Tam başarısızlık: Batı, radikallere karşı savaşı kaybetti mi?

Küresel Cihat hareketi, DEAŞ’ın kuruluşundan bu yana artık iki başlı

Haziran 2017'de bir teröristin bıçaklı saldırısı ardından Notre Dame Katedrali dışında güvenlik alarmı (AP)
Haziran 2017'de bir teröristin bıçaklı saldırısı ardından Notre Dame Katedrali dışında güvenlik alarmı (AP)
TT

Tam başarısızlık: Batı, radikallere karşı savaşı kaybetti mi?

Haziran 2017'de bir teröristin bıçaklı saldırısı ardından Notre Dame Katedrali dışında güvenlik alarmı (AP)
Haziran 2017'de bir teröristin bıçaklı saldırısı ardından Notre Dame Katedrali dışında güvenlik alarmı (AP)

Batı'nın 2001'deki mutlak düşmanı, Usame bin Ladin liderliğindeki El Kaide idi. Ancak 20 yıllık savaşın ardından başarısızlık netleşti; cihatçı hareketin yayılmasıyla, sayıları artan cihatçı gruplar coğrafi olarak daha dağınık bir hale geldi.
ABD Başkanı George W. Bush ‘terörizme karşı savaş’ başlattığında, Dünya Ticaret Merkezi kulelerinden dumanlar yükseliyordu. Batı ülkesine karşı ölümcül bir saldırı düzenlemesi için topraklarında hazırlanmasına izin vermesi dolayısıyla hedef Afganistan'daki Taliban rejimiydi. Bush 2003’te yaptığı Birliğin Durumu konuşmasında “Afganistan'da mazlum halkın kurtuluşuna katkıda bulunduk. Bu halkın ülkelerini güvenli hale getirmesine, topluluğunu yeniden inşa etmesine ve erkek kız tüm çocuklarını eğitmesine yardımcı olmaya devam edeceğiz” ifadelerinde bulunmuştu.
Ancak tarih bu yönde ilerlemedi. Kabil’i yeniden ele geçiren Taliban, barışçıl değişim söylemi inandırıcı kabul edilsin ya da edilmesin, şeriat yönetimini yeniden getirdi. Nitekim El Kaide’ye oldukça yakın radikal İslamcılar şu anda ülkeyi yönetiyor.
Dolayısıyla teröre karşı savaşta başarısız mı olundu? İsveç'teki Lund Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Dr. Abdusseyyid, “Bin Ladin'i öldürmeyi başarmış olsalar da amaç, sınır ötesi cihatçı hareketi sona erdirmekti. Bu da tam başarısızlıkla sonuçlandı” ifadelerine başvurdu.
İsrail merkezli Uluslararası Terörle Mücadele Enstitüsü'nden “Terör yenilmez. Tehdit sürekli artıyor” ifadelerini kullanan araştırmacı Asaf Mukaddim’in hatırlattığına göre ABD elbette ki 2001'den bu yana böyle bir saldırının kurbanı olmadı, ancak belirli hedefler ulaşılamazdı.
Washington'daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin (CSIS) 2018’deki raporuna göre dünya genelinde 67 aktif grup bulunuyor. Bu rakamın 1980'den bu yana kaydedilen en yüksek rakam olduğu biliniyor. CSIS’nin derlediği kaynaklara göre bu gruplara bağlı savaşçı sayısı ise 2001’deki tahminlere göre yüzde 270'lik bir artışla 100 bin ila 230 bin arasında değişiyor.
Analistler, yapılan harcamalar (ABD’liler yalnızca Afganistan’da en az bir trilyon dolar harcadı) göz önüne alındığında, sonucun felaket olduğunu, bariz hatalara işaret ettiğini söylüyor. 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi de ölümcül bir hata olarak anılıyor. CSIS’den terör meselesinde uzman Seth Jones, “Bu durum, El Kaide'nin uyanışına yol açtı. Bu da DEAŞ’ın kuruluşunun temelini attı” ifadelerine başvuruyor.
Gözlemciler; savaş, kaos, kötü yönetim ve yolsuzluk gibi cihatçılar için uygun zemini oluşturan şeylerin yeterince hesaba katılmadığı, askeri mücadelenin üstün geldiği stratejiden bahsediyor. Londra’daki King’s College’de savaş çalışmaları bölümü araştırmacısı Tore Hamming “Suriye'deki gibi çatışmalar binlerce savaşçıyı kısa süre içerisinde harekete geçirebilir ve radikalleştirebilir. Asıl sorun askeri değil. Radikallerin silahlandırılmasını önlemenin en güçlü mekanizmalarından biri, insanlara daha iyi alternatifler sunmaktır. Bunu silahlar yapmaz” diyor.
11 Eylül saldırılarının 20 yıl ardından harita değişti. Eskiden El Kaide’nin başında olduğu küresel cihatçı hareket, Suriye ve Irak'ta 2014 ila 2019 yılları arasında kontrol altında tuttuğu bölgelerde kendi deyimiyle hilafeti ilan eden ve işlediği vahşetleri sosyal medya aracığıyla canlı yayınlanan DEAŞ’ın kurulmasıyla artık iki başlı.
Cihatçı tehdidin coğrafi kapsamı da değişmiş durumda. Gruplar eskiden Orta Doğu ile sınırlı iken şimdi Afrika'ya, Arap dünyasının çoğuna ve Güney ve Güneydoğu Asya'ya sıçramış durumda.
Bu cihatçı gruplar arasındaki bağlar sınırlı; merkezi liderlikle ilişkileri ise genellikle zayıf nitelikte. Gruplardaki iç talepler, uluslararası emelleri gölgede bırakıyor. Bu gruplardan bazılarının tehlikeli siyasi oyuncular haline geldiğini belirten Asaf Mukaddim, “Artık izlenecek yalnızca birkaç kişiden bahsetmiyoruz, tehdit yayılmış durumda. Dağınık bölgelerde şiddetli radikallikle karşı karşıya kalan daha fazla rejim var” vurgusunda bulunuyor.
Nitekim Afrika’daki Sahel ve Mağrip (Kuzey Afrika) bölgeleri, Somali, Libya, Mozambik ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti cihatçı hareketin yeni alanları haline geldi.
“Cihat cephesi Orta Doğu'dan Afrika'ya taşındı; beklenin bu olduğunu sanmıyorum” ifadelerini kullanan Johannesburg’dan terörle mücadele analisti Brenda Githing, Batı'nın yeni bir savaş alanının ortaya çıkışını öngöremediğine veya Afrika'nın yeni cihat açısından kapasitesini hesaba katmadığına da değiniyor.
Ancak dünya düzeni değişmiş durumda. 11 Eylül saldırıları terörizmin bir gecede ABD ve müttefiklerinin ‘bir numaralı düşmanı’ haline gelmesine yol açmıştı. O zamandan bu yana İran, Rusya ve Çin ile gerilim arttı. Önceliklerini değiştiren ABD’nin diğer Batı başkentleri gibi Çin tehdidi konusunda endişeli olduğunu vurgulayan Seth Jones, “ABD istihbarat topluluğu dahilinde, terörle mücadeleden uzaklaşmaya devam edilip edilmeyeceği yönünde çok fazla tartışma yapılıyor” vurgusunda bulunuyor. Ancak diğer tehditler de kendisini göstermeye başlıyor.
Ne El Kaide ne de DEAŞ, 13 Kasım 2015'te Paris'te olduğu gibi Batı'da toplu saldırılar düzenleyebileceği araçlara sahip görünmüyor. Ancak polis ve istihbarat servisleri, yalnız veya izole edilmiş militanları takip ediyor. Bu militanlardan bazılarının hedef alınan ülkede doğmuş olduğu biliniyor. Genellikle internet sebebiyle radikalleşmiş olan bu kişiler, farklı isimler altında bıçak, ateşli silah veya kamyonla katliam gerçekleştiriyor.
Nitekim 20 yılın ardından cihatçı tehdit yenilmiş değil; değişmiş durumda. Beyaz ırkçılık veya radikal sağcılar da bu tehdide benzer tehdit teşkil edenlerden. Bunun önümüzdeki yıllar için bir sorun olacağından bahseden Asaf Mukaddim ise “Batı'da aşırı sağcı fikirlere karşı belli bir hoşgörü ve sempati var. Fikirlerini büyük ölçüde, yaklaşık 150 yıl önce doğan güçlü milliyetçilik inancından alıyorlar” diyor.



Almanya, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın Gazze'de yardım dağıtımını eleştirdi

Gazze Şeridi'ndeki Filistinli mülteciler (EPA)
Gazze Şeridi'ndeki Filistinli mülteciler (EPA)
TT

Almanya, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın Gazze'de yardım dağıtımını eleştirdi

Gazze Şeridi'ndeki Filistinli mülteciler (EPA)
Gazze Şeridi'ndeki Filistinli mülteciler (EPA)

Alman hükümeti, Filistin'in abluka altındaki Gazze bölgesinde “Gazze İnsani Yardım Vakfı” tarafından dağıtılan insani yardımları yetersiz bularak eleştirdi.

Alman Haber Ajansı'nın haberine göre, Yeşil Parti parlamento bloğunun sorularına yanıt veren Dışişleri Bakanlığı, örgütün uyguladığı yeni dağıtım yöntemi hakkında şu yorumu yaptı: “Alman hükümetinin görüşüne göre bu mekanizmanın sivil halka yeterince ulaşmadığı ve insani ilkelere uygun şekilde işlemediği açıktır” denildi.

Hem İsrail hem de ABD tarafından desteklenen örgütün, İsrail'in kıyı şeridini aylarca abluka altına alması ve yardımları kesmesinin ardından mayıs ayı sonunda faaliyete geçtiğini belirtmekte fayda var.

Kuruluş, sınırlı sayıda dağıtım merkezinde gıda dağıtımı yapmakta. Bu merkezlerin yakınında, yardım almak isteyen birçok Filistinlinin hayatını kaybettiği silahlı çatışmaların yaşandığına dair haberler tekrarlanmakta ve bu haberlerde, çatışmalarda ateş açan tarafın İsrail ordusu olduğu iddia edilmektedir.

Birleşmiş Milletler'e göre geçen mayıs sonundan bu yana bu kuruluşun dağıtım merkezlerinin çevresinde yüzlerce Filistinli öldürüldü.

İsrail, yeni dağıtım mekanizmasını Hamas'ın yardımları ele geçirmesini önlemek amacıyla uyguladığını gerekçe gösterdi. Ancak eleştirenler, İsrail'in yardımları taraflı bir şekilde kullandığını iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Birleşmiş Milletler daha önce Gazze Şeridi'nde yaklaşık 2 milyon Filistinliye hizmet vermek için 400 dağıtım merkezi işletiyordu, ancak İsrail'in yardımların ulaşmasını engellemesi nedeniyle bu merkezler şu anda neredeyse tamamen işlevsiz hale geldi.

Almanya hükümeti yanıtında, yardım almaya veya dağıtmaya çalışırken hayatını kaybeden kişilerin ölümüne yol açan şok edici olayların tam ve hızlı bir şekilde soruşturulması gerektiğini kaydetti.

Almanya hükümeti ayrıca, bu kuruma Alman devletinden herhangi bir destek sağlamadığını ve finansmanına ilişkin herhangi bir kararın bulunmadığını da açıkladı.

Hükümet, Gazze'deki insani durumu “dayanılmaz” olarak nitelendirerek, insanların acılarının hafifletilmesi ve koşulların insani ilkelere ve uluslararası insani hukuka tam olarak uygun bir şekilde iyileştirilmesi gerektiğini belirtti.

Gazze'deki durumun, yaklaşık iki yıllık savaşın ardından felaket boyutlarına ulaştığı, birçok Filistinlinin açlık çektiği ve yüz binlerce yerinden edilmiş kişinin temel ihtiyaçlarından mahrum olduğu belirtiliyor.