Tunus’ta Nahda Hareketi’nden kurtulmanın bedeli: Peki ya sonra?

Cumhurbaşkanı Said'in kararlarının destekçileri ve muhalifleri arasında dün başkent Tunus’un merkezinde yaşanan çatışmalardan bir kare (Reuters)
Cumhurbaşkanı Said'in kararlarının destekçileri ve muhalifleri arasında dün başkent Tunus’un merkezinde yaşanan çatışmalardan bir kare (Reuters)
TT

Tunus’ta Nahda Hareketi’nden kurtulmanın bedeli: Peki ya sonra?

Cumhurbaşkanı Said'in kararlarının destekçileri ve muhalifleri arasında dün başkent Tunus’un merkezinde yaşanan çatışmalardan bir kare (Reuters)
Cumhurbaşkanı Said'in kararlarının destekçileri ve muhalifleri arasında dün başkent Tunus’un merkezinde yaşanan çatışmalardan bir kare (Reuters)

Tunus sokaklarında Cumhurbaşkanı Kays Said'in kararlarını desteklemek için yapılan gösteriler, Müslüman Kardeşler (İhvan) tehdidinin kesin olarak ortadan kalktığını ve ülkenin Nahda Hareketi’nin eylemleri nedeniyle içine düşebileceği kaostan kurtulduğunu söylemek için yeterli değil. Ülkede doğmakta olan demokrasinin, Levanten (Doğu Akdeniz ülkeleri) tarzında bir iktidarın, yönetiminde ordunun ana rolü üstlendiği otoriter bir yönetime evirildiğini söylemek için de henüz çok erken.
Cumhurbaşkanı Said’in 2019 yılında seçilmesinden ve İlyas Fahfah başkanlığındaki ilk hükümetin kurulmasından ve birkaç ay sonra Nahda Hareketi’nin baskılarıyla istifa etmesinden bu yana toplanan bulutlar 25 Temmuz’da yaşanan gelişmelerin fitilini ateşledi. Hişam el-Meşişi, bir yıl önce hükümeti kurmakla görevlendirildi. Meşişi, hükümetinin, siyasi partiler ve cumhurbaşkanlığı arasındaki çatışmalardan uzak tutmak için teknokratik yapıda olması konusunda kararlı bir tutum sergilese de hükümetinin tüm taraflardan sert eleştirilere maruz kalmasını engelleyemedi. Bu eleştiriler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ulusal bir felakete dönüşmesi ve hükümetin salgını kontrol altına alma planının başarısız olmasının ardından Sağlık Bakanı Fevzi Mehdi'nin görevden alınmasına dahi yol açtı. Daha sonra Tunus’ta emsal olarak kabul edilen yeni bir durum yaşandı ve Cumhurbaşkanı Said, Kovid-19 salgınıyla mücadele kampanyasında orduya yönetici rolleri üstlenmesi için baskı yaptı.
Salgının,  geçtiğimiz yıl yüzde 8 küçülen ve yüz binlerce vatandaşı işsizlik ve yoksulluk kategorisine sokan Tunus ekonomisine ciddi zarar verdiğine şüphe yok. Ancak salgın, Cumhurbaşkanı’nın tıbbi makamları Tunus'a ulaşan yardımı almaktan alıkoyması nedeniyle vaka ve can kayıplarındaki artıştan sorumlu olmakla suçlanmasından ötürü siyaset sahnesindeki çekişmeye malzeme oldu.
Said’in suçlandığı tek konu salgın değildi. Said'e yöneltilen suçlamaların listesi, 2011 devriminin ürettiği demokrasiye verdiği desteğin ardından, eski Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesinden sonra yapılan hiçbir seçime katılmadığını itiraf etmesiyle başlamadığı gibi uluslararası insan hakları örgütleri tarafından ‘ifade özgürlüğünde bir gerileme’ olarak değerlendirilen blog yazarlarını askeri mahkemede yargılanmaya sevk etmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kurulması ve meclisin rolüyle ilgili bir ikileme yol açması, Tunus'un ve siyasi sisteminin geleceği için net bir projesi veya gerçek bir vizyonu olmadan hükümet sisteminin başkanlık sistemine dönüşmesi için anayasanın değiştirilmesi talebinde bulunmasıyla da bitmiyordu.
Ana muhalefet partisi Nahda Hareketi, daha önce hiç bu kadar bilinçli ve ülke çıkarlarına bağlı olmamıştı. Nahda Hareketi’nin, 2013 krizinde gösterdiği esneklikten sonra, siyasi suikastların ardından sokakta işler neredeyse tamamen tersine döndü. Suikastların arkasında İslamcı çizgideki tarafların olduğu ve Nahda Hareketi’nin de failleri örtbas etmeye çalıştığı suçlamaları yapıldı. Bunun üzerine Nahda Hareketi, eski muhalefet yaklaşımına geri döndü. Nahda Hareketi’ne, Meclis Başkanı olan Raşid Gannuşi liderlik ediyor. Gannuşi, adı devrimden bu yana ülkenin tanık olduğu birçok krizle ilişkilendirildiği ve kendisine yakın binlerce kişinin Suriye ve Irak'ta, Suriye savaşının aşamalarından birinde, üyelerinin büyük çoğunluğunu Tunusluların oluşturduğu terör örgütü DEAŞ’ın saflarında yer alan Nahda Hareketi’nin davranışlarının üstünü örtmede rol oynadığı için Tunuslular arasında pek sevilmiyor.
Ülkenin kuzey ve doğu bölgelerinde ve başkentte gerçekleşen söz konusu suikastların ve birtakım terör eylemlerinin, Nahda Hareketi’ni ekonomik gerileme, sermaye kaybı ve yabancı yatırımların ülkeden çekilmesinden sorumlu tutan laiklik karşıtı kesimi harekete geçirmede somut etkileri oldu.
Gannuşi'nin yaptığı halkın meclis binası önüne gelmesi çağrısı, beklediği kalabalığı pek cezbetmişe benzemiyordu.
Nahda Hareketi’nin özellikle ülkenin banliyölerindeki ve kırsal kesimlerindeki geleneksel tabanından aldığı halk desteğinin azaldığını söylemek zor. Zira tabanı onun önceki tüm genel seçimlerde birinci parti olarak meclise girmesini sağladı. Ancak Gannuşi’nin çağrısının başarısızlığı, Tunusluların geniş kesimlerinin İslami çizgideki bu partiye karşı duyduğu derin kırgınlığın bir işareti olabilir.
Burada akıllara şu soru takılıyor:
“Nahda Hareketi’nin iktidardan, meclisteki konumundan ve sokaktaki tabanından uzaklaştırılmasının, Cumhurbaşkanı Said’in meclis çalışmalarını bir ay süreyle dondurma, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma, Başsavcının yetkilerini geri çekme ve hükümeti görevden alma kararında açıkça kurban edilen demokratik eylemi kısıtlamak da dahil olmak üzere her yola başvurmasını haklı çıkardığı anlamına mı geliyor?”
Arap devrimleri arasında siyasi düzeyde göreceli olarak başarıya ulaşmış tek demokratik tecrübenin otoriter bir uçuruma düşebileceği korkusu haklı bir korku gibi görünüyor. Ancak burada, Arap ülkelerindeki demokratik talebin derecesi ile ilgili şu soru ortaya çıkıyor; bu sistemin, Tunus’ta muhaliflerinden önce Nahda Hareketi gibi demokrasi için aynı kaygıyı gütmeyenlerle birlikte olsa bile bir arada yaşamayı ve diyalogu benimseyen destekçileri tarafından fark edilen bir takım eksiklikleri ve boşlukları mı var?



Birleşmiş Milletler: Sudan'daki savaş dünyadaki en kötü insani kriz

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'de çatışmalar sonucunda bir canlı hayvan pazarında y çıkan yangın (Arşiv-AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'de çatışmalar sonucunda bir canlı hayvan pazarında y çıkan yangın (Arşiv-AFP)
TT

Birleşmiş Milletler: Sudan'daki savaş dünyadaki en kötü insani kriz

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'de çatışmalar sonucunda bir canlı hayvan pazarında y çıkan yangın (Arşiv-AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir'de çatışmalar sonucunda bir canlı hayvan pazarında y çıkan yangın (Arşiv-AFP)

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) İcra Direktörü Catherine Russell dün yaptığı açıklamada, Sudan'da devam eden savaşın dünyanın en büyük insani krizine yol açtığını ve bu yıl 16 milyonu trajik koşullarda hayatta kalmaya çalışan çocuklar olmak üzere, 30 milyondan fazla insanın yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.

Russell BM Güvenlik Konseyi'ne yaptığı açıklamada, Sudan'daki çocukların “hayal bile edilemeyecek acılara ve şiddete” maruz kaldıklarını ve yaklaşık iki yıldır süren çatışmaların biteceğine dair ufukta bir şey görünmediğini söyledi.

ı8o9
20 Nisan 2023'te Sudan ordusu ile "Hızlı Destek" arasında Hartum Havalimanı'nda yaşanan çatışmaların etkileri (Arşiv-AFP)

Yaklaşık 1.3 milyon çocuk kıtlıktan etkilenen bölgelerde yaşıyor ve bu yıl 770 binden fazla çocuğun “şiddetli akut yetersiz beslenmeden” muzdarip olması ve yardım ulaşmadığı takdirde birçoğunun ölmesi bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre çatışmalar başladığından bu yana en az 20 bin kişi öldü (ancak bu sayı çok daha fazla olabilir) ve 14 milyondan fazla insan yerinden edildi.

gthyju
Sudan'ın Kuzey Darfur kentindeki el Faşir yakınlarındaki yerinden edilmiş kişilerin kaldığı Zemzem kampındaki kadınlar ve çocuklar (Arşiv-Reuters)

Russell, 2024 yılının son altı ayında çocuklara karşı kaydedilen 900'den fazla vahim olayın yüzde 80'inin özellikle Darfur, Hartum ve Cezira eyaletinde öldürme ve sakat bırakma eylemleri olduğunu söyledi. Russell sözlerine şöyle devam etti: “Ne yazık ki bu rakamların gerçek rakamların sadece bir kısmı olduğunu biliyoruz.”