Viyana’daki müzakerelerde anlaşmaya varılmasının önündeki dört engel

Macron, Reisi ile yaptığı ilk telefon görüşmesinde nükleer anlaşma diplomasinin canlanmasını ve seyrüsefer güvenliğinin önemini vurguladı

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında çekilen bir fotoğrafı (Getty)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında çekilen bir fotoğrafı (Getty)
TT

Viyana’daki müzakerelerde anlaşmaya varılmasının önündeki dört engel

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında çekilen bir fotoğrafı (Getty)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında çekilen bir fotoğrafı (Getty)

İbrahim Reisi’nin seçilmesiyle İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığına muhafazakar çizgideki bir ismin gelmesine rağmen, Batılı (ABD ile üç Avrupa ülkesi: Fransa, İngiltere ve Almanya) yetkililerin Viyana'daki şuan dondurulmuş halde olan müzakerelere ‘güçlü bir şekilde’ geri dönmeye kararlı oldukları görülüyor. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Siyasi Direktörü Enrique Mora’nın, Reisi’nin yemin törenine AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in resmi temsilcisi olarak katılması da bunu kanıtlar nitelikteydi. Birkaç İranlı yetkiliyle görüşen Mora, İran ile ABD arasındaki dolaylı müzakereleri yönettiğinden Viyana’daki altı müzakere turunun sonucuna en fazla aşina olan kişidir. Ancak Avrupa kaynaklarına göre önümüzdeki ay yeniden başlaması beklenen Viyana’daki müzakerelere dönüş, ‘tartışmalı konuların çözüldüğü’ anlamına gelmiyor. Aksine, müzakerelerin ‘daha zorlaştığı’ düşünülüyor. Bu bağlamda 4 ana engel üzerinde duruluyor:
Birinci engel; ABD yönetiminin eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye vermediğini, yeni cumhurbaşkanına da vermeyeceğine dair köklü inançtır. ABD yönetimi, Ruhani’nin görev süresinin son aylarında müzakereleri sonlandırmaya çalışsa da sonuçsuz kaldı. Bunun temel nedeni ise Abbas Arakçi başkanlığındaki İran müzakere heyetinin taleplerine yanıt vermeyi reddetmesiydi. İran’ın dini lideri (Rehber) Ali Hamaney, Ruhani’nin ikinci görev süresinin sona ermesi vesilesiyle yaptığı konuşmada, ABD'nin başta Tahran'ın ihtiyaç duyduğu yasal güvencelerin sağlanması olmak üzere İran'ın taleplerini reddettiğini açıkladı. Tahran söz konusu yasal güvencelerin sağlanmasını, tıpkı eski Başkan Donald Trump'ın gözden geçirilmiş bir nükleer anlaşma müzakere etme talebiyle yaptığı gibi, sonraki yönetimlerinin göreve geldiklerinde bir kez daha nükleer anlaşmadan çekilmelerinden endişe ettiği için istiyor.
İkinci engel; Tahran'ın, nükleer anlaşmanın uygulanması için Washington'ın bağlı olduğu bir koşulu kesin bir şekilde reddetmesidir. Washington’ın söz konusu koşulu, İran tarafının, Tahran'ın balistik füze programı ve Batı'yı ve bölge ülkelerini endişelendiren bölgesel politikasıyla ilgili müzakerelere ‘daha sonra’ kapıyı açmayı kabul etmesini öngörüyor. İran, ABD’nin sunduğu ve İran’ın ihlal ettiği nükleer anlaşmadaki taahhütlerine yeniden uymaya başlamasından önce ABD yaptırımlarının kaldırılması için çok kısa bir süre tanınan öneriyi de reddetti.
İşler bununla sınırlı kalmıyor. ABD tarafı, müzakere masasına dönülmesi halinde İran heyetinin daha zorlu taleplerle geri gelmesinden çekiniyor.  ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, New York Times (NYT) gazetesine verdiği röportajda bu çekinceyi, “İranlıların, elde edebilecekleri şeyler açısından gerçekçi olmayan taleplerle (müzakerelere) dönmeleri konusunda gerçek bir tehlike var” diyerek dile getirdi. Malley’in sözleri, ‘dirençli bir ekonomi’ ve yüzünü doğuya yani Çin ve Rusya'ya çevirmek isteyen Reisi'nin yeni sert İranlı ‘tonu’ ya da Hamaney'in ‘Batı'ya güvenmeme’ çağrısıyla çakışıyordu. Öte yandan İsrail Savunma Bakanı'nın yakın zamanda İran'ı doğrudan hedef alma tehditleriyle birlikte İran'ın Körfez sularında son zamanlardaki eylemleri sakinlik eğilimi göstermiyordu.
Tüm bu engeller, Viyana’daki müzakerelerin yeniden başlaması veya başarı olasılığı konusunda iyimser bir havanın esmesini de engelliyor. Avrupalılara göre İran, ABD Başkanı Joe Biden’la ilgili ‘hayal kırıklığına’ uğradı. Çünkü Biden’ın vakit kaybetmeden nükleer anlaşmaya geri döneceğini ve yaptırımların bir an evvel kaldırılacağını düşünüyordu. Tahran, yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum üretiminin hızlandırılması, uranyum madeni üretimine başlanması, gelişmiş santrifüjlerin kurulması ve nükleer silah elde etmenin eşiğine gelmesiyle elde ettiği baskı kartlarının, Washington'ın nükleer anlaşmaya dönüşünü hızlandıracağına dair bahse girmişti. Ancak, Batılıların İran nükleer programının hızla ilerlemesinden korkmalarına rağmen işler Tahran’ın beklediği gibi olmadı. Nükleer tesislerdeki denetimlerin yeniden başlamasına ilişkin herhangi bir gecikmenin 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın artık bir şey ifade etmediği anlamına geleceğini varsaydılar.
Bugün, “Peki, ne yapmalı?” sorusu soruluyor. İran yapımı silahlı insansız hava aracının (SİHA), Londra merkezli İsrailli bir şirketin işlettiği Liberya bayraklı Mercer Street isimli petrol tankerini hedef alınmasının ardından yayınlanan kınama açıklamalarına rağmen Batılıların gerek özelde gerekse NATO ve G7 düzeyinde İran ile en üst düzeyde iletişimi sürdürmek istedikleri açık.
Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un dün İran’ın yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi telefonla araması dikkat çekti. İran Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada Macron-Reisi görüşmesinin bir saat sürdüğü bildirildi. Fransa Cumhurbaşkanlığı konutu Elysee Sarayı'ndan yapılan açıklamada ise Macron'un ‘bir anlaşmaya varılması ve 2015 yılında imzalanan anlaşmayı ihlal eden tüm nükleer faaliyetlere son verilmesi için Viyana’daki müzakerelere hızlı bir şekilde geri dönülmesi’ çağrısında bulunduğu belirtildi. Açıklamaya göre Macron, ‘ülkesinin bir çözüm arayışına daha fazla katılım göstermeye hazır’ olduğunu ifade etti. Ayrıca Macron, büyük bir batı ülkesinden İranlı mevkidaşı ile temasa geçen ilk cumhurbaşkanı olarak bölgede istikrar ve güvenlik için müzakerelerde bulunmanın önemi, seyrüsefer özgürlüğü ve deniz güvenliğinin korunması konularına değinerek Mercer Street olayına ince bir göndermede bulundu.
Buna karşın İran Cumhurbaşkanlığı, Reisi'nin ABD ve Avrupa ülkelerinin nükleer anlaşmada belirtilen taahhütlere saygı göstermelerinin yanı sıra ‘herhangi bir müzakerede İran halkının haklarının ve çıkarlarının korunması gerektiğini’ vurguladığı aktarıldı. Cumhurbaşkanlığı açıklamasına göre Reisi, deniz yasalarını ihlal etmekle suçlanan ülkesinin, güvenliği sağlamak, Körfez bölgesi ve Umman Denizi'nde (Arap Denizi) caydırıcılığı sürdürmek ve bölgeyi güvenlikten yoksun bırakan unsurlarla mücadele etmek konusunda son derece ciddi olduğunu söyledi.
Bu telefon görüşmesinden Paris’in ve onunla birlikte Berlin ve Londra’nın, Tahran'ı yeniden müzakere masasına oturmaya zorlamak için ‘acele ettikleri’ anlaşılıyor. Ancak bu başkentler, AB'nin İran nükleer dosyasından sorumlu müzakerecisi Mora’nın oynadığı postacı rolüyle yetiniyor. Müzakerelerdeki çıkmazı kıracak ‘yeni’ öneriler ise gerçek eksiklik olarak kalmaya devam ediyor.
Ancak herkes, çözümün anahtarının Washington’da olduğunun farkında. Buna göre ABD’li bazı yetkililer tarafından sızdırılan yeni teklifler sunmaya hazırlanıyor olabilir. Bloomberg Haber Ajansı dün, Washington’daki isimsiz kaynaklardan, dört ay içinde altı müzakere turu gerçekleşmesine rağmen ABD’li yetkililerin İran ile yeni bir anlaşmaya varmanın zorluğu çerçevesinde ‘alternatif seçenekler’ üzerinde çalıştıklarını aktardı.
ABD tarafının bir çıkış yolu arayışını, ABD'nin İran'ın nükleer programının gelişmesine ilişkin korkularına bağlayan Bloomberg, Washington’ın halen ‘daha uzun süreli ve daha güçlü’ bir anlaşmaya varmaya istekli olduğuna, ancak, Tahran'ın 2019 yılı baharından bu yana anlaşmayı ihlal ederek başlattığı nükleer faaliyetlerinin ‘çoğunluğunu’ dondurması karşılığında İran’a uygulanan ABD yaptırımlarının sınırlı bir şekilde kaldırılmasını öngören ‘geçici’ veya dönemsel bir anlaşmanın imzalanmasına dayalı bir seçenek üzerinde çalışıyor.
Bloomberg, halen incelenmekte olan yeni öneride yer alan yaptırımların ayrıntılarına değinmezken ABD’li müzakerecilerin karşılaştığı zorluğun, Biden yönetiminin nükleer anlaşmanın şartlarının (daha fazla) ihlal edilmesini önlemek için yaptırımları kullanmaması olduğuna’ işaret etti. Bloomberg’e göre Avrupalılarla birlikte Biden yönetimi de zamanın hızla geçeceğinden ve İran'ın nükleer bilgi ve becerilerinin nükleer anlaşmaya herhangi bir dönüşün anlamsız olacağı ve tamamen yeni bir anlaşmaya varılması gerektiği noktaya kadar artacağından endişe ediyorlar.
Bloomberg sadece bir ‘öneriden’ bahsetse de diğer çelişkili önerilerle birlikte inceleneceğine şüphe götürmüyor. Söz konusu diğer önerilerden biri Wall Street Journal (WSJ) gazetesi tarafından yakın bir tarihte bildirildi. WSJ’nin haberine göre Biden yönetimi, İran'ın 25 yıllık bir ‘stratejik’ anlaşma imzaladığı Çin'e İran petrol satışlarına yeni yaptırımlar uygulamayı düşünüyor. Yeni ‘seçeneğin’, müzakere masasında bir ‘öneriye’ dönüşmesi halinde, geniş bir eleştiri dalgasına yol açacağına şüphe yok. Çünkü bu, ABD yönetimini ‘sertleşmiş’ ve beklemeye gücü yeten bir İran karşısında zayıf ve aceleci gösterecektir. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, dün, Biden yönetimine İran ile eski ABD Başkanı Trump'ın zihniyetiyle ilgilenmeyi bırakması çağrısında bulundu. Hatbzade, ‘bununla bir sonuca varılamayacağını’ ve ‘(Biden yönetiminin) bu zihniyeti değiştirip sahadaki gerçekle yüzleşmesi’ gerektiğini vurguladı. Bunun yanı sıra Tahran'ın müzakereleri bıraktığı yönündeki iddiaları yalanlayan Hatibzade, müzakerelerdeki kesintiye müzakere ekibinde değişiklik yapılmasını gerektiren Tahran'da yeni bir dönemin başlamasının neden olduğunu ifade etti.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP