Sudan’da İslamcılarla uzlaşı tartışması

Gözlemciler, ülkenin siyasi sisteminde reform yapılması için uzlaşmadan bahsetmek yerine büyük bir ulusal diyalog başlatılmasına ihtiyaç duyulduğu görüşündeler.

Analistler, siyasal İslamcılara karşı tarafa sunabilecekleri ve kendilerini topluma entegre etmeye zorlayan alternatif bir vizyon ve öneriye sahip olmaları tavsiyesinde bulunuyorlar. (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Analistler, siyasal İslamcılara karşı tarafa sunabilecekleri ve kendilerini topluma entegre etmeye zorlayan alternatif bir vizyon ve öneriye sahip olmaları tavsiyesinde bulunuyorlar. (Independent Arabia - Hasan Hamid)
TT

Sudan’da İslamcılarla uzlaşı tartışması

Analistler, siyasal İslamcılara karşı tarafa sunabilecekleri ve kendilerini topluma entegre etmeye zorlayan alternatif bir vizyon ve öneriye sahip olmaları tavsiyesinde bulunuyorlar. (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Analistler, siyasal İslamcılara karşı tarafa sunabilecekleri ve kendilerini topluma entegre etmeye zorlayan alternatif bir vizyon ve öneriye sahip olmaları tavsiyesinde bulunuyorlar. (Independent Arabia - Hasan Hamid)

İsmail Muhammed Ali (Sudanlı gazeteci)
Sudan basınının gündeminde siyasal İslamcılarla ilgili tartışmalar var. Basında, çeşitli sosyal medya siteleri ve diğer iletişim mecralarında eski Sudan rejiminin Aralık 2018’de başlayan halk devrimi ile 11 Nisan 2019 tarihinde devrilmesinden bu yana muhalefet kanadını iktidardaki geçiş hükümetini eleştirmek için bir platform olarak kullanan siyasal İslamcılarla uzlaşının sağlayacağı yarar ve gerekliliği hakkında tartışmalara tanık oluyor.
Çok sayıda siyasetçiye ve gözlemciye göre Sudanlıların, İslamcıları kamusal ve siyasi hayatta kabul etmesi, insanlığa karşı işlenen suçlar ve uygulamalar ile diğer yolsuzluk vakalarına tanık olunan eski rejime yönelik tutumlarına bağlı. Bu da yapıcı bir vizyona sahip olmalarının yanı sıra insanlara demokrasiye düşman olmadıklarını göstermeleri için aynı hataları yapmayacaklarının garantisini vermelerini ve eleştiriye açık olmalarını gerektiriyor.
Diğer yandan siyasal İslamcılar, diğerini kabul etmeye ve siyasi eylemde kitlesel bir varlığı olan tüm ulusal oluşumlara, partilere ve gruplara eşit fırsatlar vermeye dayalı bir demokratik çağda yaşadıklarını düşünüyorlar.

Hataların kabul edilmesi
Sudan Milli Ümmet Partisi'nin Devlet İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Abdulcelil el-Paşa konuya ilişkin değerlendirmesinde, ülkeyi saran tehlikelerden kaçınmanın, tabanda birliğin oluşmasının ve halkın kaynaşması için ulusal uzlaşının sağlanmasının bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Mevcut geçiş döneminin, geçiş hükümetinin siyasi referansı olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), olarak bilinen bu aşamanın ortaklarını tanımlayan Anayasal Bildiri anlaşması ile yönetildiği biliniyor. Paşa, Sudan'ın demokrasi ve çoğulculuğa dayalı parlak bir geleceğe doğru gittiğine, dolayısıyla belirli konularda mutlaka uzlaşıya ihtiyaç duyduğuna dikkat çekti.
Abdulcelil el-Paşa sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslamcıların ülkeyi yönettikleri 30 yılda (1989-2019) çeşitli ihlallerin, yolsuzlukların ve her türlü ekonomik, siyasi, sosyal ve psikolojik suçu işlediklerini görüyoruz. Bu nedenle, bu süre zarfında yolsuzluğa karışmış ve suçlu sayılan herkes yargı karşısına çıkarılmalı. Herhangi bir suça bulamamış olanları ise öz eleştiri yapmaya çalışmalı, Sudanlılara karşı işledikleri hataları kabul etmeli ve demokratik sisteme olan inançlarını yönetimin temeli olarak gördüklerini ilan etmeliler.”

Alternatif öneri
Sudan'ın İslamcı yönetim deneyiminin ‘oldukça kötü’ bir deneyim olduğunu vurgulayan Paşa, ayrıca, o dönemde hüküm süren demokratik yönetimin askeri darbeyle devrilmesini, ‘tehlikeli ve üstesinden gelmesi zor bir deneyim’ olarak niteledi. Paşa, “İslamcılar, ülkeyi siyasi olarak istikrara kavuşturmak için mevcut hareket çerçevesinde başkalarını onları benimsemeye zorlayan alternatif bir vizyona ve öneriye sahip olmalılar” dedi.
Paşa sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genel olarak ulusal uzlaşı büyük bir zorunluluktur. Ancak bu geçiş döneminin temellerinin kurulmasından, İslami hareketin ikna edilmelerinden, Sudan halkının seçimlerine bağlı kalmalarından ve yönetimleri sırasında uyguladıkları dışlayıcı düşüncelerden geri adım atmalarından sonra gerçekleşebilir. Bu nedenle, önümüzdeki aşamalardan birinde İslamcılarla uzlaşılmalıdır.”
Uzlaşma konusunun geçiş hükümetinin siyasi referansı olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) düzeyinde gündeme getirilmediğini, lakin belirli bir vizyona ulaşmadan Sudan’daki tüm partilerin koridorlarında tartışma konusu olmaya devam ettiğini vurgulayan Paşa, derin devletin (eski Beşir rejimi) yönetimin eklemlerini kontrol ettiğinden halen varlığını koruduğunu söyledi.
Ümmet Partisi'nin Devlet İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, eski iktidar partisi Ulusal Kongre Partisi'nin (UKP) kapatıldığını ve Anayasal Bildiri anlaşması uyarınca herhangi bir siyasi faaliyette bulunma hakkına sahip olmadığını hatırlattı. Fakat eski parti liderlerinin ve tabanının dış dünyanın zihninde İslam dininin ve Sudan’ın imajını çarpıttığını kabul etmelerinin ve demokrasinin ülkeyi yönetmek için en iyi seçenek olduğuna inandıklarını teyit etmelerinin önemli olduğunu vurguladı.

Tümüyle reddetme
Diğer yandan Sudanlı siyasi analist Abdullah Adem Hatir, önceki rejime direnmenin uzun bir süreç ve deneyim birikimi olduğunu, eski siyasal İslamcı rejimine tamamen karşı olunmasının bu insanların, başarıların veya herhangi bir normal durumun reddedilmesi değil, Sudan halkına zarar veren, küçük düşüren, Sudanlılara fiziksel, ruhsal, duygusal ve psikolojik işkenceler yapan ve gözaltında çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan siyasi güvenlik oluşumu başta olmak üzere üç oluşum tamamen reddedilmesi anlamına geldiğini söyledi. Hatir’e göre ikinci sırada gelen ekonomik yoksullaşma ve toplumsal aşağılama oluşumu, devletin doğrudan ve dolaylı olarak rüşvetler alarak ve vergiler koyarak vatandaşı yoksullaştırmaya itmiş, vatandaşların, özellikle de gençlerin çoğunluğunun yurt dışına göç etmesine neden olmuştur. Marjinal alanlarda çalışmayı Sudanlıların yaşamının bir parçası haline getiren üçüncü oluşum ise medya üzerinden yapıla çarpıtmalardır. Beşir rejimi döneminde devlet kurumlarının çoğu, vatandaşları birlikte üretmeye ve birlikte çalışmaya teşvik etmek yerine kasıtlı olarak yanıltma, nefret, şiddet ve kavga ruhunu yayma yöntemini izledi. Bu oluşumların kamusal yaşamdaki etkisinin sona ermesinin ‘uzun zaman alabileceğinin’ altını çizen Hatir ancak Sudan devriminin, gelecek için bir vizyon oluşturan, şiddeti ve kavgayı suç sayan, hukukun üstünlüğünü ve vatandaşlığı hak ve görevlerin temeli, yani ‘adaleti bir kural haline getiren’ bir yaklaşım geliştirdiğini söyledi.

Adaletin uygulanması
Sudan halkının eski rejimden intikam alacağına kesin gözüyle bakan ama kesinlikle bazı insanlara karşı, suçlu ilan etme, hakaret etme veya kötü bir vatandaşlık modeli olma dışında hiçbir kişisel öç beslenmediğini vurgulayan Hatir “Dolayısıyla gelecekte Sudanlıların huzurunu hiçbir şey bozamayacak” dedi. Sudanlıların eski Cumhurbaşkanı İbrahim Abud (1958-1964) ve yine eski Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri (1969-1985) rejimlerinin devrilmesinden sonra, ‘Allah geçmişi affeder’ sloganını takip ettiği belirten Hatir söz konusu rejimlerin liderleri için mahkemeler kurulduğunu hatırlattı. Şimdi de mevcut geçiş döneminde, Anayasal Bildiri anlaşmasına çerçevesinde Sudan halkının zenginliklerini Beşir rejiminin üyelerinden yasal yollarla geri almaktan sorumlu, eski rejimi devlet kurumlarından söküp atacak olan bir komite kurulduğunu kaydetti.
‘Adaletin sağlanmaya devam edeceğini ve genel durumun geçerli olacağını’ vurgulayan Hatir, en önemlisi de mevcut hükümetin, Sudan'ın uluslararası toplumdaki statüsünün geri kazanılmasıyla birlikte geçmişi daha insani yollarla aşmayı mümkün kılan bir yola girdiğini vurguladı. Ekonomik, diplomatik, basın ve insanlık açısından uluslararası toplumdaki yerini yeniden kazandığını böylece ülkenin ilerleme kaydetmeye başladığını belirtti. Bu ilerlemenin eski rejimin unsurlarının uykularından uyanabileceğinin göz ardı edilmeden kaydedildiğine dikkati çeken Hatir, “Ancak geriye dönüp bakıldığında İslamcılar ayrım gözetilmeksizin Sudan toplumunun bir parçasıdırlar. Genel olarak net verilere göre gelecekte bunlarla başa çıkma umudu da yoktur” diye konuştu.

Kutsal inek
Diğer yandan kapatılan (eski iktidar partisi) UKP’nin önde gelen isimlerinden Ömer yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Merhametli olanlar, özellikle siyasal İslamcılar ile geçiş hükümeti arasında bir siyasi uzlaşıdan bahsediyorlar. Bu çağrının asil amaçlarını kesinlikle sorgulamıyorum ve siyasi arenadaki aktörler arasındaki ilişkileri geliştirmenin yararını da küçümsemiyorum. Aralarındaki uzlaşma ve anlaşmazlık noktalarına rağmen birbirlerini kabul etmeleri demokratik sistemin bir gereğidir. Çünkü demokrasi, muhalefete değil, rekabete dayanır. Gerçek demokrasi, aynı zamanda çeşitlilik ve iş birliğini de gerektirir. Bu Marksistlerin, özellikle benimsediklerini iddia ettikleri teoriden, ilerlemenin sağlanabilmesi için bir şeyin varlığını, karşıtını ve aralarında etkileşim olmasını gerektirdiğinden öğrenmeleri gereken bir derstir. Ancak bu teori genellikle ne sağılabilen ne de yaklaşılabilen kutsal bir inek olarak karşımıza çıkıyor. Ulusal uzlaşı konusuna gelince, milletin en çok ihtiyacı olan şeyin reform olduğunu söylüyorum. Uzlaşı ise reform takviminin bir alt maddesidir. En başta devlet ve özellikle onun siyasi sisteminde reform olmalı. Zira Sudan’ın siyasi sistemi, genel örgütlenme çerçevesi, oluşumları, fikri vizyonları ve yenilenmeyen, değiştirilmeyen, gelişmeyen eski liderleriyle uzun bir süre tahrip olmuştur. Ancak büyük bir ulusal diyalogun başlaması, siyasi sistemi anayasal ve yasal çerçevesi açısından reform etmek için en büyük ihtiyaçtır. Adalet sisteminde, anayasal ve yasal çerçevelerinde, partiler ve örgütler içinde ve arasındaki seçim rekabeti sistemlerinde ve partilerin içindeki lider kadrolarında ve liderlik sistemlerinde reform yapılmalı ki ulusal düzeyde, hiçbir birey veya kuruluş, bir kişi veya kuruluş tarafından tiranlaştırılmamalı veya hakimiyet sürdürememeli.”

Dinin sabiteleri
Ömer, Siyasal İslamcılarla uzlaşı meselesiyle ilgili olarak  da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Onlar kimseyle, bir örgütle ya da örgütsel bir ittifakla bireysel bir çekişme içinde değiller. Hiç kimsenin onlarla uzlaşmaya ya da tartışmaları üzerinde durmaya ihtiyacı yok. Yapılması gereken reformdur. Geçiş döneminin, seçim sandığı aracılığıyla gerçekten geçiş dönemi olma özelliğini yeniden kazanmasıdır.”
Ömer, siyasal İslamcıların af veya uzlaşı istemediğini, bunun yerine geçiş sürecinin sona erip adaletin sağlanmasını istediklerini vurguladı.
Kapatılan UKP’nin önde gelen ismi sözlerini şöyle sonlandırdı:
“İslamcılar şartlı ya da şartsız herhangi bir şekilde uzlaşı istemiyorlar. Bunun yerine geçiş hükümetinin insanların din, gelenek ve yaşam tarzlarındaki seçimleri üzerinden elini çekmesini istiyorlar. Çünkü bunlar bir geçiş süreci meselesi değildir. Silahlı hareketlerin tercihleri, insanların çoğunluğunun dini, geleneksel ve yaşam tarzlarıyla ilgili tercihlerinden daha iyi değildir. İster barış adına olsun ister başka herhangi bir argüman adına, dinin sabiteleri ihlal edilemez. Aynı şekilde siyasal İslamcılar hükümetten halkıyla uzlaşmasını ve onlarla empati kurmasını istiyorlar. Ayrıca hükümetin, halkın geçim sıkıntılarına çözüm bulmasını ve dış dünyanın ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarına cevap vermeyi öncelemesini talep ediyorlar. Eğer hükümet işlerini düzeltir ve ülkedeki siyasi sistemi reform etmek için samimi istişarelere öncülük ederse, o zaman başarılı olur. Böylece halkın tamamından ve İslamcıların bazılarından destek bulacağına şüphe yok.”



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.