Reisi, Biden ve nükleer anlaşma

Washington ve Tahran, siyasi yönelimlerindeki farklılıklara rağmen, uzlaşı seçeneğinin başarısızlıktan daha iyi olduğuna, getirilerinin zararlarından daha önemli olduğuna inanıyor.

İran nükleer dosyası Biden'ın gündemindeki tehlikeli dosyalardan biri
İran nükleer dosyası Biden'ın gündemindeki tehlikeli dosyalardan biri
TT

Reisi, Biden ve nükleer anlaşma

İran nükleer dosyası Biden'ın gündemindeki tehlikeli dosyalardan biri
İran nükleer dosyası Biden'ın gündemindeki tehlikeli dosyalardan biri

Nebil Fehmi (Mısır eski Dışişleri Bakanı)
Bu yıl içinde gerçekleşen İran cumhurbaşkanlığı seçimleri, Batılı kaynakların siyasi yönelimini muhafazakar ve sert olarak değerlendirdiği İranlı yargıç İbrahim Reisi'nin zaferiyle sonuçlandı. Bu sonuç, hükümetin yürütme ve yasama sisteminde üst düzey pozisyonlar üstlenenler dahil olmak üzere, İran arenasında daha ılımlı eğilimlere sahip diğer birçok adayın adaylığının kabul edilmemesinden sonra geldi.
Yeni İran cumhurbaşkanının masasındaki ilk konuların başında, Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya ile İran arasında 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) adı altında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesi için devam eden müzakereler yer alacak. Bu nedenle, Reisi'nin seçimlerden sonraki ilk basın toplantısında söylediklerine, özellikle de İran'ın balistik füze geliştirme programının veya bölgesel ve uluslararası siyasi faaliyetlerinin sınırlanmasını kesinlikle kabul etmeyeceği vurgusuna çok fazla ışık tutuldu. Bu iki konu, orijinal anlaşmada ihmal edilen konulardı ve o dönemde kendisine yöneltilen pek çok eleştirinin odak noktasıydı. Şahsen ben de eski ABD dışişleri bakanı John Kerry ile bir görüşmemde bunu eleştirmiştim. Eleştiriler, birçok Arap Körfez ülkesi tarafından tekrarlandı.
Bazı Rus ve İranlı müzakerecilerin, birtakım hassas noktalarda henüz mutabakata varılmamış olsa da, anlaşmanın yakın olduğunu açıklamasının ardından, o dönemde müzakerelerin ister başarıyla ister başarısızlıkla olsun sonuç aşamasına yaklaşmış olduğunu düşünüyorum.
Nitekim İsrail Dışişleri Bakanı, müzakerelerin seyri konusunda çekinceleri olduğuna dair açıklamalar yapmıştı. Ardından, İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sona ermesiyle birlikte, ABD'nin İran tarafından gündeme getirilen sorunların tutumundaki bir sertleşmenin göstergesi olduğunu düşündüğüne dair sızdırılan haberlerle şaşırdık.
Sertleşme, şu ana kadar harcanan bütün çabaları teste tabi tutuyordu. Hatta Biden’dan İran'ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğine dair doğrudan bir uyarı geldi. Bir başka uyarı da müzakereler için son tarihin yaklaştığını söyleyen Dışişleri Bakanı Blinken'dan geldi. Uyarıların, İran'ın, özellikle nükleer silah için gerekli olan radyoaktif malzemeleri zenginleştirme alanında nükleer kapasitesini geliştirmeye devam etmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı açıklanmadı. Keza bu uyarılar, ABD'nin Temsilciler Meclisi ile bağlantılı Kongre seçimlerinin erken aşamalarına yaklaşmasından, bu seçimlere eşlik eden yoğun tartışmalarda Biden'ın müzakerelerin başarısızlığının veya anlaşmanın  ön planda olmasından kaçınma isteğinden kaynaklanıyor da olabilir.
Yapılan karşılıklı açıklamalara, taşıdıkları uyarı ve tehditlere, ABD’nin İran destekli oldukları ve Amerikan güçlerini tehdit ettikleri bahanesiyle Suriye'deki bazı mevzileri hedef almasına rağmen, halen nükleer anlaşma taraflarının, "5+1” ve İran'ın ciddi bir anlaşma arayışında olduğuna inanıyorum. ABD’de Biden’ın, İran’da Reisi’yi yönlendiren Hamaney’in arzusu bu yönde. İki ülke, uzun vadede siyasi yönelimlerindeki farklılıklara rağmen, uzlaşı seçeneğinin başarısızlıktan daha iyi olduğunu, kısa vadede getirilerinin zararlarından daha önemli olduğunu düşünüyor.
Dikkati çekmeliyiz ki Reisi, anlaşmanın kendisine karşı çıkmadı veya çekincelerini dile getirmedi, bu da ihtilaf anlamında, diğer 6 ülke gibi orijinal anlaşmanın şartlarını kabul ettiğinin örtülü bir teyidi sayılıyor. Bu noktada, anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesi için geniş bir zemin ortaya çıkıyor. Yeni müzakereler, her bir tarafın geri dönüş için paralel ve kademeli adımlar atacağı mekanizmalara, bir sonraki aşamayla ilgili güven oluşturmak için adımlar atmaya odaklanıyor. Örneğin, iki ülkedeki tutukluların serbest bırakılması gibi. Dolayısıyla şu an en zor sorun belki de, İran'ın ABD'nin Trump'ın yaptığı gibi anlaşmadan tekrar tek taraflı olarak çekilmeyeceğine dair Güvenlik Konseyi'nden uluslararası garantiler almakta ısrar etmesi. Gelgelelim Biden'ın zayıf görünmemek için ilk defa yaptığı gibi anlaşmanın onaylanmasının ötesine geçen bir karara razı olamayacağı unutulmamalı. Bilhassa bunun geleneksel Amerikan uygulamalarıyla çeliştiği göz önüne alınırsa. Söz konusu uygulamalar her başkana, daha önce onaylamışsa Kongre'nin bir kez daha onayını almak dışında, anlaşmalardan geri çekilme dahil olmak üzere uygun gördüğü kararları almasını sağlıyor.
Öte yandan İran'ın 2015 anlaşmasında, iki ana hedefe ulaşmak karşılığında Uluslararası Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nda yer alan taahhütlerin ötesine geçen taahhütleri kabul ettiği de göz ardı edilmemeli. Birinci hedef, İran’ın belirgin bir ağırlık ve öneme sahip bölgesel bir ülke olarak görülmesi. Nitekim anlaşmaya taraf ülkeler, İran'ın birçok ihlal içeren bölgesel uygulamalarına herhangi bir kısıtlama getirmeden anlaşmayı imzalayarak bunu üstü kapalı olarak kabul etmiş oldular. Bu, İran açısından anlaşmaya geri dönmek için başlı başına bir gerekçe ve koşul.
İran'ın ikinci hedefi, koşul ve gerekçesine gelince, kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılması, bazı ülkelerde bloke edilmiş ve şu anda 36 milyar doları aşan mali varlığının serbest bırakılması. Bu mal varlığının 20 milyar doları, İran ile 400 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt eden 25 yıllık yeni bir anlaşma imzalayan Çin’de bulunuyor. Lüksemburg'da 1 milyar dolar, Güney Kore’de de 7 milyar dolar bulunuyor. Bunlar, İran ekonomisine fayda sağlayacak ve rejimi içeride bulunduğu zor durumdan kurtaracak kaynaklar. Ayrıca, yeniden yürürlüğe girdiğinde anlaşmada sınırlandırılmazsa, bir dizi İran bölgesel siyasi faaliyetinin fonlanmasına da yardımcı olacaklar. İran Devrim Muhafızları'nın bütçesinin 6 milyar dolar, İran’ın Suriye, Yemen ve Irak'taki faaliyetlerinin bütçesinin de 3.5 milyar dolar sınırını geçmediği biliniyor. Bunların 2 milyar doları Suriye, 750 milyonu Hizbullah, 100 milyonu Filistinli gruplar, yaklaşık olarak 200 milyonu da Irak'taki Şii milislere ayrılmış.
Müzakerelerin başarısız olma olasılığını koruduğunu söylemeye gerek yok. Müzakerelerin hassasiyeti bu ihtimali son anlara kadar geçerli kılıyor. Yakından ve dikkatle takip edilmeli.
Nükleer anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesinin veya müzakerelerin başarısız olmasının, Ortadoğu'daki bölgesel davranışlara ve Arap çıkarlarına yansımaları olacak. Bu, belki de Mısır, Suudi Arabistan, Umman ve Kuveyt tarafından çeşitli şekillerde yönetilen İran ile samimi ve ayrıntılı diyaloglara hazırlık olarak belirli Arap pozisyonları ve taleplerini hazırlamak için bir fırsat.



Trump'tan Hamas’a tehdit: Gazze'de insanları öldürmeye devam ederlerse onları öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
TT

Trump'tan Hamas’a tehdit: Gazze'de insanları öldürmeye devam ederlerse onları öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump bugün (Perşembe) Hamas'ın Gazze'de insanları öldürmeye devam etmesi halinde oraya gidip onları öldürmekten başka seçeneklerinin kalmayacağını belirtti.

Sosyal medya Truth üzerinden açıklamalardan bulunan Trump şu ifadeleri kullandı:   “Eğer Hamas, Gazze'de insanları öldürmeyi sürdürürse ki bu anlaşmada yok, bizim de onları gidip öldürmekten başka seçeneğimiz kalmayacak.”

Trump daha önce Hamas'ın cinayetlerini suçla mücadele operasyonlarına benzetmişti. Bu hafta başında Trump, “Çok tehlikeli olan bir dizi çeteyi ortadan kaldırdılar. Bu çete üyelerinden birçoğunu öldürdüler. Açıkçası, bunu çok da umursamadım” demişti.

Hamas'a kimin müdahale edeceğini belirtmeyen Trump, ABD ordusunun Gazze'de yer almayacağını ifade etti.

Washington'un arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla İsrail güçlerinin Gazze'den kısmi çekilmesinden bu yana Hamas, Şeridin yıkılmış şehirleri üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı, sokaklarda “işbirlikçi” olarak nitelendirdiği kişileri infaz etti.

Cooper : Trump'ın planına uyun

Ortadoğu'daki ABD Merkez Komutanlığı komutanı Brad Cooper Çarşamba günü Hamas'ı Filistinli sivillere ateş açmayı durdurmaya ve Trump'ın planının uygulanmasına uymaya çağırdı.

Ancak Trump, şu ana kadar infazlara ilişkin herhangi bir hoşnutsuzluk belirtmedi.

Salı günü Beyaz Saray'da yaptığı açıklamada Trump, “Bu beni pek rahatsız etmiyor. Sorun değil. Onlar çok kötü bir çete. Diğer ülkelerden çok farklılar" dedi.

Pazartesi günü Gazze ateşkesi kutlamak için İsrail ve Mısır'ı ziyaret eden Trump, Hamas'ın Gazze Şeridi'ni etkileyen “sorunlara son verme” fikrine “açık” olduğunu da sözlerine ekledi.

Air Force One uçağında gazetecilere verdiği demeçte, “Buna açık davrandılar. Onlara bir süre için onay verdik” dedi.

Hareket, anlaşmayı uygulamaya kararlı

Hamas'ın Batı Şeria'daki yöneticilerinden Zahir Cebbarin, ise Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, hareketin Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesini garanti eden anlaşmayı uygulamaya kararlı olduğunu söyledi.

Hamas'ın yayınladığı açıklamada Cebbarin, şu ifadeleri kullandı: “Hareketin, savaşın sona ermesini garanti eden, halkımızı saldırganlıktan koruyan ve yeniden inşa sürecini başlatan anlaşmayı uygulamaya kararlı olduğunu teyit ediyoruz. Ayrıca, halkımız üzerinde herhangi bir uluslararası vesayet biçimini reddediyoruz. Halkımıza kendi kaderini tayin etme ve bağımsız devletini kurma hakkını verme zamanı geldi ve Filistin devleti İsrail lehine körü körüne önyargının esiri olarak kalmamalı.”

Bugün erken saatlerde İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, İsrail hükümetinin Başkan Donald Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planına bir şans vermek istediğini söyledi, ancak Hamas'ı 19 rehinenin cesetlerini elinde tutmaya devam ederek anlaşmayı ihlal etmekle suçladı.

Bu hafta İsrail, Gazze Şeridi'nde hala tutulduğunu söylediği toplam 28 cesetten dokuzunun kalıntılarını aldı.

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları, İsrailli rehinelerin kalan cesetlerinin teslim edilmesinin önemli çaba ve özel ekipman gerektirdiğini söyledi.


ABD'li yetkililer: Hamas, Gazze Şeridi'ndeki cesetlerin iadesi konusunda varılan anlaşmaya uymayı planlıyor

Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
TT

ABD'li yetkililer: Hamas, Gazze Şeridi'ndeki cesetlerin iadesi konusunda varılan anlaşmaya uymayı planlıyor

Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)
Hamas tarafından teslim edilen iki rehinenin cesetlerini taşıyan konvoy Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne ulaşırken İsrailli askerler selam duruyor. (EPA)

İsrail ordusu bugün, Hamas tarafından rehin tutulan ve cesetleri dün teslim edilen iki rehinenin kimliklerini tespit ettiğini duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformundaki resmi hesabında şunları yazdı: “Ulusal Adli Tıp Merkezi'nde İsrail polisi ile iş birliği içinde kimlik tespit süreci tamamlandı. Sonrasında ordu temsilcileri, kaçırılanların ailelerine, Inbar Hayman'ın ve Kıdemli Onbaşı Muhammed el-Atraş'ın cenazelerinin defnedilmek üzere iade edildiğini bildirdi.”

Adraee, Hayfalı 27 yaşındaki İsrailli grafiti sanatçısı Inbar Hayman'ın 7 Ekim 2023'te Nova Müzik Festivali’nde öldürüldüğünü ve cesedinin Gazze Şeridi’ne nakledildiğini belirtti. Gazze Tümeni Kuzey Tugayı'nda iz sürücü olarak görev yapan 39 yaşındaki bedevi Onbaşı Muhammed el-Atraş da 7 Ekim'de öldürüldü ve cesedi Gazze Şeridi'ne nakledildi.

ABD'li üst düzey yetkililer dün, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde tutulan tüm rehinelerin cesetlerini iade etme sözünü yerine getirmeyi planladığını doğruladı. Bu açıklama, hareketin lojistik nedenlerle kalan cesetleri iade edemeyeceğini açıklamasının ardından İsrail'in çatışmaları yeniden başlatmakla tehdit etmesinden sonra geldi.

fr
Kudüs'teki Herzl Dağı Askeri Mezarlığı'nda düzenlenen cenaze töreninde Yüzbaşı Daniel Peretz'in tabutunu taşıyan İsrailli askerler (AP)

Bu yetkililerden biri Washington'da gazetecilere, isminin açıklanmamasını isteyerek şunları söyledi: “Anlaşmaya bağlılıklarını bize sürekli olarak dile getiriyorlar. Bu konuyu sonuca bağlamak istiyorlar.”

ABD’li yetkililere göre Gazze Şeridi’nde cesetlerin çıkarılması zor bir görev. Çünkü bölge tamamen yıkılmış durumda, yani cesetleri çıkarmak için özel ekipman gerekiyor.

dfrgt
Haham Doron Peretz (ortada) ve öldürülen rehine Daniel Peretz'in kız kardeşleri, Kudüs'teki Herzl Dağı Askeri Mezarlığı'nda düzenlenen cenaze törenine katıldı. (AP)

Başka bir ABD'li yetkili ise şöyle dedi: “Sadece dört ceset çıkarıldığında büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaşandı. Onlar basitçe ‘Biliyorsunuz, biz yolumuza devam ediyoruz’ diyebildi. Ancak ertesi gün ve ondan sonraki gün, biz onlara istihbarat sağladıkça cesetleri geri getirdiler.”

Bu yetkililerin açıklamaları, ABD Başkanı Donald Trump'ın Hamas'ın cesetleri aradığını duyurmasından kısa bir süre sonra geldi.

d
Hamas tarafından teslim edilen iki rehine cesedini taşıyan aracın Tel Aviv'deki Ulusal Adli Tıp Merkezi'ne gelişini bekleyen İsrailliler (EPA)

Trump, Oval Ofis'te gazetecilere Hamas'ın anlaşmaya bağlı olup olmadığına ilişkin bir soruya yanıt olarak şunları söyledi: “Kazıyorlar. Çok sayıda ceset buluyorlar.”

Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz dün gece, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdiren ABD destekli ateşkes şartlarına uymaması halinde çatışmaları yeniden başlatmakla tehdit etti.

ABD'li yetkililer, enkaz altında kalan cesetlerin çıkarılmasının karmaşık olduğunu vurgulayarak, Hamas'ın özel ekipman olmadan daha fazla ceset çıkaramayacağı yönündeki şikayetlerini yineledi.

Bu yetkililerden biri, “Gazze Şeridi'nin tamamı sanki bir film izliyormuşuz gibi tamamen yıkılmış durumda” dedi.

Yetkili, ABD ve diğer arabulucuların, ölen rehinelerin cesetlerinin bulunmasına yardımcı olan kişilere ödül verilmesi fikrini tartıştıklarını söyledi.

Yetkili, anlaşmanın ana arabulucularından biri olan Türkiye'nin, Gazze Şeridi'ne ceset kurtarma uzmanları göndermek için görüşmelerde bulunduğunu açıkladı.

ABD’li yetkililere göre, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Azerbaycan da dahil olmak üzere diğer ülkeler, Filistin topraklarını istikrara kavuşturmak için uluslararası bir güce katılmayı düşünüyor.


Irak’ta bir adayın öldürülmesi seçimleri tehdit ediyor

Bağdat İl Meclisi Üyesi Sefa el-Meşhedani (Hükümet Medyası)
Bağdat İl Meclisi Üyesi Sefa el-Meşhedani (Hükümet Medyası)
TT

Irak’ta bir adayın öldürülmesi seçimleri tehdit ediyor

Bağdat İl Meclisi Üyesi Sefa el-Meşhedani (Hükümet Medyası)
Bağdat İl Meclisi Üyesi Sefa el-Meşhedani (Hükümet Medyası)

Dün Irak seçimlerinde aday olan Sefa el-Meşhedani, başkent Bağdat’ın kuzeyindeki Termiye bölgesinde arabasına yerleştirilen bir bomba ile öldürüldü. Saldırı, Irak’ta uzun yıllar sonra bir ilk olarak gerçekleşti.

Ülkede 11 Kasım'da yapılması planlanan genel seçimlere bir aydan az bir süre kala gerçekleşen saldırıda Meşhedani’nin dört yardımcısı da yaralandı. Bu olay, seçim sürecinin şiddete dönüşebileceği endişelerini artırdı.

Öte yandan Bağdat Ortak Operasyonlar Komutanlığı, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin talimatıyla acil bir soruşturma başlattığını duyurdu. Yerel platformlarda yayınlanan video görüntülerinde Meşhedani’nin arabasından alevlerin yükseldiği görülürken, kaynaklar onun bir parti toplantısından döndüğünü doğruladı.

Bağdat Kuşağı’nın bir parçası olan tarım beldesi Termiye, Meşhedani'nin memleketiydi. Termiye son yıllarda, Meşhedani'nin suikastına karıştığından şüphelenilen silahlı grupların akınına uğradı.

Saldırının gerçekleştiği bölge daha önce El Kaide ve DEAŞ gibi radikal örgütlerin kalesi olmasına rağmen Irak'ta halktan ve siyasetçilerden Meşhedani’nin uğradığı bombalı saldırının özellikle karma bölgelerin içindeki ve dışındaki Sünni ve Şii ittifakları arasındaki rekabetin artmasıyla iktidar ve çıkar mücadelesiyle bağlantılı bir ‘siyasi suikast’ olabileceği yönünde tepkiler geldi.