Batı endişeyle takip ettiği Tunus’ta itidal çağrısı yaparken ABD gelişmeleri ‘darbe’ olarak değerlendirmeyi reddetti

Güvenlik güçleri, herhangi bir çatışma ihtimaline karşı dün başkentin merkezinde parlamentonun girişini korudu (AP)
Güvenlik güçleri, herhangi bir çatışma ihtimaline karşı dün başkentin merkezinde parlamentonun girişini korudu (AP)
TT

Batı endişeyle takip ettiği Tunus’ta itidal çağrısı yaparken ABD gelişmeleri ‘darbe’ olarak değerlendirmeyi reddetti

Güvenlik güçleri, herhangi bir çatışma ihtimaline karşı dün başkentin merkezinde parlamentonun girişini korudu (AP)
Güvenlik güçleri, herhangi bir çatışma ihtimaline karşı dün başkentin merkezinde parlamentonun girişini korudu (AP)

Tunus Cumhurbaşkanı Kais Said’in Pazar gecesi, parlamento çalışmalarını 30 gün süreyle dondurma ve Başbakan Hişam el-Meşişi’yi görevden alma kararı, yurtiçinde ve yurtdışında farklı tepkilere yol açtı.
Tüm dünyadan çeşitli taraflar, Tunus Cumhurbaşkanı’nın aldığı sürpriz kararların sonuçlarıyla ilgili endişelerini dile getirdiler. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, ABD yönetiminin Tunus'taki gelişmelerden duyduğu endişeyi ifade etti. Dün düzenlediği basın toplantısında, ABD yönetiminin Tunusluları desteklediğini vurgulayan Psaki, mevcut durum hakkında daha fazla bilgi edinmek, sükuneti teşvik etmek ve demokratik ilkeler doğrultusunda ilerleme çabalarını desteklemek için en üst düzeydeki siyasi liderlerle iletişim halinde olduklarını belirtti.
Psaki kendisine yöneltilen Tunus'taki bazı gelişmelerin ‘darbe’ olarak nitelendirilmesine ilişkin bir soruya, “Gelişmeler darbe olarak nitelendirilemez. Darbe hukuki standartları olan bir terimdir ve son 24 saat içerisinde birçok gelişme yaşandı. Bunun darbe olup olmadığına karar vermeden önce Dışişleri Bakanlığının hukuki inceleme yapması bekleniyor” şeklinde cevap verdi.

AB: Hukukun üstünlüğüne saygı duyulmalı
Avrupa Birliği (AB), Tunus'taki siyasi aktörleri anayasaya saygı duymaya ve şiddete başvurmaktan kaçınmaya çağırdı. AB Komisyonu sözcüsü yaptığı açıklamada, “Tunus'taki son gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Tüm tarafları anayasaya, kurumlarına ve hukukun üstünlüğüne saygı duymaya ve aynı zamanda sakin olmaya ve ülkenin istikrarını korumak için şiddete başvurmaktan kaçınmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye, meşruiyete ve anayasal düzene karşı bir darbe olarak nitelendiriyor
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Tunus’taki son gelişmelerden duyulan ‘büyük endişe’ dile getirilirken, ülkedeki son gelişmeler ‘meşruiyete ve anayasal düzene karşı bir darbe’ olarak nitelendirildi. Açıklamada, ülkenin demokratik meşruiyetini hızla geri kazanmasının umulduğunu belirtildi.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Tunus'taki demokratik sürecin askıya alınmasını” kınadı. Kalın dün yaptığı açıklamada “Dost ve kardeş Tunus'ta, demokratik sürecin askıya alınmasını ve halkın demokratik iradesinin yok sayılmasını reddediyoruz. Anayasal meşruiyeti ve halk desteği olmayan girişimleri kınıyoruz. Tunus demokrasisinin, bu süreçten güçlenerek çıkacağına inanıyoruz” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop da, Tunus Cumhurbaşkanı Said'in kararlarını ‘darbe’ olarak nitelendirdi. Şentop, halkın anayasal sistemi ve hukuku savunacağına olan inancını dile getirdi.

Almanya: Anayasal düzene hızlı bir şekilde geri dönülmeli
Almanya hükümeti ise Tunus siyaset sahnesindeki son gelişmelerden duyduğu ‘ciddi endişeyi’ ifade etti. Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dün Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, “Artık anayasal düzene gerçekten hızlı bir şekilde geri dönmenin önemli olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu. Sözcü tüm tarafların, ‘Tunus’taki anayasaya uyulması ve anayasanın uygulanmasını sağlamakla yükümlü olduğunu ve buna Tunus devriminin en önemli başarılarından biri olan özgürlük haklarına bağlılığın da dahil olduğunu’ sözlerine ekledi. Tunus’taki durumun, bir an önce siyasi ve ekonomik reformların ele alınmasının altını çizdiğini ifade eden sözcü, bunun ancak tüm anayasal organlar birlikte yapıcı bir şekilde çalışırsa başarılabileceğini belirtti. Parlamentonun derhal çalışmalarına geri dönmesi gerektiğini vurgulayan sözcü, daha önce barışçıl bir ortamda düzenlenen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin ‘Tunus halkının demokrasiyi istediğinin ve demokrasinin 2011 yılından beri Tunus’ta kök saldığının’ bir göstergesi olduğunu söyledi.

Rusya: Hiçbir şey Tunus halkının istikrarını tehdit etmemeli
Rusya da Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un kısa açıklamasıyla Tunus’taki gelişmelere değindi. Peskov, telekonferans aracılığıyla yaptığı günlük basın açıklamasında, ülkesinin Tunus'taki gelişmeleri izlediği belirterek, “Hiçbir şeyin Tunus halkının istikrarını ve güvenliğini tehdit etmemesini umuyoruz” dedi.

Cezayir: Halk iradesine karşı bir darbe
Cezayir'deki en büyük İslami eğilimli parti Barış Toplumu Hareketi'nden dün yapılan açıklamada, Tunus'ta yaşananlar, ‘anayasaya ve Tunusluların önceki yasama seçimlerinde ifade edilen halk iradesine karşı bir darbe olarak’ değerlendirildi.

Hafter: Tunus en büyük engelden kurtuldu
Libya’dan ise Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri Mareşal Halife Hafter, Tunus’un, kalkınmasının önündeki en önemli engeli ortadan kaldırdıktan sonra halkının refah içinde bir gelecek arzusunun gerçekleşmesini umduğunu ifade etti. Hafter açıklamasında “Tunus, Müslüman Kardeşler'e karşı ayaklanmanın ardından gelişiminin önündeki en büyük engelden kurtuldu” ifadelerini kullandı. Tunus Cumhurbaşkanı Said’in kararlarını, kendi ifadesiyle ‘halkın iradesine verilen bir cevap’ olarak nitelendirerek öven Hafter, Libya’nın Tunus ile ortak sınırındaki askeri birliklere hazır duruma geçmeleri ve Tunus Cumhurbaşkanlığı tarafından alınan son kararlar çerçevesinde Tunus'tan kaçabilecek herhangi bir terörist unsurun sızmasını önleme çağrısında bulundu.

Mişri: Tunus'ta yaşananlar darbe
Buna karşın Müslüman Kardeşler’e (İhvan) yakın Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Halid el-Mişri, Tunus'ta yaşananları ‘darbe’ olarak değerlendirdi.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.