ABD ve Irak heyetleri arasında yapılan görüşmenin ortak açıklama metni

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Iraklı mevkidaşı Fuad Hüseyin (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Iraklı mevkidaşı Fuad Hüseyin (AP)
TT

ABD ve Irak heyetleri arasında yapılan görüşmenin ortak açıklama metni

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Iraklı mevkidaşı Fuad Hüseyin (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Iraklı mevkidaşı Fuad Hüseyin (AP)

ABD ve Irak hükümetleri arasındaki stratejik diyalogun dördüncü turunun sonuçları hakkında iki tarafın karşılıklı yaptıkları açıklamalarda, stratejik ortaklığın güçlendirilmesinin ve istikrarın sağlanmasının önemi vurgulandı. ABD tarafı, Irak'ın egemenliğine ve yasalarına saygı gösterme ve toprak bütünlüğünü korumak için ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlama sözü verirken, Irak hükümeti önümüzdeki beş ay içinde görevleri değişecek ve muharip görevden Irak güvenlik güçlerine eğitim, danışmanlık, yardım ve istihbarat paylaşımı görevine geçecek ABD askerlerini koruma sözü verdi. Açıklamada, Irak’ta ne kadar ABD askeri kalacağına dair bilgi verilmedi.
Açıklamada, Irak'taki ABD üslerinin yasal statüsünün Irak yasalarına uygun olarak faaliyet gösterecek şekilde değiştirilmesinin yanı sıra, basın özgürlüğü ve adil ve şeffaf parlamento seçimlerinin yapılması da dahil olmak üzere temel hakların korunmasına dikkat çekildi.
Ortak açıklama metni:
Amerika Birleşik Devletleri ile Irak Cumhuriyeti (SFA) Arasındaki Dostluk ve İşbirliği İlişkisine İlişkin 2008 Stratejik Çerçeve Anlaşmasına göre 11 Haziran 2020'de başlayan stratejik diyalogların kapanış oturumunda Irak heyetine Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Amerika Birleşik Devletleri heyetine ise Dışişleri Bakanı Anthony Blinken başkanlık etti. Irak heyetinde Kürdistan Bölgesel Yönetiminden temsilciler de yer aldı.
İki taraf, SFA tarafından belirlenen uzun vadeli stratejik ortaklığın güçlendirilmesine ve ortak endişe konusu olan ana konuların yanı sıra bölgesel istikrar, halk sağlığı, iklim değişikliği, enerji verimliliği ve bağımsızlık, insani yardım, insan hakları, ekonomik iş birliği, kültürel ve eğitimsel değişimler gibi konulara odaklanan bu tartışmaların önemini yineledi. Irak, ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin güvenli ve gönüllü olarak yerlerine geri dönmelerini teşvik etme çabalarına ilişkin ayrıntılı bir açıklama yaptı ve ABD de bu konudaki desteğini sürdürme sözü verdi.
İki heyet, Konsolide Mali Çerçeve Anlaşmasında üzerinde anlaşmaya varılan ilkeleri yeniden teyit etti. ABD, Irak'ın egemenliğine ve yasalarına olan saygısını tekrar ederken, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak için ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlamaya devam edeceğini taahhüt etti. Irak Hükümeti, Irak Güvenlik Güçlerine danışmanlık yapan Koalisyon personelini koruma ve güçlendirme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit etti ve tüm Koalisyon Güçlerinin kendi davetleri üzerine Irak'ta hazır bulunduğunu bir kez daha dile getirdi. Ayrıca İki heyet ABD kuvvetlerine ve diğer koalisyon üyelerine ev sahipliği yapan üslerin Irak üsleri olduğunu ve mevcut Irak yasalarına göre faaliyet gösterdiğini vurguladı. Bunlar ABD ya da koalisyon üssü değiller ve Irak'taki uluslararası personelin varlığı sadece IŞİD'e karşı mücadelede Irak hükümetini desteklemek içindir.
Heyetler, son görüşmelerden sonra, güvenlik ilişkisinin eğitim, danışmanlık, yardım ve istihbarat paylaşımı rolüne taşınmasına ve 31 Aralık 2021'e kadar Irak'ta muharip ABD kuvvetinin kalmamasına karar verdiler. Amerika Birleşik Devletleri ayrıca, Peşmerge de dahil olmak üzere tüm iç güvenlik güçlerine, gelecekteki tehditlerle başa çıkma kapasitelerini geliştirmek için destek vermeye devam etmeyi planlıyor.
Her iki heyet, yasal süreçlere, ulusal anayasalara ve ilgili uluslararası insan hakları yükümlülüklerine ve taahhütlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak, basın özgürlüğü de dahil olmak üzere insan haklarını ve temel özgürlükleri korumaya olan bağlılıklarını teyit ettiler. İki taraf, özgür ve adil seçimlerin Irak'ın egemenliğini, demokrasisini ve gelişimini artıracağını ifade etti. Irak tarafı, seçmen katılımını artırma ve seçmenlerin, adayların, anket çalışanlarının, yerel gözlemcilerin, sivil toplum gruplarının ve uluslararası gözlemcilerin güvenliğini sağlamaya yönelik planlarının ayrıntılı bir tanımını yaptı.
Her iki heyet, Güvenlik Konseyi'nin 2576 (2021) sayılı kararında ifade edilen uluslararası toplumun desteğine dair takdirlerini dile getirdiler. Birleşmiş Milletler İzleme Heyeti (UNAMI) ve Avrupa Birliği İzleme Heyeti'nin varlığının, uluslararası toplumun Irak halkını ve hükümetini Ekim ayında özgür ve adil seçimler düzenlenmesi için desteklemeye yönelik iyi niyetli çabaları temsil ettiği konusunda hemfikirdirler. Irak, ABD’nin, Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonuna verdiği desteğin devam etmesinden ve Seçim İzleme Heyeti de dahil olmak üzere Irak için BM Yardım Misyonuna yaptığı mali katkılardan dolayı memnuniyetini ifade etti.
İki taraf, bu sonbaharda Glasgow'da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı da dahil olmak üzere, hükümetler arası süreçler aracılığıyla uluslararası kuruluşlarla iş birliğine devam etmeyi planlıyor.  ABD, özellikle Ürdün’le olan enerji projeleri ve Körfez İşbirliği Ülkeleri için elektrik bağlantısı projesiyle Irak'ın ekonomik reformunu güçlendirme ve bölgesel entegrasyonu teşvik etme çabalarına desteğini ifade etti.
İki heyet, kendi ulusal çıkarları ve bölgesel istikrardaki ortak çıkarları için ikili meselelerin tamamında stratejik ilişkiyi sürdürme ve geliştirme konusundaki kararlılıklarını teyit ettiler.



Kordofan'da çatışmalar şiddetleniyor ve sivil hedefler saldırıya uğruyor

Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
TT

Kordofan'da çatışmalar şiddetleniyor ve sivil hedefler saldırıya uğruyor

Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)
Sudan'ın Faşir kentinde çıkan çatışmada yaralanan ve Tavile Mülteci Kampı’ndaki çadırında oturan Sudanlı bir kadın (AP)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında Güney Kordofan ve Kuzey Kordofan eyaletlerindeki çatışmalar yeniden şiddetlendi. Çatışan taraflar, yardım konvoylarına ve bir anaokuluna saldırılar düzenlerken, Birleşmiş Milletler (BM) Sudan'ın yeni bir zulüm dalgasıyla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Basında yer alan haberlere göre HDK'ya ait bir insansız hava aracı (İHA) Güney Kordofan eyaletinin Kalogi beldesindeki bir anaokulunu vurdu ve 20'si çocuk olmak üzere 114 kişi öldü, onlarca kişi ise yaralandı.

HDK, orduya ait bir İHA’nın Kuzey Kordofan eyaletinde Dünya Gıda Programı'nın (WFP) insani yardım konvoyunu bombaladığını belirterek, konvoyun ‘gıda güvensizliğiyle boğuşan yerinden edilmiş ailelere acil gıda yardımı taşıyan’ 39 kamyondan oluştuğunu açıkladı.

Bunu insani yardım konvoylarını ‘sistematik olarak hedef alınmaya’ devam etmesinin, temel yardımların ulaştırılmasını engellemeye yönelik tehlikeli bir yaklaşım ve bölgede çalışan uluslararası kuruluşlara yönelik tekrarlanan saldırılar olarak değerlendiren HDK, bunun insani krizi daha da kötüleştirdiğini ve sivillerin çektiği acıları artırdığını belirtti.


Esed rejiminin düşüşünden bir yıl sonra Suriye ve çözülmeyi bekleyen sorunlar

Hama’da Beşşar Esed rejiminin düşüşünün birinci yıldönümünü kutlayan büyük kalabalık, 5 Aralık 2025 (AFP)
Hama’da Beşşar Esed rejiminin düşüşünün birinci yıldönümünü kutlayan büyük kalabalık, 5 Aralık 2025 (AFP)
TT

Esed rejiminin düşüşünden bir yıl sonra Suriye ve çözülmeyi bekleyen sorunlar

Hama’da Beşşar Esed rejiminin düşüşünün birinci yıldönümünü kutlayan büyük kalabalık, 5 Aralık 2025 (AFP)
Hama’da Beşşar Esed rejiminin düşüşünün birinci yıldönümünü kutlayan büyük kalabalık, 5 Aralık 2025 (AFP)

Haid Haid

Suriye, Beşşar Esed rejiminin çöküşünün birinci yıldönümünde elbette kutlanması gereken, ancak aynı zamanda üzerinde derin derin düşünülmesini de gerektiren bir dönüm noktasında. Geçtiğimiz yıl aralık ayında Beşşar Esed rejiminin düşüşü, elli yıllık otoriter yönetim, askeri idare ve derin uluslararası izolasyonun sona erdiği tarihi bir kırılma noktası oldu. Aynı zamanda, uzun süredir kapalı olan bir pencereyi açarak siyasi sistemi yeniden düşünme, parçalanmış kurumları yeniden inşa etme ve ulusal iyileşmenin zorlu yoluna girme fırsatı doğurdu.

Suriye'nin geçiş dönemi yetkilileri, geçtiğimiz yıl boyunca birçok kişinin imkânsız olduğunu düşündüğü başarılara imza attı. Diplomatik alanda, ülke onlarca yıllık izolasyon döneminden çıktı ve uzun süredir kapalı olan iletişim kanallarını yeniden açtı. Yaptırımların neredeyse tamamen kaldırılmasına hiç olmadığı kadar yaklaştı. İç politikada ise hizmetleri iyileştirdi, sivil alanı genişletti, istikrarı yeniden sağladı ve bazı sporadik mezhepsel gerilimler olmasına rağmen şiddeti en aza indirdi. Ancak bu başarılar, çözülmemiş derin sorunlarla bir arada varlığını sürdürüyor.

Kurumlar yeniden inşa edilmiş olsa da meşruiyet meselesi halen belirsizliğini koruyor. Siyasi süreçler başlatılmışsa da henüz ülkeyi ortak bir vizyon etrafında birleştirmeyi başaramadılar. Hükümetin iddialı kurtarma planlarına rağmen ekonomik durum kötüleşmeye devam ediyor. Adalet mekanizmaları devreye sokuldu, ancak bunlar sınırlı kalıyor ve en acı gerçeklerden kaçınıyor. Bu eksikliklerin giderilmesini daha fazla ertelemek mümkün değil. Önümüzdeki yıl, geçen yıldan daha belirleyici ve daha tehlikeli olacak.

Beklentiler artıyor, yaşam koşulları kötüleşiyor ve halkın artan hayal kırıklığının keskin bir siyasi bölünmeye dönüşme riski büyüyor. Artık Suriye'nin geçiş sürecini ülkenin atlattığı olaylara göre değerlendirmek kabul edilebilir değil. Bu değerlendirmenin, yeni yetkililerin önlerindeki zorlukları ne ölçüde aşabileceklerine göre yapılması gerekir.

Siyasi uzlaşı olmadan ilerleme

Yeni parlamentonun oluşturulması tamamlanmak üzereyken, geçiş süreci yol haritası –ulusal diyalog, anayasal deklarasyon ve geçici temsil organlarının kurulması– resmi olarak tam şekline kavuştu. Bu adımlar, kâğıt üzerinde otoriter bir yönetim sonrası siyasi sistemin temel yapısını özetliyor. Ancak gerçekte, meşruiyet, temsil ve yeni devletin izleyeceği yol konusunda süregelen gerilimleri de ortaya çıkarıyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, sürecin her aşamasını katılımcı ve kapsayıcı olarak sunmaya özen gösterdi. Ulusal diyalog hakkında görüşleri almak için önde gelen isimler, topluluklar ve aktivistlerle istişare etmek üzere komiteler oluşturuldu. Anayasa bildirgesi taslağı hazırlandı, yeni kurumların tasarımı yapıldı. Bu adımların amacı, şeffaflığı sağlamak ve önceki rejimi karakterize eden dışlayıcı uygulamalardan kopmaktı. Ancak, uygulamanın hızı, aşamaların sıralaması ve sürecin sıkı bir şekilde kontrol edilmesi, karışık ve sert tepkilere yol açtı. Yeni yönetimin destekçiler, bu başarıları tarihi bir olay olarak gördüler. Zira böyle kırılgan bir geçiş döneminde, uyumu korumak ve siyasi kaymayı önlemek için bir dereceye kadar merkezi karar alma sürecinin gerekli olduğunu düşünüyorlardı.

Artık Suriye'nin geçiş sürecini ülkenin atlattığı olaylara göre değerlendirmek kabul edilebilir değil. Bu değerlendirmenin, yeni yetkililerin önlerindeki zorlukları ne ölçüde aşabileceklerine göre yapılması gerekir.

Ancak yeni yönetimi eleştirenler, Cumhurbaşkanlığının elinde aşırı miktarda gücü bir araya getiren ve gerçek denetim ve denge mekanizmalarını bariz bir şekilde ortadan kaldıran yukarıdan aşağıya bir yaklaşım gördükleri için tamamen farklı bir görüşe sahipler. En büyük endişeleri, ortaya çıkan sistemin Esad dönemini karakterize eden otokratik yönetim mantığını ortadan kaldırmak yerine yeniden üretmesi olasılığı.

gthyj
Esed rejiminin düşüşünün birinci yıldönümünü kutlayan Suriyeli kadınlar (AFP)

Bu korkular, hükümet ve güvenlik kurumlarında Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile bağlantılı isimlerin ortaya çıkmasıyla daha da artmış ve güvenin yeniden tesis edilmesi için daha geniş bir katılımın gerekli olduğu bir dönemde siyasi tekel oluşacağına dair endişeleri körüklüyor.

Öte yandan yeni parlamentonun oluşturulması, bu bölünmeleri hafifletmek bir yana, daha da derinleştirdi. Yeni parlamento, yol haritasının resmi gerekliliklerini karşılasa da temsil gücü ve istenen değişimi gerçekleştirecek gerçek güce sahip olup olmayacağı konusunda eski şüpheleri yeniden alevlendirdi. Kısacası, siyasi geçişin ilerlediğini söylemek mümkün, ancak bunu pekiştirmek için gerekli olan birlik, güven ve meşruiyet konularında halen eksiklik var olamaya devam ediyor.

Değişen koşullarda elde edilen kazanımlar

Diplomasi, geçiş sürecinin en göze çarpan başarısı olsa da erken dönemdeki ilerlemenin sınırları en çok ekonomide belirginleşiyor. Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ekonomiyi canlandırmayı, yol haritasının temel taşı haline getirirken ithalat vergilerini düşürdü, devlet memurlarının maaşlarında yüzde 200 artış yapılacağını açıkladı ve Suriye'nin iş dünyasına açık olduğu mesajını vermek için yatırımcıları çekmeye çalıştı.

Kısa bir süre için bu önlemler somut sonuçlar verdi. Gümrük reformları, ticaretin serbestleştirilmesi ve para biriminin geçici olarak güçlenmesi sayesinde enflasyon geçtiğimiz yılın şubat ayında yüzde 110 civarındayken bir yıl sonra aynı dönemde yüzde 15 civarına kadar sert bir gerileme gösterdi. Ancak bu rahatlama kısa sürdü. Enflasyon yeniden yükseldi ve fiyatlar hızla ücret artışlarını geride bıraktı. Ancak açıklanan artış sonrasında dahi, 750 bin Suriye lirası olan asgari ücret, bir aylık temel gıda sepetinin maliyetinin yalnızca üçte birini karşılayabiliyor.

Şara hükümetinin başarıları arasında, temel ürünlerin tedarikinin iyileştirilmesi, elektrik tedarikinin önemli ölçüde artması ve bazı bölgelerde Esed rejimi döneminde mevcut olanın on katına ulaşması da yer aldı. Yakıt krizi hafifledi ve ekmek artık düzenli olarak temin edilebilir hale geldi.

Ancak açıklanan artış sonrasında dahi, 750 bin Suriye lirası olan asgari ücret, bir aylık temel gıda sepetinin maliyetinin yalnızca üçte birini karşılayabiliyor.

Ancak bu başarılar yüksek bir bedel karşılığında elde edildi. Sübvansiyonların yeniden yapılandırılmasının ardından elektrik, yakıt, ekmek ve ulaşım fiyatları keskin bir şekilde yükseldi. Suriyeliler, 2011 yılından bu yana gelirlerinin daha büyük bir kısmını temel ihtiyaç maddelerine harcıyor ve bu durum, siyasi bölünmeleri aşan bir hayal kırıklığı kaynağı haline geliyor.

Geçiş dönemi yetkilileri, Suriye'nin ekonomik çöküşünün yapısal köklerinden sorumlu değil. Zira bu çöküşün nedenleri on yıllardır süren yolsuzluk, savaş ve kötü yönetimdi.

Karar alma sürecinde yukarıdan aşağıya bir yaklaşım, piyasanın liberalleşmesine hızlı geçiş ve aşırı finansal ve sosyal kırılganlığın yaşandığı bir dönemde sübvansiyonların kaldırılması gibi bütün bunlar, kamuoyu ile anlamlı bir istişare yapılmadan gerçekleştirildiğinden, birçok Suriyeli sadece bu durumla başa çıkmakla kalmayıp, sabırlı kalmakta da zorlanıyor. Sonuç, yüzeysel olarak toparlanıyor gibi görünen, ancak yapısal olarak kırılgan ve siyasi patlamalara giderek daha yatkın hale gelen bir ekonomi oldu.

Adalet, siyaset koridorlarında takılı kaldı

Suriyelilerin adalet ve hesap verebilirlik konusundaki uzun süredir devam eden talepleri ise, son yıllarda hiç olmadığı kadar ilerleme kaydetti, ancak yine de sıkı siyasi ve yapısal kısıtlamalara tabi olmaya devam ediyor.

Mart ayında Suriye’nin kıyı şeridinde gerçekleşen ihlallerle ilgili tarihi duruşma, Esed döneminin özelliklerinden biri olan cezasızlık dönemine son verdi. Esed döneminin güvenlik güçleri üyeleri, ilk kez kamuya açık mahkemelerde yargılandı. Duruşmalar televizyonda yayınlandı, sanıklar avukatlar tarafından temsil edildi ve tanık ifadeleri kamuoyuna açık olarak tartışıldı.

Bu durum, gizlilik ve inkâr alışkanlığı olan topluluklar için güvenlik güçlerinin bile artık hesap verebilirlikten muaf olmadığına işaret eden güçlü bir sembolik değişimdi. Bunun öncesinde hükümet, kıyı şeridi ve Suveyda'da meydana gelen ihlalleri kamuoyuna açıklamış, gerçekleri araştırma komisyonları kurmuş ve sorumlulardan hesap sorma sözü vermişti. Daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir adımla, uluslararası kuruluşların bu ihlallere ilişkin bağımsız soruşturmalara erişimine de izin verdi. Ancak tüm bu ilerlemelere rağmen, adalet gündemi ciddi şekilde kısıtlı kalmaya devam ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre yetkililer, Esed’in iktidara gelmesinden sonra meydana gelen ihlallerin hesap verilebilirliğini önceliklendirirken, önceki rejimin on yıllardır işlediği suçlarla kapsamlı bir yüzleşmeyi erteliyor. Siyasi açıdan bu, birincisi, son ihlallerin sorumlularının hesap vermesinin, tüm dikkatlerin üzerinde toplandığı bir süreçte hükümetin yurtdışındaki imajını güçlendirmesi, ikincisi ise yetkililerin, eski rejimin sembollerine yönelik geniş çaplı yargılamaların kırılgan barışı tehdit edebileceğini düşünmesi olmak üzere iki hesabı yansıtıyor.

sdghvf
Esed rejiminin düşüşünün yıl dönümü kutlamalarında güvenlik güçleri üyeleriyle hatıra fotoğrafı çekilen Suriyeliler (AFP)

Hükümet, kıyı şeridi ve Suveyda’da meydana gelen ihlalleri kamuoyuna açıkladı, gerçekleri araştırma komisyonları kurdu ve sorumlulardan hesap soracağını taahhüt etti.

Ancak tek neden bu hesaplar değil. Suriye’nin kapsamlı bir geçiş dönemi adaleti sağlamak için gerekli yasal altyapısı yok. Ceza hukuku savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları veya zorla kayıpları tanımıyor ve gerekli reformları hayata geçirecek güçlü bir parlamento olmadan, yargı sisteminin araçları sınırlı kalıyor.

Bunlar çok büyük zorluklar olsa da eski rejimin simalarına hesap soracak herhangi bir önlemin alınmaması giderek daha fazla zarara yol açıyor. Uzun süredir baskı altında yaşayan topluluklar, seçici adaleti başka bir adaletsizlik biçimi olarak görür. Güvenilir bir telafi yolunun olmaması, öfkeyi körüklerken bazı kişileri gayri resmi yollardan adaleti sağlama veya intikam alma yoluna iter.

Sünni aşiretlerin üyelerinin, bir kez daha mezhepçilik açısından çerçevelendirilen bir suç olayının ardından Alevi mahallelerine düzenledikleri son saldırılar, kurumsal adaletin olmadığı veya taraflı olduğu algısı oluştuğunda şiddetin ne kadar çabuk patlak verebileceğini gösterdi.

Kırılgan sakinlik

Güvenlik durumuna, dikkat çekici bir istikrar ve derin yapısal kırılganlık hakim. Yetkililerin iyi yönetimi sayesinde Suriye, Esed rejiminin düşüşünün ardından birçok kişinin beklediği yaygın şiddet olaylarından kaçınmayı başardı.

Silahlı gruplar Savunma Bakanlığı bünyesine girdi ve güvenlik güçlerinin başlangıçtaki disiplini, son derece istikrarsız bir dönemde misillemelerin önlenmesine yardımcı oldu.

Ancak bu istikrar, mezhepsel gerilimin yaşandığı noktalarda defalarca kez sınandı. Geçtiğimiz mart ayında kıyı şeridinde yaşanan ihlaller ve temmuz ayında Suveyda'da yaşanan ayaklanmalar, Savunma Bakanlığı bünyesine yeni entegre edilen güçler üzerindeki kontrolün sınırlarını ortaya koydu. Disiplinin sağlanamadığı birlikler, suistimaller, misillemeler ve aşırı önlemler almış ve topluluklar arasındaki güvensizliği derinleştirdi.

Öte yandan son gelişmeler bazı kurumsal öğrenmelerin olduğunu gösterdi. Alevi nüfusun yoğun olduğu mahallelere yönelik aşiret saldırılarının ardından hükümetin Humus'a hızla müdahalesi, daha geniş çaplı bir mezhepsel çatışmanın patlak vermesini önledi. Koordineli konuşlandırma, önde gelen yerel isimlerle istişare ve sıkı operasyonel kontrol, gecikmeli tepkiler şeklindeki önceki müdahalelerin aksine, şiddetin tırmanmasını önlemeye yardım etti.

Benzer şekilde, kıyı bölgesinde son zamanlarda Aleviler tarafından düzenlenen protesto gösterilerini bastırmak yerine koruma kararı alınması dikkate değer bir değişiklikti. Güvenlik güçlerine göstericileri korumaları, yerel birimleri dizginlemeleri ve şikayetlerin kamuoyuna duyurulmasına izin vermeleri talimatı verildi. Bu yaklaşım, gerilimi tırmandırmak yerine yatıştırmaya yardımcı oldu.

Suriye’nin kıyı bölgesinde son zamanlarda Aleviler tarafından düzenlenen protesto gösterilerini bastırmak yerine koruma kararı alınması dikkate değer bir değişiklikti.

Bu iyileştirmeler önemli olsa da temel sorunları çözmekte yetersizdi. Parçalanmış güvenlik kurumları, zayıf disiplin ve merkezi liderlikten çok yerel liderlere sadık kalan birimler.

Daralan pencere

Suriye’deki geçiş sürecinin ilk yılı önemli başarılar getirdi, ancak merkezi otoriteye dayalı, katılımın dikkatle kontrol edildiği ve en zor kararların ertelendiği bir yönetim modelinin sınırlarını da ortaya çıkardı. İstikrar ve diplomatik atılımlar hükümete zaman kazandırdı, ancak bu zaman sonsuz değil. Halkın beklentileri, devletin bunları karşılama kapasitesinden daha hızlı artıyor ve resmi söylem ile yaşanılan gerçeklik arasındaki uçurum giderek genişliyor. Bu genişleyen uçurum, artık Suriye'nin gelecekteki gidişatını belirleyecek bir fay hattı haline geldi.

Önümüzdeki görev artık sadece düzeni sağlamak değil, ilk yılda kaçınılan gücün nasıl dağıtıldığı, adaletin nasıl sağlandığı, güvenlik güçlerinin nasıl yönetildiği ve ekonomik yüklerin nasıl ele alındığı gibi yapısal sorunları ele almak. Bu tartışmalar zor olabilir, ancak bunları ertelemek daha da tehlikeli.

Sonuç olarak, geçtiğimiz yıl geçiş sürecinin neler vaat edebileceğini gösterdiyse, önümüzdeki yıl da bu temellerin ayakta kalıp kalamayacağını belirleyecek.


Suriyeliler ‘geri dönüş hakkını’ kutluyor... Zorla yerinden edilenler en göze çarpan katılımcılar

Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
TT

Suriyeliler ‘geri dönüş hakkını’ kutluyor... Zorla yerinden edilenler en göze çarpan katılımcılar

Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)

Şam’ı, Esed rejiminin devrilmesinin üzerinden bir yıl geçtikten ve ülke 8 Aralık 2025’teki ‘kurtuluş’ yıldönümünü anmaya hazırlanırken ziyaret ettiğinizde, kendinizi neredeyse bir ‘bayram’ yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Elinizde bir mercek taşıyormuşçasına, detaylarda ve karşılaştırmalarda kayboluyorsunuz. Bu karşılaştırmalar yalnızca geçen yıl dışarıdan gözlemlediklerinizle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda 15 yıllık acı, korku ve farklı kuşakların deneyimlerinden oluşan birikmiş travmalarla da dolu.

‘Bayram’ kelimesi, son günlerde Suriye başkentinde gözlemlenen genel tabloyu özetleyebilir; hazırlıklar, süslemeler ve sevinç kadar, hüzün, işlerin aksaması ve günlük işlerin bayram sonrasına ertelenmesi de bu manzaraya dahil. Basit bir düzenleme talebi dahi genellikle “İnşallah bayramdan sonra” yanıtıyla karşılanıyor.

Karanlık bir dönem sona erdi

Lübnan sınırındaki el-Masna Sınır Kapısı’ndan Şam’a doğru uzanan yol boyunca, kutlama havası daha girişte başlıyor. Yol boyunca asılı büyük pankartlar, ‘Karanlık dönem sona erdi… Ülkenin yüzü aydınlandı’, ‘Omuz omuza, el ele, vatanı inşa ediyoruz’, ‘Tek vatan… Tek halk’ gibi sloganlar taşıyor.

xasdfrg
Şam'da Esed rejiminin devrilmesinin birinci yıldönümü kutlamaları sırasında Suriye bayrağı sallayan bir kız (AP)

Yeni bayrak ve kartal simgesi, eski rejimin boşalttığı askeri bölgelerin duvarlarına, kasaba girişlerine ve Beyrut-Şam yolundaki 4. Tümen karargâhına işlenmiş.

2024 yazında açıklanan bu yeni görsel kimlik, yıkılmış ve yıpranmış bir ülkede “Öncelikli bir konu değil” eleştirilerine maruz kalmış olsa da sahadaki gerçekler bu eleştiriyi tamamen doğrulamıyor. Eski rejimde görsel kimlik, öğrencilerin defterlerinden sınıf tahtalarına, meydanlardaki dev heykellere kadar sistematik biçimde nüfuzun pekiştirilmesini sağlayan merkezi bir araçtı.

Bu nedenle, eski rejim düştüğünde ilk olarak kırılan, parçalanan ve yok edilen şey, onun ikonları ve görsel sembolleriydi. Boşalan bu alan, yeni otoritenin kimliğini yansıtacak şekilde doldurulmalıydı; aksi halde, geçen yılın başında ortaya çıkan bölgesel ve milis kaynaklı rastgelelikler bu boşluğu doldurabilirdi. Bir gözlemci, eski rejimin sembollerini taşıyan banknotlarla işlem yapma ihtiyacı olmasaydı, pek çok kişinin paraları yakacağını alaycı bir dille ifade etti.

Ancak, geçmişle bağları koparma ve yeni dönemi pekiştirme bağlamında, birçok kişi yeni görsel kimliği kıyafet, görünüm ve sosyal davranışlarda da benimsemekte bir adım öteye geçti. Geçen yıl Şam’da uzun saçlı ve tuhaf kıyafetli olarak öne çıkan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) savaşçılarının sakalları kısalmış ve seyrekleşmişken, artık sakallar genel olarak düzenli, hafif ve bıyıkla bütünleşmiş bir şekilde gençler ve erkekler arasında yaygın bir görünüm halini aldı.

Altın kartal simgesi, resmi kıyafetlerin kollarına ve yakalarına takılan düğmeler haline geldi ve sadece devlet memurlarına değil, özel sektörde çalışan ve dönemin stilini benimsemek isteyen genç sivillere de yayıldı.

dfrg
Suriyeliler giyim, görünüş ve sosyal davranışlarında yeni bir ‘görsel kimlik’ benimseme konusunda adım atıyorlar. (AP)

Yeni devlet kurumları, önceki savaşçıları polis ve genel güvenlik başta olmak üzere resmi kanallarına entegre ederken, eski askerlerin kıyafetleri de değişti. Artık gömlek-pantolon ya da milis gruplarına göre kamuflaj yerine, siyah tek tip üniformalar, açık yüzler ve görünmeyen silahlar hâkim.

Bugün Suriye’deki büyük dönüşümler bağlamında belki küçük görünen bu sahne değişikliği, Şamlıların bastırılmış öfkesinin ve yeni yöneticilere karşı duyduğu kaygının bir kısmını emdi. Merkeziyetçi bir ülke olarak Suriye’de, genel başarı Şam sınavı geçilmeden mümkün değil. Ve Şam bugün, tüm zorluklara ve yüksek beklentilere rağmen adeta bir bayram havasında.

Beyaz bayraklar

Yoğun kalabalıklar, herhangi bir yere ulaşmayı neredeyse bir mucizeye dönüştürüyor; beyaz tevhid bayraklarıyla donatılmış geçit törenleri sokaklarda ilerliyor ve öğleden sonra Emevi Meydanı çevresindeki yollar kapanınca, iç sokaklar iyice tıkanıyor. Telefon şebekesi aşırı yük altında. Oteller dolup taşmış durumda; rezervasyonlar, bir zamanlar prestijli ve lüks olan, 1980’lerin sonunda zamanın durduğu o otellerde bile, roket gibi fırlayan fiyatlarla dolu. Bugün bu oteller sadece dönemin tanığı olan harabeler halinde.

Otellerin misafirleri, Suriyeli göçmenler, sivil toplum aktivistlerinin seminer ve atölye çalışmaları katılımcıları, üst düzey yabancı ve diplomatik heyetler, yerel ve uluslararası medya mensupları, tüccar ve müteahhitler, uzak vilayetlerden gelen güvenlik görevlileri ve sadece meraklı olan ve lobiye girebilme fırsatı bulan kişiler arasında değişiyor.

Bu yoğun kalabalığın ortak paydası, bir zamanlar ülkelerine geri dönme umudunu kaybetmiş olmaları ve bugün bunu telafi etmeye çalışmaları. Geçen yıl boyunca bazı aileler, on yıldan uzun süredir sürgünde olan çocuklarını kucaklama şansı buldu; torunlarıyla yüz yüze tanışan büyükler, bazı durumlarda sadece telefon ekranları aracılığıyla tanışabilmişti. Gençler, bir zamanlar tutuklanma veya ölüm tehlikesinden kaçarak ülkeyi terk etmiş, şimdi ise orta yaşa gelmiş olarak gençlik yıllarının yataklarına sıkışmaya çalışıyor.

csdfg
Hama şehrindeki kutlamalar sırasında el-Asi Meydanı'nda toplanan yüzlerce insanın genel görünümü (EPA)

Her bayram günü olduğu gibi, sevinç ve mutluluk duyguları bazı kapıları sadece gözyaşıyla çalıyor. Özellikle harap olmuş bölgelerde yaşayanlar ve kayıp ya da zorla kaybedilmiş yakınları olanlar, bugün sevinçlerini hıçkırıklarla yaşıyor; çünkü yollarının uzun ve zorlu olduğunu biliyorlar. Bu kişiler, bu anmanın en belirgin katılımcıları; her ailede bir kayıp veya kaybolmuş birey bulunuyor ve halen defin ve taziye merasimi için iz veya kalıntı arıyorlar.

Öte yandan, kayıp yakınları, insan hakları örgütleri, iş insanları ve diğer topluluklar, faaliyetlerini ülkelerine taşıyarak başkentte toplantılar düzenledi ve taleplerini dile getirdi. Bu, şüphesiz büyük bir kazanım olarak değerlendiriliyor.

‘Özlemle doluyum’

Her şeyden önce bu kutlama, Suriyelilerin onlarca yıl boyunca mahrum bırakıldığı ‘geri dönüş hakkına’ odaklanıyor; bu hak bazen 2011 devriminden bile önce gündeme gelmişti. İstanbul’da geçirdiği 13 yılın ardından Şam’a dönen kırklı yaşlarındaki bir adam şöyle diyor: “Geri dönüyorum çünkü basitçe özledim. Ailemi, mahallemi ve o zamanlar sevmememe rağmen zorla terk ettiğim hayatımı özledim.”

Bireylerin seçimlerini, ‘yeni Suriye’yi inşa etme’ gibi parlak başlıklar altında siyasi bağlamlara oturtmaya çalışanlara dair konuşurken şu ifadeleri kullandı: “Yurt dışındayken bile ülkem ve insanlarıma çeşitli şekillerde katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Ama bugün geri döndüm çünkü hasret galip geldi. Hasret duygusu, geri dönmek için yeterli bir sebep olmalı. Geri dönme hakkım, yönetimin şekli veya yeni iktidarın performansına duyduğum memnuniyet ya da memnuniyetsizlikten bağımsız olmalı.”

Bu ifade, bugün Suriyelilerin, hem Şam’da hem de uzak vilayetlerde karşılaştığımız insanların halini özetliyor: Halk, fiilen kaderlerini tayin etme hakkını yeniden kazanmalarını kutluyor.

Siyaset bugün geniş bir alan kaplamıyor gibi görünse de, hükümet kararları, medyanın ve hukuk alanının performansı, polis davranışları, sahil ve Suveyda’daki gelişmeler, fiyat artışları, yoksullukla zenginliğin yan yana varlığı ve cezaevlerinde kaybolan ya da zorla kaybedilen kişilerin dosyalarının görmezden gelinmesi gibi konular her sohbette kendini hissettiren ‘büyük fil’ olmaya devam ediyor. Tüm bu başlıklar ve daha fazlası, sokakta, kafelerde ve restoranlarda yüksek sesle tartışılıyor; sanki artık duvarların kulakları yokmuş gibi... Görüşme yaptığım kişi bu benzetmeye gülerek şöyle diyor: “Gerçekten de duvarların artık kulakları yok. Herkes canının istediğini yapıyor: bireyler, dernekler, bakanlıklar, valiler, hatta Hamidiyye Çarşısı’ndaki polis memuru bile… Sanki herkes yeniden konuşma cesareti bulmuş ve kulaklarını kapatmış durumda.”