Cezayir, Taliban’ın başarısının Sahel bölgesinde tekrarlanmasından endişe ediyor

Afrika’daki terör örgütleri taktiksel öncelik olarak önce merkezi yönetimi zayıflatmak amacıyla sivilleri hedef alıyor. Tehlikeli ve giderek artan saldırılar düzenleniyor.

Cezayir Dışişleri Bakanı, Mali'de güvenlik kriziyle ilgili düzenlenen bir toplantıya katıldı (Cezayir Devlet Televizyonu)
Cezayir Dışişleri Bakanı, Mali'de güvenlik kriziyle ilgili düzenlenen bir toplantıya katıldı (Cezayir Devlet Televizyonu)
TT

Cezayir, Taliban’ın başarısının Sahel bölgesinde tekrarlanmasından endişe ediyor

Cezayir Dışişleri Bakanı, Mali'de güvenlik kriziyle ilgili düzenlenen bir toplantıya katıldı (Cezayir Devlet Televizyonu)
Cezayir Dışişleri Bakanı, Mali'de güvenlik kriziyle ilgili düzenlenen bir toplantıya katıldı (Cezayir Devlet Televizyonu)

Ali Yahi/Muhabir
Afrika’nın orta iklim kuşağında yer alan Sahel bölgesindeki (Burkina Faso, Çad, Mali ve Nijer) terör saldırılarının artması, kendi içinde ve bölgesel olarak birçok kaosla karşı karşıya olan Cezayir'in endişe kaynaklarından biri haline geldi. Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra’nın Mali'ye gidişi ve Nijer ile Çad'dan bazı yetkililerin Cezayir'i ziyaret edişi, bölgedeki kötüleşen durumun neden olduğu endişeyi doğrular nitelikteydi.

Endişeyle birlikte toplu eylem çağrısı
Nijer, Mali, Burkina Faso ve Çad'ı sarsan son terör saldırılarının ardından Cezayir, son haftalarda ve günlerde bazı Sahel ve Sahra altı ülkelerinde meydana gelen tehlikeli terör saldırılarının yeniden başlaması ve giderek artmasının, kendileri için büyük bir endişe kaynağı olduğunu vurguladı. Cezayir Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Sivil halkı hedef alan terör eylemleri, insanlığa karşı suç niteliği taşımakta, Afrika kıtasının tamamının güvenliği ile uluslararası barış ve güvenlik açısından rahatsız edici bir tehdit oluşturmaktadır” ifadeleri yer aldı. Çok sayıda insanın hayatına mal olan terör saldırılarını şiddetle kınayan bakanlık, ‘bu belayı ortadan kaldırmak için toplu eylemin güçlendirilmesi amacıyla bölgesel ve uluslararası iş birliğine hazır olduklarını’ ifade etti.
Bakanlığın açıklamasına göre Afrika Terörizm Çalışma ve Araştırmaları Merkezi (ACSRT) ve Afrika Polis İşbirliği Teşkilatı (AFRIPOL) gibi kıta güvenliğinin güçlendirilmesine yönelik kuruluşlara ev sahipliği yapan ve Afrika Birliği (AfB) Terörle Mücadele Koordinatörü olan Cezayir, kıtanın terör belasına karşı mücadelesini daha etkin hale getirmek ve geliştirmek için toplu eylemin güçlendirilmesi çağrısında bulundu. Açıklamada ayrıca AfB’ye, Afrika genelinde insanların hayatlarını ve onurlarını korumak için iş birliğini ve karşılıklı desteği yoğunlaştırma çabalarının biran önce başlatılması çağrısı yapıldı.

Sivilleri hedef alan büyük terör saldırıları düzenlendi
Nijer, 37 sivilin katledildiği Tillaberi bölgesindeki ilk saldırının üzerinden henüz bir hafta geçmemişken iki kanlı saldırıya daha tanık oldu. İkinci saldırı, 19 sivilin ölümüne iki sivilin de yaralanmasına neden olurken teröristler 9 Ağustos’ta da Valanzandan köyünde bir tarlada çalışan köylüleri hedef almıştı. Saldırı sonucu 15 sivil ölmüş, iki sivil yaralanmıştı. 25 Temmuz'da Wei köyünde 14 sivilin öldüğü bir başka terör saldırısından sadece üç gün sonra 28 Temmuz'da -Banibango İlçesine bağlı Dai Koko köyünde düzenlenen terör saldırısında 19 sivil katledildi.
Mali’de ise ülkenin orta kesimlerinde, askeri bir konvoy teröristlerce hedef alındı. Pusu kurulan konvoya ateş açıldı. Saldırıda 11 asker öldü, 10 asker yaralandı. Saldırı, Mali ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde görev yapan Avrupalı askerlerin, DEAŞ ve El Kaide militanlarına karşı mücadele ettikleri bir bölgede gerçekleşti. Yine Mali'nin orta kesimlerinde bu ayın başlarında üç köye silahlı kişilerce düzenlenen baskınlarda 50'den fazla sivil hayatını kaybetti.
Öte yandan Burkina Fasolu yetkililer, sivillere eşlik eden bir askeri konvoyun silahlı kişilerce saldırıya uğradığını, saldırıda 65’i sivil, 15’i asker olmak üzere 80 kişinin öldürüldüğünü açıkladılar.
Çad’da da Çad Gölü bölgesinde devriye gezdikten sonra istirahata çekilen askerleri hedef alan terör saldırısında 26 asker ölmüş, çok sayıda asker yaralanmıştı. Çad Ordu Sözcüsü Azem Bermandoa Agouna, olay sonrası yaptığı açıklamada, sekizi ağır olmak üzere 14 askerin yaralandığını aktardı.
Terör saldırılarının artması ve güvenlik durumunun kötüleşmesi, Cezayir Genelkurmay Başkanı Said Şangariha’yı alarma geçirdi. Şangariha, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Mali Özel Temsilcisi El-Ghassim Wane ile yaptığı görüşmede, “Sahel bölgesi, tüm bölge genelinde durumu daha da kötüleştiren, yerel nüfusun sosyal ve ekonomik koşullarını ciddi şekilde etkileyen ve daha güvenli bölgelere göç etmelerine neden olan terör eylemlerine tanık oluyor” ifadelerini kullandı. Kapsamlı bir güvenliğin olmayışından yararlanan ve bu durumun son derece endişe verici seviyelere ulaşmalarına izin veren ülkeler arası organize suç eylemlerine işaret eden Şangariha, krizin çözümünün, nüfusun gelişimi konularının fiilen ele alınmasından geçtiğini ve bu konuda BM ve AfB arasında ortak bir çaba olduğunu kaydetti.

Sahel ülkelerinin merkezi yönetimleri zayıflar mı?
Uluslararası ilişkiler ve Afrika uzmanı siyaset bilimci Prof. Dr. Mebruk Kahi, bu konuda The Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Cezayir’in endişesinin, terörü 1990’lı yıllarda yaşanan acı deneyimden bildiği ve Sahel ülkelerinin içinde bulunduğu kötü durumun gayet iyi farkında olduğu düşünüldüğünde, samimi bir niyetten kaynaklandığı anlaşılabilir. İlk etapta sivilleri hedef alan bu tehlikeli ve giderek artan saldırılar, Sahel ülkelerinin merkezi yönetimlerini zayıflatmayı ve bu ülkeleri Somali modeline sürüklemeyi amaçlıyor.”
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Kahi, saldırıların, arkalarındaki yabancı taraflarca iyi planlandıklarını ve bir bütün olarak bölgenin güvenliğini hedef aldığını söyledi.
Sahel ve Sahra altı bölgesinin Mali, Nijer, Çad, Libya ve hatta Cezayir'den başlayarak istisnai bir aşamadan geçtiğini belirten Kahi, bu ülkelerin sorunlarını çözmeye yaklaştıkça artan saldırıların artmasının, bu saldırıların arkasında yabancı güçlerin olduğu hipotezini güçlendirdiğinin altını çizdi.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un bölgede faaliyet gösteren şüpheli grupların eline çok sayıda silahın geçmesi karşısında kılını kıpırdatmayan büyük güçlerin gözü önünde bölgede faaliyet gösterdiklerine ilişkin açıklamalarına dikkati çeken Kahi, Cezayir’in Sahel ülkelerinde merkezi yönetimlerin çöküşünden ve bölgenin terörle birlikte organize suç eylemlerinin yuvası haline gelmesinden endişe duyduğunu vurguladı.
Kahi, Cezayir Dışişleri Bakanı Lamamra'nın bu bağlamdaki hamlelerinin, Cezayir'in söz konusu ülkelerin yanında olduğunu göstererek Sahel ülkelerinde güvenlik ve istikrar ivme kazandıracağını da sözlerine ekledi. Krizden çıkmanın tek yolunun Cezayir Barış ve Uzlaşı Anlaşması'na uyulması olduğunu söyleyen Kahi, “Başka bir alternatif yol yok. Terör eylemleri, özellikle uzak bölgelerdeki savunmasız sivillerin en zayıf halkasını hedef aldığından bir çaresizlik durumunu ifade ediyor” şeklinde konuştu.

Yeni terör taktikleri, teknikleri ve uygulamaları
Terör örgütleri Sahel bölgesinde faaliyet alanlarını genişlettikçe stratejik önceliklerinde değişikliklere gidiyor gibi görünüyorlar. Özellikle bazı ülkelerin askeri güçlerini azaltmalarından faydalanarak terör eylemlerini Sahel bölgesi dışına taşıyacak ülkelerin sınırlarındaki belirli alanlar başta olmak üzere yeni taktik, teknik ve uygulamalarla terör eylemlerine hız kazandırdılar.
Siyaset bilimci uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Abir Necva ise konuya ilişkin değerlendirmesinde, Afrika kıyılarının uçsuz bucaksız ve engebeli olmasının burayı, yasadışı göç, terör ve uyuşturucu kaçakçılığına uygun bir ölüm üçgenine dönüştürdüğünü söyledi. Buranın, uluslararası güçlerin uranyum, altın, petrol ve diğer doğal kaynaklar için rekabet edebilecekleri bir alan olduğuna dikkati çeken Necva, meşruiyet ile ilgili krizler ve dış müdahale nedeniyle sürekli darbe yapılan hükümetlerin kırılganlığı nedeniyle Sahel ülkelerinin yapısal engellerle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Bölgedeki terör tehditleri ve organize suç ağlarının yanı sıra özellikle Muammer Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra Libya'daki savaşçıların Sahel bölgesindeki ülkelerine dönmelerinin, 6 bin kilometreyi aşan kara sınırının güvenliğini sağlamaya çalışan Cezayir için bir yük getirdiğini belirten Necva, “Bu nedenle, istikrarsızlığın bölgeye dönüşü, kıyı ülkeleri Moritanya, Nijer ve Mali ile sınırları olan Cezayir'in kaygısını artıracaktır” yorumunda bulundu.

Taliban’a tebrik mesajları korkuları artırıyor
Cezayir'in korkularını artıran nedenin, Taliban Hareketi’nin Afganistan’ı ele geçirmesi ve bunun dünyanın dört bir yanındaki terör örgütlerini, aynı senaryoyu bulundukları ülkelerde, bu ülkelerin kırılgan durumlarından ve tükenmiş haldeki yerel ordularının zayıflığından yararlanarak uygulamaya cesaretlendirmesi olduğu kesin.
Mali ve Batı Afrika’da faaliyet gösteren El Kaide bağlantılı Cemaat Nusratu’l-İslam vel-Muslimin (JNIM) lideri İyad Ag Gali’nin Taliban’ı kutlaması ve bu kutlamayı Fransa’ya yönelik tehdit açıklamalarının takip etmesi, Afrika kıyılarının, Cezayir’in endişesini gerçeğe dönüştürecek daha fazla gerilime doğru sürüklendiğini gösterdi. Gali’nin Fransa’nın, terörle mücadele için uluslararası koalisyon adı altında yıllarca süren çabasının ardından hedeflerine ulaşamayınca, Mali’den çekilmeye ve askeri operasyonunu bitirmeye karar verdiğini söylemesi, Batı Afrika’da Taliban senaryosunun tekrarlanmasına yönelik bir arayış olduğunu teyit eder nitelikteydi.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”