Cezayir muhalefeti, yangınlar karşısında hükümeti ‘acizlikle’ suçladı

Tizi Vizu yangın mağdurlarından (AFP)
Tizi Vizu yangın mağdurlarından (AFP)
TT

Cezayir muhalefeti, yangınlar karşısında hükümeti ‘acizlikle’ suçladı

Tizi Vizu yangın mağdurlarından (AFP)
Tizi Vizu yangın mağdurlarından (AFP)

Cezayir'de, ülkenin birçok bölgesini kasıp kavuran büyük yangınlar sebebiyle 65 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından bugünden itibaren üç gün boyunca ulusal yas ilan edilirken, muhalefet ise her gün onlarca ölüm ve yüzlerce yaralanmaya neden olan doğal afet ve sağlık kriziyle baş etmede yetersiz kaldığı gerekçesiyle hükümeti eleştirerek acizlikle suçladı.
Cumhurbaşkanlığı Facebook hesabından yapılan açıklamada, ilan edilen yas günlerinde dayanışma etkinlikleri dışında tüm hükümet faaliyetlerinin askıya alındığı bildirildi. Devlet televizyonunda yayınlanan haberlerde, 18 ilde çıkan yangınlarda aralarından 28 asker 37 sivilin bulunduğu 65 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Orman yangınlarının başkentin doğusundaki Tizi Vizu şehrinde daha etkili olduğu ifade edildi.
Haberde, hastanedeki 12 askerin durumunun ise kritik olduğu kaydedildi. Hükümet, kuzey vilayetlerinin çoğunda ve yüksek platolarda bitki örtüsünü neredeyse yok eden ve çölün eteklerine kadar uzanan eşi görülmemiş yangın dalgasını ‘sabotaj eylemi’ olarak değerlendiriyor.  Ancak şimdiye dek bu iddiayı destekleyecek herhangi bir kanıt yok. Sivil Savunma verilerine göre, son 24 saat içerisinde 25 bin hektarlık ormanlık alan kül oldu. Sosyal medyada yayılan video görüntülerinde, alevler arasında yardım çığlığı atan genç bir asker görülüyor. Askerin aynı zamanda yangının köylere ve çiftliklere yayılmasını durdurmaya çalışırken ölen görev arkadaşları için ağladığı görülüyor. Diğer görüntülerde ise, her yaz bu tarz yangınların yüzlerce ormanlık alanı kül etmesine rağmen büyük yangınlarla mücadele eden askerlerin elinde olan ekipmanların eksikliği dikkat çekiyor. Tunus hükümeti dün yangınla mücadele konusunda Cezayir’e bir helikopter gönderirken, siyasi aktivistler hükümete yangınları söndürmek için uluslararası yardım talep etme çağrılarını yoğunlaştırdı.
Cezayir Hava Kuvvetleri'ne ait helikopterler, dün kıyıdaki dağlık bölge Yama Gouraia'da yangının çıktığı Bejaia (250 km doğu) üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı.
Cezayir Barış Toplumu Hareketi Başkanı Abdurrezzak Mukri, hükümetin yaralılara bakmak için tüm maddi ve manevi imkanlarını kullanmayı hızlandırması gerektiğini söyleyerek, yangında kurtarılan vatandaşlar için barınak sağlanması gerektiğini kaydetti. Uygun acil durum planlarının geliştirilmesi ve yangınları söndürmek için uçak, makine ve uygun malzemeler gibi önemli etkili araçların edinilmesi çağrısında bulunan Mukri, yangınların yayılmasını engellemek ve maddi kayıpları azaltmak adına ekip becerilerinin arttırılmasını talep etti.
Barış Toplumu Hareketi ayrıca, bu büyük felakete neden olan sebepleri ve tarafları ortaya çıkarmak için kapsamlı ve derinlemesine bir soruşturma açılmasının yanı sıra soruşturmaların sonuçlarının tüm şeffaflığıyla kamuoyuna açıklanması çağrısı yaptı. Açıklamada, birbiri ardında eş zamanlı olarak çıkan ve maksimum seviyeye ulaşan yangınların yeni tip koronavirüs salgını ile ülkenin içinde bulunduğu zor şartlara atıfta bulunularak, oksijen krizinin ülkenin farklı yerlerindeki vatandaşlara etkisinin hükümeti gerçekçi bir politika benimsemeye zorladığı aktarıldı.
Öte yandan Kültür ve Demokrasi Topluluğu tarafından yapılan açıklamada, yangının kuşattığı bölge sakinlerinin kendi imkanlarıyla alevlere karşı koymak için seferber olduğu belirtilerek, diğer bölgelerden yüzlerce vatandaşın mağdurlara yardım etmek adına aşiretleri harekete geçirerek gıda ürünleri ve tıbbi malzeme taşımasına değinildi. Açıklamada, mevcut hükümetin bu büyük olay karşısında taşıdığı sorumluluğa dikkat çekildi.
Kültür ve Demokrasi Topluluğu, mevcut kriz sırasında Cumhurbaşkanı’nın halka hitap etmemesini eleştirdi. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun son haftalarda, tıbbi oksijen eksikliği konusunda ciddi eleştiriler aldı.



Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Son dönemdeki dönüşümler, ister başkent Şam'daki “meşru” merkezi iktidar otoritesi üzerindeki nüfuzu ve siyasi hegemonyası, isterse Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar üzerindeki hegemonyası yoluyla olsun, Türkiye'nin Suriye'de önemli bir siyasi aktör haline gelmesini sağladı.

Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Kürtlerin yoğunlukta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için siyasi ve güvenlik açısından bir meydan okuma teşkil ediyor. Türk dış politikasının açıkça ifade ettiği gibi, Ankara, Irak Kürdistan Bölgesi'ne benzer şekilde, Suriye'nin tam egemenliği altında dahi, Kürt bir siyasi/coğrafi/egemenlik deneyiminin ortaya çıkmasını engellemeye var gücüyle çalışıyor.

Buna karşılık, çekirdeğini Kürtlerin oluşturduğu, YPG ve onlara yakın Kürt siyasi güçler, Suriye dosyasıyla bağlantılı ve Suriye denkleminde devamlılıklarını sağlayacak bir siyasi/güvenlik koruma şemsiyesi oluşturabilecek üç aktif faktöre güveniyorlar.

Başta ABD olmak üzere Batılı güçler terörle mücadeleyi ve terör örgütü DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemeyi Suriye'deki önceliklerinin başında görüyorlar. Bu nedenle, SDG’nin rolünün sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Siyasetçilerin ve Başkan seçilen Donald Trump'ın başkanlık ekibi üyelerinin ifadelerine göre, ABD, kendisini Suriye'de askeri olarak kalmak zorunda görüyor. Nitekim ABD güçlerinin, 2020 yılında çekildikleri tüm bölgeleri kapsayan Suriye'nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği yeniden konuşlanma süreci bunu açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde Kürt siyasi güçleri de Şam'daki yeni yönetim ile ortak bir siyasi alan bulma arayışında olup, mümkün olan en kısa sürede siyasi uzlaşıya varmayı hedefliyorlar. Böylelikle Türkiye’ye bağlı ve Türkiye tarafından yönetilen milis güçler ve Suriye Milli Ordusu ile açık bir askeri çatışma ihtimalini uzaklaştırmayı, bu uzlaşının Suriye’deki Kürtlerin geleceğine yönelik bir siyasi ve güvenlik örtüsü teşkil etmesini amaçlıyorlar.

Bu konuda ilk sinyaller gelmeye başladı ama asıl soru; Türk örtüsüne “alternatif” bir Arap, uluslararası veya BM örtüsü olması ya da Suriye’nin demokratik /seçimli bir yönetim aşamasına girmesi ve yeni otoritenin tüm bölgelerden yerel Suriyeli müttefiklere sahip olması durumunda, yeni yönetimin Türkiye'nin dayatmaları olmadan siyasi ve güvenlik açısından ne ölçüde özgür hareket edebileceğidir.

Türkiye, SDG ile PKK arasında tam bir ayrışma talep ediyor. Kürt siyasal taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmaması, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı nalize göre SDG de dahil olmak üzere Suriye Kürtleri, bu iki hususun yanı sıra, Türkiye içinde Türkiye devleti ile PKK arasındaki “barış sürecini” merakla takip ediyorlar. Bu süreç giderek daha da istikrarlı bir şekilde ilerleyerek, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında iletişim ve mutabakat için bir kaldıraç, Türkiye’nin onlarla sıfır toplamlı bir denklem üzerinden iletişim kurmasını engelleyen bir araç haline geliyor.

Türkiye, ABD buna siyasi veya güvenlik desteği sağlamayacağı için artık Fırat Nehri'nin doğusuna net bir kara harekatı düzenleyemeyeceğini bildiğinden, işler zamanla yarışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye Suriye'deki vekilleri aracılığıyla baskı yapıyor. Suriye'deki Kürt durumunun gelişmesi ve meşru/anayasal bir karakter kazanması ihtimali konusundaki endişelerine karşı garanti olarak, ABD'ye SDG  güçlerinin sahada uygulaması gereken bir dizi siyasi ve güvenlik talebi sunuyor.

Türkiye, SDG’nin PKK’dan tamamen ayrılmasını, PKK unsurlarının Suriye'den çekilmesini ve iki taraf arasındaki her türlü siyasal, ideolojik ve örgütsel bağların koparılmasını talep ediyor. Kürt siyasi taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmamasını, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor.

SDG bu tür talepleri reddetmiyor ve Türkiye'nin geleceğin Suriyesi'nde Suriye Kürtlerini siyasi olarak koruma, kendi bölgelerine askeri harekat düzenlememe veya diğer Suriyeli silahlı grupları buna teşvik etmeme sözü vermesi koşuluyla, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü her şeyi kapatmaya ve durdurmaya hazır olduğunu açıklıyor.