Irak'ın Şattülarap'da baraj inşa etme çabaları başarılı olacak mı?

İran'ın itirazda bulunmadığı projenin maliyetinin 1 milyar dolar olması tahmin ediliyor. Hedef, tuzlanma oranını azaltmak ve kirliliğe son vermek

Şattülarap Barajı, tuzlanmanın Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktaya girişini önlemeyi amaçlıyor. (AFP)
Şattülarap Barajı, tuzlanmanın Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktaya girişini önlemeyi amaçlıyor. (AFP)
TT

Irak'ın Şattülarap'da baraj inşa etme çabaları başarılı olacak mı?

Şattülarap Barajı, tuzlanmanın Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktaya girişini önlemeyi amaçlıyor. (AFP)
Şattülarap Barajı, tuzlanmanın Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktaya girişini önlemeyi amaçlıyor. (AFP)

Müeyyed Tarfi (Iraklı muhabir)
Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği nokta olan Basra şehrindeki Şattülarap’ta su kirliliğini 2009 yılından bu yana Basra Körfezi’nden gelen ve nehirlere karışan tuzlu suyu azaltmak için harekete geçildi. Araştırma merkezleri ve uzman Irak resmi departmanları baraj inşa edilmesi için bir dizi öneri sunuldu.
Ancak tüm bu çalışmalar ve öneriler, ne ardı ardına yönetime gelen Irak hükümetleri ne de Irak Parlamentosu tarafından ciddiyetle ele alınmadı ve gereken ilgiyi görmedi. Basra şimdiye kadar her yaz tuzlu ve kirli su krizine şahit olunan, sakinlerinin yaşamlarını tehdit eden bu dosyaya çözüm bulunamaması nedeniyle şehirde her yıl protesto gösterileri patlak vermesiyle yükselişe geçen bir tür vaat olarak gündeme geldi.
Irak'ın çeşitli şehirlerinden atık suların Şattülarap’a yönlendirilmesine son verilmesi ve suların en az kirlilik oranıyla deşarj edilmesi için çözüm bulunması gerektiği uyarılarına rağmen Irak'ın yaşadığı sorunlar ve mali kriz, atık suların arıtılarak tarımda sulamada kullanılmasına yönelik birçok özel projeyi durdurdu.
Irak Su Kaynakları Bakanlığı, tuzlanma oranlarının Fırat ile Dicle nehirlerinin birleştiği noktaya (özellikle de burası İran ile Irak arasında ortak olduğu için) ulaşmasını önleyecek düzenleyici bir proje olan Şattülarap Barajı’nın inşası ve hayata geçirilmesi konusunda inisiyatif almaya çalışıyor. 

İran onayı
Su Kaynakları Bakanlığı Sözcüsü Avn Ziyab konuya dair Irak resmi haber ajansına verdiği demeçte şunları söyledi:
 “İran ve Irak arasında ortak bir baraj inşa edilmesi hayati önem taşıyan bir konu olup defalarca gündeme gelmiştir. Ancak konumu ve yeri konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. İran bunu onaylıyor ve ilgili kişiler de bu konuda itirazları olmadığını belirttiler. Pratik açıdan, dünyanın tüm ülkelerinde nehirler denizlere ve okyanuslara akar ve çoğunda rezervuarı olmayan ancak tuzlanmanın nehir sularına ulaşmasını önleyen düzenleyici barajlar kurulur. Prensip olarak, teknik ve bilimsel açıdan barajın inşası için uygun yer suların birleşme noktasıdır.”
İran’ın Karun Nehri sularının yanı sıra Şattülarap kıyısındaki nehirlerin de suyunu kesmesi dolayısıyla tuzlanma oranının daha da arttığını vurgulayan ve Şattülarap’da yaşanan değişkenler olduğuna dikkat çeken Ziyab sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran, barajın inşası konusunda nihai bir anlaşmaya varılması durumunda belirli bir miktar suyu serbest bırakma taahhüdünde bulunacaktır. Tuzlanmanın Karun Nehri'ne ulaşması korkusuyla nehrin sularını eskiden olduğu gibi sürekli olarak bloke etmeyecektir. Barajın mevcudiyeti, İran'ın Şattülarap'ı belirli miktarlarda Karun Nehri’nin suyu ile besleme taahhüdüne bağlı kalmasını sağlayacak. Çünkü böylece Şattülarap’ın çevresi ve bu bölgedeki seyrüsefer korunmuş olacak. İran, Şattülarap'taki seyrüseferden Irak'tan daha fazla yararlanıyor. Ahvaz bölgesindeki Muhammira ve Abadan limanlarının kendisi için önemi büyük. Bu iki limanın faaliyetleri, Irak’ın Şattülarap'taki limanlarından daha fazla.”
Ziyab ayrıca Irak’ın bölgede Ebu Flus ve el-Makal adında iki limanı bulunduğuna ve bunların halen atıl durumda olduğuna da dikkat çekti.
Şattülarap'ta seyrüsefer, İran-Irak savaşı, Birinci Körfez Savaşı (1991) ile İkinci Körfez Savaşı (2003) sırasında tahrip edilen gemilerden ve teknelerden temizlenmediği için halen pek çok sorunla karşı karşıya.

Tuzlu olmayan bir su kanalı
Ziyab, barajın inşasının nehrin bol miktarda su ile beslenmesini gerektirdiğini, bu nedenle Şattülarap’ın tuzlu olmayan bir su kanalına, doğasına geri döneceğini söyledi. Bunun da tuzlu suların Basra’ya ulaşmasını kesinlikle engelleyeceğini, dolayısıyla barajın bu soruna en ideal çözüm olduğunu kaydetti. Ziyab ayrıca Maysan vilayetindeki Kalat Salih'ten bırakılacak miktarların genel olarak Şattüarap’ın her iki tarafında da içme suyu ve tarım amaçlı kullanılacağını vurguladı.
Ziyab açıklamasın devamında baraj için konum olarak Ebu Flus Limanın seçilebileceğinden ve Şattülarap’ın Basra Körfezi'ne döküldüğü son sınır olan Ras el-Bişa’ya kadar uzanabileceğini söyledi. Bu bölgenin tuzlu suya sahip olduğuna, barajın Şattülarap’ın kalan tatlı sularının korunmasını sağlayabileceğine ve Dicle ve Fırat nehirlerinin denize döküldüğü nokta olarak bölgenin doğal gelgitlerden balıklara sabit ekolojik özellikler içerdiğine işaret etti.

İtalyan tasarımları
Irak’taki Büyük el-Fav Limanı’nı tasarlayan İtalyan şirket Technital, Basra Barajı'nın inşasıyla ilgili çalışma planlarını ve tasarımlarını sundu.
Irak Limanları Genel Şirketi Genel Müdürü Ferhan el-Fertusi, “Technital firması, benim ve şirketin iki yöneticisinin katıldığı, Basra Barajı'nın inşaatıyla ilgili tasarımlarını ve özel çalışma planını ortaya koyduğu bir sunum yaptı” dedi.
Fertusi, İtalyan firmanın tüm bilgileri, tasarımları, çalışma planlarını, barajın yapım yöntemi, yeri, su miktarları, kanalizasyon, atıklar ve kirletici maddelerle kirletilen Şattülarap suyunun nasıl arıtılacağına dair de bilgiler sunduğunu söyledi. Ayrıca şirketinin, barajın inşası için gerekli çalışmaları finanse ederek ve ardından bunları uygulayarak Şattülarap üzerinde Basra Barajı’nı inşa etme taahhüdünde bulunduğunu kaydetti.

Maliyeti 1 milyar dolardan fazla
Su Kaynakları Bakanlığı Enformasyon Direktörü Inmar el-Safi, Irak Limanları Genel Şirketi’nin bu tasarımlardan birini seçeceği ve barajın yapım maliyetinin 1 milyar dolar olmasının tahmin edildiği bilgisini verdi. Safi ayrıca barajın yapım amacının, tuzlanma oranını azaltmak ve Şattülarap'ta seyrüseferi korumak olduğunu söyledi. Sunulan tasarımlardan bazılarının İngiltere ve diğer ülkelerde uygulanmış olduğuna, çeşitli tasarımların bulunduğuna, su ve seyrüseferi düzenlemeyi amaçladığına işaret etti.
Safi açıklamasında Ulaştırma Bakanlığı'nın projenin tasarımlarını finanse edeceğini, federal hükümetin de 1 milyar dolardan fazlaya mal olacak projeye finansman sağlayacağını doğruladı.

Deniz suyunu arıtma
Buna karşılık, eski Basra Vali Yardımcısı Vael Abdullatif, tuzlu suyun tatlı suya karışmasını önlemek için Şattülarap’ta bir baraj inşa edilmesinin yanı sıra tarım ve içme suyu için bir deniz suyu arıtma tesisi de kurulması çağrısında bulundu.
Şattülarap üzerinde bir baraj bulunmamasının su oranı yüksek olduğunda fazla suyun denize akmasına, az olduğunda ise denizden gelen tuzlu suyun oranının artmasına, bunun da 100 kilometrelik mesafedeki el-Aşar bölgesine kadar Şattülarap’ın sularındaki tuzlanma oranının yükselmesine yol açtığını söyledi. Baraj yapımının Dicle ve Fırat nehirlerinden gelen sulardan yararlanılmasını, su kalitesinin o bölgedeki tarımsal ürünlerin sulanmasında kullanılacak kadar iyi olmasını sağlayacağına, bunun da tarım alanlarına yapılan yatırımları artıracağına dikkat çekti.

Su savaşları
Şattülarap sularındaki kirliliğin 1982'de, batan gemilerin sayısı arttığında başladığına dikkat çeken Abdullatif  bunun ham petrolün Şattülarap'ın sularına sızmasına neden olduğunu, kirlilik ile sudaki kabul edilemez kokunun artmasına yol açtığını belirtti. 1990’lı yıllarda ise Basra Havalimanı yakınından su sağlayan el-Bidaa bölgesinden Basra'ya su taşıyan el- Kaid Nehri’nin kurulduğunu hatırlattı. Basra için Maysan vilayetindeki Kalat Salih bölgesinde inşa edilen bir barajdan sağlanan suyun yüzdesinin, Maysan ve Kut gibi bazı vilayetlerin yetkililerinin buradan azımsanmayacak miktarda su çekmeleri nedeniyle azaldığına dikkat çekti.
Abdullatif, İngilizlerin deniz suyunu arıtmak ve Basra'ya nakletmek için Water  Play adında bir proje teklifinde bulunduklarını ve bununla Basra’nın bu tür projeleri hayata geçiren diğer Körfez ülkeleri gibi yeterli suya kavuşacağını söyledi. Projenin söz konusu şirkete verilmesinin kararlaştırıldığını ve şirketin 2 yıl içinde bunu uygulamaya hazır olduğunu açıkladı. Abdullatif ayrıca projenin yıllardır engellendiğine ve bazı ajanda sahiplerinin projeyi başka şirketlere verme arzusu nedeniyle hayata geçirilemediğine dikkat çekti.
Basra’daki suyun kullanıma uygun olmadığını, zehirli ve kirli olduğunu, dolayısıyla barajın ve deniz suyu artıma tesisinin yapım iradesinin gösterilmesi gerektiğini belirten Abdullatif  Her iki projenin de yararlı olacağını, baraj ile arıtılan suyun tarımsal projelerde sulama amaçlı kullanılabileceğini ve deniz suyunu arıtma tesisi ile de içme suyu elde edilebileceğini vurguladı.
Su arıtma sisteminin yapımının kolay bir faizle taksitler halinde geri ödenecek bir İngiliz kredisi ile gerçekleştirileceğini doğruladı.

Stratejik proje
Irak Dürüstlük Komisyonu, Irak İskan, İmar, Belediyeler ve Bayındırlık Bakanlığı’nı Basra vilayetindeki deniz suyunu arıtma tesisi projesinin uygulanmasını geciktirmekten sorumlu tutmuştu.
Komisyonun Önleme Dairesi, Irak Başbakanlığı’na sunduğu bir raporda Basra su arıtma tesisi projesinin inşası için tahsis edilen 10 milyar sterlinlik İngiliz kredisinden yararlanma hususunda bakanlığın açıkça geciktiğine işaret etti. Bakanlığın sadece İngiliz şirketler ile anlaşma taahhüdüne bağlı kalma bahanesiyle deniz suyunu arıtma alanında satış ve benzeri faaliyetleri olan başka hiçbir uzman şirket ile de sözleşme imzalayamadığı vurgulandı.
Raporda, söz konusu stratejik projeyi tamamlamak için zamana yatırım yapılması ve kaybedilen vaktin telafi edilmesi gerektiği vurgulandı. Zira projenin özellikle Basra, genel olarak da güney ve orta Fırat vilayetlerine, keza başkent Bağdat’a hizmet etmesinin yanı sıra Dicle ve Fırat'ın kaynaklarını kontrol eden komşu ülkelerin bırakılacak su miktarıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyi kabul etmemeleri halinde ülkenin su güvenliğini sağlayacağı kaydedildi.
Raporda ayrıca söz konusu projenin saatte 1 milyon metreküpe kadar su kapasitesi sağlayacağı ve bu nedenle hızlandırılmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması gereken en önemli stratejik bir adım olduğu belirtildi.



Gazze Şeridi'nde dondurucu soğuk bir bebeğin hayatını kaybetmesine neden oldu... Yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
TT

Gazze Şeridi'nde dondurucu soğuk bir bebeğin hayatını kaybetmesine neden oldu... Yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus bölgesinde aşırı soğuk nedeniyle bir aylık bebek hayatını kaybetti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA sağlık kaynaklarına dayandırdığı haberinde, bir aylık bebek Said Abidin’in Han Yunus’ta aşırı soğuktan yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Kaynaklar, Gazze’deki şiddetli soğuk ve olumsuz hava koşulları nedeniyle hastanelere getirilen ölü sayısının 13’e yükseldiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre, bu rakamlar Gazze’deki insani durumun ciddiyetini ortaya koyuyor; özellikle çocuklar ve dayanaksız çadırlarda yaşayan mülteciler, soğuk havayla baş edemiyor. Bölge halkı, barınma, sağlık hizmeti ve ısınma imkanlarından yoksun; yakıt kıtlığı nedeniyle ısınma araçları kullanılamıyor. Şiddetli ve yağışlı soğuk hava dalgası bu durumu daha da ağırlaştırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal dün yaptığı açıklamada, bölgede başlayan olumsuz hava koşullarından bu yana 17’den fazla konutun tamamen çöktüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve sular altında kaldığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) ve yardım kuruluşları dün yaptıkları açıklamada, özellikle Gazze’deki insani yardım operasyonlarının İsrail engelleri kaldırmazsa çökme riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyardı. BM ve 200’den fazla yerel ve uluslararası yardım kuruluşu, ortak açıklamalarında, onlarca uluslararası yardım örgütünün kayıtlarının 31 Aralık’a kadar iptal edilebileceğini ve bunun 60 gün içinde operasyonlarını kapatmak zorunda kalacakları anlamına geldiğini belirtti. Açıklamada, “Gazze’de uluslararası sivil toplum kuruluşlarının kayıtlarının iptal edilmesi, temel ve acil hizmetlerin sunumunu felç edecek” denildi. Ayrıca açıklamada, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının çoğu saha hastanesini ve temel sağlık merkezlerini işlettiği veya desteklediği; acil barınma, su ve kanalizasyon hizmetleri sağlama, ciddi malnütrisyon (yetersiz beslenme) riski altındaki çocukların beslenmesini güvence altına alma ve mayınlarla mücadele gibi kritik faaliyetleri yürüttüğü ifade edildi.


Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.