ABD raporu: Beyrut Limanı’nda amonyum sevkiyatının sadece yüzde 20'si patladı

Kalan miktarın nereye gittiği belli değil. Lübnanlı yetkililer ise çalındığını iddia ediyor

4 Ağustos'ta Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yaşandığı yerden yükselen dumanlar (Reuters)
4 Ağustos'ta Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yaşandığı yerden yükselen dumanlar (Reuters)
TT

ABD raporu: Beyrut Limanı’nda amonyum sevkiyatının sadece yüzde 20'si patladı

4 Ağustos'ta Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yaşandığı yerden yükselen dumanlar (Reuters)
4 Ağustos'ta Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yaşandığı yerden yükselen dumanlar (Reuters)

ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI), 4 Ağustos'ta Beyrut Limanı’nda patlayan amonyum nitrat miktarının 2013 yılında boşaltılan toplam sevkiyatın sadece yüzde 20’si kadar olduğunu ortaya koydu. Bu da patlamadan önce sevkiyatın büyük bir kısmının kaybolduğuna ilişkin şüpheleri artırıyor.
7 Ekim’de tamamlanan ve bu hafta ortaya çıkan rapor “olay günü yalnızca 552 ton amonyum nitratın patladığını” tahmin ediyor. Bu da “2013 yılında Rusya’dan kiralanmış bir gemi ile limana getirilen 2754 ton değerindeki asıl sevkiyattan oldukça az bir miktara” tekabül ediyor.
Amonyum nitrat sevkiyatı Rusya'dan kiralanan bir kargo gemisi ile Gürcistan'dan Mozambik'e yapıldığı sırada geminin kaptanı, Beyrut'ta durmaları ve ek bir kargo yüklemesi yapmaları için bir talimat aldığını söyledi. Ancak seyahat rotasında böyle bir şey yoktu. Gemi, 2013 yılının Kasım ayında Beyrut'a ulaştı ve patlama olana kadar da hiçbir şekilde buradan ayrılmadı. Zira liman ücretlerinin ödenmemesi ve gemideki kusurlar nedeniyle uzun süreli yasal bir anlaşmazlık içine düştü.
FBI’ın raporunda, patlayan miktar ile limana gelen miktar arasındaki bu tutarsızlığa ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı. Aynı zamanda sevkiyatın geri kalanının nereye gittiği de belirtilmedi. Reuters haber ajansına göre FBI Sözcüsü Beyrut Limanı’ndan çıkarılan miktarın nereye gittiğine dair yorum yapmasına yönelik talebe bu konuyu Lübnan makamlarına havale ederek karşılık verdi.
Lübnan'ın talebi üzerine FBI’dan müfettişler patlamanın ardından Beyrut'a gelmişlerdi. FBI raporundan ve bulgularından haberdar olan Lübnanlı üst düzey bir yetkili, Lübnanlı yetkililerin patlamaya yol açan malzeme miktarı konusunda FBI ile aynı fikirde olduğunu söyledi. Lübnan'daki birçok yetkili, daha önce yapılan özel toplantılarda sevkiyatın çoğunun çalındığını düşündüklerini söylemişti.
Lübnanlı üst düzey yetkili, patlayan miktarın orijinal sevkiyat miktarından az olmasının sebebi hakkında kesin bir sonuca varılmadığını söyledi. Yetkiliye göre teorilerden biri, sevkiyatın bir kısmının çalındığı yönünde. İkinci teori ise sevkiyatın sadece bir kısmının patlayıp geri kalanının denize savrulması üzerinde duruyor.
Eski Lübnan Başbakanı Saad el-Hariri geçen yıl verdiği bir televizyon röportajında, İç Güvenlik Güçleri’ne bağlı Bilgi Şubesi’nin geçtiğimiz yıllarda Suriye'ye gitmekte olan yaklaşık 80 adet nitrat ​​ve patlayıcı sevkiyatını durdurduğunu söylemişti.
FBI raporu “12 numaralı depoda patlayan amonyum nitrat miktarının yaklaşık 552 ton olduğunun tahmin edildiğini” bildirdi.
Söz konusu raporda deponun, bir tonluk torbalarda saklanan 2 bin 754 tonluk sevkiyatı barındıracak kadar büyük olduğu, ancak “patlama anında hepsinin orada bulunmasının mantıklı olmadığı” ifade edildi.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.