İsrail-Filistin ilişkilerinde dönüm noktası: Abbas Gantz’ı kabul etti

Gantz, on senenin ardından Ramallah’ta ilk defa Abbas tarafından kabul edildi

Gantz'ın Ramallah'ta Abbas ile İsrail-Filistin ilişkileri konusunda on yıldan fazla bir süredir ilk görüşmesi
Gantz'ın Ramallah'ta Abbas ile İsrail-Filistin ilişkileri konusunda on yıldan fazla bir süredir ilk görüşmesi
TT

İsrail-Filistin ilişkilerinde dönüm noktası: Abbas Gantz’ı kabul etti

Gantz'ın Ramallah'ta Abbas ile İsrail-Filistin ilişkileri konusunda on yıldan fazla bir süredir ilk görüşmesi
Gantz'ın Ramallah'ta Abbas ile İsrail-Filistin ilişkileri konusunda on yıldan fazla bir süredir ilk görüşmesi

İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, on senenin ardından Ramallah’ta ilk defa Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından kabul edildi.
Tel Aviv'den üst düzey bir siyasi kaynak dün yaptığı açıklamada, İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas arasında gerçekleşen ve Filistin Otoritesi dahili ve İsrail'de yaygın eleştirilere yol açan ani görüşmenin İsrail ile Filistin ilişkilerinde bir dönüm noktası sayıldığını doğruladı.
Söz konusu görüşme iki devletli çözüme ilişkin siyasi müzakerelerin yeniden başlamasına yol açmayacak olsa dahi, son on yılda hakim olan olumsuz atmosferin yerini alacak olumlu bir atmosfere kapı aralıyor. Tel Aviv ve Ramallah'taki kaynakların belirttiğine göre Abbas ve Gantz, tam güvenlik koordinasyonunun kademeli olarak yeniden tesis edileceği, İsrail ordusunun işgal altındaki topraklarda Filistinlilere karşı uyguladığı baskıyı hafifletecek bir dizi uygulama üzerinde anlaştı. Aynı zamanda İsrail'deki Filistinli işçiler için çalışma izinlerinin 100 binden 140 bine çıkarılmasıyla ekonomik işbirliğinin genişletilmesi, yüzlerce Filistin ekonomik projesi üzerinde çalışmaya devam edilmesi, işgal altındaki Batı Şeria’daki C Bölgesi'nde ve diğer yerlerde Filistinlilere binlerce inşaat ruhsatı verilmesi yönünde anlaşmaya vardı.
Siyasi kaynakların belirttiğine göre Gantz ve diğer İsrailli bakanların Abbas ile görüşme taleplerini son iki aydır onaylamayan Başbakan Naftali Bennett, ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşmesi ardından fikrini değiştirdi. Zirâ Biden ve Blinken, ABD yönetiminin bu tür toplantıları teşvik ettiğini, bu toplantıların düzenlenmesinden kaçılmasının nedenini anlamadığını belirtmişti.
Pazar günü Ramallah'taki Filistin Devlet Başkanlığı karargahında gizlice yapılan ve Gantz Tel Aviv'e dönene kadar ifşa edilmeyen toplantıya İsrail hükümetinin Batı Şeria ve Gazze topraklarındaki faaliyetlerinin koordinatörü Gassan Alyan da katıldı. İsrail Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; bir dizi güvenlik, siyasi, sivil ve ekonomik meseleyi ele alan Gantz ve Abbas’ın çeşitli konularda iletişime devam etme konusunda anlaştığı belirtildi. İkilinin aynı zamanda Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki güvenlik, sivil ve ekonomik durumun yeniden şekillendirilmesi üzerine görüştüğü, Gantz’ın İsrail'in Filistin Otoritesi’nin ekonomisini güçlendirecek bir dizi önlem almaya hazır olduğunu ifade ettiği bildirildi.
Görüşmeye katılan İstihbarat Başkanı Macid Ferec ve Filistin Sivil İşler Genel Kurulu Başkanı Hüseyin eş-Şeyh de Ramallah'ta bir araya gelen Abbas ve Gantz’ın Filistin-İsrail ilişkilerini tüm yönleriyle ele aldıklarını bildirdi. Ancak daha fazla ayrıntı vermedi.
Sol kanattaki Meretz Partisi'nden Bölgesel İşbirliği Bakanı Issawi Frej ise olumlu bir yola başlangıç sayılan toplantının bir dönüm noktası olarak kabul edilebileceğini belirtti. Frej aynı zamanda şu ifadelere başvurdu:
“Bennett hükümeti, değişim hükümetidir. Yapısı nedeniyle şu anda bir Filistin devletinin kurulmasını müzakere edemeyecek olduğu doğru; ancak, İsrail ile Filistin arasında bu düzeyde bir toplantının yapılmadığı 11 yıl iki hükümet arasında kaydedilen anlaşmazlığı tersine döndürmekle, Binyamin Netanyahu'nun iletişim kesikliğine neden olan politikasını değiştirmekle, Filistinlilerin acılarını dindiren ve güveni tazeleyen ufukların açılmasıyla ilgileniyor. Eylül 2010 itibariyle Filistin Otoritesi ile görüşmeleri kesen Netanyahu hükümeti, sürekli olarak Hamas ile temastaydı. Normal olamayan bu durum, iki halkın yararına da olmadı.”
Muhalif İsrail sağı, Gantz'ın Abbas ile görüşmesini eleştirdi. Dini Siyonizm Listesi lideri Bezalel Smotrich, görüşmenin Batı Şeria'da Ebu Mazen liderliğindeki Fetih adamlarının saldırılarına maruz kalan yerleşimcileri sırtından bıçakladığını öne sürdü.
Filistinli gruplar ise kendi deyimleriyle Filistinlileri sırtından vuran bu görüşmenin Filistin dahilindeki bölünmeyi derinleştireceğini, durumu daha da karmaşıklaştıracağını vurguladı. Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, şu açıklamalarda bulundu:
“Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas'ın Siyonist Savaş Bakanı Benny Gantz ile görüşmesi tüm yurtseverler tarafından kınanıyor ve reddediliyor. Filistin halkımızın ulusal ruhuna aykırılık teşkil ediyor. Bu tür toplantılar, Ramallah'taki Otorite liderliğinin Filistin halkı için her şeyi başarma olasılığı konusunda bıraktığı olumsuz izlenimi koruyor. Filistin'deki siyasi bölünmeyi derinleştiren bu yaklaşım, Filistin'deki durumu karmaşıklaştırıyor. Otorite liderliği ile işgal arasındaki bu görüşmeler, işgal üzerinden normalleşmek isteyen bazı tarafları cesaretlendiriyor; Filistin'in normalleşmeyi reddeden konumunu zayıflatıyor.”
Filistin İslami Cihad hareketinin sözcüsü Tarık Selmi ise “İşgalci İsrail’in suç işlediği, kuşatmada bulunduğu ve saldırganlık yaptığı sırada gerçekleşen bu toplantı, halkımızın sırtında bir bıçak darbesi sayılıyor. Gantz'ın emriyle işgal ordusu tarafından öldürülen çocukların kanı hala yerde ve bu kanlar henüz kurumadı. Otorite ve liderliği, ulusal uzlaşmaya ve işgale hizmet eden koşulların belirlenmesine sırtını dönüyor” vurgusunda bulundu.
Abbas'ın başkanlığındaki Kurtuluş Örgütü'nden gruplar da söz konusu toplantıyı eleştirdi. Toplantıyı çatışmayı çözmenin tek yolu olarak ekonomik çözüme odaklanan ABD destekli İsrail vizyonuna boyun eğiş olarak değerlendiren Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, “Bu toplantı, işgalci İsrail ile imzalanan anlaşmalardan çekilerek, İsrail ile her türlü siyasi, güvenlik ve ekonomik ilişkileri durdurarak ulusal ve merkez konseyler tarafından, genel sekreterler toplantılarında verilen ulusal kararları ihlal ediyor” açıklamalarına başvurdu.
Cephe, toplantının İsrail Başbakanı Naftali Bennett ABD ziyareti öncesi ve sırasında Filistinlilerin herhangi bir siyasi hakkını ve bir Filistin devletinin varlığını reddettiği, yerleşimciği genişletmeye vurgu yaptığı sırada geldiğini doğruladı.
Filistin Halk Partisi (HŞF) Siyasi Büro Üyesi Velid el-Avad ise siyasi çözüm yerine ekonomik çözüme gidişi temsil ettiğini vurguladığı söz konusu toplantının özellikle Eylül ayı sonlarında Birleşmiş Milletler'e (BM) gidilmesi öncesinde Filistin tutumunu zayıflattığını vurguladı.



Bağımsız Filistin devleti vaadinin sorunları ve sınırları

Gazze'nin kuzeyindeki Zikim Sınır Kapısı yakınlarında dağıtılan un çuvallarını omuzlarında taşıyan Gazzeliler (AFP)
Gazze'nin kuzeyindeki Zikim Sınır Kapısı yakınlarında dağıtılan un çuvallarını omuzlarında taşıyan Gazzeliler (AFP)
TT

Bağımsız Filistin devleti vaadinin sorunları ve sınırları

Gazze'nin kuzeyindeki Zikim Sınır Kapısı yakınlarında dağıtılan un çuvallarını omuzlarında taşıyan Gazzeliler (AFP)
Gazze'nin kuzeyindeki Zikim Sınır Kapısı yakınlarında dağıtılan un çuvallarını omuzlarında taşıyan Gazzeliler (AFP)

Macid Kayali

Suudi Arabistan ve Fransa'nın daveti üzerine, 28-29 Temmuz tarihlerinde New York'taki Birleşmiş Milletler genel merkezinde iki devletli çözümü, daha doğrusu Filistin devleti çözümünü uygulamak için uluslararası konferans düzenlendi. Bu konferans, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin Filistin halkını siyasi haritadan silme ve 1993 tarihli Oslo Anlaşmaları'nın hükümlerini iptal etme yaklaşımına karşı çıktı. Dolayısıyla 1967 yılında işgal edilen topraklarda Filistin Yönetimi'nin varlığını zayıflatma politikasına karşı düzenlendi.

Yukarıda belirtilenlerin yanı sıra sadece Filistin devletini tanımakla kalmayıp, Filistinlilere bu hakkı da vermek için Arap ve uluslararası (özellikle Avrupa) çabalarının bir sonucu olması, Fransa'nın Avrupa ve uluslararası alanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyesi olarak konumunu teyit etmesi ve önümüzdeki eylül ayında Filistin’i tanıma kararı alması, Suudi Arabistan'ın İsrail ile normalleşme çabalarını bağımsız bir Filistin devletinin kurulması şartına bağladığını yeniden teyit etmesi ve konferansın 145 ülkenin Filistin devletini BM’de gözlemci üye olarak tanımasının bir sonucu olması da konferansın önemini ortaya koydu.

Filistinlilerin yaşadığı yeni felaket ve bir devlet kurmaları vaadi

Belki de bu, Filistinlilerin yaşadığı son yeni felaketin, Netanyahu'nun 1996-1999 yıllarında ilk kez İsrail başbakanı olduğundan beri, 1993 Oslo Anlaşmaları'nı bozmak ve Filistin Yönetimi'ni marjinalleştirmek için siyasi, askeri, ekonomik ve idari tüm araçları kullanarak ve 2009'dan beri İsrail hükümetlerinin başbakanı olarak ve 7 Ekim 2023'ten beri Gazze Şeridi'ne karşı Aksa Tufanı Operasyonu’nu gerekçe göstererek Hamas'la mücadele bahanesiyle yürüttüğü acımasız soykırım savaşı yoluyla herhangi bir uzlaşıda Filistinlilerin varlığını ortadan kaldırmayı önceliği haline getirmesinin aksine devletlerinin doğuşuna ve 1967 sınırlarında bağımsız bir siyasi yapı kurma haklarının pekiştirilmesine vesile olabileceği anlamına geliyor olabilir.

“Ortadoğu'da demokrasi ve modernizmin beşiği olduğunu iddia eden İsrail, bunun aksi bir durum olarak kendisini sadece Yahudiler için bir ulus devlet ve liberal ve demokratik bir vatandaş devleti olmaktan ziyade dini bir devlet olarak tanımlamakta ısrar ediyor.

Bununla birlikte bu konferansı farklı kılan, İsrail'in zulmünün, inatçılığının, Filistinlilerin haklarını inkar etme ve onların varlığını marjinalleştirme konusundaki ısrarının doruk noktasında, ABD'nin desteğiyle onlara karşı yürüttüğü yok etme savaşına rağmen düzenlenmiş olmasıdır.

Öte yandan, Filistinlilerin acılarına, trajedilerine ve fedakarlıklarına sempati duyan bu uluslararası eğilim, her olgunun bir zıttı olduğu, hakikatin gücünün örtbas edilemeyeceği ve toplumların yumuşak gücünün kendini dayatabileceği fikrini güçlendiriyor. Bu durum iki açıdan gözlemlenebilir. Bunlardan birincisi, İsrail'in gerçek yüzünün, sömürgeci, yerleşimci, ırkçı, dinci ve soykırım uygulayan bir devlet olarak dünya önünde açığa çıkmasıdır. Bu durum başta Avrupa ülkelerinde olmak üzere sadece dünya kamuoyunda değil artık bu ülkelerin hükümetlerinde de rahatlıkla görülüyor.

sdcfrgth
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, BM Genel Merkezi'nde düzenlenen konferansta İsrail ve Filistinliler için iki devletli çözüm hakkında konuşurken, 28 Temmuz 2025 (AFP)

Kendini Holokost'un kurbanı olarak tanıtan İsrail, kurban konumunda hatta masum olduğunu, Filistinlilere karşı uyguladığı tüm baskıcı, saldırgan, ırkçı ve soykırımcı uygulamalardan sorumlu tutulmamaktan muaf olduğunu iddia ederek, işkencecisine benzediğini ve onun 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Yahudilere karşı uyguladığı politikaları temsil ettiğini ortaya koyuyor.

Ayrıca, Ortadoğu'da demokrasi ve modernizmin beşiği olduğunu iddia eden İsrail, bunun aksi bir durum olarak kendisini sadece Yahudiler için bir ulus devlet ve liberal ve demokratik bir vatandaş devleti olmaktan ziyade dini bir devlet olarak tanımlamakta ısrar ediyor.

Diğer taraftan konferans, Batı'da toplumlar ve hükümetler düzeyinde, bu ülkelerdeki Yahudi çevrelerde ve hatta ABD’de bile, Filistin halkına ve bağımsız bir devlette kendi kaderini tayin etme hakkına sempati duyulduğunu orta koydu. Bu durum, yaklaşık iki yıldır silahsız bir halk olarak, güçlü ve acımasız bir askeri makineye karşı yaşadığı trajedi nedeniyle Batı, Nazizmin yükselişini, onun temsil ettiği ahlaki çöküntü, ırkçılık ve kimlik nedeniyle soykırıma yönelme eğilimi gibi özellikleriyle birlikte yeniden hatırladı. İsrail, Filistinlilere su, elektrik, gıda, ilaç, barınak ve yakıtı keserek, hatta onları vatanlarından uzaklaştırarak, tüm dünyanın gözleri önünde bunu yapıyor.

Filistin devletinin kurulması, Batı Şeria'yı parçalayan yerleşim yerlerinin kaderinin belirlenmesi gerektirir ki bu, İsrail'in kabul etmesi zor bir durumdur.

Filistin’in durumunu belirleyen faktörler

Merkezinde Suudi Arabistan ve Fransa’nın yer aldığı Arap dünyası, bölgesel ve uluslararası çabaların halen uygun düzeyde bir Filistin boyutundan yoksun olduğu yönünde gözlemler var. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Filistinlilerin kendi kimlikleri hala yeterince ön plana çıkmış değil. Gazze Şeridi'nde bir milyon Filistinli soykırım savaşına maruz kalırken, Batı Şeria'daki Filistinliler siyasi, güvenlik, ekonomik, idari ve altyapıya olan bağımlılıkları bakımından her zamankinden daha fazla İsrail'in hakimiyeti altında eziliyorlar. İsrail, koloniler, yerleşim birimleri, askeri kontrol noktaları ve ayrım duvarı ile Batı Şeria'yı parçalamaya ve bölmeye çalışıyor.

48 Filistinlileri, (İsrail vatandaşı olan Filistinliler), vatandaşlıktan çıkarılmaya çalışılarak ya da ifade ve düşünce özgürlüğü hakları kısıtlanarak ötekileştiriliyorlar. Bunun yanı sıra Filistinli mülteciler, geri dönüş hakkının gündemden çıkarılması, Filistin devleti hedefine odaklanılması ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Filistin Yönetimi lehine marjinalleştirilmesi nedeniyle siyasi denklemlerin dışında kaldılar. Ayrıca, Filistinli mültecilerin başta Suriye ve Lübnan olmak üzere yaşadıkları yerlerdeki zor koşullar, Filistinli mülteci topluluklarının ortadan kaybolmasına veya marjinalleşmesine yol açarken bunların yarısından fazlasının dünyanın diğer ülkelerine ikinci kez mülteci olarak gitmelerine neden oldu.

cdfvghyj
Gazze'den İsrail'e giriş yapan bir İsrail tankın, 28 Temmuz 2025 (Reuters)

Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, Filistinlilerin Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde kendi devletlerini kurmalarının, birçok unsurun bir araya gelmesini gerektiriyor olması. Bunların başında, Netanyahu-Smotrich-Ben Gvir hükümetine uygun düzeyde baskı uygulanması geliyor. Mevcut hükümetin İsrail’in 1948 yılında kurulduğu günden bu yana en aşırı sağcı hükümeti olarak kabul ediliyor. Bu da ABD'nin bu yönde harekete geçmesini gerektiriyor, Fakat bu, ABD toplumunda, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerde ve Yahudi cemaatinde Filistinlilerin lehine siyasi yaklaşımlar bulma yönünde yaşanan tüm dönüşümlere rağmen, bu koşullar altında tahmin edilmesi zor bir durum.

Üçüncü nokta olarak iki devletli çözümden bahsetmenin, yani Filistinlilerin kendi devletlerini kurmalarını sağlamanın, Filistinlilerin bu çözüme ilişkin vizyonuyla, yani işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bir Filistin devleti kurulmasıyla tamamen örtüşmediğini anlamak gerekir. Çünkü bu vizyon, Gazze'nin yıkımı da dahil olmak üzere, karmaşık durumları, müdahaleleri ve belirleyicileri kapsıyor. Gazze, artık yaşanmaz bir yer haline geldi. Yani bunun için Gazze'deki soykırım savaşının durdurulması, yeniden inşa çabalarının yönlendirilmesi ve temel yaşam gereksinimlerinden ve yaşamlarını ve istikrarlarını sağlayan kaynaklardan mahrum kalan iki milyon Filistinliye yardım sağlanması gerekiyor. Ayrıca Filistin devletinin kurulması, Batı Şeria'yı parçalayan yerleşim birimlerinin kaderinin belirlenmesini gerektiriyor. Bu aynı zamanda İsrail'in kabul etmesi zor bir durum. İsrail’in özellikle Kudüs bölgesinde bir tür orta yol bulunması lazım. Bunun için de yaratıcı çözümler bulunmalı. Bu koşullar altında ve mevcut İsrail hükümeti altında, özellikle de ABD yönetimi İsrail'i desteklemeye ve onun işgalci, ırkçı ve soykırımcı politikalarını örtbas etmeye devam ederse, bu çözümlerin ne olacağını belirlemek zor.

Aslında İsrail'in bakış açısına göre Filistin devleti çözümü, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs'ün tamamını kapsamıyor. Sadece bazı toprakları kapsıyor. Yani yerleşim birimleri olduğu gibi kalacak, Filistinlilerin toprakları ve kendi toprakları üzerindeki egemenlikleri daha da azalacak. Böylece toprak, su, kaynaklar ve geçiş noktaları üzerindeki egemenlik İsrail'in elinde kalacak ve bu durumda Filistin devleti, özerk yönetimden daha büyük, ancak devletten daha küçük bir konumda olacak ve özellikle de altyapı, elektrik, su, enerji, iletişim araçları, ulaşım ve İsrail ile geçiş noktaları açısından İsrail'e bağlı kalacak.

Filistin devletinin olasılığının, bir fikirden gerçeğe dönüşme sürecini takip etmek ve bu süreçte İsrail'in ve ardından ABD’nin bu duruma nasıl tepki verdiğini gözlemlemek oldukça ilginç.

Burada da Filistin siyasi düşüncesinde Filistin devleti fikrinin ortaya çıkışı, hatırlatılması gereken bir diğer noktadır. Bu fikir, 1974 yılında düzenlenen 12’nci Filistin Ulusal Konseyi'nin oturumunda kabul edilmesinden bu yana yarım asırdır varlığını sürdürüyor.

Bu fikir, 1947 yılında Filistin topraklarının İsrail ve Filistin olmak üzere iki devlete bölünmesine ilişkin BM’nin 181 sayılı kararıyla çok daha önce ortaya çıkmıştı. Filistin ulusal hareketi, 1960'ların ortalarında başladığında bu fikri unutmuş veya göz ardı etmişti. Daha fazla bilgi için Al Majalla'da 15 Temmuz 2025 tarihinde yayınlanan ‘Bağımsız Filistin devleti projesinin aşamaları ve dönüşümleri’ başlıklı makalemi inceleyebilirsiniz.

FKÖ tarafından 1988 yılında yayınlanan ‘Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’ tanındı ve bu sayede BM sisteminde ‘Kurtuluş Örgütü’ adının başında ‘Filistin’ getirildi. Ardından 2012 yılında gözlemci üye statüsü kazanan Filistin, şu anda 145 ülke tarafından tanınıyor ve bu sayının özellikle Avrupa ülkelerinden bu sayının artması bekleniyor. Aynı zamanda önümüzdeki eylül ayında yapılması planlanan Genel Kurul toplantısında tam üyelik statüsü kazanması umuluyor.

fbghyju
BM genel merkezi önünde düzenlenen “Gazze'yi açlığa mahkum etmeyi hemen durdurun” başlıklı protesto gösterisinden bir kare, New York, ABD, 1 Temmuz 2025 (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD’nin tutumu Beyaz Saray yönetiminin mevcut eğilimlerini değerlendirmek için henüz erken olmakla birlikte, bir tür esneklik gösterebileceğine dair birtakım işaretler de var. Bunlardan birincisi, toplumlar ve hükümetler düzeyinde Filistinlilere duyulan uluslararası sempati dalgası. İkincisi, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri, Trump yönetiminin hedefi olan normalleşme çabalarını Filistinlilerin kendi devletlerini kurmalarına olanak sağlamakla ilişkilendirmesi. Üçüncüsü, bugün kurulacak bir Filistin devleti birçok kısıtlamaya tabi, yani muhtemelen zayıf ve kısıtlı bir devlet olacak olması. Dördüncüsü, ABD yönetiminin, Filistinlilerin kendi devletlerini kurma hakkını öngören BMGK’nın 1397 sayılı ve 12 Mart 2002 tarihli kararını oylayarak kabul etmesi. Bu gelişme, Başkan George Bush döneminde gerçekleşti. Bu da ABD’nin politikasında, Cumhuriyetçi bir başkanın yönetiminde, Amerikan tutumunun Filistinlilerin kendi devletlerini kurmalarını destekleme veya buna karşı çıkmama yönünde değişebileceğini ve Filistin devletine uluslararası kuruluşlarda tam üyelik statüsü verilebileceğini gösteren bir gelişmeydi.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak, bağımsız bir Filistin devleti kurulması olasılığının bir fikirden gerçeğe dönüşme sürecini takip etmek, İsrail'in ve ardından ABD’nin bu duruma nasıl tepki verdiğini ve tüm bunların Ortadoğu'nun durumu ve İsrail'in Ortadoğu'daki konumu üzerindeki etkilerini, Filistinlilerin içinde bulunduğu trajedi çerçevesinde gözlemlemek oldukça ilginç. Bu zorlu ve acı verici kayıp barış arayışında, umut, yaşayabilir bir Filistin devleti ile bulunabilir.

Şimdi, eylül ayında New York'ta yapılacak BM Genel Kurul oturumunda Suudi Arabistan ve Fransa'nın çabalarının meyvesini vermesini bekliyoruz.