerin etkisi devam ettiği sürece, bu gruplar boşluğu doldurmaya en yakın olanlar” dedi. Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte ordunun ve müttefiklerinin tükenmişlik ve zayıflık içinde olduğunu, bunun ‘çöküşe en yakın durum’ olduğunu belirten İlyas, “HDK’nin Güney Kordofan ve şehirlerindeki kontrolü, uzun sürmeyecek bir zaman meselesi. Dünya Sudan’ın merkezi otorite altında birleşik kalmasından söz ediyor, ama gerçekler ve dönüşümler onu yeni oluşan askeri ve siyasi bir gerçeği tanımaya zorlayabilir” şeklinde konuştu.

İstila korkusu

Bu dönüşümlerin merkezinde Güney Kordofan öne çıkıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Kuzey (SPLM-N), HDK ile birlikte Sudan Kurucu İttifakı içinde yer alan müttefik olarak, “Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının sadece zaman meselesi” olduğunu açıkça ilan etti.

SPLM-N, ‘Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının yalnızca zaman meselesi olduğunu, şehirlerin teslim edilmesinin ise masum sivillerin kanının dökülmesini önlemek ve kentleri yıkımdan korumak için en doğru adım olacağını’ belirtti.

HDK’nin desteklediği SPLM-N, yayımladığı açıklamada, Sudan ordusu ve müttefikleri içindeki ‘onurlu ve sağduyulu’ unsurlara acil geri çekilme ve çatışmasız teslim çağrısı yaptı. Ayrıca sivillerin tahliyesi için güvenli koridorlar açılması isteniyor. Bu açıklamayla SPLM-N, Kadugli ve Dilling’i fiilen doğrudan tehdit altına alıyor; düzenli ordunun çekilmesini ve siviller için çıkış hatlarının açılmasını talep ediyor. Bu tablo, daha önce benzer kaderi yaşamış diğer Sudan kentlerinin tecrübelerini hatırlatıyor.

Heglig'ten sonraki tiyatro

Heglig ve Babanusa’nın kontrol altına alınmasının ardından muhtemel askeri gelişmelere ilişkin saha analizinde bulunan siyaset aktivisti Muhammed Halife, bir sonraki aşamaya dair ayrıntılı bir tablo ortaya koydu. Halife, HDK’nin ikinci hamlesinin Güney Kordofan ve buradaki Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe şehirlerine doğru olacağını söyledi.

Halife, beklentilerin aksine bir sonraki hedefin Kuzey Kordofan’ın merkezi olan el-Ubeyd olmayabileceğini belirtti. Halife, “Benim izlenimlerime göre, HDK’nin Heglig’ten sonraki hamlesi, Güney Kordofan’a doğru olacak; burada müttefiki SPLM-N’ye destek vermek için. Bu hareket Kauda kasabasını kontrol ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Halife’ye göre HDK’nin savaş stratejisi, ordunun kontrolündeki bölgeleri ‘izole adalara’ dönüştürmek üzerine kurulu.

yh6u7
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

Halife, HDK’nin askeri stratejisinin ilk bölümünü tamamladığını ve ikinci aşamayı hayata geçirmek için sahayı hazırladığını belirtti. Bu strateji, Babanusa ve Heglig’in ele geçirilmesi ile Kadugli ve Dilling’in kuşatılmasını kapsıyor.

HDK’nin Heglig’i lojistik bir merkez ve ikmal noktası olarak kullandığını vurgulayan Halife, “Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmayı yoğunlaştıracaklar, ki bu şehirler zaten insani krizle karşı karşıya” dedi.

Halife, Kadugli sakinleri arasında endişelerin arttığını ve bazı kişilerin şehri terk etmeye çalıştığını, ancak askeri makamların çıkışlarına izin vermediğini belirtti. Halife, “Bu büyük bir suç ve olası bir Kadugli savaşında sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmasının altyapısı” diye uyardı.

Halife, yetkililere vatandaşların güvenli bir şekilde şehirden çıkışına izin verme çağrısında bulundu ve sivillerin, muhtemel ihlallerin medya üzerinden uluslararası kamuoyuna yansıtılmasında araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Halife’nin değerlendirmesi, Heglig’in lojistik ağırlığı ile Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasını, şehirlerde yaşanan insani krizleri ve sivillerin dışarı çıkışının engellenmesini, şehrin kapalı bir savaş alanına dönüştürülmesini bir bütün olarak ele alıyor.

Sırada ne var?

Tümgeneral Kemal İsmail’in ‘ordunun tamamen çökmesi’ ve Sudan’ın bölünme tehlikesi uyarıları ile Hatem İlyas’ın ‘yarı devlet’ tanımı arasında, askerî açıdan karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durum, savaşın artık yalnızca iktidar mücadelesi veya hükümet değişikliğiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, ekonomik, askerî ve siyasi haritaları yeniden çizdi; yerleşim bölgelerini çatışma hatlarının içine yerleştirdi. Ancak hâlâ yanıt bekleyen soru şu: “Savaşın durdurulmasını talep eden sivil ses başarıya ulaşabilecek ve silahların gürültüsü ile çatışan güçlerin hesaplarına karşı etkili olabilecek mi, yoksa Sudan parçalanarak birbirine düşman adacıklara mı bölünecek; bu adacıkları savaş ve ekonomi mi yönetecek, yoksa devletin ve hukukun mantığı galip gelecek mi?”


Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.