Tunus’un yeni başbakanı kadın mı olacak?

Cumhurbaşkanı Said, 1 Ağustos'ta başkent Tunus’ta halkın arasında (AP)
Cumhurbaşkanı Said, 1 Ağustos'ta başkent Tunus’ta halkın arasında (AP)
TT

Tunus’un yeni başbakanı kadın mı olacak?

Cumhurbaşkanı Said, 1 Ağustos'ta başkent Tunus’ta halkın arasında (AP)
Cumhurbaşkanı Said, 1 Ağustos'ta başkent Tunus’ta halkın arasında (AP)

Tunuslu ve uluslararası siyasi ve sendikalar, dün Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'e yeni bir başbakan atamasının hızlandırması yönünde çağrılar yaptılar. Demokratik Akım Partisi liderlerinden hukukçu Muhammed el-Hamdi, ülkenin “hükümetsiz üçüncü haftasına girdiğini” ve bu çağrının bu yüzden önemli olduğunu belirtti.
Bu arada, kaynaklar, 25 Temmuz kararlarının ve Başbakan Hişam el-Meşişi’nin görevden alınmasının üzerinden tam iki hafta geçmesine rağmen başbakanın isminin bu zamana kadar açıklanmamasının bu makam için “bir kadının görevlendirilmesi projesi” ile ilgili olabileceğini söylüyor. Söz konusu kaynaklar bu atamanın 13 Ağustos'ta yani eski Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba döneminde çıkarılan tartışmalı 1956 Aile ve Kişisel Durum Yasası'nın 65. yıldönümünde gerçekleştirilebileceğini öngörüyor. Bu yasa, çok eşliliğin yasaklanması ve boşanma ve çocuk velayeti için koşulların sıkılaştırılması da dahil olmak üzere, Arap ve İslam dünyasındaki dini ve siyasi liderlerin karşı çıktığı birtakım reformları ve kararları içeriyor.
13 Ağustos tarihinin yaklaşmasıyla birlikte medya ve siyasi çevreler, bir sonraki aşamaya ilişkin senaryolar arasında, ülke tarihinde başbakanlık görevinin ilk kez bir kadına verilebileceğini öngörüyor.
Medya çevreleri ve siyasi partiler ve başbakanlık pozisyonu için muhtemel adaylardan bazılarını tanıtmak konusunda yarışıyor. Özgür Anayasa Partisi lideri Abir Musa'nın destekçileri, sosyal medyada bir kampanya başlattı ve liderlerinin bir sonraki hükümetin başı olarak göreve getirilmesi için “çağrılar” yaptı. Musa’nın destekçileri parlamentonun devrilmesinin yolunu açmada ve Nahda Partisi (siyasal İslam) ve onunla müttefik parlamenter blokların zayıflamasında oynadığı rolü öne sürerek liderlerinin bu göreve getirilmesi gerektiğini savunuyor.
Ancak bu kampanya “sembolik” görünüyor; çünkü herkes biliyor ki Cumhurbaşkanı Said ve onu destekleyen “Gençlik Koordinasyon Komiteleri’nin” gençleri Nahda Partisi liderlerine, 2011 devriminden sonraki partilere, Abir Musa’ya ve eski Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali döneminin sembollerine karşı çıkıyor.
Abir Musa, 13 Ağustos'ta yapılması planlanan bir “ulusal konferansın” düzenlenmesi için halkı kendisini ve partisini desteklemeye çağırdı. Acil durum tedbirleri ve cumhurbaşkanlığı kararları 25 Ağustos'a kadar "3'ten fazla kişinin bir araya gelmesini" yasaklıyor. Bu nedenle bu konferans ertelendi.
Öte yandan, birçok gazete, haber sitesi, radyo ve TV kanalı, Hişam el-Meşişi’nin yerine geçmek üzere cumhurbaşkanlığı ofisi müdürü ve eski hukuk danışmanı Nadya Akkaşe'nin başbakan olarak atanması için çağrılar yapmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Said, Ekim 2019'da göreve geldiğine Nadya Akkaşe'yi danışmanı olarak atamıştı. Ardından, Ocak 2020'de onu Cumhurbaşkanlığı Mahkemesi Direktörü olarak göreve getirdi. Akkaşe, Cumhurbaşkanına en yakın kişi oldu, toplantılarının çoğuna katıldı ve ülke içindeki ve dışındaki seyahatlerinin çoğunda ona eşlik etti. Akkaşe, Tunus Cumhurbaşkanı ile beraber son iki yıl içinde birçok ülkenin başkanları ve elçileriyle yapılan toplantılara katıldı.
Cumhurbaşkanı Said'in, Nadya Akkaşe ile ilişkisi üniversite aşamasına dayanıyor. Akkaşe, Said'in ders verdiği hukuk fakültesinin öğrencileri arasında yer alıyordu. Akkaşe daha sonra anayasa hukuku alanında araştırmacı ve öğretim üyesi oldu.
Akkaşe’nin başbakan olarak göreve gelmesi, "Tunus’ta Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında uyumun" sağlanması anlamına gelecektir. Said ile Meşişi arasındaki uyumsuzluk açıkça kendini gösteriyordu. Tunus’ta Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı arasında var olan uyumsuzluk Said’den önceki dönemlerde de kendini gösteriyordu.
Ancak, özellikle politikacıların ve uzmanların çoğunluğu başbakanlık görevine siyasi bir figürün değil uluslararası deneyime sahip bir ekonomik figürün atanması için çağrıda bulunması nedeniyle, Akkaşe’nin bu göreve getirilmesi birçok çevrede tepkiye yol açabilir.
İnsan hakları ve siyasi ve çevreler, son on yılda daha önce birçok hükümet görevi üstlenmiş olan eski Adalet Bakanı Süreyya el-Ceribi de dahil olmak üzere bir grup kadının ismini bir sonraki hükümete başkanlık edecek adaylar arasında zikretti.
Süreyya el-Ceribi, yönetimdeki uzun deneyimi ile öne çıkıyor. Ceribi, daha önce üniversitelerde ve Ulusal Yönetim Okulu’nda (mezunlarının devlet kadrolarında görev aldığı okul) üst düzey görevler üstlendi ve bir dizi kamu kurumunda yönetici pozisyonunda çalıştı. Süreyya el-Ceribi, bazılarının başbakanlık görevini devralması için aday gösterdiği Eski Savunma ve Adalet Bakanı Gazi el-Ceribi'nin kız kardeşidir.
Hükümetin başına bir kadının atanması fikrini destekleyen bir akım politikacı ve uzmana göre, Cumhurbaşkanı Said ve danışmanları, başbakanlık koltuğu için Zeynelabidin Bin Ali dönemine yakın “isimlerden” uzak duracak ve ülke içinde ve dışında "istisnai kararlar ve acil önlemler konusunda gözlemcilere güvence vermek" için ılımlılığı ve çoğulculuğa bağlılığıyla tanınan "bağımsız bir kadın insan hakları figürünü" tercih edecek.
Bu bağlamda bazıları, İlyas el-Fahfah hükümetinde yaklaşık 6 ay süreyle bakan olarak görev yapan ve görevi süresince “büyük projeleri” denetleme rolünü üstlenen ılımlı sol insan hakları savunucusu Lubna el-Ceribi'yi başbakanlık görevi için aday gösterdi.
Paris'teki Sorbonne Üniversitesi mezunu genç bir politikacı olan Lubna el-Ceribi, siyasi faaliyetlerine 2011 yılında başlamış ve 2011 yılında geçiş parlamentosuna girmiştir. Lubna el-Ceribi 2014-2019 döneminde de parlamentoya girmeyi başarmıştır.
İstisnai prosedürler aşamasının yarısının geçmesinden sonra net olarak anlaşıldı ki Cumhurbaşkanı Said, anayasanın 80. Maddesinde belirtildiği gibi, “yakın bir tehlikeye yanıt verme aşamasında” daha fazla yetkiye sahip olacak ve başbakanın rolünü sınırlandıracak.



Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
TT

Hamas, anarşi ve casuslukla suçlanan kişilerle savaşıyor

 Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)
Haziran ayında Gazze Şeridi'nde gıda yardımı dağıtılan bir alanın yakınında eşek arabasının üzerine uzanmış yaralı bir Filistinli kadın (AP)

Hamas, dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesiminde büyük bir aşiretin üyelerini, diğer suçlamaların yanı sıra anarşi ve yardım tırlarının yağmalanması olaylarına karıştıkları iddiasıyla öldürdü. Olay, İsrail'in, Hamas ile El Fetih'e bağlı bazı aktivistler ya da bazı Filistinli aileler arasındaki farklılıkları istismar etmeye ve onları Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak için ordusuyla koordineli çalışan silahlı milisler haline gelmiş gibi göstererek kendi çıkarlarına hizmet etmek için kullanmaya çalıştığı bir dönemde meydana geldi.

İsrail, Gazze Şeridi'nde 20 aydır sürdürdüğü savaşın başından bu yana, El Fetih aktivistlerinin ya da Gazze Şeridi'ndeki bazı aşiret üyelerinin Hamas'a yönelik düşmanlıklarını istismar ederek, Hamas'a karşı silahlı gruplar oluşturmaya çalıştı. Ekim 2023'ten bu yana savaşta yaşadığı gerilemelere rağmen Gazze Şeridi'ni yönetmeye devam eden Hamas ise bu yaklaşıma, İsrail'le bağlantısı olduğundan şüphelenilen bir dizi kişiyi infaz ederek karşılık verdi.

Hamas'ın son operasyonunda dün şafak vakti Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta büyük bir aşirete mensup yaklaşık 12 Filistinli öldürüldü. Söz konusu aşiretin üyeleri, Deyr el-Balah'ın doğusunda İsrail güçlerinin konuşlandığı bölgelerde ya da yakınlarında bulunuyordu.

Şarku’l Avsat'a konuşan saha kaynakları, öldürülenlerin bir kısmının son zamanlarda yaşanan anarşinin ve yardım tırlarını yağmalama girişimlerinin arkasında olduklarından şüphelenildiğini bildirdi. Bazılarının ise İsrail için casusluk faaliyeti yürüttüklerini iddia eden kaynaklar, bunun da Hamas kaynakları tarafından doğrulandığını söyledi.

İsrail'in Hamas'la mücadele etmek için desteklemeye çalıştığı, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın bazı bölgelerinde, İsrail'in tamamen işgal ettiği ve sakinlerini yerinden ettiği bölgelerde bulunan Yaser Ebu Şebab silahlı grubu gibi pek çok benzer vaka olduğu açık. Filistin Yönetimi, Ebu Şebab'ın kendisiyle olan ilişkisini reddetmiş olsa da Ebu Şebab, Filistin Yönetimi'ne atıfta bulunarak defalarca ‘Filistin meşruiyeti’ altında faaliyet gösterdiğini iddia etti.

Yedioth Ahronoth gazetesinde yayınlanan bir habere göre İsrail ordusu, Gazze ve Han Yunus'ta faaliyet gösteren ve üyeleri El Fetih üyesi ya da Filistin Yönetimi güvenlik servisleri mensubu olan iki silahlı grupla koordinasyon kurmaya başladı. Bu gruplar Gazze Şeridi'ndeki Hamas yönetimini zayıflatmak amacıyla mali destek alıyor.

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta yiyecek almaya çalışan Filistinli çocuklar, 30 Haziran (AFP)

Haberde Rami Halas adlı bir kişinin liderliğindeki silahlı grubun, Gazze şehrinin Şucaiye mahallesinde faaliyet gösterdiği ve mahalle içindeki Hamas mensuplarına karşı operasyonlar düzenlediği, ikinci grubun ise Yaser Hanidek tarafından yönetildiği ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta faaliyet gösterdiği belirtildi.

Haberde bu iki grubun İsrail'den silah ve insani yardım desteği aldığı, üyelerinin ise Filistin Yönetimi'nden maaş aldığı iddia edildi.

Söz konusu haber üzerine Yaser Hanidek bir video yayınlayarak, İsrail'in iddialarını yalanladı ve kendisine yöneltilen suçlamaları reddettiğini vurgulayarak halen Han Yunus'ta olduğunu, normal bir şekilde çalıştığını, anarşiyi reddettiğini, direnişin yanında yer aldığını ve direnişin sırtında bir hançer olmayacağını söyledi. Bununla birlikte, iki kardeşinin ölümüne neden olan ailevi anlaşmazlıkların kendisini silahlanmaya ittiğini belirterek, İsrail, El Fetih ya da Filistin Yönetimi'nin herhangi bir kurumuyla hiçbir bağı olmadığını açıkladı.

Öte yandan, tanınmış Halas ailesi vatanseverlik dışı her türlü eylemi reddeden bir açıklama yayınlayarak, Filistinlilerin genel tutumunun dışındaki her türlü davranışı reddettiklerini vurguladı.

Bu ailenin mensuplarınn çoğu El Fetih'e mensup, ancak aralarında Hamas ve İslami Cihad Hareketi üyeleri de var.

Gazze Şeridi’ndeki İçişleri ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı Ebu Şebab'a teslim olması için 10 gün süre vermiş, ‘vatana ihanet’, ‘casusluk’, ‘silahlı hücre kurmak’ ve ‘silahlı isyan’ ile suçlamış, teslim olmaması halinde gıyabında yargılamakla tehdit etmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir aydan uzun bir süre önce İsrail'in Hamas'a muhalif silahlı grupları desteklediğini itiraf etmişti.

Hamas sık sık kamuoyu önünde İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki kaosun arkasında olmakla suçluyor ve daha önceki açıklamalarına göre ‘vatandaşların güvenliğine müdahale etmeye cesaret eden herkese karşı demir yumrukla saldıracağını’ vurguluyor.

Hamas, Gazze Şeridi'ndeki büyük kaos ortamında güvenlik durumunun kontrolünü yeniden ele geçirmek için ateşkesten faydalanıyor ki bunu, iki aydan fazla süren bir önceki ateşkes sırasında da yapmıştı. Hareket son zamanlarda silahlı adamlara, tüccarlara, çetelere, hırsızlara ve İsrail'le iş birliği yapanlara karşı daha kapsamlı güvenlik operasyonları düzenlemeye ve bu kişileri infaz etmeye ya da yaralamaya başladı.