Biden’ın dış politikası ilk altı ayında dünyayı nasıl etkiledi?

Biden yönetiminin ilk altı ayında Ortadoğu'yu kapsayan, Pekin ile stratejik olarak rekabet eden ve Rusya ile ikili bir yol izleyen dış politikasının dünya üzerindeki etkileri

ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
TT

Biden’ın dış politikası ilk altı ayında dünyayı nasıl etkiledi?

ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Tarık eş-Şami (ABD ve Arap işlerinde uzman gazeteci)
ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetimi, altı ay önce Beyaz Saray’a gelişinden bu yana selefi Donald Trump yönetiminin uygulamalarıyla tamamen ters düşen bir dizi dış politika girişimi başlattı.
Biden yönetimi, uluslararası örgütlere yeniden katılmaktan ve ittifakları harekete geçirmekten aşı bağışlarına kadar Washington'ın küresel rolünü yeniden inşa etme yönünde adımlar attı. Peki, artık daha görünür hale gelen bu girişimler, Ortadoğu, Afrika ve Asya'dan Rusya, Çin ve Avrupa'ya kadar dünyayı nasıl etkiledi?
Biden’ın Beyaz Saray'a girmesinden bu yana karşılaştığı siyasi zorlukların yanı sıra Rusya ve Çin'in düzenlediği siber saldırılar, ABD’nin ‘geri dönüşünün’ ilan edilmesinin ve dünyayı değiştirmesinin başka bir boyutu olduğuna işaret ediyor. Biden’ın görevdeki ilk altı ayı, sürekli kısıtlamalar ve sınavlarla karşı karşıya olduğunun farkında olmasına rağmen, modern başkanlığın sınırları konusunda kendisine iyi bir ders oldu. İstediği değişimi gerçekleştirecek kadar güçlü olmadığı bu zorlu yoldan sapmamak için mücadele etti.
Her ne kadar eski Başkan Trump’ın dört yıl boyunca uyguladığı dış politikayla yarattığı kaostan sonra bazı başarılar elde etse de milyonlarca Amerikalının ülke tarihinin en uzun savaşının artık sona erdirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğu Afganistan’dan Amerikan askerlerinin tamamen geri çekilmesinden sonra Taliban Hareketi’nin Afganistan'ı eline geçirme olasılığı da dahil birçok konuda daha fazla zorlukla karşı karşıya. Zira Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi, ABD’nin dış politika sicilini lekeleyebilir.

Ortadoğu politikası
Biden’ın Ortadoğu'ya karışmak istemediği en başından belliydi. Biden yönetiminin son altı aydaki politikaları, bölgenin sorunlarını kontrol altına alma arzusunu yansıtıyordu. ABD’nin eski Başkan George W. Bush yönetimi sırasında Ortadoğu’daki açık müdahalesi, Barack Obama'nın ilham verici konuşmalarına rağmen harekete geçememesi ve Trump'ın beklenmedik şekilde sınırlı önlemler aldığı günler artık geride kaldı. Başkan Biden, Ortadoğu'nun sorunlarına, bunların bölge dışına yayılmasını ve ABD'nin ulusal çıkarlarını tehdit etmesini engelleyecek ölçülü bir şekilde müdahale etmeye devam edecek gibi görünüyor. Bazı araştırmacılara göre ABD, Tahran'ın yayılmacı politikasını henüz ele alınmamış olsa da İran'ın Levant Bölgesi’ndeki (Ortadoğu’nun Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerden oluşan alt coğrafi bölgesi) ve Irak'taki bölgesel müdahalesini sınırlamaya çalışan bir yaklaşımı takip ediyor.
ABD kuvvetlerinin Suriye'deki ve Irak'taki varlığı DEAŞ'ın yeniden canlanmasını engellemeye ve aynı zamanda İran’a baskı yapmaya devam etse bu aynı zamanda onun bölgede yayılması anlamına da gelmiyor. Çünkü ABD’nin sınırlı diplomatik ve askeri faaliyetleri, öncelikle Ortadoğu’daki aktif çatışmaları kontrol altına almayı ve İran'ın yayılmacı rolünü sınırlamayı, bu sayede de Washington’ın, Biden döneminde, ABD dış politikasının bir önceliği olarak, dünyanın diğer bölgelerine odaklanmasını desteklemeyi amaçlıyor. Ancak ABD'nin bölgeye yetersiz müdahalesi, Rusya ve İran’ın özellikle Suriye ve Lübnan'daki nüfuzlarını güçlendirirken aynı zamanda, Çin'in Ortadoğu'da daha büyük bir rol oynamasının yolunu da açıyor. Bu da bölgedeki çatışmaların doğası değiştikçe ve bölgesel oyuncular kendilerini güçlü ve cesaretli hissettikçe gelecekte Washington'a daha fazla musallat olacak sonuçların doğmasına neden olabilir.

Çin ile olan stratejik rekabet
Biden yönetimi, Çin ile ilgili Trump yönetiminden devraldığı aldığı yaklaşımda çok az değişikliğe gitti. Biden göreve geldiğinde, Pekin’deki bazı çevreler yeni yönetimin ABD-Çin ilişkilerini düzeltmek, gümrük vergilerini azaltmak ve Trump'ın yaptırımlarını hafifletmek için derhal devreye gireceğini düşünseler de kısa süre içinde hayal kırıklığına uğradılar. Biden yönetiminin Asya politikası ekibi, Çin'in ABD ile aralarında yeniden stratejik bir diyalogun başlatılması çağrılarını reddetti ve Trump yönetimi tarafından Pekin’e uygulanan tüm kısıtlamaları ve yaptırımları aynen korudu. Bir yandan da Beyaz Saray, ABD'nin Çin'e yönelik diplomatik, güvenlik, ticaret ve teknoloji politikasını kapsayan stratejisini kapsamlı bir şekilde inceledi.
Biden yönetimi, Trump yönetimi tarafından benimsenen stratejik rekabet kavramının, ilişkinin tanımlayıcı çerçevesi olmaya devam ettiği konusunda hemfikir olsa da son dört yıldır süregelen rekabette bir süreklilikten ziyade inişler ve çıkışlar yaşanıyor. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın Washington'ın Pekin'e yönelik yaklaşımının olması gerektiği zaman rekabetçi, mümkün olduğunda iş birlikçi ve gerektiğinde saldırgan olmayı hedeflediği şeklindeki açıklaması, belki de ABD’nin Çin’e yönelik stratejisinin en iyi tanımı olabilir.

Pekin’in stratejik düşüncesindeki değişim
Çok sayıda analist ve araştırmacı, ABD yönetiminin gelecekte iki taraf arasındaki en istikrarlı stratejik çerçeveyi belirlemek amacıyla Çin'e yönelik politikasını gözden geçirmesini beklerken, bu görevi zorlaştıran ana faktörlerden biri, Pekin'in stratejik düşüncesindeki değişimdir. Özellikle, son zamanlarda araç çağırma uygulaması Uber’in Çin Merkezli versiyonu DiDi uygulamasını, üretici şirketin Amerikan borsasındaki ilk halka arzına (IPO) devam etme kararı nedeniyle Çin’deki uygulama satın alma mağazalarından kaldırarak cezalandırma kararı, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ABD'den mali ayrışmanın, stratejik rekabetin kaçınılmaz bir sonucu olduğuna inandığının bir işareti olarak görüldü. Bu aynı zamanda, Pekin, Washington’ın ekonomik, finansal ve teknolojik baskısına karşı daha az savunmasız olmak istemesi çerçevesinde Şi’nin ABD’nin artan baskısı karşısında ülkesini kendine güvenen bir ekonomi haline getirme konusundaki uzun vadeli arayışını da pekiştiriyor.
Burada mali ayrışma, ABD’nin öne sürdüğü Batı'nın elinde büyük ölçüde siyasi bir seçim olsa da Çin Devlet Başkanı için ülkesinin ABD ile olan anlaşmalarını kendi başına sonlandıracağına dair varsayımlarından farklı bir durumu ifade ediyor. ABD’nin tahminlerine göre Çin, mali ayrışmadan sayesinde geçmişte olduğundan daha elverişli bir ticaret ve yatırım politikasıyla Avrupa ve dünyanın diğer bölgeleriyle ekonomik ilişkisini hızlandırmaya başlayacak ve kendine daha fazla güvenecektir.
Washington, ABD-Çin stratejisinde biri ticaret diğeri ise ekonomi olmak üzere iki ana bileşenin eksik olduğunu kabul etmeyi reddediyor. Çok sayıda gözlemci, Washington'ın, Çin'in büyük küresel ekonomik tiranı yerine gelecekte daha fazla dost ve müttefik kazanmak için pazarlarını tamamen ve karşılıklı olarak Asya’nın geri kalanına, Avrupa’ya ve diğer ülkelere açmadıkça, Pekin ile stratejik rekabetini kazanamayacağına inanıyor. Bu nedenle Çin politikası konusunda henüz hiçbir ülke Washington'ı takip etmeye başlamadı.

Uzun vadeli stratejiler
Çin Devlet Başkanı’nın 139 ülkenin katıldığı Kuşak-Yol Girişimi'ni genişletmek veya dünyada daha dinamik bir ekonomik sistem oluşturmak için 2,3 milyar insanı birbirine bağlayarak Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ile ASEAN Ekonomik Topluluğu’na (AEC) katılmak gibi uzun vadeli stratejik manevralar yapmakta özgür olduğu bir dönemde Biden’ın Çin ile kısa vadeli bir stratejiye odaklanması Washington'ın uzun vadeli çıkarlarına hizmet etmeyebilir. Bu çıkarlara, Amerikalı tüketicilere, işçilere ve çiftçilere zarar veren Pekin ile yaşanan ticaret savaşının sona ermesi de dahil.
ASEAN, ABD yanlısı ülkelerden oluşan bir birliği olarak doğmasına, 2000 yılında ABD ile yapılan ticaret hacminin 135 milyar dolara yani Çin ile yapılan 40 milyar dolarlık ticaretin üç katından daha fazla bir rakama ulaşmış olmasına rağmen, bugün Çin'in ASEAN ülkeleri ile olan ticaret hacmi 641 milyar doları aşıyor. Bu da ABD'nin Çin ile yaptığı 300 milyar dolarlık ticaretin iki katından daha fazla bir rakama tekabül ediyor.

ABD’nin Rusya ile izlediği ikili yol
Joe Biden başkanlık görevine geldiğinde Rusya, ABD kamuoyunda sıcak bir gündem maddesiydi.  Donald Trump'ın görev süresi boyunca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yaptığı, daha önce eşi görülmemiş övgüler ve ABD’deki bazı çevrelerde Rusya'nın onun seçilmesine yardım ettiğine olan inancı nedeniyle ülke Rusya konusunda ikiye bölünmüş durumdaydı. Ancak Biden, Putin ve Kremlin'in politikalarını eleştirerek Rusya'yı iç gündemden çıkarmayı ve bir dış politika sorunu olarak ele almayı başardı. İki nükleer gücün nükleer cephaneliklerini yöneten tek anlaşma olan Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nın (Yeni START) beş yıllığına uzatılması, Başkan Biden’ın ilk dış politika eylemlerinden biriydi.
Biden, şimdiye kadar Rusya’nın saldırgan eylemlerine yanıt verirken Rusya ile ABD'nin çıkarına olan meseleleri ele alma konusunda ikili bir politika izledi. ABD yönetimi, Nisan ayında Moskova’ya 2020’deki ABD başkanlık seçimlerine müdahalesi ve siber saldırılar nedeniyle yaptırım uyguladı. Fakat Biden, Cenevre’de Putin ile bir araya geldi ve karşılıklı olarak büyükelçilerin yeniden görev yerlerine geri dönmeleri, stratejik istikrar ve siber konular hakkında bir dizi görüşme başlatılması için anlaştılar. Biden, ABD altyapısının 16 kritik kurumunun yer aldığı bir liste verdiği Putin'i, bunlardan birine yönelik herhangi bir siber saldırı düzenlenmesine misillemede bulunacakları konusunda uyardı.
Biden, görüşmenin gerçekten amacına ulaşıp ulaşmadığını görmek için Rusya'ya altı ay vereceğini ve Rusya'nın siber müdahalesini durduracağını söyledi. Ama Rusya’dan yapılan siber saldırılar artarak devam etti. Halen Washington'ın bunlara nasıl bir misillemede bulunacağı beklenmeye devam ediliyor. Biden, Rusya ile istikrarlı ve öngörülebilir bir ilişki istese de bunu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini söylemek için henüz çok erken.

Avrupa: Bir yanda kazanımlar bir yanda bölünme
Biden'ın başkan seçilmesi Avrupa için, Avrupa Birliği'ni (AB) ve ABD’nin geleneksel müttefiklerinin çoğunu ve her türlü çoğulculuğu küçümseyen Trump'ın dört yıllık yönetiminin ardından tam bir lütuftu. Biden ise ülkesini yeniden Paris İklim Anlaşması’na ve Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) döndürmekte hızlı davranırken ABD'nin NATO'ya olan bağlılığını vurguladı. Biden'ın göreve başlamasının üzerinden altı ay geçti, ama halen Atlantik genelinde devam eden gerilim ve Çin ile nasıl başa çıkılacağı ile ilgili iki mesele gündemi meşgul ediyor. Avrupalılar, Çin, şuan Avrupa'nın en büyük ve büyüyen ihracat pazarı olduğundan ve AB’nin ekonomik sağlığı güçlü ihracat performansına bağlı olduğundan, Washington ve Pekin arasında sert bir çatışmanın ortaya çıkışını artan bir endişeyle izliyorlar. Avrupalılar, Çin'deki yerel insan hakları ihlalleri konusundaki artan tartışmalara rağmen, halen kazan-kazan yaklaşımıyla Çin ile ekonomik bir gelecek inşa etmeyi umuyorlar.
Avrupa, Çin'i gerekli bir ekonomik ortak olarak görmesine karşın, ABD'nin Çin'i stratejik bir tehdit olarak görmesi, Biden yönetiminin olumlu bir yaklaşımla göreve başlamasına rağmen ABD’nin transatlantik ülkeleriyle ilişkilerini zayıflatabilir.

Afrika: Stratejisi olmayan iyi bir başlangıç
ABD’deki gözlemciler, Biden yönetiminin Afrika'daki üst düzey katılımını övüyorlar. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken göreve gelir gelmez Afrikalı liderlerle ilişki kurmaya öncelik verdi. ABD, düşmanlıkların sona ermesine yardım etmeye ve Etiyopya'daki savaşı sona erdirmek için siyasi süreci desteklemeye çalışırken, bu temaslar daha da önemli hale geliyor. Afrika’yı takip eden ABD’li gözlemciler ayrıca Biden'ın kıtada derin deneyime sahip kıdemli diplomat Linda Thomas-Greenfield'ı ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi olarak atamasından duydukları memnuniyeti dile getirdiler.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ancak önümüzdeki kritik görev, Afrika için çeşitli yönleri kapsayan bir strateji formüle etmektir.  Bu yönlerden biri, Biden'ın ekibinin krizlerin ötesine bakması ve ABD’nin Afrika'daki uzun vadeli çıkarlarını ifade etmesidir. Ekip aynı zamanda Afrika Birliği (AfB) üyesi ülkelerin, ABD ile ilişkilerinin ortaklık ve karşılıklı saygıya dayanması için kıtanın kendisi için belirlediği öncelikleri de dikkate almalı.



Netanyahu: Burası bizim... Filistin devleti olmayacak

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
TT

Netanyahu: Burası bizim... Filistin devleti olmayacak

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu dün, Filistinlilerin devlet kurmak istedikleri toprakları da içeren tartışmalı yerleşim genişletme planını ilerletmek için bir planı imzaladı.

Binlerce yeni konutun ekleneceği Batı Şeria'daki Maale Adumim yerleşimini ziyaret eden Netanyahu, “Filistin devleti kurulmayacak” dedi.

“Filistin devleti kurulmayacağına dair verdiğimiz sözü yerine getireceğiz. Burası bizimdir” diyen Netanyahu, “Mirasımızı, topraklarımızı ve güvenliğimizi koruyacağız... Şehrin nüfusunu ikiye katlayacağız” ifadelerini kullandı.

İşgal altındaki Batı Şeria'yı ikiye bölerek Doğu Kudüs'ten ayıracak olan E1 yerleşim projesi geçen ay nihai onayını almıştı.

juı
Batı Şeria'daki bir Yahudi yerleşim birimi olan Neve Daniel, 12 Mart 2024 (Reuters)

Filistin Devlet Başkan Yardımcısı Hüseyin el-Şeyh ise dün yaptığı açıklamada, "İster beğenin ister beğenmeyin, Filistin devleti geliyor" dedi.

Netanyahu'nun açıklamalarına yanıt veren el-Şeyh, X platformunda yaptığı paylaşımda, "Gerçeği militarizmin gücü ve zorbalığıyla şekillendirmek, kaçınılmaz tarihi yolu değiştirmeyecek: Halkın özgürlük, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı iradesi boşa çıkarılmayacak" ifadelerini kullandı.

E1 yerleşim planı ve diğer işgal önlemlerinin, Filistin halkının meşru ulusal hedeflerine ulaşmasını engellemeyeceğini, dünyadaki kardeşlerimizin ve dostlarımızın yardımı ve desteğiyle bunu başaracağımızı söyledi.


Brezilya'nın eski Cumhurbaşkanı Bolsonaro, darbe planladığı gerekçesiyle 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı

Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ev hapsinde iken (Reuters)
Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ev hapsinde iken (Reuters)
TT

Brezilya'nın eski Cumhurbaşkanı Bolsonaro, darbe planladığı gerekçesiyle 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı

Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ev hapsinde iken (Reuters)
Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ev hapsinde iken (Reuters)

Brezilya Yüksek Mahkemesi dün aşırı sağcı eski Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'yu darbe planlamak suçundan 27 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı.

70 yaşındaki Bolsonaro, beş yargıçtan dördünün, 2022 başkanlık seçimlerinde kendisini mağlup eden rakibi Luiz Inácio Lula da Silva'yı devirmek için komplo kurmaktan suçlu bulması üzerine mahkum edildi.

Bolsonaro, Brezilya tarihinde demokrasiyi baltalamaktan mahkum edilen ilk eski cumhurbaşkanı oldu.

Bolsonaro'yu darbe girişiminden mahkum etmek için oy kullanmadan önce Yargıç Carmen Lucia, “Bu ceza davası, Brezilya'nın geçmişi, bugünü ve geleceği ile yüzleşmesi gibidir” ifadelerini kullandı.

Yargıç, 70 yaşındaki Bolsonaro'nun “demokrasiyi ve kurumları zayıflatmak amacıyla hareket ettiğine” dair yeterli kanıt olduğunu ifade etti.

Karar oybirliğiyle alınmadı, çünkü Yargıç Luiz Fux meslektaşlarından farklı görüşteydi ve çarşamba günü eski cumhurbaşkanını aleyhindeki tüm suçlamalardan beraatını istedi.

Bu tek beraat kararı, temyiz yolunu açabilir. Aynı zamanda, beraatini memnuniyetle karşılayan eski cumhurbaşkanının destekçilerine de bir rahatlama getirdi.

Mahkeme, eski ordu komutanı Bolsonaro'nun yanı sıra asker kökenli dört sanığı daha mahkum etti.

Bu karar, Brezilya'nın yaklaşık 140 yıl önce cumhuriyet olmasından bu yana, demokrasiyi devirmeye çalışan askeri yetkililerin ilk kez cezalandırılması.


Güney Sudan Cumhurbaşkanı, başkanlık kararnamesiyle yardımcısı Machar'ı görevinden uzaklaştırdı

Güney Sudan Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar (Reuters)
Güney Sudan Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar (Reuters)
TT

Güney Sudan Cumhurbaşkanı, başkanlık kararnamesiyle yardımcısı Machar'ı görevinden uzaklaştırdı

Güney Sudan Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar (Reuters)
Güney Sudan Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar (Reuters)

Güney Sudan Cumhurbaşkanı Salva Kiir, dün devlet radyosunda okunan bir kararnameye göre, birinci yardımcısı Riek Machar'ı görevinden uzaklaştırdı. Bu karar, adalet bakanının Machar'ın vatana ihanet ve cinayetle suçlandığını açıklamasından birkaç saat sonra alındı.

Adalet Bakanı Joseph Ging, daha önce ülkenin birinci başkan yardımcısı Machar'ın, mart ayında etnik milislerin federal güçlere yönelik saldırılarına karıştığı iddiasıyla cinayet, vatana ihanet ve insanlığa karşı suçlardan suçlandığını açıklamıştı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Bakan gazetecilere, Machar ve eski petrol bakanı Pot Kang Chul dahil olmak üzere yedi kişinin, ülkenin kuzeydoğusundaki Yukarı Nil eyaletinde Beyaz Ordu milislerinin saldırıları ile bağlantılı olarak suçlandığını ifade etti.

fgthy
Güney Sudan Başkan Yardımcısı Rick Machar ve Başkan Salva Kiir, Juba'da (Arşiv- AP)

Askeri üsse düzenlenen saldırıda 250'den fazla asker hayatını kaybetti. Hükümet, milislerin Machar'ın emirleri doğrultusunda hareket ettiğini söylüyor.

Adalet Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “bu suçların, cesetlere saygısızlık, sivillere yönelik zulüm ve insani yardım çalışanlarına yönelik saldırılar dahil olmak üzere Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası insani hukukun korkunç ihlalleriyle birlikte işlendiği” belirtildi.

Machar, Cumhurbaşkanı Salva Kiir ile yaşadığı iktidar mücadelesi nedeniyle mart ayından beri ev hapsinde tutuluyor. Muhalefet güçleri, 2013'ten 2018'e kadar süren ve yaklaşık 400 bin kişinin hayatını kaybettiği iç savaş sırasında Kiir'in sadık destekçileri ile savaştı.