John Bolton: Afganistan dünyanın sorunu… İran’daki patlamaların arkasında İsrail var

Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (Reuters)
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (Reuters)
TT

John Bolton: Afganistan dünyanın sorunu… İran’daki patlamaların arkasında İsrail var

Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (Reuters)
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (Reuters)

İsa Nehari (Gazeteci)
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın tartışmalı görev süresi boyunca, İran'a karşı en sert Cumhuriyetçi şahinlerin başında John Bolton geliyordu. Bu yüzden Kuzey Kore liderine bile müsamaha gösterse İranlılara göstermeyeceği söylendi. 1960'lı yıllarda ‘mollalar yönetimini’ yıkmak amacıyla kurulan Halkın Mücahitleri Hareketi’nin önde gelen destekçilerinden biri olan Bolton’ın 2018 yılında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanması, Tahran için tam bir kabustu. İran muhalefetinin konferanslarına düzenli bir şekilde konuşmacı olarak katılan Bolton, yaklaşık dört yıl önce, bu konferanslardan birinde, 2019 yılında Tahran’da rejimin düşüşünün kutlanacağını müjdeledi.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, Independent Arabia'ya verdiği röportajda, İran rejiminin düşüşüne ilişkin öngörüsünün neden henüz gerçekleşmediğini ve neyin değiştiğini anlattı. Nasıl Başkan Trump’a ABD’ye ait bir insansız hava aracının (İHA) düşürülmesine ve Tahran'ın Washington'ın müttefiklerine karşı düşmanca uygulamalarına karşılık olarak İran’a hava saldırıları düzenleme önerisinde bulunduğunu da anlatan Bolton, Trump’ın önerisine kulak asmadığını, bunun yerine kendisine karşı daha fazla tavır aldığını ve daha sonra onu ABD'yi Ortadoğu'da yeni bir savaşa itmekle suçladığını söyledi.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Bolton, eski ve mevcut ABD yönetimlerinin, Irak, Suriye ve Yemen’deki sıcak çatışma bölgelerine yönelik politikalarına ilişkin tutumunu da açıkladı. ‘Stratejik bir hata’ olarak gördüğü ABD ordusunun Afganistan'dan çekilmesi kararını eleştiren Bolton, Çin tehdidine odaklanmanın ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarına mal olmaması gerektiğinin altını çizdi. Bolton, röportajda ABD Genelkurmay Başkanı’nın Başkan Trump'ın 2020’deki başkanlık seçimlerinden sonra iktidarı barışçıl bir şekilde devretmemesinden duyduğu endişeye ilişkin olarak, eski Başkan’ın bir darbe planlayıp planlamadığı, bunu uygulayıp uygulayamayacağı da dahil olmak üzere bir takım iç meselelere değindi.

Trump, İran rejimini değiştirmeyi düşündü mü?
Amerikalılar, Bolton'ı İran’ın Washington ve müttefiklerine yönelik faaliyetlerini durdurmak için askeri müdahaleye olan tutkusuyla tanıyorlar. Bolton açık açık Tahran'daki teokrasiyi devirmek için rejim değişikliğini bir çözüm olarak görüyor. Trump, uzun bir süre, ‘ABD’yi yeni bir savaşa itmeye çalışmakla’ suçladığı Bolton'ı dinlememekle övündü. Bazıları 70 yaşındaki diplomatın, başta İran ile ilgili olanlar olmak üzere, fikirlerini aktarmak umuduyla Trump yönetimine katıldığına, ama Trump’ın birçok dosyada onu dinlemeyi reddetmesinin Bolton’ı istifaya ittiğine inanıyorlar.
Bolton'ın, ABD’nin İran’a uyguladığı azami baskı stratejisinin, Tahran'ın davranışlarını kontrol etmede yeterli olacağını düşünmediğinden Trump yönetiminin İran'la ilişkilerinde bir rejim değişikliği politikası izlemesini istediği açıktı. Ancak Bolton, özellikle 2017 yazında Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanmasından aylar önce Trump’ı fikirlerini benimsemeye ve bunları Ortadoğu'da İran rejiminin olmadığı yeni bir gerçekliğe dönüştürmeye ikna etme yeteneğini biraz abartmış olabilir. Bolton, 2017 yazında Paris'te İran muhalefeti tarafından düzenlenen konferansa katılan binlerce kişiye, “Rejimin düşünü 2019 yılında Tahran'da birlikte kutlayacağız” dedi ve ABD’nin İran rejimine karşı olan bir başkan seçtiğini vurguladı.
Bolton, rejimi devirmekten neden bu kadar emin olduğu ve şimdi neyin değiştiği sorusuna, “Böyle olacağını tahmin etmemiştim. Humeyni'yi iktidara getiren 1979 devriminin 40. yıl dönümünde hedefin rejimi devirmek olması gerektiğini söyledim” yanıtını verdi. Bolton, her ne kadar o zamanlar, özellikle çok taraflı yaptırımlar daha önce başarısız olduğundan ABD'nin anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinin ve İran'a yönelik tek taraflı yaptırımların etkili olup olmayacağı konusunda bazı şüpheler olsa da “Trump yönetiminin 2015 yılında İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesi doğru yönde atılmış önemli bir adımdı. ABD’nin İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarının yeniden uygulanmaya başlaması, rejimin kendisi üzerinde yıkıcı bir etki yarattı” dedi.
İran muhalefetine verdiği destekle bilinen Bolton, İran’da rejimin düşmesi için onun davranışlarından etkilenen ülkeler arasında güçlü bir koordinasyon kurulması ve halkın içinde bulunduğu kötü yaşam koşullarının farkında olduklarından ordu içinde Devrim Muhafızları’nın çekirdeğinde bölünmeler aranması gerektiğine inanıyor. Bolton, popülaritesi 1979 devriminden bu yana tüm zamanların en düşük seviyesinde olan rejimin, insanların düşündüğünden daha zayıf hale geldiğini vurguladı.
Trump yönetiminin bir rejim değişikliği politikası için baskı yapmayı düşünüp düşünmediği sorulduğunda ise Bolton şu yanıtı verdi:
"Hayır, ama benim birkaç yıldır tutumum bu yönde. Ancak Trump bunu dikkate almaya hazır değildi. Diğerleri ise sadece uzun bir süre boyunca ekonomik baskı uygulamanın yeterli olmasını umuyordu. Belki de yeterli olabilirdi. Fakat Avrupa Birliği (AB) nükleer anlaşmaya bağlı kalsın ya da kalmasın İran’ın anlaşmanın şartlarını ihlal edeceğinden endişeliydim ve hala da endişeliyim.”
Bolton, ABD’nin önceki yönetiminin kurduğu uygulama mekanizmaları sayesinde yaptırımların rejim üzerindeki olumsuz etkileri olduğunu doğrularken yaptırım politikasının yeterli olmadığına inandığı belirterek, “Tahran’daki mollalar, güçleri olduğu sürece politikalarını değiştirmeyecekler” dedi. AB’yi, İran halkının ne tür bir hükümet istediklerini seçmelerini sağlamak için bir rejim değişikliği politikasını benimsemeye çağıran Bolton, ‘sivil ve insan haklarını ihlal eden resmi bir katil’ olarak nitelendirdiği İbrahim Reisi'nin cumhurbaşkanı seçilmesini ise kınadı.
İran’da sadece Dini Lider ve birkaç kişinin karar mercii olmasından ötürü yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesinin İran rejiminin politikalarını değiştirmeyeceğini düşünen ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Tahran rejiminin yüzü en az birkaç yıl daha gülmeyecek. Şuan Huzistan ve ülkenin diğer bölgelerinde yaşanan büyük su sıkıntısı çerçevesinde, rejimin gerçek yüzünü ve hükümetin başarısız olamaya devam ettiğini görüyoruz” dedi.
İran rejiminin uranyum zenginleştirmeye ve nükleer savaş başlığı taşımak amacıyla balistik füzeler geliştirilmeye devam ettiği konusunda uyaran ABD’li diplomat, İran’ın Ortadoğu'da süregelen çatışmalara ve dünya çapında terörizme verdiği desteğin yanı sıra bu çalışmalarının daha iyi hava durumu tahminleri için geliştirilmiş uyduların uzaya fırlatılması değil, daha ziyade İran tehdidinin nükleer ve füze alanlarında büyümesi anlamına geldiğini söyledi.

İran’daki patlamalar
İsrail'in İran’ın nükleer tesislerini hedef almak için belirlediği, bir takım olası askeri planları hakkında ortada dolaşan söylentilere ilişkin tutumu sorulduğunda Bolton, “Bunları destekliyorum. Aslında, tıpkı Natanz Nükleer Tesisi’nde olduğu gibi, şuan İran tesislerini hedef alanlar var. İran’ın nükleer programıyla bağlantılı olduğuna inanılan başka tesislere de sabotaj saldırıları olduğuna dair haberler geliyor” ifadelerini kullandı.
 
Bolton, krizler karşısında askeri seçeneklere yöneliyor (Getty)
İran’ın nükleer tesislerindeki patlamaların ve yangınların sayısındaki artışın, bunların tesadüfen meydana gelmediklerini gösterdiğini düşünen ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı, bunların arkasında kimin olduğuyla ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Bu olayların arkasında kesinlikle İsrailliler var. Arap dünyasından başka aktörler de işin içinde olabilir. Sadece şunu söyleyebilirim: İyi şanslar, devam edin!”

2019 gerginlikleri
Bolton, yaklaşık iki yıl önce ABD ile İran arasındaki gerilim ve o tarihte iki ülke arasında bir savaşın eşiğine gelinip gelinmediği sorusuna verdiği yanıtta, “ABD’nin, İran'ın bir Amerikan İHA'sını düşürerek, Hürmüz Boğazı çevresinde petrol tankerlerine karşı sabotaj saldırıları düzenleyerek ve Suudi Arabistan'daki petrol altyapısını hedef almanın yanı sıra Husiler aracılığıyla Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) sivil noktalara saldırarak kabul edilemez davranışlarda bulunmasına karşılık olarak atması gereken adımlar olduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı.
İran’ın, Irak'taki Şii milisleri kullanarak ABD’ye ait tesislere yönelik saldırılarının, Suudi Arabistan ve BAE’nin çıkarlarını hedef alan sabotaj saldırılarıyla kesiştiğini vurgulayan ve bu saldırıların özellikle ABD’ye karşı yapıldığı değerlendirmesinde bulunan Bolton, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD’nin düzenlediği hava saldırısıyla öldürülmesine işaret ederek bunun İran'a yönelik misilleme için yeterli olduğunu söyledi. Başka isimleri de ortadan kaldırmanın mümkün olduğuna dikkati çeken Bolton, “Çünkü rejim yaptıklarının yanına kar kalacağını ne kadar hissederse, İran tehdidi de o kadar artacaktır” dedi.
Bolton sözlerini tasdik etmek için, Trump, İran'a yönelik hava saldırıları konusunda kendisini dinlemiş olsaydı, 2019’un Eylül ayında Suudi Arabistan'daki iki petrol tesisini hedef alan saldırıların gerçekleşmeyebileceğini söyledi.
ABD’li diplomata şöyle devam etti:
“ABD, İranlıların düşmanca saldırılarını püskürtmüş olsaydı, daha sakin ve daha makul olanı tercih edilebilirlerdi ve ABD’nin imkanlarının kendi imkanlarından çok daha büyük olduğunu anlayabilirlerdi.”
Karşı saldırıların amacının İran'la bir çatışmaya girmek değil, onu caydırmak olduğunu vurgulayan Bolton, “Tahran rejimi, ciddi yaptırımlarla karşılaşmadan Suudi Arabistan ve BAE'deki sivil hedeflere İHA’lar ve kruz (seyir) füzelerle saldıramayacağını anlamalı. Bunlar bir terör devletinin eylemleridir” yorumunda bulundu.

2019 yılında Saudi Aramco tesislerini hedef alan füzelerin kalıntıları (Reuters)
Trump’ın 2018 yılında nükleer anlaşmadan çekildikten sonra İran’ın nükleer bomba edinmesini önleme stratejisi ve ABD yönetiminin askeri seçeneğe yönelmeyi tercih etmemesi hakkında yaptığı değerlendirme ise azami baskı politikasının, ABD’nin Cumhuriyetçi yönetiminin stratejisi olduğunu ve bunun işe yarayacağını düşünmediğini söyledi. Bolton, “Azami baskı politikasının başarılı olmasını umuyorum. Belirttiğiniz gibi uzun bir süre sonra başarılı olabilir. Ancak rejimin davranışını geçici olarak değiştirmenin yeterli olacağını düşünmüyorum. Bence rejimin kendisini değiştirmeniz ve İran halkının ne tür bir hükümet istediğini kendisinin seçmesini sağlamanın bir yolunu bulmanız gerekiyor” şeklinde konuştu.
İran’ın sadece nükleer alanda tehdit oluşturmadığını, aynı zamanda rejim iktidarda kalmaya devam ettiği sürece ‘terör ve geleneksel düşmanlık tehditlerini’ de sürdüreceği konusunda uyaran Bolton, "İran'da 1979 devrimi halen gücünü koruyor. Bu, ideolojik bir devrimdir. Sadece bir dini hayat biçiminden ibaret değildir, kendi ideolojisini de geliştirmiştir. Daha uzun süre ideolojisi şiddetle savunabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Viyana’daki nükleer anlaşma müzakerelerinin geleceği
İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin kartların yeniden dağıtılmasına neden olduğu Viyana'daki dolaylı müzakere turlarının ardından Bolton, “Biden yönetimi, bir geri dönüş yolu bulmak için İran'ın tehditlerini ve mevcut anlaşmaya yönelik ihlallerini umutsuzca görmezden gelerek 6 ay boyunca tavizler verdi. Bence onlar (Biden yönetimi yetkilileri) bunu, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin görev süresi sona ermeden ve Cevad Zarif dışişleri bakanlığı görevinden ayrılmadan önce başarmaya çalıştılar” diyerek mevcut ABD yönetimini eleştirdi.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı Reisi’nin, 3 Ağustos'ta göreve başlamadan önce yaptığı açıklamalarda, müzakerelere daha fazla devam etmek istemediğini söylediğine dikkati çeken Bolton, “Son olarak ABD’de bir İran vatandaşına yönelik suikast girişiminde bulunulmasıyla İran'ın terörist davranışlarının devam ettiğine dair örnekler görüyoruz. Bu, birkaç yıl önce İranlıların ABD'ye darbe vurmaya çalıştığı diğer bir suikast girişimine benzer bir başka vakadan ibaretti. Bu, rejimin gerçek yüzünü ve nükleer programla ilgili verdiği taahhütlere neden güvenilemeyeceğini gösteren bir davranış türüdür” dedi.

Washington, İran'ın Irak'taki vekillerini güçlendirdi
Bolton, Biden yönetimini, ‘İranlıların Şii milisleri silahlandırmasına ve onları Lübnan'daki Hizbullah gibi bir yapıya dönüştürmeye çalışmasına izin veren ve tüm bölgeyi gerçekten çok farklı bir El Kaide türü olan DEAŞ terör örgütü tehdidine maruz bırakan eski ABD Başkanı Barack Obama’nın 2019 yılında aldığı Irak’taki ABD güçlerini geri çekme kararını’ hatırlatarak Irak’taki ABD güçlerini geri çekme konusunda uyardı. ABD’li diplomata göre DEAŞ’ın ortaya çıkışı, ABD güçlerinin yeniden Irak'a geri dönmesini gerektirirken ironik bir şekilde, Şii milisler ve Kürtlerle, DEAŞ’ı püskürtmek için iş birliği yapmak zorunda bıraktı.
Bolton, DEAŞ yenilgiye uğratılmış olsa da ABD’nin, İran'ın Irak'taki kolu olan Şii milislerin güçlendirilmesine yardımcı olduğunu söyledi. Bolton’a göre eğer ABD güçleri 2011 yılında Irak’ta kalsaydı ne olurdu tam olarak tahmin etmek mümkün olmasa da ayrılmaktan ve geri dönmek zorunda kalmaktan daha kötü bir politikanın olacağını düşünmenin güç olduğunu söyledi. Aynı senaryonun Afganistan'da tekrarlanmasından büyük endişe duyduğunu ifade eden Bolton, “Bir lamba düğmesi gibi açılıp kapatılamayan bu soruna sürekli dikkat etmelisiniz” ifadelerini kullandı.

Yeni terör örgütlerinin doğuşu
ABD Başkanı Joe Biden'ın Afganistan ile ilgili bir açıklamasında “Afganistan, ABD’nin sorunu değil” şeklindeki ifadesine de değinen Bolton, “Afganistan, Taliban tarafından kontrol edilen bir ülkeden kaynaklanan terör tehdidi olması nedeniyle tüm dünyanın sorunu olacak” dedi. ABD’li diplomat, ülkesi ve NATO güçleri için tercüman olarak çalışan çok sayıda Afgan'a sığınma sağlanmasının, doğru bir adım olmasına rağmen bunun Afgan hükümetinin kırılganlığını yansıttığı konusunda uyardı.
John Bolton sözlerini şöyle sürdürdü:
“Beklenen son, Afganistan hükümetinin düşmesi ve Taliban’ın ülkenin topraklarının çoğunu veya tamamını yeniden kontrol altına alması değildi. Çünkü bu, oradaki El Kaide ve DEAŞ üyelerinin Taliban ile temasa geçmeleri ve Afganistan’ın terör eylemleri için bir kez daha teröristlere güvenli bir sığınak ve üs olacağı anlamına geliyor. Daha kötüsü ise teröristlerin eğitildiği, ABD'yi, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini tehdit etmeye başladığı Afganistan'daki erişilemeyen bölgelerin varlığından yararlanmak isteyen ve daha ​​önce adını dahi duymadığımız yeni terör örgütlerinin ortaya çıkması olacak.”
Askerlerin, onlarca yıldır Afganistan’daki yabancı güçlere ev sahipliği yapan Bagram Hava Üssü’nü yeni Afgan yönetimine haber vermeden terk etmeleri ve hırsızların üsse saldırmalarına ve Afgan askerlerinin gelmesinden önce üste ne varsa yağmalamasına izin vermeleri hakkında ise Bolton, Afganistan'ı karanlık bir geleceğin beklediğini söyledi. Bolton, “Sonunda, ABD’nin Irak'taki muharebe güçlerinin geri çekileceği duyuruldu. Fakat bu sadece bir isim değişikliğinden ibaretti. Irak’ta gerçekten büyük bir Amerikan muharebe kuvveti yok. DEAŞ’ın bölgesel olarak yok edilmesinden bu yana Amerikan askerleri başka görevler üstleniyorlar” şeklinde konuştu.
ABD’deki AB ve müttefiklerine yönelik 21. yüzyılın en büyük tehdidinin Çin'den kaynaklandığına dair hakim görüşü destekleyen ABD'li eski yetkiliye göre ABD’nin küresel sorumluluklarının yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki dostlarıyla kesişen çıkarlara sahip olması nedeniyle Pekin'e odaklanırken diğer bölgeleri ihmal etmemeli.
AB’ye Çin'in yarattığı tehditlere odaklanırken Ortadoğu'daki mevcut tehditleri ve stratejik çıkarları görmezden geldiği eleştirisinde bulunan Bolton, ABD’de sık kullanılan bir ifade olan “Aynı anda hem yürüyebilmeli hem de sakız çiğneyebilmelisiniz” deyimini kullanarak Washington'ın ise hem Çin hem de diğer bölgelerle aynı anda başa çıkabileceğini vurguladı.

Trump’ın Suriye’nin kuzeydoğusundan çekilme kararından en çok yararlanan ülke Türkiye oldu
Bolton'ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinde bulunduğu Cumhuriyetçi yönetim, Trump’ın Suriye’nin kuzeydoğusundaki Amerikan güçlerinin geri çekilmesi kararıyla Demokrat Obama yönetiminin Irak'ta yaptığına benzer bir adım attı. Peki, bu askeri geri çekilme Rusya'ya bir zafer kazandırdı mı?
Bolton bu soruyu şöyle yanıtladı:
“(ABD’nin geri çekilmesi) Türkiye'ye diğerlerinden daha fazla zafer kazandırdığını düşünüyorum. Bu yanlıştı. Çünkü (Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'a istediğini verdi. Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü sonrası tarihe bakıldığında Türklerin uzun zamandır Suriye-Türkiye sınırındaki bölgenin Türkiye’nin egemenliğinde kalması gerektiğine inandıklarını görebiliriz.”
ABD'li yetkiliye göre daha da önemlisi güçleri geri çekme kararı, Suriye’nin kuzeydoğu bölgesini Ruslara ve İranlılara açık bıraktı. Bu da Esed rejiminin güçlenmesine yardımcı oldu.
Bolton, Suriye’nin kuzeydoğusundan geri çekilmenin, ABD’nin düşmanlarının bu bölgede başka türlü sahip olamayacakları bir avantaj elde etmelerine izin veren ‘aptalca ve hiçbir hedefi olmayan bir hata’ olduğunu vurguladı. ABD’li diplomat, Suriye'nin kuzeydoğusunun artık ABD ordusu ve müttefiki olan ülkelerin güçlerinin bulunduğu zamanki kadar istikrarlı olmadığını da sözlerine ekledi.

“Suriye krizinin çözümü, İran sorununu çözmekle başlar”
ABD'nin DEAŞ’ı kalıcı olarak ortadan kaldırmak isterse Beşşar Esed rejimine yönelik yaklaşımını değiştirmesi gerekip gerekmediğiyle ilgili bir soruyu yanıtlayan ABD'li eski yetkili, “Sorunu Esed yaratıyor. İran ve Rusya Esed rejimini destekliyor. Eğer Tahran'daki ana sorunla ilgilenirsek Suriye'deki durum tamamen farklı olacak. Ruslar, deniz ve hava üsleri için Suriye'de kalmayı ve onların kalmasına izin verecek bir yöneticinin olmasını istiyorlar. Bunun ABD'nin çıkarına olduğunu düşünmüyorum, ama Suriye’de istikrarı yeniden sağlamanın olası yolu bu. Bu da ancak İran'a bağlı olmayan birinin iktidarda olmasıyla gerçekleşebilir” ifadelerini kullandı. İran’ın Suriye’deki birinci tehdit olduğunu, Rusya tehdidinin ikinci sırada geldiğini vurgulayan Bolton, ABD'nin ikisiyle de etkili bir şekilde ilgilenmediği konusunda uyardı.

Trump ve Biden'ın Yemen ile ilgili anlamadıkları konular
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı, Biden yönetiminin Yemen savaşını sona erdirme politikasını eleştirirken, görev aldığı Trump yönetimi, son günlerinde, Husileri Yabancı Terör Örgütleri Listesi’ne ekleme kararı dışında Yemen kriziyle ilgili hiçbir şey yapmadı. Bolton, “Trump yönetimi Yemen dosyasını farklı şekilde ele almalı mıydı?” sorusunu, “Evet, bu konu çok tartışıldı” diye yanıtladı.
İranlıların Suudi Arabistan, BAE ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin arka bahçelerindeki varlıklarını stratejik açıdan önemli gördüklerini söyleyen Bolton, “Trump yönetiminin bunu fark ettiğini veya buna göre hareket ettiğini sanmıyorum. Elbette aynı durum Biden yönetimi için de geçerli” dedi.
Yemen’deki insani krizi mümkün olan en kısa sürede çözmenin yollarından birinin, ülkedeki istikrarı yeniden sağlamak için Suudi Arabistan ve BAE'nin Husilere karşı yürüttükleri savaşı tamamlamasından geçtiğini vurgulayan ABD’li diplomat, “Washington ve Birleşmiş Milletler'in (BM) New York'taki merkezinde Yemen’deki insani krizle ilgili duyduğumuz genel anlatı, başta İranlılar ve Husiler olmak üzere bazı tarafların amaçlarına ulaşmak için gıda sıkıntısını silah olarak kullandıkları, halkı tecrit ettikleri ve onları canlı kalkan yapmak için rehin aldıkları yönündeydi ve bu hiç kimse tarafından kabul edilemezdi. Husiler, İran'dan eğitim alanında ve mali olarak destek almasaydı, herkesin bildiği gibi, büyük bir tehlike oluşturmazlardı” dedi.

Yıllardır devam eden Yemen savaşı, sorunları çözme çabalarını engelleyen bir takım sorunlar barındırıyor (Getty)
Bolton şöyle devam etti:
“Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in yönetimindeyken de Yemen bir insan hakları cenneti değildi. Ama istikrarlıydı ve insanların günlük hayatları iç savaştan etkilenmiyordu. Fakat bu da Husilerin ve İranlıların, oyunu uluslararası savaş kurallarına göre oynamak için değil, sivilleri canlı kalkan yapmak için rehine haline getirebildikleri bir ortam oluşturdu.”
İran'ın Yemen'deki askeri varlığı devam ettiği sürece ülkenin barışa ve istikrara kavuşamayacağı konusunda uyaran Bolton, aynı zamanda ‘yurtdışındaki birçok insanın insani duygularını sömürdüklerine’ dikkati çekti.
John Bolton, Biden yönetiminin Suudi Arabistan ve BAE'ye silah satışlarını dondurma kararının riskleri ve ABD’nin müttefiklerinin bu boşluğu doldurmak için Rusya veya Çin'e yönelmesi ihtimali ile ilgili değerlendirmesinde, “ABD’nin silah satış kurallarıyla uğraşmanın sinir bozucu olabileceğini biliyorum, ancak bu satışların gerçekleşmesi için büyük bir destek var” dedi. Rusya ve Çin’in çok fazla koşul öne sürmedikleri için cazip alternatifler gibi görünebileceğini söyleyen Bolton,  ancak burada iki noktaya dikkati çekti. İlk olarak ‘ABD’den çalıntı kopyalar ve kötü imal edilmiş ürünler’ olduğunu düşündüğü Çinlilerin silahları hakkında uyarıda bulunan Bolton, ikinci olarak Pekin ya da Moskova ile anlaşma imzalamanın siyasi bir bedeli olduğunu vurgulayarak bu konuda ABD ile uğraşmak diğer alternatif sağlayıcılarla uğraşmaktan daha kolay olduğundan Körfez ülkelerini ABD’nin silahlarına yönelmeye çağırdı.
Bolton, ABD’nin yeni üslerle ilgili planına ve Katar'daki üslerini kapatarak Ürdün'e taşınmasına ilişkin ortada dolaşan söylentilerle ilgili olarak, değişikliklerin zaman içinde tüm dünyadaki askeri üsleri etkileyeceğini öne sürdü. Almanya ve Avrupa'daki ABD güçlerinin dünyanın diğer bölgelerine sevk edilmesini isteyenlerin olduğuna dikkati çeken Bolton, bu değişikliklerin ‘stratejik veya kasıtlı olduklarını’ düşünüyor. Bolton, “Sonunda Biden’ın Afganistan’da olduğu gibi Irak’tan çekilme kararı almasından korkuluyor. ABD’nin Körfez'deki askeri varlığını azaltması büyük bir hata olur” diye konuştu.

Üç devletli çözüm
Eski ABD yönetiminin Filistin-İsrail çatışmasıyla ilgili politikasının geçtiğimiz Mayıs ayındaki en son askeri gerilimin önünü açtığına dair söylentilere de cevap veren eski Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Bu varsayımı doğrulayacak somut bir kanıt olmadığı için bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Lakin asıl sorun İran'ın silah temin ederek ve mali olarak desteklendiği terörist grup Hamas'tır.  İran'ın azmettiriciliğine son verirseniz, pek çok soruna çözüm bulabilirsiniz” dedi.
Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'te bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını öngören iki devletli çözüme dair umudunu yitirdiğini söyleyen Bolton, Gazze Şeridi'nin yeniden Mısır’ın egemenliği altına girmesini sağlayan, Batı Şeria üzerindeki egemenliği Ürdün ve İsrail'e paylaştıran ‘üç devletli bir çözüm’ önerisinde bulundu.
Sunduğu alternatif öneri ile ilgili olarak Bolton, “Evet, bu öneri pek çok nedenden ötürü birçok kişi tarafından kabul görmüyor, nedenini anlıyorum, ama başka önerilere de açığım. Uzun zamandır iki devletli çözümü uygulamaya çalışıyoruz ve hiçbir ilerleme olmadı. Bu yüzden bir noktada politika yapıcılar belki alternatiflere bakmalıyız demeliler. Bu nedenle ben de alternatif olarak üç devletli bir çözüm önerisinde bulundum” ifadelerini kullandı.

ABD Mike Pence’e borçlu
Bolton, geçtiğimiz yaz yayınlanan "The Room Where It Happened" (Olayın Gerçekleştiği Oda) adlı kitabı Donald Trump'a yönelik sert bir dille yapılmış eleştirileriyle gündemi sarsmıştı. Kitap ABD’de bir tartışma fırtınasına neden oldu. Bolton’ın, Trump'a karşı olduğu biliniyor. Çünkü ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinden Trump’ın politikalarına itiraz ederek istifa etmişti. Ancak basına verdiği son röportajlardan birinde, Trump’ın yardımcısı Mike Pence'in, özellikle görev süresinin bitiminden önceki son günlerde, Trump ile arasının iyi olmadığını ima etti. Peki, Pence istifa etmeyi düşündü mü?
Bolton bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Bunun cevabını bilmiyorum, çünkü Eylül 2019 sonlarında görevimden ayrıldım. Fakat biliyorsunuz (eski) Başkan Yardımcısı yönetimdeki herkesten farklıydı.  O seçilmiş bir yetkiliydi.  Biz (Beyaz Saray'ın) Batı Kanadı'nda Trump'ın istifa edemeyen tek danışmanının Başkan Yardımcısı olduğu konusunda şaka yapardık. Pence, başkan ve başkan yardımcısı arasındaki yakın ilişkinin önemini anlamıştı. Başkan yardımcısının görevi devralmasını gerektiren bir durum olduğunda, buna tamamen hazırlıklı olması gerektiğini kavramıştı.”
Eski Başkan Yardımcı Pence’in dört yıl boyunca Trump'ın yanında yer aldığını ve Trump yönetimi altında ABD'yi doğru yolda tutmak için dünyanın bilmediği birçok şeyi Trump için yaptığını vurgulayan Bolton, “Amerikan halkı ona borçludur” dedi.

“Trump, darbe planı yapacak kapasitede değil”
Eski ABD Başkanı Trump, her ne kadar 2024 yılında ikinci kez başkan olmak için aday olma niyetinde olduğunu ima etse de Bolton, Trump’ın aday olmayacağına inanıyor.  Ancak Trump’ın seçimlere kadar sürekli olarak bunu dile getireceğini de belirten Bolton, “Çünkü (Trump’ın) hayatta istediği tek şey kaybeden olmamaktır. Muhtemelen dört yıl sonra başkanlık seçimine girerse kaybedeceğini de biliyor. Trump, gündemde kalmak için aday olmaktan bahsetmeye devam edecek. Fakat arka planda asıl yapmak istediği, Cumhuriyetçi Parti’de büyük bir desteğe sahip olan Florida Valisi Ron DeSantis gibi birçok potansiyel aday arasında Cumhuriyetçi Parti'nin kralı olmak. Ancak henüz çok erken ve elbette çok sayıda aday göreceğiz” yorumunda bulundu.
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’nin, Trump'ın 2020 yılındaki başkanlık seçimlerinin ardından bir darbe gerçekleştirmeyi planladığına dair endişeleriyle ilgili son açıklama ve bunun Amerikan demokrasisinin sağlığına yansımasına ilişkin değerlendirmesinde Bolton, “Trump’ın anormal bir durum olduğuna inanıyorum. Dünyanın dört bir yanında insanlar, özellikle de Amerikalıların dostları, onun kendisinden başka bir şeyi temsil etmediğini anlamalılar. Onun Beyaz Saray’da kalmak istediğini siz de biliyorsunuz” şeklinde konuştu.

Bolton, Trump yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini üstlendi (Reuters)
Bolton sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onun (Trump) bir darbe planlayabilecek veya bu planı uygulayabilecek kapasitede olduğunu düşünmüyorum. 6 Ocak olayı ABD için bir trajedi ve çok üzücü bir gündü, ama demokratik düzene veya anayasaya yönelik bir tehdit değildi.”
Trump’ın görevden azledilmesi sürecinde onun aleyhine ifade vermediğinizde hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin sert eleştirilerine maruz kalan ve eski Başkanı devirme şansı olmasına ve görevini yaparken birçok zahmetten kendisini kurtarabilecek bir fırsat yakalamasına rağmen bunu kullanmayan Bolton’a Trump aleyhine tanıklık etmediği için pişman olup olmadığı sorulduğunda ise şu yanıtı verdi:
“Hayır, pişman olmadım, çünkü tüm suçlama sürecinin kötü bir şekilde yönetildiğini düşünüyorum. Kaldı ki sonuç ana amaca aykırıydı. Bu da bir sorun olduğuna işaret ediyordu.”
Trump’ın görevden azledilmesini savunanların, aynı zamanda Trump'ı cezalandırmak veya ona bazı kısıtlamalar getirmek istediklerine de dikkati çeken Bolton, “Buna rağmen tıpkı seçimlerden sonra da olduğu gibi, eski Başkan’ı caydırmayan, aksine daha da cesaretlendiren Senato'da onu cezalandıramadılar” dedi.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Sonunda, Senato'ya duruşmada tanıklık edeceğimi söyledim, ama onlar tanıklık etmem yönünde oy kullandılar. Bunun birçok insan için sinir bozucu olduğunu biliyorum, benim için de sinir bozucuydu. Ama doğru bir sonla bittiğine inanıyorum.”



Bazı şarkıcıların sesini neden daha çok seviyoruz?

Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
TT

Bazı şarkıcıların sesini neden daha çok seviyoruz?

Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)

Farklı kişilerin bazı şarkıcıların sesini, diğerlerine neden tercih ettiğini araştıran bilim insanları beklemedikleri bir sonuçla karşılaştı. Araştırmacılar müzik zevklerinde teknik özelliklerin, tahmin edildiği kadar etkisi olmadığını buldu.

Perde ve tempo gibi ölçülebilir özelliklerin mi yoksa kişisel algıların mı tercihler üzerinde daha büyük rol oynadığını belirlemeye çalışan araştırmacılar 16 eğitimli şarkıcının akapella performanslarını 368 katılımcıya dinletti. 

Max Planck Ampirik Estetik Enstitüsü'nden (MPIEA) araştırmacılar, Bobby McFerrin'in Don't Worry Be Happy ve Harold Arlen'in Over the Rainbow parçalarını birden fazla kez sözsüz seslendiren şarkıcıların her birinin üçer kaydını seçti. 326'sı internetten, 42'si de laboratuvardan çalışmaya katılan dinleyiciler, toplamda 96 performansı değerlendirdi. 

Katılımcıların beğenileri geniş bir yelpazeye yayılırken, bu değerlendirmelerde bazı benzerlikler de kaydedildi. Araştırmacılar bu yakın puanların sesin akustik özelliklerinden kaynaklandığını düşünse de sonuçlar onları haksız çıkardı. 

Akustik özellikler derecelendirmelerinin sadece küçük bir kısmını açıklarken, katılımcıların tercihlerini şekillendiren şey sesleri algılama ve yorumlama biçimleriydi. 

Scientific Reports adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmanın yazarlarından Pauline Larrouy-Maestri "Akustik tercihlerimizin genellikle objektif kriterlere dayandığını düşünsek de sonuçlarımız 'Güzellik bakanın gözündedir' sözünün akustiğe de uygulanabileceğini gösteriyor" diyor.

Sesin kendisi kadar dinleyicinin de deneyimi şekillendirdiğini gösteren çalışma, şarkı dışındaki seslerin de nasıl algılandığına dair yeni soruları beraberinde getiriyor. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazıyor:

Şimdiye kadar elde ettiğimiz sonuçlar, şarkı söylerkenki ses sözkonusu olduğunda tercihlerin büyük ölçüde hem performansların niteliğine hem de dinleyicilerin özelliğine bağlı olduğuna işaret ediyor fakat bu karmaşık bir ilişki: Beğeni derecelendirmeleri başlı başına seslerin akustik özelliklerine değil, seslerin katılımcılar tarafından nasıl algılandığına bağlı.

Ekip bundan sonra diğer şarkı söyleme tarzlarının yanı sıra konuşma seslerinin çekiciliği üzerine de araştırmalar yapmayı planlıyor. 

Independent Türkçe, Phys.org, Earth, Scientific Reports


Uzaktaki asteroitten alınan örnek, "bombardımanı" gözler önüne serdi

İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
TT

Uzaktaki asteroitten alınan örnek, "bombardımanı" gözler önüne serdi

İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)

Çalışmayı yürüten araştırmacılar, uzaktaki bir asteroitin parçalarının uzaydaki nesnelerin maruz kaldığı "bombardımanı" gözler önüne serdiğini bildirdi.

Yeni çalışma, 2018'de Hayabusa-2 adlı Japon uzay aracı tarafından üzerine iniş yapılan Ryugu asteroitinin parçaları kullanılarak gerçekleştirildi. Hayabusa-2, iniş yaptıktan sonra örnekler toplamış ve 2020'de geri dönerek Dünya'ya bırakmıştı. 

O zamandan beri araştırmacılar, uzaydaki koşulları ve süreçleri daha iyi anlamak amacıyla bu uzak nesnenin parçalarını inceliyor.

Bilim insanları son araştırmada, uzay ortamının sert koşullarına maruz kalmanın uzun vadeli etkilerini anlamaya çalıştı.

Uzayda serbestçe dolanan her şey, Güneş'ten gelen yüksek enerjili parçacıklardan oluşan "güneş rüzgarı" ve küçük meteorların bombardımanına maruz kalıyor. Bu da uzay aşındırması adı verilen bir sürece yol açıyor. 

Dünya'ya düşen meteorları kullanarak bu süreci anlamak mümkün değil. Çünkü bunlar bir asteroitin iç kısımlarından geliyor ve kanıtların çoğu atmosferden Dünya'ya doğru alevli inişleri sırasında yok oluyor. 

Bu yüzden araştırmacılar Ryugu'yu bu süreçten geçmiş ve parçalarını artık doğrudan görebildiğimiz bir nesne örneği olarak inceledi.

Hokkaido Üniversitesi'nden Yuki Kimura, araştırmacısı olduğu makale hakkında, "Doğrudan tespit ettiğimiz uzay aşındırması izleri, Güneş Sistemi'nde meydana gelen bazı fenomenleri daha iyi anlamamızı sağlayacak" dedi.

Bu çalışma bilim insanlarının framboise adı verilen küçük mineral taneciklerini görmelerini sağladı. Bunlar, manyetit adı verilen bir tür demir oksit formundan oluşuyor. Çalışmada, genellikle manyetik yapıdaki bu tanecikler, bu özelliklerini tamamen kaybetmişlerdi. Araştırmacılar bunun çapı 2 mikrometre kadar küçük mikrometeoroitlerle çarpışmanın bir sonucu olduğuna inanıyor.

Profesör Kimura, araştırmacıların çalışmalarının "yüksek hızlardaki robotik veya insanlı uzay araçlarına çarpan uzay tozunun neden olabileceği muhtemel hasar derecesini tahmin etmeye" de yardımcı olmasını umduğunu söyledi.

Çalışma, Nature Communications'da yayımlanan "Uzay aşınmasına uğramış Ryugu asteroitinin özelliğiyle manyetik olmayan framboid ve ilişkili demir nanopartikülleri" (Nonmagnetic framboid and associated iron nanoparticles with a space-weathered feature from asteroid Ryugu) başlıklı yeni bir makalede açıklandı. 
Independent Türkçe


Çin tarihinin en uzun tarifeli uçuşu başlıyor

Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
TT

Çin tarihinin en uzun tarifeli uçuşu başlıyor

Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)

Çin, Meksika'ya gidecek yeni seferiyle ülke tarihinde en uzun tarifeli uçuşu başlatıyor. 

Guangdong eyaletindeki Shenzen şehrinden 11 Mayıs'ta kalkacak China Southern Havayolları'na ait uçak, Meksika'nın başkenti Meksiko'ya gidecek.

Aktarmasız 16 saat sürecek seferde 14 bin 147 kilometre mesafe kat edilecek. Dönüş ise 21 saat 20 dakika sürecek. Dönüşte uçak, yakıt ikmali için Meksika'nın Tijuana şehrine uğrayacak.

Airbus A350 model uçaklarla düzenlenecek sefer, şimdiye dek Çin'den başka bir ülkeye yapılan en uzun tarifeli uçuş niteliğinde. 

Bundan bir önceki aktarmasız en uzun uçuş, Guangdong eyaletinin en büyük şehri Guanco'dan ABD'deki New York şehrine düzenlenen seferdi. Bu uçuşta yaklaşık 12 bin 871 kilometre mesafe kat ediliyor.

Dünyanın en uzun aktarmasız uçuşuysa Singapur Havayolları'nın New York rotasında yer alıyor. Yaklaşık 15 bin 332 kilometrelik uçuş tek yönlü olarak 19 saat sürüyor. 

China Southern Havayolları'nın yeni rotasıysa, Singapurlu rakibinin Los Angeles uçuşunu geride bırakarak dünyanın en uzun 8. tarifeli uçuşu oldu.

Pekin yönetimi, pandeminin ardından 2020'de kapattığı sınırları uluslararası yolculuklar için geçen yıl tekrar açmıştı. Bunun ardından özellikle ABD ve Avrupa'ya uzun mesafeli uçuşlar da kademeli olarak yeniden düzenlenmeye başlanmıştı. 

Independent Türkçe, CNN, Geo.tv


Çin imparatorunun 2 bin 200 yıllık görkemli mezarı ortaya çıkarıldı

Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
TT

Çin imparatorunun 2 bin 200 yıllık görkemli mezarı ortaya çıkarıldı

Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)

Çin'in doğusunda arkeologlar, Çin tarihinin kritik bir döneminde Çu Hanedanlığı'nı yöneten bir imparatora ait olabilecek 2 bin 200 yıllık gösterişli bir mezar ortaya çıkardı.

Çu; Şin, Han, Wei, Zhao, Şi ve Yan'la birlikte 7 Savaşan Devlet arasında yer alıyordu. Bu devletlerin daha sonra birleşmesi, modern Çin'in başlangıcı olarak kabul ediliyor. 

Araştırmacılar Çu Hanedanlığı'na ilişkin en büyük ölçekli arkeolojik kazı alanlarından Wuwangdun'da 1,5 kilometrekareye yayılan bir mezarlığı daha önce gün yüzüne çıkarmıştı.  Bu mezarlıkta bir savaş arabası, kurban çukurları ve mezarlığın sahibi olduğuna inanılan kişinin lahiti bulunmuştu.

Araştırmacılar şimdi de mezar odasının kapak tahtaları, bu tahtaların üzerindeki bambu hasırlar ve vernik kaplı eşyalar da dahil çeşitli eserler keşfetti.

Yaklaşık MÖ 220 yılına tarihlenen mezardan şimdiye kadar bronz ritüel kapları, müzik aletleri, vernikli eşyalar ve bitki kalıntıları da dahil binden fazla kültürel kalıntılar ortaya çıkarıldı.

k7ıgtnynmy
Görselde, Huainan'da keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan vernik kaplı eşyalar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)

Kazı çalışmalarında mezar odasının merkezinde yer alan ve üzerinde binden fazla yazılı karakter bulunan bir tabut da gün yüzüne çıkarıldı. 

Bulunan mezarın büyüklüğü, karmaşık yapısı ve zengin içeriği nedeniyle araştırmacılar, bunun Çu Hanedanlığı'na ait bugüne kadar kazılmış en üst düzey mezar olduğuna inanıyor. Bu da mezarın muhtemelen hanedanın imparatoruna ait olduğuna işaret ediyor. 

Kazıda yer alan arkeologlardan Gong Şicheng, Çin devlet haber ajansı Şinhua'ya yaptığı açıklamada, "Bu bulgular, Savaşan Devletler dönemindeki Çu Hanedanlığı'nın siyasi, ekonomik, kültürel, teknolojik ve sosyal durumuna dair kapsamlı bir resmini sunabilir" dedi.

Şicheng şöyle ekledi:

Bulgular, tarihsel gelişiminin yanı sıra birleşik bir ulusun ve kültürünün oluşumu hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilir.

Arkeologlar, keşfi yapmak ve aynı zamanda ortaya çıkarılan kalıntıları korumak için kazı alanına inşa edilen düşük oksijenli özel bir laboratuvarda çalıştı.

Ayrıca araştırmacıların mezarın katmanının 3 boyutlu modelini oluşturmak için gelişmiş dijital tarama, ölçme ve haritalama teknikleri kullandıkları bildirildi.

Kazı çalışmasına katılan bir diğer araştırmacı Zhiguo Zhang, "Wuwangdun mezarındaki kazı ve koruma çalışmaları eş zamanlı olarak yürütülecek, mezarın arkeolojik değerinin net ve kapsamlı bir şekilde ortaya konması için çeşitli bilimsel ve teknolojik önlemler alınacak" dedi.
Independent Türkçe


Dünyanın en büyük ekonomilerinden Hindistan, kağıt paradan vazgeçiyor

Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
TT

Dünyanın en büyük ekonomilerinden Hindistan, kağıt paradan vazgeçiyor

Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)

Dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip Hindistan'da elektronik ödeme yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla nakit geri plana atıldı. 

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'in haberinde, "Elektronik ödeme devrimi, Hindistan'ın ekonomik süper güç olma çabasında büyük ihtimalle önemli rol oynayacak" dendi. 

Dünyanın en büyük 5. ekonomisine sahip Hindistan'da elektronik ödeme sistemi Birleşik Ödeme Arayüzü (Unified Payments Interface -UPI), ilk olarak 2016'da uygulamaya kondu.

2047'ye kadar Hindistan'ı "gelişmiş ülke" konumuna getirme vaadinde bulunan Başbakan Narendra Modi'nin talimatıyla hazırlanan sistem, 15 yıl önce tanıtıldığında ülkedeki ödemelerin yaklaşık yüzde 96'sı nakitle yapılıyordu. 

Özel bankalar ve Hindistan Merkez Bankası'nın ortak çalışmasıyla hazırlanan UPI sistemi, yurttaşlara cep telefonlarını sanal kredi kartı olarak kullanma imkanı tanıyor. Kullanıcılar, hiçbir ücret ödemeden anlaşmalı 600 bankadan hesaplarına transfer yaparak alışverişlerini tamamlayabiliyor.

Haberde, aynı yıl 500 ve 1000 rupilik (yaklaşık 195 TL ve 390 TL) banknotların tedavülden kaldırılmasının da ödeme yöntemlerinin dijitalleşmesinde önemli rol oynadığına dikkat çekildi. Söz konusu iki banknot, piyasadaki paraların yüzde 86'sına denk geliyordu. 

Modi hükümeti bu adımın ardından 2 bin rupilik (yaklaşık 780 TL) kağıt paraları piyasaya sürmüştü. Ancak geçen yıl mayısta bu banknotlar da tedavülden kaldırılmıştı.

Bunların yanı sıra pandemi döneminde dijital ödeme sistemlerine talebin arttığına işaret edildi.

Haberde, Hindistanlıların artık manav alışverişlerinden doktor masraflarına kadar birçok harcamayı UPI üzerinden gerçekleştirdiği belirtildi. Resmi rakamlara göre geçen yıl sistem aracılığıyla en az 100 milyar kez işlem yapıldı.

79 yaşındaki esnaf Brij Kishore Agarwal, eskiden kasadaki nakitler çalınacak diye dükkanı terk edemediğini fakat artık neredeyse tüm işlemlerin dijitalleştiğini belirtti. Agarwal, "Bu ülkenin nasıl değiştiğini gördüm. Artık elimize çok az nakit geçiyor" dedi.

ABD'deki prestijli Cornell Üniversitesi'nden Eswar Prasad, elektronik ödeme yöntemlerinin ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacağını savunarak şu değerlendirmeyi yaptı: 

Dijital ödemeler, verimliliği artırıp maliyetleri düşürerek Hindistan'ın büyümesini hızlandırabilir. UPI'ya ek olarak ekonominin daha geniş çapta dijitalleşmesi, bu büyümenin kapsayıcılığını da artırabilir.

Öte yandan UPI sistemini halkın her kesimi kullanamıyor. 34 yaşındaki Azeez, elektronik sistemleri kullanmaktan çekindiğini belirterek "Doğru düzgün okul okumadım. Fakirim. Okuma yazmam yok. Ya programı kullanırken hata yaparsam?" dedi.

42 yaşındaki çiçekçi Kapil Sharma ise UPI sisteminin çok daha pratik olduğunu söyleyerek "Her şey basitleşiyor. Ödeyip gidiyorlar" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe, CNN, Reuters


WSJ'den NATO analizi: Türkiye'nin Rusya'dan başka öncelikleri var

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

WSJ'den NATO analizi: Türkiye'nin Rusya'dan başka öncelikleri var

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin tanınmış gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), NATO'nun Rusya'yla olası bir savaşa hazırlanırken, bir yandan da iç sorunlarla boğuştuğunu yazdı.

Haberde, Moskova'nın 2014'te Kırım'ı ilhak etmesinden beri "NATO'nun gözünün Avrupa'nın Rusya sınırında olduğu" belirtildi.  

Analizde, NATO'nun şubatta Letonya'da başlattığı Sarsılmaz Savunucu 24 Tatbikatı'yla Moskova yönetimine "ittifakın, Rusya sınırındaki üye ülkeleri her türlü tehlikeye karşı korumaya hazır olduğu" mesajını gönderdiği değerlendirmesi yapıldı. 

Tüm NATO üyelerinin katıldığı tatbikatlar kademeli şekilde mayıs sonuna kadar devam edecek. 

NATO'nun Soğuk Savaş dönemi sonrası en büyük askeri tatbikatı olan Sarsılmaz Savunucu 24'te toplamda yaklaşık 90 bin asker, 1100 zırhlı araç, 80 savaş jeti ve 50 savaş gemisi görev yapacak. 

Haberde, Finlandiya ve İsveç'in de katılımıyla NATO'nun güçlendiği belirtilirken, ittifakın özellikle Ukrayna'nın birliğe katılımı ve askeri harcamaların artırılması gibi konularda anlaşmazlıklarla mücadele ettiği yazıldı.

Bunlara ek olarak üye ülkeler arasında tehditlere yaklaşım açısından temel fikir ayrılıkları yaşandığı ifade edilirken, Türkiye'yle ilgili şu değerlendirme paylaşıldı: 

NATO, terörizm ve Rusya'yı başlıca tehditler arasında görüyor. Türkiye ve Akdeniz kıyısındaki diğer üye ülkelerdeki pek çok yetkiliyse Rusya'dan ziyade bölgesel çatışmalar, yasadışı göç ve terörizmden endişe duyuyor.

NATO'nun, Rusya'nın yakın gelecekte sınırındaki ülkeleri işgal etmesini olası görmediği fakat Moskova'nın birkaç yıl içinde böyle bir hamle yapacak askeri kapasiteye ulaşacağından endişelendiği yazıldı. 

Kısa vadede Rusya'nın, Ukrayna'nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yaptığı gibi komşu ülkelerde iç karışıklıklar yaratarak buralarda çatışmalara yol açabileceği savunuldu. 

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'in 13 Nisan'daki haberinde Rusya'nın askeri kapasitesini artırdığına dikkat çekilmişti. Kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen Amerikalı yetkililer, Rusya'nın Sovyet döneminden bu yana görülen en büyük askeri genişlemeye gittiğini, Çin'in de buna destek verdiğini iddia etmişti. 

Diğer yandan son dönemde birçok Avrupa ülkesi, Rusya'ya karşı olası bir savaş için hazırlık çağrısı yapmıştı. Romanya Genelkurmay Başkanı Gheorghita Vlad, şubattaki açıklamasında, "Rusya, dünya düzenine karşı bir tehdit haline geldi" demişti. 

NATO Askeri Komite Başkanı Oramiral Rob Bauer de 16 Ocak'taki açıklamasında 20 yıl içinde Rusya'yla geniş çaplı bir savaş yaşanabileceğini öne sürmüştü. 

Benzer şekilde Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, aynı ay yaptığı açıklamada, Rusya'nın 5 ila 8 yıl içinde NATO ülkelerine yönelik kapsamlı operasyonlar başlatacağını öngördüklerini belirmişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Politico


ABD'de Filistin eylemleri: Üniversiteden Boeing'e karşı hamle

Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
TT

ABD'de Filistin eylemleri: Üniversiteden Boeing'e karşı hamle

Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)

ABD'deki Filistin'e destek eylemleri üzerine Portland Eyalet Üniversitesi (PSU), Amerikan havacılık devi Boeing'den aldığı bağışları durdurdu.

Oregon eyaletindeki üniversitenin rektörü Ann Cudd, dün yaptığı yazılı açıklamada, uçak şirketiyle yürüttükleri bağış programını geçici olarak durdurduklarını bildirdi. 

Cudd, üniversitenin Boeing'de herhangi bir hissesi olmadığını ve firmadan eğitim masraflarına destek olarak bağış aldıklarını belirtti. Rektör, Boeing'in Oregon'un yaklaşık 320 kilometre kuzeyinde yer alan Washington eyaletinde üretim tesisi olduğunu, birçok üniversite mezununun da burada çalıştığını söyledi. 

Rektör, geçen ay yaptığı açıklamada, firmanın bu yıl okula 150 bin dolar bağış yaptığını belirtmişti. Firma ayrıca öğrencilere burs sağlanması için her yıl okula 28 bin dolar veriyor.

Times of Israel'in aktardığına göre firmanın savunma sistemlerine odaklanan Boeing Savunma, Uzay ve Güvenlik birimi, İsrail ordusuna F15IA savaş jeti ve AH-64 Apaçi taarruz helikopteri satıyor.

Öte yandan bağışları durdurma kararı, üniversite kampüsünde çadır kurarak Filistin'e destek eylemi yapan aktivistler tarafından yeterli bulunmadı. 

Protestoları örgütleyen PSU'yu İşgal Et grubunun Instagram hesabından yapılan paylaşımda, üniversitenin firmayla tüm bağlarını koparması talep edildi. Okulun, Boeing'den bu yılki bağışları halihazırda aldığına dikkat çekilen açıklamada, "Kurumsal jargonla ortalığı yatıştırmak istiyorlar. Taleplerimiz karşılanana kadar durmayacağız" dendi.

New York şehrindeki Columbia Üniversitesi'nde 18 Nisan'da başlayan olaylarda güvenlik güçleri en az 108 öğrenciyi gözaltına almış, 80 öğrenciye de disiplin cezası verilmişti. 

Bunun ardından aralarında Princeton, Yale, MIT ve Harvard gibi prestijli eğitim kurumlarının da yer aldığı birçok üniversitede Filistin'e destek eylemleri hızla yayıldı.

Columbia Üniversitesi kampüsten ayrılmayan aktivistlere dün itibarıyla uzaklaştırma cezası vermeye başladı. 

Üniversiteden yapılan açıklamada, aktivistlere kampüsü boşaltmaları için dün yerel saatle 14.00'e kadar süre tanındığı, buna uymayan kişilere uzaklaştırma cezası verildiği belirtildi. Karara tepki gösteren akademisyenler, kol kola girerek "insan duvarı" oluşturdu. 

Kaç öğrencinin uzaklaştırma cezası aldığına dair bilgi paylaşılmadı. Öte yandan ABD'nin tanınmış gazetelerinden Washington Post, ülke çapındaki eylemlerde en az bin öğrenci ve akademisyenin gözaltına alındığını aktardı.

Protestolara katılan öğrenciler ve akademisyenler, üniversitelerden İsrail'le bağlantılı firmalara yönelik yatırımları sonlandırmasını ve bu şirketlerden bağış almamasını istiyor.  

Özel şirketlerden en fazla bağış alan Harvard, öğrencilerin boykot çağrılarına olumsuz yanıt vermişti. Kaliforniya Üniversitesi de öğrencilerin çağrılarına karşı çıkmıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian, Washington Post


G7'den tarihi karar: Kömür yakan termik santraller 2035'e dek kapanacak

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

G7'den tarihi karar: Kömür yakan termik santraller 2035'e dek kapanacak

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Dünyanın en büyük ekonomilerinden 7'sinin oluşturduğu birlik (G7), diğer ülkelerin de aynı şeyi yapmasının önünü açabilecek "tarihi" bir anlaşmayla kömür yakıtlı elektrik santrallerini kapatma tarihi koymayı kabul etti. 

Toplantıya başkanlık eden Gilberto Pichetto Fratin, İtalya'nın Torino kentinde devam eden G7 bakanlar toplantısında, bakanların 2035'e kadar kömür kullanımının kademeli olarak sonlandırılacağına dair anlaştığını açıkladı.

Aynı zamanda İtalya'nın Enerji Bakanı görevindeki Fratin, "Teknik bir anlaşma sağlandı, nihai siyasi anlaşmayı salı günü imzalayacağız" dedi.

Tüm fosil yakıtlar arasında çevreyi en çok kirleten kömürün kullanımına son verilmesi, uluslararası iklim görüşmelerinde tartışmalı bir konu oluyor. Geçen yıl Dubai'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nda (Cop28) fosil yakıtlardan uzaklaşılması çağrısında bulunulmuş ancak ülkeler kömür, petrol ya da doğal gazın kullanımının kademeli olarak kaldırılmasına dair anlaşmaya varamamıştı.

Daha önceki G7 toplantılarındaki kömür kullanımına son verilmesine yönelik öneriler de elektrik ihtiyaçlarının üçte birini kömürden karşılayan Japonya ve Almanya gibi kömüre bağımlı ekonomilerden sık sık tepki almıştı. 

Birleşik Krallık'ın enerji güvenliği ve net sıfırdan sorumlu bakan yardımcısı Andrew Bowie, Torino'da Class CNBC'ye verdiği röportajda bunun "tarihi bir anlaşma" olduğunu söyledi.

G7 ülkelerinin bir masa etrafında toplanarak dünyaya bu sinyali göndermesi ve bizim yani dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin 2030'ların başına kadar kömür kullanımını aşamalı olarak bırakmaya kararlı olduğunu göstermesi inanılmaz bir şey.

Kararı memnuniyetle karşılayan iklim grupları "iş işten geçti" diyerek, petrol ve doğalgazı da içeren tüm fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak durdurma çağrısında bulundu.

Greenpeace International'da küresel iklim politikaları uzmanı Tracy Carty, "İklim acil durumunun da gerektirdiği gibi sadece kömürü kaldırmakla duramazlar: Fosil yakıtlar insanları ve gezegeni yok ediyor. Kömür, petrol ve gaz dahil tüm fosil yakıtların hızla bir şekilde aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına yönelik bir taahhüde acilen ihtiyaç var" dedi.
Independent Türkçe


Ukrayna'da Kuzey Kore füzesi enkazı bulundu

Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
TT

Ukrayna'da Kuzey Kore füzesi enkazı bulundu

Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)

Birleşmiş Milletler'in (BM) yaptırım gözlemcilerine göre, ocak başında Rus ordusunun saldırısına uğrayan Ukrayna'nın Harkiv kentinde Kuzey Kore'ye ait Hwasong 11 balistik füzesinin parçaları bulundu.

Reuters'ın incelediği bir raporda gözlemciler, "2 Ocak 2024'te Ukrayna'nın Harkiv kentine düşen bir füzeden elde edilen enkazın KDHC'nin Hwasong 11 serisi füzelerine ait olduğunu" Güvenlik Konseyi'ne bildirdi. Kuzey Kore'nin resmi adı olan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin kısaltması, KDHC.

Saldırıda en az üç kişi ölmüş ve 62 kişi yaralanmıştı. Raporda, Kuzey Kore füzelerinin Ukrayna'da kullanılmasının, Doğu Asya ülkesine uygulanan 2006 tarihli BM silah ambargosunu ihlal ettiği kaydedildi.

Gözlemciler Güvenlik Konseyi'nin Kuzey Kore yaptırım komitesine "Ukraynalı yetkililerin sağladığı yörünge bilgileri füzenin Rusya Federasyonu topraklarından fırlatıldığını gösteriyor" dedi.

Enkazı incelemek üzere nisan başlarında Ukrayna'ya giden yaptırım gözlemcileri, füzeyi Rusya'nın ürettiğine dair hiçbir kanıt bulamamıştı. Raporda, "füzenin nereden ya da kim tarafından fırlatıldığını bağımsız olarak tespit edemedikleri" belirtildi.

"Böyle bir konum, eğer füze Rus güçlerinin kontrolü altındaysa, muhtemelen Rusya Federasyonu yurttaşları tarafından tedarik edildiğini gösterecektir" diye eklendi.

Kuzey Kore nükleer füze programı nedeniyle BM yaptırımlarına maruz kalıyor ve nükleer silahları test etmesi ve kullanması yasaklanmış durumda. Ancak Kim Jong-un rejimi yaptırımları görmezden gelip bir dizi silah test ediyor ve bazı füze sistemlerini Rusya'yla paylaşıyor.

Ülke sadece geçen yıl 5'i kıtalararası balistik füze olmak üzere 30'dan fazla balistik füze denedi.

2022'de Kuzey Kore, ocak ve kasım arasında 70'ten fazla balistik ve seyir füzesi testi gerçekleştirerek Güney Kore ve Japonya'yı tehdit eden en yoğun füze faaliyeti dönemini yaşamıştı. Füzelerden bazılarının Japon hava sahasını aşması planlanmıştı.

2 Ocak'taki saldırının ardından Harkiv bölge savcılığı medyaya bir füzenin parçalarını göstermiş ve bunların Rus yapımı füzelerden elde edilen kalıntılardan farklı olduğunu, bunun "Kuzey Kore'nin tedarik ettiği bir füze olabileceğini" söylemişti.

ABD ve müttefikleri, Kuzey Kore'yi, Şubat 2022'de istila ettiği Ukrayna'ya karşı kullanmak üzere Rusya'ya silah transfer etmekle suçluyor. Moskova ve Pyongyang bu iddiaları reddediyor ancak geçen yıl askeri ilişkileri derinleştirme sözü vermişlerdi.

Şubatta ABD, Rusya'yı en az 9 kez Ukrayna'ya Kuzey Kore balistik füzeleri fırlatmakla suçlamış, Rusya ise bu suçlamayı reddetmişti.

Independent Türkçe


Baltık'ta panik: "Bodrumları sığınaklara dönüştürün"

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Baltık'ta panik: "Bodrumları sığınaklara dönüştürün"

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Vladimir Putin'in bir sonraki hedefinin Baltık devletleri olabileceği korkusu devam ederken Letonyalılara bodrum katlarını hava saldırısı sığınaklarına dönüştürmeleri söyleniyor. 

Letonya'nın başkenti Riga'nın belediye başkanı Vilnis Kirsis, halkın bodrum katlarına sığınmaya hazır olması gerektiğini belirtti. 

Kirsis, "Büyük Temizlik sırasında ve sonrasında da herkesi, kilerlerini ve bodrumlarını acil durumlarda sığınak olarak kullanımına elverişli hale getirmeye çağırıyoruz" dedi. 

Rusya'yla yaklaşık 214 kilometre uzunluğundaki sınırı paylaşan eski Sovyet Cumhuriyeti Letonya, 2004'ten beri NATO üyesi.

Kremlin'in Ukrayna'yı istilası devam ederken Rusya Devlet Başkanı'nın Letonya'yı ya da askeri ittifak üyesi komşu Baltık ülkeleri Estonya ve Litvanya'dan birini hedef alabileceğine dair korkular giderek artıyor.

Riga'nın sivil savunma komisyonu da muhtemel bir saldırıya hazırlık olarak kent genelindeki kamu binalarında sığınaklar oluşturmaya başladı.

Komisyon Başkanı Gints Reinsons, yıl sonuna kadar her ay 100 sığınak hazırlayacaklarını söyledi.

Yerel medyaya konuşan Reinsons, "Kamu binaları, okullar, huzurevleri, hastaneler ve belediye binalarının bodrum katları yetkililer tarafından incelenerek, bir saldırı durumunda saklanma yeri olarak kullanılmaya hazır hale getirilecek" dedi.

Ocakta üç Baltık devleti, Kremlin'in artan saldırganlığı devam ederken Rusya ve onun müttefiki Belarus'la arasındaki sınırlarında ortak bir savunma bölgesi kurma kararı almıştı. 

Üç ülkenin savunma bakanları, doğu sınırlarında "mobilite engelleyici savunma tesislerinin" inşasını ve füze-topçu işbirliğinin geliştirilmesini onaylamak üzere Riga'da bir araya gelmişti. 

O zamanki açıklamasında Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, "Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, Estonya'yı korumak için ekipman, mühimmat ve insan gücünün yanı sıra sınırın ilk metresinden itibaren fiziksel savunma tesislerine de ihtiyacımız olduğunu gösterdi" dedi.

Estonya kamu yayıncısı ERR'ye göre ülke, yaklaşık 295 kilometrelik Rusya sınırı boyunca başlangıç bütçesi 60 milyon euroyla 600 sığınak inşa edeceğini açıklamıştı.

Savunma Bakanlığı, her biri 10 askeri barındıracak şekilde tasarlanan sığınakların inşaatına 2025'in ilk aylarında başlamayı planlıyor. 
Independent Türkçe