Suriye… Büyük hayal kırıklıklarının küçük ayrıntıları

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında, yerinden edilmiş kişilerin futbol oynadığı saha. (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında, yerinden edilmiş kişilerin futbol oynadığı saha. (AFP)
TT

Suriye… Büyük hayal kırıklıklarının küçük ayrıntıları

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında, yerinden edilmiş kişilerin futbol oynadığı saha. (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında, yerinden edilmiş kişilerin futbol oynadığı saha. (AFP)

Suriye’ye ilişkin Şam, Dera ve Suveyda’daki üç küçük detay, büyük sonuçlara yol açacak nitelikte bir iplikle birbirine bağlanıyor. Suriye trajedisinin ikinci on yılının başlamasıyla birlikte yerel “oyuncular”, yeni Suriye dokusunu ve bunun yapısını şekillendirmek için yarışan dış “aktörler” tarafından desteklenen ve yıllardır devam eden çöküşlerin ve kırılmaların gölgesinde yaşamlarını sürdürmeye alışmaya başladılar.
Şam'ın detaylarında karanlık, “buz kuyrukları” ve göç düşüncesi yatıyor. Suriye’nin başkenti yüz yıldır ilk defa zifiri karanlıkta uyuyor. Şam'ın kadim üst düzey yetkililerinin ve yeni "savaş zenginlerinin" oturduğu en varlıklı mahallelerinde gün içerisinde sadece iki saat elektrik sağlanabiliyor.
Gıda fiyatlarındaki artış, akaryakıt eksikliği ve ekmek ile benzin kuyrukları yeni olmasa da “buz kuyrukları” öyle. İnsanlar sıcaklığı engelleyecek ve yemeklerin bozulmasını önleyecek buz kalıpları arayışında.
Hükümetin derinden değişip günlük sorunlara yanıt verilmesine öncelik vereceği ve yolsuzluk, idari hareketsizlik, sokak hareketi ve kaldırımlar ile ilgili meseleler için çözümler veya çözümlere yönelik girişimler sunacağına dair bir bahis vardı. Ancak hükümetin oluşumu ve değişiminin derinliği, günlük kaygılara dokunmakta yetersiz kalarak halkı hayal kırıklığına uğrattı.
Öyleyse; ufukta ne doğalgaz tüpleri ve ekmek paketleri aramaya yönelik günlük koşuşturmalarda bir dinginlik, ne enerji ve döviz kuru krizi için bir çözüm ne de üç-dört nüfuz bölgesine bölünmüş Suriye’de siyasi bir atılım gözüküyor. Özellikle “normalleşmeye” hevesli olan Araplar “zamanın bozduğu bir şeyi attarın düzeltmesinin zor” olduğuna inanmak üzereyken, yaptırımlar ve ağır varlığı ile iyice yerleşen Batı izolasyonu çerçevesinde her gün masada var olan şeylerle başa çıkmak ve yorucu günlük ayrıntılar ve karar mercilerinin kayıtsızlığı ile birlikte yaşamak gerekiyor.
Buna ilaveten Şam’da yeni olan şey göçten söz edilmesi. Eskiden duvarların arkasında ofislerde fısıltı ile bundan söz edilirken şimdi caddelerde ve misafirlerin önünde bundan bahsediliyor. Hicri yılbaşının Suriyelilerin göçmenlik talebi ile ilgili birbirlerine nükteler anlattığı bir etkinliğe dönüşmesi tesadüf değil. Aynı şekilde Suriye merkezli bir insan hakları örgütünün, Suriye’deki vatandaşların dışarıdakilerin ülkeye geri dönmemelerini tavsiye ettiğini; çünkü içeridekilerin göç etmek istediklerini söylemesi de şaşırtıcı değil.
Bununla birlikte Dera el-Beled halkı, muhaliflerin 10 yıl kadar önce “devrimin beşiği” olarak gördüğü Şam’ın mahallerine hizmetin değil de askeri bir dönüşün olmasını istemeleri karşısında şaşkına döndü. Bu geri dönüş eğiliminin arkasında Dera ve mahallelerinin ötesine uzanan bir bağ var. Nitekim Şam, İran'ın güney Suriye, güney Lübnan, Irak, Gazze ve başka ülkelerde "stratejik cepheler" kurma çabasının bir parçası olarak, Tahran'ın desteğiyle Ürdün sınırlarına ve onun gerisinde Körfez'e ve İsrail'in işgali altında olan Golan Tepeleri'ndeki ateşkes hattına geri dönmek istiyor.
Moskova’ya gelince; kendisinin başka bir tutumu ve farklı hesapları var. Zira Moskova halen Dera’da Beşinci Kolordu’ya liderlik eden müttefiki Ahmed el-Avde ile uzlaşarak “devlet kontrolünün” tekrar sağlanmasını istiyor. Ayrıca 2018 yılında güneyde imzalanan Rusya-ABD-Ürdün anlaşmasının korunması, hükümetin geri dönmesi ve yerel bir temsilcilik oluşumunun kalması karşılığında terörün kökünün kazınması ve İran destekli grupların ülkeden çıkarılması için yeterli olacak düzenlemeler peşinde.
Moskova bu düzenlemelerin Arap ülkelerinin “normalleşme” konusunda hevesli olmalarını ve Suriye'deki Rus modelini ve imar planlarını desteklemelerini sağlayacağını savunuyor. Moskova, Suriye'nin güneybatısındaki askeri kararı ertelemeyi başardı. Ancak Ankara ile yaptığı uzlaşma sayesinde kuzeybatıda, Washington ile uzlaşısı sonucu kuzeydoğuda yaptığı gibi bu askeri kararı tamamen iptal ettirmeyi başaramadı.
Dera’da her gün çatışmalar, suikastlar, ablukalar, müzakereler ve yeni bir uzlaşma ile başka bir saldırı arasında git-geller yaşanıyor. Havran Ovası'ndaki bu git-gellerin yanı sıra Rusya'nın rolünün sınırları ve Suriye'deki garantileri koruma ve hizmet sağlama gücü sorgulanırken, Suveyda’daki Cebel el-Arab’ta birden silahlı bir grup tarafından desteklenen, üyeleri üniforma giymiş ve aynı zamanda şaşırtıcı bir eğitim almış Dürzi gençlerden oluşan siyasi bir parti ortaya çıktı. Bu siyasi partinin adı “Suriye Tugayı Partisi”. Silahlı kanadı ise her unsur ve liderler için cazip maaşların olduğu 2 bin 500 kişilik savaşçıdan oluşan “Terörle Mücadele Gücü”.
Geçen ay kurulan iki örgüt ortak bir söylemi benimsiyor. Örgütün biri “özel komutanlığı olan, hepsi Suveyda kentinden olmak üzere unsurları kendisine bağlı, Suveyda’daki güvenlik boşluğunu kapatmayı amaçlayan bağımsız askeri bir güç” olarak kendisini tanıtıyor. Diğeri ise “devlet kurumlarının çökmesi ve tamir edilemez bir yolsuzluk sistemi ışığında ekmek, ilaç, elektrik, su ve gerekli ihtiyaçların hiçbirini sağlayamamasından ötürü, Suveyda’ya Suriye ve hatta Arap sahnesinde gurur duyulan eski siyasi tarihi rolünü geri kazandırma hayallerini gerçekleştirmek üzere uluslararası ve bölgesel çevrelerle iş birliği yapılarak kurulan siyasi bir parti” olarak kendisini tanıtıyor.
Bu grup iki bloğa eklenmek üzere ortaya çıktı. İlki Şam, Tahran ve Hizbullah destekli Ulusal Savunma Güçleri’ni, ikincisi de muhalefete bağlı Haysiyet Adamları Hareketi’ni içeriyor.
Suveyda her gün adam kaçırma vakaları, güç merkezleri, gençleri silah altına toplama girişimleri, çatışmalar ve komşu ülkelere uyuşturucu ve esrar kaçakçılığı yapılması gibi küçük ayrıntılarla uğraşıyor. Bu, yurt dışı destekli nüfuz bölgeleri inşa etmekle ilgili ancak aynı zamanda finansal kaynakların ele geçirilmesi ve yeni "savaş zenginleri" arasındaki rekabetle de ilgili olan bir çatışma.
Türk ve Rus askerlerinin Fırat’ın doğusunda elektriğe karşılık su takası uzlaşısı ve iki tarafın bir Türk şirketin İdlib’te elektrik sağlaması anlaşması gibi, bu günlük olayları yorumlamaya yardımcı olacak başka detaylar da mevcut.
Suriye'nin dört bir yanındaki ayrıntıların ipleri halen başkent Şam'da mı? Bu, cevabı bulunursa ülkenin içinde ve dışında birçok Suriyeliyi hayal kırıklığına uğratacak ve şok edecek bir soru.



Iraklı silahlı gruplar, İran'ın baskısıyla ‘arenaların birliğini’ yeniden canlandırmak istiyor

 Irak'taki Ketaib Hizbullah örgütüne mensup bir milis (X)
Irak'taki Ketaib Hizbullah örgütüne mensup bir milis (X)
TT

Iraklı silahlı gruplar, İran'ın baskısıyla ‘arenaların birliğini’ yeniden canlandırmak istiyor

 Irak'taki Ketaib Hizbullah örgütüne mensup bir milis (X)
Irak'taki Ketaib Hizbullah örgütüne mensup bir milis (X)

Irak'taki Ketaib Hizbullah, Lübnan'daki Hizbullah’ın direnişin silahsızlandırılmasını reddetme kararını savundu ve modern ve gelişmiş bir silah cephanesi ile desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Iraklı siyasetçiler ise bölgede olası bir çatışmaya hazırlık olarak, vekil güçler arasında ‘birlikteliği’ yeniden canlandırmak için İran'ın bir planı olduğunu ifade ettiler.

Ketaib Hizbullah Genel Sekreteri Ebu Hüseyin el-Hamidavi, herhangi bir tehditle yüzleşmek için ‘direnişin cephaneliğini’ gelişmiş silahlarla destekleme ve teknik kapasitesini güçlendirme çağrısında bulundu. Bu, Lübnan hükümetinin Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına yönelik çabaları sürerken gerçekleşti.

El-Hamidavi yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi: “Suriye'deki rejimin düşüşü, ABD ve İsrail'in Yemen halkına yönelik saldırısı, İran'a karşı haince yürütülen savaş ve sistematik uluslararası baskı gibi son gelişmeler, halkları boyun eğdirmek ve iradelerini elinden almak için yapılan girişimlerden başka bir şey değil.”

El-Hamidavi, “İşgalcilere direnmek ve saldırganları caydırmak, yasalar ve şeriat tarafından güvence altına alınmış meşru bir haktır. Halkların silahları, namuslarını, kutsallarını ve topraklarını savunmak için bir kalkan olmaya devam edecektir. Bu nedenle, direnişin cephaneliğini gelişmiş silahlarla desteklemek, teknik kapasitesini güçlendirmek, savunma ve imha kabiliyetini artırmak, en yüksek hazırlık düzeyine ulaşmak ve her türlü tehdide karşı koymak için gerekli” ifadelerini kullandı.

İran destekli Iraklı örgütün bu tutumu, Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın ‘direnişin silahlarını teslim etmeyi’ reddettiğini açıklamasından bir gün sonra geldi. Kasım, Lübnan hükümetini ‘Hizbullah'ı silahsızlandırma’ kararıyla ‘İsrail projesine hizmet etmekle’ eleştirdi.

Ketaib Hizbullah mensupları, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen geçit töreninde (Reuters)Ketaib Hizbullah mensupları, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen geçit töreninde (Reuters)

Arenaların birliği

Iraklı gözlemciler, Ketaib Hizbullah’ın Hizbullah ile uyumlu tutumunun, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani'nin geçen hafta iki ülkeye yaptığı ziyaretle aynı zamana denk geldiğini ifade etti. Gözlemciler, nispeten sakin bir dönemin ardından ortaya çıkan bu yeni tutumları, İran'ın bölgedeki temsilcileri arasında ‘arenaların birliği’ ilkesini yeniden tesis etme girişimi olarak değerlendirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Iraklı siyasetçi, Laricani'nin ziyaretinin sadece iki ülke arasında bir mutabakat zaptı imzalamak amacıyla yapılmadığını, bunun ülkesinin ABD ile gelecekte karşılaşabileceği endişelerini teyit etmek için bir bahane olduğunu ve Irak'ın bu konudaki tutumunu öğrenmek istediğini söyledi.

Diğer yandan Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Kasım el-Araci ile İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani arasında bir güvenlik mutabakat zaptının imza törenine katıldı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, mutabakatı reddettiğini açıklayarak, ABD'nin hedefleriyle çelişen ve Irak'taki mevcut güvenlik kurumlarını güçlendirme çabalarına aykırı olan her türlü adıma karşı olduğunu vurguladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak ile İran arasındaki sınır iş birliğini koordine etmek için bir mutabakat zaptının imza törenine katıldı. (Irak Başbakanlığı)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak ile İran arasındaki sınır iş birliğini koordine etmek için bir mutabakat zaptının imza törenine katıldı. (Irak Başbakanlığı)

İran'ın endişeleri

Şarku’l Avsat’a konuşan Iraklı siyasetçi, “Söz konusu mutabakat zaptıyla İran, Amerikalılara Bağdat ile ilişkilerinin hiçbir koşulda gerilemeyeceğini ima etmek istiyor” dedi.

Iraklı siyasetçi şöyle devam etti: “Mutabakat zaptının imzalanma nedeni, Tahran'ın ABD'nin İsrail hava desteğiyle karadan işgal etme olasılığından korkması olabilir. Bu da Tahran'ın, düşündüğü olasılıklar arasında yer alan bu karadan işgali önlemek için mutabakat zaptını imzalamasına neden oldu.”

Iraklı siyasetçiler, İran'ın Halk Seferberlik Güçleri’ni (Haşdi Şabi) korumadaki ısrarının bu endişelerle bağlantılı olduğunu yaygın olarak tartışıyor.

İran Dini Lideri Ali Hamaney'in Danışmanı Ali Ekber Velayeti, ülkesinin Lübnan hükümetinin Hizbullah’ın silahsızlandırılması kararını reddettiğini doğruladı. Velayeti, Irak'taki Haşdi Şabi’nin Lübnan'daki Hizbullah’ın rolünü üstlendiğini belirterek, “Haşdi Şabi olmasaydı, Amerikalılar Irak'ı yutardı” dedi.