Salih’ten, Libya’nın ‘en başa’ dönebileceği uyarısı

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı, Pazartesi akşamı Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi (Başkanlık Konseyi Ofisi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı, Pazartesi akşamı Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi (Başkanlık Konseyi Ofisi)
TT

Salih’ten, Libya’nın ‘en başa’ dönebileceği uyarısı

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı, Pazartesi akşamı Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi (Başkanlık Konseyi Ofisi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı, Pazartesi akşamı Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi (Başkanlık Konseyi Ofisi)

Libya Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih, 24 Aralık'ta yapılması planlanan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi durumunda Libya'nın ‘en başa’ ve 2011 yılındaki kaos ortamına geri dönebileceği konusunda uyarıda bulundu. Salih, TM’nin 2 Ağustos’ta toplanacağını da duyurdu. Öte yandan Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, seçim sürecini, yaklaşan tüm fırsatları, ulusal uzlaşı projesini ve 5+5 Ortak Askeri Komite'nin çalışmalarını destekleme taahhüdünü bir kez daha dile getirdi.
Dün Reuters’a verdiği demeçte ülkenin daha fazla bölündüğünü görmek istemediğini söyleyen TM Başkanı Salih, ülkenin doğusunda yeni bir paralel hükümetin ortaya çıkma olasılığı konusunda uyararak “Seçimler ertelenirse en başa döneceğiz” dedi. Libya’ya yönelik dış müdahalenin ordunun birleşmesini zorlaştırdığını belirten Salih, halen ülkedeki yabancı güçler ve paralı askerler hakkında karar veren merciinin Başkanlık Konseyi olduğunu da sözlerine ekledi.
Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti’ni (UBH) devlet kurumlarını birleştirmemekle suçlayan Salih, UBH’nin ‘sadece Trablus’un hükümeti’ haline geldiğini öne sürerek UBH’den feshedilmiş önceki iki hükümetin yükümlülüklerini yerine getirmesini istedi. Hükümetin sunduğu 100 milyar dinarlık (22,15 milyar dolar) bütçeyi çok büyük bir meblağ olarak nitelendiren Salih, TM’de 80 milyar dinara kadar bir meblağın onaylanmasını beklediğini kaydetti. Salih, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) öncülük ettiği Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun (LSDF) 75 üyesinin bir araya gelmesine gerek olmadığını düşündüğünü ifade ederek, “Bizim bir anayasamız var. Ona sırtımızı dönüp vakit kaybetmemize gerek yok. Pazarlık yok” dedi.
Bu arada TM Sözcüsü Abdullah Bilhak dün yaptığı açıklamada, “TM, Dibeybe hükümeti için önerilen bütçe tasarısını tamamlamak, cumhurbaşkanlığı seçim yasalarını çıkarmak, seçim bölgelerinin dağılımını onaylamak ve Genel İstihbarat Teşkilatı başkanının aday gösterilmesiyle ilgili olarak Başkanlık Konseyine yanıt vermek için 2 Ağustos’ta ülkenin doğusundaki Tobruk kentindeki binasında toplanacak” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Pazartesi akşamı Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Denis Sassou Nguesso ile bir araya geldi. Görüşmeye Libya Genel İstihbarat Servisi Başkanı Hüseyin Muhammed Halife el-Aib de katıldı. Menfi, görüşmede, Afrika Birliği'ni (AfB) Libya'daki barış ve ulusal uzlaşı çabalarına daha etkili bir şekilde destek vermeye ve komşu ülkelerin Libya krizini sona erdirme girişimlerinin sonuçlarını güçlendirmeye çağırdı. Menfi, çözüm bekleyen tüm sorunları çözmek için Birleşmiş Milletler (BM), uluslararası ortaklar ve AfB arasında koordinasyon kurulması gerektiğinin de altını çizdi.
Başkanlık Konseyi Ofisi tarafından dağıtılan yazılı açıklamaya göre Menfi ayrıca, AfB’yi ‘Libya'ya yardım eli uzatmaya, bölgeye ve genel olarak Afrika kıtasına yansıyacak güvenlik ve istikrarı sağlamaya’ çağırdı.



Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye- Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, her açıklaması veya tweeti ile tartışma yaratıyor. Sözleri, Ortadoğu'ya yabancı bir Amerikan sözlüğünden geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırları ve Batı'nın “(Ortadoğu'da) haritalar dayatmasını ve sınırları kurşun kalemle çizmesini” sert bir şekilde eleştirdi.

Tom Barrack, “Batı’nın müdahale dönemi sonsuza dek sona erdi. Gelecek, bölgenin kendi üreteceği çözümlerindir” dedi. Ayrıca, “giriştiğimiz beş savaşın” başarısızlıklarının ardından gelen “rejim değişikliği” ve “ulus inşası” politikalarını da tenkit etti.

Barrack, Suriye Emeviliğine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya olan hayranlığını dile getirerek, onu bağımsızlık için 12 yıl mücadele eden ABD'nin kurucu başkanı George Washington'a benzetti. Ayrıca, ABD'nin terörle mücadeledeki müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef aldı. Lübnanlıları, hemen harekete geçmezlerse “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya kalacakları, Bilad-ı Şam haritasına geri dönme kaderini yaşayacakları konusunda uyardı. Ayrıca, Lübnan’ın “Büyük Suriye” haritasına dahil olduğuna dolaylı olarak işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Barrack, her açıklamanın ardından ilk açıklamasını düzelten bir açıklama yayınlıyor. Ancak, Trump'ın Temsilcisi’nin Ortadoğu'daki kilit ülkeler hakkındaki bu açıklamalarının önemini küçümsemek hata olur. Bunu vurgulamak için de açıklamalarına eşlik eden gelişmelere ve açıklamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikle, Başkan Trump, 13 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı “Başkan Trump'ın Ortadoğu'da Müreffeh Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı açılış konuşmasında Ortadoğu vizyonunu bizzat ortaya koydu. “Devlet inşacıları diye adlandırılanlar, inşa ettiklerinden çok daha fazla devleti yok ettiler” dedi. Ardından “Amerikalılar Irak ve Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadılar, ancak hiçbir işe yaramadı. ABD, bu iki ülkeden geri çekildi ve başarısız oldu çünkü Amerikalı ‘müdahaleciler’ anlamadıkları toplumlara müdahale ettiler ve nasıl yaşanacağına dair dersler verdiler” diye ekledi.

Öte yandan, bölgenin ve liderlerinin ürettiği çözümleri övdü ve “modern Ortadoğu'nun doğuşunun bölge halklarının kendi elleriyle gerçekleştiğini” ve bunun “büyük bir dönüşüme” yol açtığını söyledi. Trump, “geçmişi” olan Suriye Cumhurbaşkanı Şara'ya da övgüler yağdırdı ve ardından “Suriye'ye bir şans” vermek için ona ve Heyet Tahrir eş-Şam'a yönelik yaptırımları kaldırdı.

Trump'ın Türkiye Büyükelçisi Barrack'ı Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi olarak ataması, Ankara'nın bir zamanlar Amerika'nın "Arabistanlı Lawrence'ı" olarak adlandırdığı Brett McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe

İkincisi, Trump'ın İran, Gazze ve Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Witkoff gibi Barrack da Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinden ve Amerikan kurumlarından çok uzak ve Başkan Trump ile doğrudan dostluğu olan bir iş adamı. Ortadoğu'daki önemli meselelerdeki rolü artarken, Dışişleri Bakanlığı'nda müzakere ve diplomasi deneyimine sahip üst düzey yetkililerin atamaları ya ertelendi (örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısının yardımcısı olarak göreve başlaması planlanan Joel Rayburn) ya da Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından uygulanan “kapsamlı reform planı” kapsamında Dışişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırıldılar.

Üçüncüsü, Barrack'ın nerede ikamet ettiğinin büyük bir önemi var, çünkü kendisi Trump'ın Türkiye Büyükelçisi. Ankara, eski Beyaz Saray Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk ile ciddi bir sorun yaşıyordu. McGurk'ü Amerika’nın “Arabistanlı Lawrence’ı” olarak adlandırıyordu. Bununla, McGurk'ün, geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını destekleyen İngiliz Arabistanlı Lawrence’a benzer şekilde, Doğu Suriye'de kendisine karşı bir Kürt oluşumu kurarak Ortadoğu haritasını yeniden çizmek istediğini kastediyordu.

Dolayısıyla, Trump'ın Türkiye'ye elçi olarak Barrack'ı ataması, McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe anlamına geliyor. Barrack'ın Suriye, Kürtler, Lübnan, haritalar ve Sykes-Picot Anlaşması hakkındaki açıklamalarında da bu açıkça görülüyor. Barrack'ın sözlerinin önemini pekiştiren, Trump'ın bizzat kendisinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “dostu” olduğunu defalarca açıkça söylemiş olması. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, Erdoğan ile askeri çatışma yerine Suriye konusunda bir anlaşmaya varmaya da teşvik etmişti.

Dördüncüsü, ABD'nin son on yıllarda Ortadoğu'daki politikaları, işlevsel olarak muhatap olduğu her rejimin hassasiyetlerini ve değerlendirmelerini dikkate alan birçok örtük, dile getirilmemiş mutabakat içeriyordu. Örneğin, Suriye güçlerinin 1976'da Amerikan onayıyla Lübnan'a girdiği tartışmasızdır. Hafız Esed, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılımı ve İsrail ile müzakereler karşılığında ABD’den yeşil ışık aldıktan sonra, 1990'da Mişel Avn isyanını bastırdı. Aynı durum, Filistin Kurtuluş Örgütü ve lideri Yaser Arafat'ın 1982'de Lübnan'dan sınır dışı edilmesi için de geçerliydi.

Bu mutabakatların sırları çekmecelerde ve söylemsel değerlendirmelerde saklı kaldı. Daha sonra al-Majalla’da, Suriye'nin 2005'te ordusunun çekilmesiyle vesayet döneminin sona ermesinden önce Lübnan'daki birçok eyleminin Amerikan onayıyla desteklendiğine dair bir dizi gizli Suriye belgesi yayınlayacağız.

Barrack'ın sözleri, Lübnan, Suriye ve Sykes-Picot Anlaşması doğmadan önce Osmanlı, Bilad-ı Şam ve Büyük Suriye’nin eyaletlerinden biri olan Zahle’den göç etmeden önce atalarının anlattığı hikâyelere duyulan bir özlem değil. Trump'ın ikinci döneminde söylenmiş olmaları, onlara daha fazla ağırlık kazandırıyor. Bunlar en azından boş veya tesadüfü sözler değil, aksine Beyaz Saray koridorlarındaki ciddi düşünceleri yansıtıyor. Çoğu, üst düzey liderler arasında kapalı kapılar ardında da söylenmiş olabilir. Ancak, gerçekleşmesi dengelere bağlı ve başarılı olması başka bir konu, çünkü birçok Amerikan macerası amaçlanandan farklı bir şekilde sona erdi. Trump yönetiminin hızlı sonuç almak istemesi ve görüşlerini desteklemek için uzun süreli bir askeri müdahaleye yanaşmaması, Barrack'ın tweetlerini tehlikeli ve rahatsız edici kılıyor ve etkileri sosyal medya platformlarının ötesine uzanıyor.